
Esas No: 2019/449
Karar No: 2019/611
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/449 Esas 2019/611 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 51-28
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık ... hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.03.2019 tarih ve 51-28 sayı ile; sanığın TCK"nın 314/2, 3713 sayılı Kanun"un 5/1, TCK"nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına, mahsuba ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı adli emanetinin 2017/16679 sırasında kayıtlı bulunan Lenovo marka dizüstü bilgisayar, adaptör ile Seagate marka sabit sürücünün Yargıtay Başkanlığına iadesine karar verilmiştir.
Hükmün sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istemli 24.07.2019 tarihli ve 77046 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasını gerektirir bir neden görülmediğinden sanık ve müdafisinin duruşmalı inceleme istemlerinin CMK"nın 299. maddesi uyarınca oy birliğiyle takdiren reddine karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunca yapılacak temyiz incelemesi, sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle;
1- Sanık ve müdafisinin temyiz dilekçelerinin bir temyiz nedeni içerip içermediği, bir temyiz nedeni içermediği sonucuna ulaşılması hâlinde CMK’nın 295. maddesi uyarınca süresi içinde temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe verilip verilmediği, buna göre temyiz nedeni yokluğundan temyiz davasının reddine karar verilmesi gerekip gerekmediği,
2- “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Adli Emanetinin 2017/16679 sırasında kayıtlı Lenovo marka dizüstü bilgisayar ile adaptörü ve bu bilgisayardan çıkan Seagate marka harddiskin aidiyet durumu gözetilerek mevzuat çerçevesinde değerlendirilme yapılması için kararın kesinleşmesi beklenmeden Yargıtay Başkanlığına iadesine” ilişkin CMK’nın 131. maddesi hükümleri çerçevesinde verilen karara yönelik, sanığın 19.03.2019 tarihli itiraz dilekçesi hakkında Ceza Genel Kurulunca bir karar verilip verilmeyeceği,
Hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ön sorunların değerlendirilmesine geçilmeden önce bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyelerince, müdafisiyle birlikte hazır bulunduğu oturumda yüzüne karşı verilen karar kendisine açıklanan sanığa, tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda "okumak/almak" suretiyle yapılan gerekçeli karar tebliğinin, "okunup anlatılmak" suretiyle yapılmaması nedeniyle 5271 sayılı CMK"nın 35. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı, ayrıca süresi içerisinde verdiği temyiz dilekçesinde gerekçeli kararın tebliğini talep eden sanığa, 5271 sayılı CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olduğunun ileri sürülmesi üzerine bu hususlar öncelikle değerlendirilmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince sanık ve müdafiinin yüzüne karşı verilen hükmün, sanık tarafından 12.03.2019 tarihinde “Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.03.2019 tarihli mahkûmiyet kararını temyiz ediyorum. Gerekçeli kararın şahsıma tebliğinden sonra gerekçeli temyiz dilekçemi de ayrıca göndereceğim. Bu nedenle sürenin saklı tutularak gerekçeli kararın şahsıma tebliğini arz ederim”, sanık müdafisi tarafından ise 15.03.2019 tarihinde “9. Ceza Dairesinin 2017/51 esasına kayden yapılan yargılamanın 12 Mart 2019 tarihli celsesinde sanık müvekkil hakkında 12 yıl hapis cezası kararı verilmiş olup gerekçeli karar yüzümüze okunmamıştır. Bu kararı temyiz ediyoruz. Anılan nedenlere binaen sanık müvekkil hakkında verilen kararı duruşma talepli temyiz ettiğimiz ve kararın gerekçesini bilemediğimizden gerekçeli temyiz dilekçemizi sunabilmek için gerekçeli kararın tarafımıza gönderilmesine ve temyiz süre tutum talebimizin temyiz defterine kaydedilmesine karar verilmesini, talep ederiz.” şeklinde yasal süresi içerisinde temyiz edildiği,
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.03.2019 tarihli 51-28 sayılı gerekçeli kararının, Keskin T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan sanığa 17.04.2019 tarihinde "okumak/almak" suretiyle, sanık müdafisine ise e-tebligat yoluyla 20.04.2019 tarihinde tebliğ edildiği,
Sanığın, temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçesini 02.05.2019 tarihinde dosyaya sunduğu, sanık müdafisi tarafından ise temyiz nedenlerini bildirir ek bir dilekçe sunulmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Ön sorunların ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Müdafisiyle birlikte hazır bulunduğu oturumda yüzüne karşı verilen karar kendisine açıklanan sanığa, ceza infaz kurumunda “okumak/almak” suretiyle yapılan gerekçeli karar tebliğinin, “okunup anlatılmak” suretiyle yapılmaması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nın 35. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olup olmadığının değerlendirilmesinde:
5271 sayılı CMK’nın “Kararların gerekçeli olması” başlığını taşıyan 34. maddesinin ikinci fıkrası;
“Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.”,
Aynı Kanun’un “Kararların açıklanması ve tebliği” başlığını taşıyan 35. maddesi ise;
“(1) İlgili tarafın yüzüne karşı verilen karar kendisine açıklanır ve isterse kararın bir örneği de verilir.
(2) Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur.
(3) İlgili taraf serbest olmayan bir kişi veya tutuklu ise tebliğ edilen karar, kendisine okunup anlatılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin gerekçesinde; “Madde, kararların açıklanması ve tebliği zorunluğuna ilişkin temel ilkeyi içermektedir.
