10. Hukuk Dairesi 2020/6049 E. , 2021/4211 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
No : 2017/443-2020/129
Dava, iş kazası sonucu maluliyete uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi ile tedavi gideri istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, (kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyarak ilamında belirtildiği şekilde, davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, hükmün uyulan önceki Yargıtay bozma ilamına uygun biçimde verilmiş olmasına, bozma ile kesinleşen ve karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin yeniden incelenmesine hukukça ve yasaca cevaz bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine, karar verilmiştir.
Dava, 21/05/2007 tarihinde meydana gelen zararlandırıcı iş kazası sonucu sürekli işgöremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi ile tedavi gideri istemine ilişkindir.
Mahkemece, asıl dava yönünden, davacının SUT kapsamını aşan 5.301,56 TL tedavi gideri alacağının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, bozmaya konu yapılmayan sair maddi ve manevi tazminat talebinin bozma sonrası ödendiği hususu dikkate alınarak, dava konusuz kaldığından dolayı karar verilmesine yer olmadığına, birleşen dava yönünden, davanın kabulü ile, davalının İstanbul Anadolu 11. İcra Müdürlüğünün 2015/13688 esas sayılı icra dosyasında 8.573,00 TL lik alacağa yönelik takibe yaptığı itirazın iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamına, alacak miktarının %20 si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davalı tarafın kötü niyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiştir.
(Kapatılan) 21. Hukuk Dairesi’nin 05/04/2017 tarih ve 2016/12039 E. - 2017/2814 K. sayılı bozma ilamı öncesinde, Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 12.497,59 TL maddi, 2.500,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Hükmün davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine; yerel mahkemece verilen bahse konu kararın “.. Mahkemece yapılacak işin, 22/06/2007 tarihli faturada belirtilen kalemlerin içeriğinin ve bedellerinin ayrıntılı dökümünün ilgili hastaneden getirtilerek, davacıya uygulanan tedavilerin SUT kapsamında zorunlu tedavi giderlerinden olup olmadığı ve söz konusu tedavilerin SUT"u aşan miktarının bulunup bulunmadığı hususunda alanında uzman bir bilirkişiden rapor almak ve bulunduğunun anlaşılması halinde belirlenecek bu miktar bakımından tedavi gideri talebinin kabulüne, bulunmadığının anlaşılması halinde tedavi gideri talebinin reddine karar vermek gerektiği ”şeklinde belirtilerek bozulduğu; akabinde Yerel Mahkemece Dairenin Bozma İlamına uyulduğu, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacıya uygulanan tedavi giderlerine ilşkin 6.507,99 TL lik fatura tutarının 1.206,43 TL lik kısmının zorunlu SUT kapsamında olduğu, 5.301,56 TL lik kısmının ise SUT kapsamını aştığı kanaatine varıldığının belirtildiği, davacının bozma ilamı sonrasında 25/12/2017 tarihinde açtığı birleşen dava ile davacının ceza dosyasında ödenen ve asıl dava yönünden maddi tazminat hesabında ödenmesi sebebiyle mahsup edilen 15.000,00 TL tazminatın faizine ilişkin başlatılan icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın iptalini talep ettiği, Mahkemece, davalının iddiasının ödenen tazminatın faiz ile birlikte ödendiği, bu konuda tarafların anlaştığı şeklinde olduğu, ancak dosyada ve ceza dosyasında buna ilişkin herhangi bir delilin olmadığı, asıl davada yapılan hesaplamada söz konusu ödenen 15.000,00 TL"lik tazminatın asıl alacaktan mahsup edildiği, bu nedenle davacının faiz talebi hakkının bulunduğu görülerek davacının İstanbul Anadolu 11. İcra Müdürlüğünün 2015/13688 esas sayılı icra dosyasında 8.573,00 TL lik alacağa yönelik takibe yaptığı itirazın iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamı ile davacının icra inkar tazminatı talebinin yerinde olduğu ve talebinin kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 01.03.2006 tarihli ve 2005/10-755 Esas, 2006/32 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; bir borç ilişkisi, asıl hakla birlikte bazı fer’i hakları da içerir. Borç ilişkisinin içerdiği asıl hak, alacak hakkı; fer’i haklar ise, cezai şart, faiz, kefalet, rehin, hapis hakkı gibi haklardır.
Fer’i haklar, borç ilişkisinin içerdiği alacak hakkının bir kısmı, bir parçası değildir. Asıl borca bağlı, asıl borç mevcut ve geçerli olduğu sürece geçerli olup, asıl alacak ile birlikte doğar, varlığını sürdürür, onunla birlikte sona ererler.
Borcu sona erdiren en önemli neden, tarafların kendilerine yüklenen edimleri ifa etmeleridir. Genel olarak ifa, borçlanılmış edimin yerine getirilmesi suretiyle alacaklının tatmin edilerek borcun sona erdirilmesidir. Kural, asıl borç sona erdiğinde, bu borca bağlı fer’i borçların da sona ereceğidir. Bu sonuç, ek bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden gerçekleşir.