Son fıkrada, haklarını daha etkin bir biçimde kullanabilmesini sağlamak amacıyla, ilgili taraf serbest olmayan bir kişi veya tutuklu olduğunda tebliğ edilen kararın, adı geçenin istemi hâlinde kendisine okunacağı ve anlatılacağı belirtilmiştir. Böylece söz gelimi, başvurulabilecek olan kanun yolu, süresi, mercii ve şekil koşulu konusunda açıklamada bulunulması zorunlu hâle getirilmiştir.
Maddede geçen serbest olmayan bir kişiden maksat, Kanunun öngördüğü işlemler çerçevesinde yakalanmış, gözaltına alınmış veya bu maksatla bir yerden başka bir yere götürülmekte olan kişinin durumudur.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Yine, CMK’nın; “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlığını taşıyan 231. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ise;
“(1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir...” şeklindedir.
Ceza yargılamasında adil yargılanma hakkının bir parçası olarak etkin başvuru yolu ve yöntemine verilen önem dikkate alındığında, Anayasa"nın 40. maddesinin ikinci fıkrası, AİHS"nin 13. maddesi ve CMK"nın 34. maddesinin ikinci fıkrası ile 232. maddenin altıncı fıkrasına uygun olarak kararın tebliğinin şeklî değil, faydalı, amacına uygun, hak arama hürriyetini ve etkin başvuru hakkını engellemeyecek biçimde olması gerekmektedir.
“Tefhim”, verilen kararın o sırada hazır bulunan ilgililere sözlü olarak bildirilmesidir. İlgilisinin yüzüne karşı verilen karar açıklanır ve isteği var ise karardan bir örnek de kendisine verilir. Karar yüze karşı değil de ilgilisinin yokluğunda verilmişse tebliği gerekmektedir. Kendisine karar tebliğ edilen, tutuklu veya serbest olmayan bir kişiyse kararın içeriği kendisine okunup anlatılmalıdır.
Buradan hareketle, gerek CMK’nın 35. maddesinin ilk fıkrası gerekse aynı Kanun’un 34. maddesinin ikinci fıkrası ile 231. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarındaki düzenlemeler uyarınca, serbest olmayan veya tutuklu olan kişinin mahkeme huzurunda bulunduğu durumda, karar genel hatları itibariyle kendisine açıklanmalı ve sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercisi ve süresi anlatılmalıdır. Bu aşamadan sonra ilgili, süresi içerisinde mercisine yapacağı başvuru ile kanun yoluna müracaat edebilecektir. Söz konusu kanuni düzenlemelerin mahkemelere yüklediği sorumluluk, ilgiliye kararın genel hatları ile anlatılmasından sonra başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercisi ve başvuru şekillerinin doğru şekilde bildirilmesinden ibarettir.
Kararın, serbest olmayan veya tutuklu olan ilgilisinin yokluğunda verilmesi nedeniyle tebliği gereken durumlarda ise CMK’nın 35. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca ilgilisine okunup anlatılması gerekmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus CMK’nın 35. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hükmün, kararın ilgilisinin yokluğunda verilmesi nedeniyle tebliği gereken durumlar açısından uygulanabilir olduğudur. Serbest olmayan veya tutuklu olan ilgiliye yokluğunda verilen kararın okunup anlatılarak tebliği gerektiğine ilişkin Ceza Genel Kurulunun 25.12.2018 tarihli ve 1000-684, 06.12.2016 tarihli ve 305-471 sayılı kararları ile uyumlu ve bu kararlara konu maddi olaydan farklı olarak, kararın ilgilisinin yüzüne karşı tefhim edildiği ve kanun yoluna müracaat eden ilgilinin başvuru nedenlerini bildirmek için gerekçeli kararın kendisine tebliğini istediği durumlarda, sırf ilgilisinin serbest olmayan veya tutuklu bir kişi olması nedeniyle gerekçeli kararın okunup anlatılmasına gerek bulunmamaktadır. Bu hâlde görevlilerce ayrıca okunup anlatılmaksızın gerekçeli kararın tebliğ edilmesi yeterli olup CMK’nın 295. maddesi uyarınca temyiz nedenlerinin bildirilmesi için ön görülen yedi günlük sürenin de bu tebliğin yapıldığı tarihten itibaren başlayacağı kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince sanık ve müdafisine yapılan tefhimde, verilen kararın açıkça okunup usulen anlatılması, karara karşı başvurulacak kanun yolunun, süresinin, mercisinin ve şekillerinin belirtilmiş olması ile gerekçeli kararın tebliğinin usulsüz olduğuna dair bir itirazın da bulunmaması karşısında; gerekçeli kararın kendisine tebliğ edildiği tarihte ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan sanığa isteği üzerine gerekçeli karar tebliğ edilirken CMK’nın 35. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca bu kararın okunup anlatılmasının gerekmediği, bu yöndeki uygulamanın İHAS’ın 6. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkı ile Anayasa"nın 36 ve 40. maddelerinde güvence altına alınan temel hak ve hürriyetleri ihlâl etmediği, dolayısıyla sanığa "okumak/almak" suretiyle yapılan tebliğin usule uygun olduğu kabul edilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Ceza infaz kurumunda bulunan sanığa yapılan gerekçeli karar tebliğinin, "okunup anlatılmak" suretiyle yapılmaması nedeniyle CMK’nın 35. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olduğu" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
2- Süresi içerisinde verdiği temyiz dilekçesinde gerekçeli kararın tebliğini talep eden sanığa, 5271 sayılı CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin, tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olup olmadığının değerlendirilmesinde:
Anayasamızın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrası; "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." hükmünü içermekte olup CMK"nın 231. maddesinin ikinci fıkrası hazır bulunan sanığa başvurabileceği kanun yolları, mercisi ve süresinin bildirileceğini, aynı Kanun"un 34. maddesinin ikinci fıkrası ise kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercisi ve şekillerinin belirtileceğini düzenlemiştir.
CMK’nın “Temyiz istemi ve süresi” başlığını taşıyan 291. maddesi;
“(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.”,
“Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. maddesi;
“(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”,
“Temyiz gerekçesi” başlığını taşıyan 295. maddesi ise;
“(1) Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.
(2) Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilir.
(3) Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262 nci madde, tutuklu sanık hakkında ise 263 üncü madde hükümleri saklıdır.”,
Hükümlerini içermektedir.
Bir kanun yolu başvurusunun esas yönünden mercisince incelenmesi, Anayasamızın 36. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında kalmaktadır.
Anayasamızın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesi; "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." şeklindedir.
Görüldüğü üzere; temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına bağlıdır. Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı da bu anlamda mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak ölçülülük ilkesi uyarınca sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması da gerekir.
Kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması, hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet etmektedir. Bu bakımdan, usullerinin belirli ve öngörülebilir olması koşuluyla yargısal başvuruların birtakım kurallarına tabi tutulmasının tek başına mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilemeyeceği, mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluğun ilgililere yüklenemeyeceği ve dava açma sürelerini düzenleyen karışık ve dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği kabul edilmelidir. Dolayısıyla, kanunda açık ve anlaşılır bir şekilde düzenlenmiş, istisnai nitelikteki olan, ilgilisine bildirilmesi yönünde emredici bir hüküm de bulunmayan süreyi, yargı mercilerinin ilgilisine bildirme zorunluluğu bulunduğundan bahsedilemeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.03.2019 tarihli kararda; hükme karşı başvurulabilecek kanun yolunun temyiz, mercisinin Yargıtay Ceza Genel Kurulu, şeklinin mahkemeye verilecek bir dilekçe veya zabıt katibine bulunulacak beyanın tutanağa geçirilmesi ya da tutuklu sanığın, bulunduğu ceza infaz kurumu aracılığıyla göndereceği dilekçe veya beyanının burada tutanağa geçirilmesi suretiyle, sürenin de tefhimden itibaren (15) gün olduğu hususları ayrı ayrı ve açıkça belirtilerek hazır bulunan sanık ve müdafisine bildirildiği, sanık ve müdafisinin süresi içerisinde temyiz dilekçelerini sunmalarına karşın, temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin sadece sanık tarafından verildiği anlaşılmaktadır.
CMK"nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe için öngörülen (7) günlük sürenin; aynı Kanun"un 34. maddesinin ikinci fıkrası, 231. maddesinin ikinci fıkrası ile Anayasamızın 40. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında bir "Kanun yolu süresi" olmayıp temyiz başvurusunda temyiz nedenlerinin gösterilmemiş olması durumuna ilişkin istisnai bir mahiyet taşıması, mahkemelerin iç işleyişine yönelik olmaması, düzenlemenin yer aldığı kanun maddesinin içeriği itibarıyla ilgilisi bakımından karışık ve dağınık olmayıp açık, belirli ve öngörülebilir bir nitelikte olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; ilgilisinin (15) günlük temyiz süresi içerisinde temyiz nedenlerini bildirir dilekçe verebilmesine engel bir düzenlemenin bulunmadığı, mevzuatımızda yer alan yargısal başvuru sürelerinin tümünün ilgilisine mahkemece bildirilmesi gerektiğine dair bir hükmün olmadığı, mahkemelerin sorumluluğunun kanunlarda açıkça bildirilmesi gerektiği belirtilen sürelere ilişkin olduğu, örneğin; 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un bireysel başvuru usulünü düzenleyen 47. maddesinin beşinci fıkrasındaki "Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder." hükmü uyarınca anılan fıkra kapsamında geçen yargısal başvuru sürelerinin de ilgilisine bildirilmesi gerektiğine ilişkin bir düzenlemenin bulunmadığı da gözetildiğinde, istisnai ve sınırlayıcı hüküm içeren düzenlemelerin kıyas yoluyla genişletilmesinin mümkün olmaması nedeniyle ek dilekçe için öngörülen (7) günlük sürenin, mahkeme kararlarının sonuç bölümünde gösterilmesi zorunlu olan, hükme karşı başvurulabilecek kanun yolu süresi olmadığı, dolayısıyla temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe için öngörülen bu sürenin ilgilisine bildirilmeyişinin mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale olarak görülemeyeceği ile sonuç olarak ilgilisine bildirilmesi hususunda zorunluluk bulunmadığı kabul edilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ... "2019/449 esas sayılı dosyanın görüşülmesi sırasında kendisine gerekçeli karar tebliğini isteyen sanık ve vekilinin gerekçeli kararın tebliğinden sonra CMK"nın 295/1. maddesi uyarınca ek temyiz dilekçesi vermesi gereken yedi günlük sürenin ihtar edilip edilmeyeceğinin ön sorun olarak tartışılmış, sayın çoğunluk ihtara gerek olmadığına karar vermiştir. Bu görüşe aşağıda belirteceğimiz gerekçe ile katılmamız mümkün olmamıştır.