Ne var ki, asıl borcun sona erişinde yan borçların da sona ereceğine ilişkin kural, her zaman ve her hukuksal ilişki için geçerli değildir. Bununla ilgili ayrık durumlar 818 sayılı yasanın 113. Maddesinde gösterilmiş, kıymetli evrak, taşınmaz rehni ve konkordato bu kuralın dışında tutulmuştur. (6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 131 maddesinde de benzer şekilde düzenlenmiştir.)
Ayrıca, evvelce işleyen faizleri talep hakkının saklı tutulması (ihtirazi kayıt) veya saklı tutulduğunun hal ve koşullardan çıkartılması kaydıyla, ödenmemiş faizlerin istenebilme hakkı ortadan kalkmamakta, asıl borç ifa veya sair bir suretle son bulmuş olsa bile, borcun fer’isi olan faiz varlığını sürdürmekte ve alacaklı bunları talep edebilme hakkını yitirmemektedir.
İhtirazi kayıt; “muayyen haklarını kullanmak hususunda serbestisini muhafaza etmek isteyen tarafın bu husustaki vaki beyanı” olarak tanımlanabilir. İhtirazi kayıt ileri sürme hakkı, yenilik doğurucu nitelikte olup, bir hukuksal durumu ortaya çıkarmak, var olan hukuksal durumu değiştirmek veya ortadan kaldırmak için kullanılır. Bu haklar, nitelikleri gereği, sonuçlarını kendiliğinden meydana getirirler. İhtirazi kayıt ileri sürmeye yönelik hak, başka bir hakkı koruyucu nitelikte olup, koruduğu hak, asıl alacağa bağlı olan ve henüz ifa edilmeyen yan edimlere ilişkin haklardır.
İhtirazi kayıt ileri sürme hakkının kullanılmaması ile, alacaklının korunan bu haklarını talep etmesi engellenmiş olur. Bu engellenme itiraz niteliğinde bulunmaktadır. Alacaklının, bu hakkını kullanmakla korumak istediği hakları korunmuş olmakta, bu irade kullanılmaz ise, korunmak istenen (fer’i nitelikte) hak düşmektedir.
Bu ön koşul, ifanın kabulü sırasında ya da en geç ifanın ardından hemen kullanılmalıdır. Alacaklının, borcun ifası sırasında veya en geç ifanın arkasından derhal, ifanın tam olarak yapılmadığına ilişkin çekinceye dair iradesini, borçlu tarafa bildirmemesi, alacaklının borçlu tarafından yapılmayan ifaların yapılmasına ilişkin talebinden zımnen feragat ettiği anlamını taşımaktadır. Alacaklının ihtirazi kayıt ileri sürmemesi, karşı tarafın ifasını ve ifaya ilişkin davranışı ile ortaya koyduğu iradesini kabul ettiği anlamına gelecektir. Hareketsizlik hiçbir zaman ihtirazi kayıt ileri sürüldüğünü göstermez ve bu yolda bir karine oluşturmaz.
818 sayılı Borçlar Kanunu 113. maddesinde ayrıca; ... “veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler talep olunamaz...” ifadesi yer almaktadır ( 6098 sayılı Borçlar Kanunu 131/2. maddesinde de; “İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir” şeklinde düzenleme mevcuttur). Buna göre, alacaklı açıkça ihtirazi kayıt hakkını ileri sürmese bile, yaptığı eylem ve işlemlerden bu hakkını kullanmak istediği sonucu çıkarılabiliyorsa, bu hakkın kullanıldığının kabulü gerekecektir. “Hal icabı” kavramı değerlendirilirken kuşkusuz, somut olayın özellik ve gerekleri dikkate alınmalıdır.
Burada önemli yön, alacaklının hangi eylem ve işlemlerinin, bu hakkı kullanmak istediği şeklinde yorumlanması gerektiğidir. İfade edilmek istenen husus, somut olayın niteliğinin, para borcunun son bulmasına karşılık, işlemiş faiz borcunun devamını gerektirmesidir. Alacaklının, asıl borç konusu para alacağını tahsil ederken, işlemiş faizleri talep hakkını saklı tuttuğunu beyan etmediği veya bu durum “hal ve koşullardan çıkartılmadığı” takdirde ise, yukarıda belirtilen yasal ilke uyarınca, asıl borç son bulmakla, faiz alacağı da son bulacaktır.
Yargılama hukukunun genel bir kuralı olarak, belli bir hukuk kuralına dayanarak hak elde etmek isteyen taraf, bu kuralın uygulanabilmesi için gerekli koşulların varlığını ispat etmekle yükümlüdür. Davacı (alacaklı), ihtirazi kayıt ileri sürdüğünü ya da, durumun gereğinden bu hakkını kullandığının anlaşılması gerektiğini ispat etmekle yükümlüdür.
Somut olayda; ceza dosyasında davacının maddi zararlarına karşılık olarak belirlenen ve asıl dava yönünden maddi tazminat hesabında ödenmesi sebebiyle mahsup edilen 15.000,00 TL nin davacı adına 23/02/2015 tarihinde ödendiği anlaşılmakta ise de, Borçlar Kanunu"nun 131. maddesi (818 sayılı Yasanın 113. maddesi) anlamında, davacının faiz hakkının saklı tutulduğuna ilişkin ihtirazi kayıt içeren talebinin dosya içerisinde bulunup bulunmadığı araştırılmadan eksik inceleme ile karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 30/03/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.