Somut olayda sanık hakkındaki hüküm müdafi ve sanığın yüzüne karşı açıklanmasından sonra sanık ve müdafi gerekçeli kararın kendilerine tebliği için bir temyiz sebebi göstermeden süre tutum dilekçesi vermişler ve gerekçeli kararın kendilerine tebliği edilmesi üzerine CMK"nın 295/1. maddesinde belirtilen 7 günlük süre geçtikten sonra gerekçeli temyiz dilekçesi vermişler sayın çoğunluk süresinde verilmeyen bu gerekçeli temyiz ek dilekçesini yok hükmünde saymış bu sebeple temyiz dilekçesi niteliğindeki süre tutum dilekçesinde temyiz nedeni gösterilmediğinden temyiz sebebi yokluğundan temyiz talebinin reddine karar vermek durumunda kalmıştır.
CMK"nın 295/1. maddesinde belirtilen süre hak düşürücü bir süre olup bunun gerekçeli karar tebliğ edilen kişiye ihtar edilmesi gerektiğinden, kendisine bu ihtar yapılmayan sanık ve müdafinin vermiş oldukları gerekçeli temyiz dilekçesi süresinde yapıldığı kabul edilerek esastan temyiz incelemesi yapılmasına geçilmesi düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum",
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Sanık ... hakkında kurulan hükümde temyiz süre ve yöntemine ilişkin CMK"nın 295/1. maddesinde belirtilen tebliğden itibaren yedi gün içinde ek dilekçe verilmesine ve bunun sonuçlarına ilişkin meşruhata yer verilmesine gerek olmadığına ilişkin sayın çoğunluğun görüşüne katılmak mümkün bulunmamıştır. Zira;
CMK"nın 291. maddesinde temyizin tefhim veya tebliğden itibaren 15 günlük sürede ve dilekçe veya zabıt katibine yapılacak beyan ve tutulacak tutanağın hâkime onaylatılması suretiyle yapılacağı; CMK"nın 294. maddesinde temyiz edenin hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olduğu; CMK"nın 295/1. maddesinde temyiz başvurusunda temyiz nedeni gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde temyiz nedenlerini içeren ek dilekçe verilmesi gerektiği; CMK"nın 298. maddesinde Yargıtay süresi içerisinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa temyiz istemini reddeder şeklinde düzenlemelere yer verildiği anlaşılmaktadır.
Kararların gerekçeli olması başlıklı CMK"nın 34/2. maddesinde ise "Kararda başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir" biçiminde bir düzenleme bulunmaktadır.
Kanuni düzenlemeyi bu şekilde özetledikten sonra somut olaya baktığımızda sanık hakkında kurulan hüküm sanık ve müdafi tarafından ayrı ayrı temyiz nedeni bildirilmeksizin tatbikatta süre tutum dilekçesi olarak nitelenen temyiz dilekçesi ile temyiz edilmiştir. Bu süre tutum dilekçelerinden sonra sanık ve müdafine gerekçeli karar tebliğ edilmiş ancak CMK"nın 295/1. maddesinde yazılı yedi günlük ek süre içerisinde sanık müdafi herhangi bir temyiz nedeni bildirmemiş ve fakat sanık 7 günlük süreden sonra verdiği ek temyiz dilekçesinde temyiz nedenlerini bildirmiştir.
Burada üzerinde durulması gerekli husus hükümde kanun yolu, süresi mercii ve şekillerinin bildirilmesi gerektiğine ilişkin CMK"nın 34/2. maddesi kapsamına CMK"nın 291. maddesinde yazılı onbeş günlük temyiz süresi yanında CMK"nın 295 /1. maddesinde yazılı yedi günlük ek dilekçe süresine de yer verilip verilmeyeceğidir.
CMK"nın 291. maddesinde yazılı onbeş günlük temyiz süresinin hak düşürücü süre olduğu hususunda kuşku bulunmamakla birlikte CMK"nın 295/1. maddesinde yazılı olan yedi günlük ek temyiz dilekçe süresi hak düşürücü süre mi yoksa düzenleyici süre olarak mı nitelendirilecektir ? Evveliyatla cevaplanması gerekli husus budur. Kanaatimce CMK"nın 295/1. maddesinde yazılı olan süre hak düşürücü bir süredir. Çünkü; CMK"nın 293/2. maddesi uyarınca hüküm ilgililere gerekçesi ile açıklanmamışsa hükmün temyiz edildiğinin öğrenilmesinden itibaren gerekçenin yedi gün içinde tebliği emredici bir hüküm olarak düzenlenmiştir. Gerekçeli olarak açıklanmayan tüm hükümler yönünden bölge adliye mahkemesince tarafların gerekçeli karar tebliğ talebi bulunmasa dahi hükmün temyiz edilmesinin öğrenilmesinden sonra yedi gün içinde gerekçeli kararının tebliğini şart koşmuştur. Bu tebliğ CMK"nın 295/1 maddesinde de yazılı yedi günlük sürenin başlaması açışından önemlidir. Öte yandan CMK" nın 291/1. maddesi uyarınca temyiz nedeni bildirmeden hükmü temyiz eden tarafların CMK" nın 295/1. maddesinde yazılı yedi günlük süre içerisinde temyiz nedenini bildirmemesi halinde CMK"nın 298. maddesi uyarınca Yargıtayın temyiz istemini reddedeceği hükmüne yer verilmiştir. Gerek CMK 295. maddesinde yazılı sürenin başlaması için temyiz halinde gerekçenin kanunen istem aranmaksızın tebliğinin zorunlu olması ve gerekse anılan maddedeki sürede temyiz nedenin bildirilmemesi hâlinde temyiz isteminin reddine karar verileceği yönündeki müeyyide içeren düzenleme sürenin hak düşürücü nitelikte olduğunu göstermektedir.
CMK"nın 34/2. maddesi kararlarda başvurulacak kanun yolu süresi mercii ve şekillerinin belirtilmesi gerektiği yönündeki düzenleme nazara alındığında sonuçları itibarıyla telafisi mümkün bulunmayan ve hak düşürücü nitelikte olduğunu düşündüğümüz CMK"nın 295/1. maddesinde yazılı temyiz nedeninin bildirmesi için ek dilekçe süresi ile temyiz nedenlerinin bildirilmemesi hâlinde getireceği sonuçların kararda açıkça belirtilmesi gerektiği nitekim Yargıtayın temyiz süre ve yönteminin açıkça hükümde gösterilmesi gerektiği yönündeki önceki uygulamaları da nazara alınarak somut olay irdelendiğinde; hükümde CMK"nın 295/1. maddesindeki süreye ve bunun sonuçlarına yer verilmediği gibi çıkartılan tebligatlarda da bu meşruhatın yer almadığı sanığın CMK"nın 295/1. maddesinde yazılı süreden sonra verdiği ek dilekçe ile temyiz nedenlerini bildirdiği, bu nedenle sanık tarafından verilen ek dilekçenin süresinde kabul edilerek temyiz incelemesi yapılması gerektiğinden, ön sorun olarak ele alman sayın çoğunluğun CMK"nın 295/1. maddesinde yazılı süre ve bu sürede temyiz nedeninin bildirilmemesi halinde doğacak sonuçların hükümde gösterilmesinin zorunlu bulunmadığına ilişkin görüşüne katılmak mümkün görülmemiştir.",
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Aşağıda açıklanan gerekçelerle, süresi içerisinde verdiği temyiz dilekçesinde gerekçeli kararın tebliğini isteyen sanığa, CMK"nın 295/1. maddesi uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin tebliğden itibaren yedi gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olduğu kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğu görüşüne iştirak etmek mümkün olmamıştır. Şöyle ki;
CMK"nın 291/1 ve 294/1. maddelerine göre temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır. Ayrıca temyiz kanun yoluna başvuran, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Aynı Yasa"nın 295. maddesine nazaran, temyiz başvurusunda nedenler gösterilmemiş ise en geç temyiz başvurusu için belirlenen süre sonunda bunun bildirilmesi gerekir. Ayrıca, hüküm gerekçeleriyle birlikte açıklanmamış ise gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde hükmü temyiz olunan mahkemeye bu nedenleri içeren bir dilekçe verilmesi şarttır.
Öte yandan "Temyiz başvurusunun içeriği" başlıklı 294. maddede yer alan "(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir." şeklindeki hüküm; ileri sürülebilecek temyiz nedenlerine nitelik olarak da bir sınırlama getirmektedir. Bu sebeple süresi içerisinde bildirilen her neden değil, hükmün hukuki yönüne ilişkin nedenler yasal anlamda temyiz nedeni sayılabilecektir.
Temyiz nedenlerinin gösterilmemesinin sonucu düzenleyen CMK"nın 298. maddesi "Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder." hükmünü içermektedir. Temyiz bir davadır ve usulüne uygun açılmadığı takdirde reddine karar verilmesi gerekmektedir. Bu hükme göre usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından söz edilebilmesi için;
A-Başvuruyu yapanın buna hakkı olmalı,
B- Temyiz istemine konu karar veya hükmün temyiz edilebilir olması,
C- Yasal süresi içerisinde temyiz talebinde bulunulması,
D- Temyiz dilekçesinin temyiz nedenlerini içermesi,
Gerekmektedir.
Bu düzenlemeye göre maddede belirtilen hususları içermeyen temyiz istemlerinin doğrudan reddedilmesi gerekmektedir ve inceleme yasal süresi içerisinde verilen dilekçelerdeki nedenler dikkate alınarak yapılabilecektir. Temyiz nedenlerinin gösterilmemesi, diğer noksanlıklarla (temyizin süresinden sonra yapılması, hükmün temyiz temyiz edilemez olması ve başvuranın temyize hakkının bulunmaması) eşit görülerek aynı sonuç bağlanmıştır. Yani temyiz nedenleri gösterilmemiş ise CMK"nın 289. maddesinde yer alan kesin hukuka aykırılık hâlleri dahi nazara alınmayacak ve inceleme yapılmayacaktır.
Konunun açığa kavuşması için hükmün gerekçeli olması ve açıklanma biçimiyle ilgili usul hükümlerinin de ortaya konması gerekmektedir.
Anayasanın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrası "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını sürelerini belirtmek zorundadır.", CMK"nın "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34/2. maddesi "Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.", aynı Yasa"nın 231/2. maddesi ise "Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurulabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir" hükümlerini içermektedir. Hak arama özgürlüğü ile yakından ilişkili ve emredici vasıftaki bu üç hükme göre sanığa ve kanun yoluna başvuru hakkı olanlara hüküm açıklanırken ve hazır değilseler tebliğ edilen gerekçeli kararda başvurabileceği kanun yolları, süresi, mercii ve şeklinin bildirilmesi zorunludur. Bu yasal düzenlemelerin ortak amacı bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlamaktır. Çünkü son derece dağınık ve değişken olan mevzuat karşısında insanların hakkını aramakta güçlük çekeceğini değerlendiren yasa koyucu, başvurulacak kanun yolu, mercii, süresi ve şeklini de içeri şekilde karar ve işlemlerden ilgilisinin Devlet tarafından haberdar edilmesini hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması bakımından zorunluluk haline getirmiştir.
Bu bilgilere göre uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Somut olayda hüküm açıklanırken hazır bulunan sanık ve müdafisine CMK"nın 291/1. maddesinde yer alan on beş günlük temyiz süresi bildirilmiştir. Hüküm gerekçeli olmadığı için sonradan tebliğ edilmiş, ancak 295. maddede öngörülen yedi günlük süre içerisinde temyiz nedenlerini göstermek zorunda oldukları ise tefhim sırasında veya tebliğ edilen gerekçeli kararda bildirilmemiştir. On beş gün içerisinde hükmü temyiz ettiğini bildirmeme ile 295. madde uyarınca yedi gün içerisinde temyiz nedenlerini bildirmemenin hukuki sonuçları aynıdır. Her iki halde de temyiz isteği reddedileceği için hak düşürücü sürelerdir. Buna rağmen aynı sonuçları doğuran sürelerden birinin bildirilmesini zorunlu kabul edip, diğerini zorunlu olmaktan çıkarmak çelişkili olup yasal değildir. Öte yandan 5271 Sayılı CMK ile temyiz edenin sebep gösterme zorunluğu getirilmiştir. Bu husus, kanun yoluna başvurunun şekliyle ilgilidir. Burada sürelerin bildirimi de yeterli olmayıp, temyizin biçimsel koşulu olan ve geçerliliğini sağlayan "neden gösterme" zorunluluğunun da ayrıca hatırlatılması gerekmektedir. Kaldı ki, sadece on beş günlük temyiz süresinin bildirilip, yedi günlük süreden ve sebep gösterme zorunluluğunda söz edilmemesi taraflar bakımından yanıltıcı bir tutumdur. Çünkü, ilgililerinde, bildirilen on beş günlük sürede hükmü temyiz ettiklerini bildirmiş olmalarının yeterli olacağı kanaati oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenlerle CMK"nın 294 ve 295. maddelerde öngörülen yedi günlük süre içerisinde temyiz nedenlerinin gösterilmesi zorunluluğunun ilgililerine bildirilmemesinin, Anayasanını 40/2, CMK"nın 34/2 ve 231/2. maddelerinde öngörülen başvurulacak kanun yolunun süresi ve şeklinin bildirilmesi mecburiyetine aykırı olduğu düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.",
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; "5271 sayılı CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin, tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olduğu",
Düşünceleriyle karşı oy kullanmışlardır.
3- Sanık ve müdafisinin temyiz dilekçelerinin bir temyiz nedeni içerip içermediği, bir temyiz nedeni içermediği sonucuna ulaşılması hâlinde CMK’nın 295. maddesi uyarınca süresi içinde temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe verilip verilmediği, buna göre temyiz nedeni yokluğundan temyiz davasının reddine karar verilmesi gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesinde:
Temyiz kanun yolu, kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza daireleri tarafından verilen hükümlerle, bu dairelerin hükme esas teşkil eden ara kararlarına ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu"nun 18. maddesi uyarınca iade taleplerine ilişkin ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı başvurulan bir olağan kanun yoludur.
2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 15. maddesinin 3. fıkrası ile “İlk derece mahkemesi olarak ilgili dairelerce verilen hükümlerin temyiz yoluyla incelemesini yapmak” görevi Yargıtay Ceza Genel Kuruluna verilmiştir.
5271 sayılı CMK’nın “Temyiz isteminin kabule değer sayılmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi” başlığını taşıyan 296. maddesinin birinci fıkrası;
“Temyiz istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder.” şeklindedir.
"Davasız yargılama olmaz" ilkesi ve CMK’nın 296. maddesinin birinci fıkrası gereğince temyiz incelemesi yapılabilmesi için aleyhine temyiz yoluna başvurulabilecek bir hükme karşı, hak sahibi tarafından, süresi içerisinde, temyiz davası açılması yani temyiz isteminde bulunulmuş olması gerekir.
Ceza Muhakemesi Kanunu"nda, istinaf yoluna başvurabilecek kişiler açıkça ve ayrıca düzenlenmiş olmasına karşın, temyiz yoluna başvurabilecek kişilere ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak temyiz de olağan bir kanun yolu olup kanun yollarına ilişkin genel hükümlere göre başvurma hakkı olanlar temyiz kanun yoluna başvurabilirler. Buna göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık, katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar, verilen hüküm veya karar nedeniyle hukuki hakları zarar gören üçüncü kişiler, şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşinin temyiz kanun yollarına başvuru hakkı bulunmaktadır.
CMK’nın 291. maddesine göre; temyiz davası açılması için onbeş günlük bir süre öngörülmüştür. Hükmün yüze karşı açıklanmasından itibaren onbeş gün içinde temyiz kanun yoluna başvurulması şarttır. Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
Hüküm, temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmış ise onbeş günlük süre tebliğ tarihinden itibaren başlayacaktır.
CMK’nın 294. maddesine göre; temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olup temyiz sebebi ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir. Aynı Kanun"un 295. maddesi uyarınca, temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse başvuru için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir.
CMK’nın “Temyiz isteminin reddi” başlığını taşıyan 298. maddesi ise;
“(1) Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.” şeklindedir.
Bölge Adliye Mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, re’sen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde, temyiz edenin hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse başvuru için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde, hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür.
Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek dilekçede, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.
Öte yandan, CMK’nın “Hukuka kesin aykırılık hâlleri” başlığını taşıyan 289. maddesinde;
“1- Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması,” şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir.
Doktrinde bir kısım yazarlarca, kanun koyucu tarafından hükme etkili oldukları açıkça kanuni düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıkların nispî temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği, temyiz dilekçesinin gerekçeli olması kuralının hem nispî hem de mutlak temyiz sebepleri bakımından geçerli olduğu yani hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetilemeyeceği savunulmaktadır.
Bu anlayışa göre, CMK"nın 289. maddesinde yer alan kabul edilebilirlik denetimine ilişkin kural, bünyesinde en az bir temyiz sebebi bulunan dilekçeler yönünden geçerlidir. Nitekim maddede yazılı olan “Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır.” kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Gerekçesiz bir dilekçe Yargıtayın ön incelemesinden geçemeyeceği için hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin mutlak mı yoksa nispî bir temyiz nedenine mi ilişkin olduğunu denetlemek mümkün olmayacaktır. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, Yargıtayın bu nedenleri kabul etmemesine karşın CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmü bozması mümkündür. (Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2016, s; 635 vd.; Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK"nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s; 66)
Dolayısıyla; CMK"nın 298. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinin, örneğin; “Hükmü temyiz ediyorum.” şeklindeki dilekçede olduğu gibi herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu üzere usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden temyiz isteminin reddi gerekecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorunların değerlendirilmesinde;
Sanığın “Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.03.2019 tarihli mahkûmiyet kararını temyiz ediyorum. Gerekçeli kararın şahsıma tebliğinden sonra gerekçeli temyiz dilekçemi de ayrıca göndereceğim. Bu nedenle sürenin saklı tutularak gerekçeli kararın şahsıma tebliğini arz ederim”, sanık müdafisinin ise “9. Ceza Dairesinin 2017/51 esasına kayden yapılan yargılamanın 12 Mart 2019 tarihli celsesinde sanık müvekkil hakkında 12 yıl hapis cezası kararı verilmiş olup gerekçeli karar yüzümüze okunmamıştır. Bu kararı temyiz ediyoruz. Anılan nedenlere binaen sanık müvekkil hakkında verilen kararı duruşma talepli temyiz ettiğimiz ve kararın gerekçesini bilemediğimizden gerekçeli temyiz dilekçemizi sunabilmek için gerekçeli kararın tarafımıza gönderilmesine ve temyiz süre tutum talebimizin temyiz defterine kaydedilmesine karar verilmesini, talep ederiz.” şeklindeki temyiz başvurularına ilişkin dilekçelerinin, yalnızca ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince verilen mahkûmiyet hükmünü “temyiz ettikleri” şeklindeki beyanları içerdiği görülmektedir.
Sanık ve müdafisinin süresi içerisinde verdikleri temyiz başvurularına ilişkin dilekçelerinde, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince verilen mahkûmiyet hükmüne ilişkin gerekçeli kararının kendilerine tebliğ edilmesini istemeleri üzerine; gerekçeli kararının, Keskin T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan sanığa 17.04.2019, sanık müdafiine ise 20.04.2019 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen, sanık müdafisinin CMK’nın 295. maddesi gereğince temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe vermediği, sanığın temyiz nedenlerini bildirdiği 02.05.2019 tarihli ek dilekçenin ise gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi günlük ek sürenin geçmesinden sonra verildiği anlaşılmaktadır.
Sanık ve müdafisinin temyiz dilekçelerinde mahkûmiyet hükmünü “temyiz ettikleri” şeklindeki beyanları dışında, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından, bir hukuka aykırılığa dayanıldığına ilişkin neden gösterilmemesi sebebiyle temyiz dilekçelerinde temyiz nedeninin bulunmadığının kabulü zorunludur.
Sanık ve müdafisince süresi içerisinde verilen temyiz dilekçelerinin temyiz sebeplerini içermemesi, sanık müdafisinin CMK’nın 295. maddesi gereğince temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe vermemesi, sanığın temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçesinin ise süresinden sonra verilmesi nedeniyle usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden, CMK’nın 298. maddesi uyarınca temyiz istemlerinin reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi "Sanık ve müdafisinin temyiz dilekçelerinin bir temyiz nedeni içerdiği ve temyiz davasının esas bakımından incelenmesi gerektiği" düşünceleriyle karşı oy kullanmışlardır.
4- “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Adli Emanetinin 2017/16679 sırasında kayıtlı Lenovo marka dizüstü bilgisayar ile adaptörü ve bu bilgisayardan çıkan Seagate marka harddiskin aidiyet durumu gözetilerek mevzuat çerçevesinde değerlendirilme yapılması için kararın kesinleşmesi beklenmeden Yargıtay Başkanlığına İadesine” ilişkin karara yönelik, sanığın 19.03.2019 tarihli itiraz dilekçesi hakkında Ceza Genel Kurulunca bir karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesinde;
İncelenen dosya kapsamından;
Yakalama, ev arama ve el koyma tutanağına göre; sanığın, 18.07.2016 tarihinde Büyükesat Mahallesi Kemer Sokak Mesa Ufuk 5 Sitesi No: 20/34 Çankaya/Ankara adresinde arama yapmak üzere giden görevlilerce yakalandığı,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, aralarında sanığın da bulunduğu şüpheliler hakkında, ikamet, araç ve çalışma odalarında arama yapılması ile suç unsuru tespit edilmesi halinde elkonulması, dijital materyaller ele geçirilmesi durumunda CMK’nın 134. maddesi uyarınca karar alınarak inceleme yapılmasına dair yazılı emir verildiği,
18.07.2016 tarihli arama ve el koyma tutanaklarına göre; iki adet Kingston, bir adet Toshiba, bir adet Hi-Level marka ve bir adet markası bulunmayan USB, bir adet Samsung, bir adet Probook marka tablet, 2 adet Samsung marka taşınabilir bellek, bir adet Iphone marka cep telefonuna evinde yapılan arama sonucunda, bir adet Lenovo marka diz üstü bilgisayara ise Yargıtay binasında bulunan odasında yapılan arama sonucunda el konulduğu,
20.11.2017 havale tarihli Bilirkişi Kurulu Raporuna göre; sanığın ev ve iş yerinde yapılan aramalar sonucunda elkonulan dijital materyallerde herhangi bir suç ve suç unsurunun tespit edilemediği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianame üzerine sanık hakkında TCK"nın 314/2, 3713 sayılı Kanun"un 5/1, TCK’nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesine kamu davası açıldığı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı adli emanetinin 2017/16679 sırasında kayıtlı Lenovo marka dizüstü bilgisayar ile adaptörü ve bu bilgisayardan çıkan Seagate marka harddiskin müsaderesi hususunda herhangi bir istemde bulunulmadığı,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK’nın “Şüpheli veya sanıkla ilgili arama” başlığını taşıyan 116. maddesi;
“(1) Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.”,
“Elkoyma kararını verme yetkisi” başlığını taşıyan 127. maddesinin birinci fıkrası;
“(1) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir.”,
“Elkonulan eşyanın iadesi” başlığını taşıyan 131. maddesi ise;
“(1) Şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması halinde, re"sen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verilir. İstemin reddi kararlarına itiraz edilebilir.
(2) 128 inci madde hükümlerine göre elkonulan eşya veya diğer malvarlığı değerleri, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade edilir.”,
Şeklindedir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorunun değerlendirilmesinde;
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarınca 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe girişimi üzerine, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında verilen arama ve elkoyma emirleri uyarınca, sanığın iş yerinde yapılan arama sırasında suç delili barındırabileceği şüphesiyle inceleme yapılmak üzere el konulan, Yargıtay eski Üyesi olan sanığa Yargıtay üyesi olarak görevli olduğu dönemde kurum tarafından tahsis edilen Lenovo marka dizüstü bilgisayar ve bu bilgisayara takılı Seagate marka sabit disk içeriğinde herhangi bir suç ve suç unsurunun tespit edilemediği dosyada bulunan tutanak, belge ve raporlardan anlaşılmaktadır.
Söz konusu Lenovo marka bilgisayar ve bu bilgisayara takılı Seagate marka sabit disk ile adaptörün bizzat suç konusu oluşturmaması, yapılan inceleme üzerine düzenlenen bilirkişi raporunda suç unsuru tespit edilemediğinin belirtilmesi, bu eşya hakkında herhangi bir müsadere talebi bulunmaması, söz konusu eşyanın Yargıtay eski Üyesi olan sanığa çalıştığı kurum olan Yargıtay Başkanlığınca görevi nedeniyle tahsis edilmesi, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin aidiyet durumu gözetilerek mevzuat çerçevesinde değerlendirilme yapılması için Yargıtay Başkanlığına iadesine karar vermesi, sanığın ise 19.03.2019 tarihli dilekçesiyle bilgisayarın Yargıtay Başkanlığına iadesi kararının kaldırılarak şahsına teslim edilmesi gerektiğinden bahisle itiraz etmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde;
Soruşturma aşamasında suç delili tespit edilebileceğinin değerlendirilmesi nedeniyle el konulan ancak üzerinde gerekli incelemeler yapılmasının ardından suç unsuru bulunmadığı belirlenen, hakkında herhangi bir müsadere talebi olmayan söz konusu bilgisayar, adaptör ve sabit diskin, 5271 sayılı CMK’nın 131. maddesi uyarınca muhafazasına gerek kalmayan, bizzat suç konusu oluşturmaması nedeniyle de müsadereye tabi tutulmayacağı anlaşılan eşya durumunda olduğunun, sanığın eşyanın kendisine teslimine ilişkin isteminin, eşya hakkında Yargıtay Başkanlığına iadesine karar verilmek suretiyle reddedildiğinin kabulü ile bu karar karşı başvurulacak yargı yolunun 5271 sayılı CMK’nın 131. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi uyarınca itiraz kanun yolu olduğu, bu nedenle sanığın itirazının Yargıtay Ceza Genel Kurulunca incelenerek bir karar verilmesine yer olmadığına, 19.03.2019 tarihli itiraz dilekçesi ile ilgili gerekli inceleme yapılıp karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesi sıfatı ile yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Müdafisiyle birlikte hazır bulunduğu oturumda yüzüne karşı verilen karar kendisine açıklanan sanığa, ceza infaz kurumunda “okumak/almak” suretiyle yapılan gerekçeli karar tebliğinin usul ve yasaya uygun olduğuna, 01.10.2019 tarihli birinci müzakerede, oy çokluğuyla,
2- Süresi içerisinde verdiği temyiz dilekçesinde gerekçeli kararın tebliğini talep eden sanığa, 5271 sayılı CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin, tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olmadığına, 17.10.2019 tarihli ikinci müzakerede, oy çokluğuyla,
3- Sanık ve müdafisinin süresi içerisinde sundukları temyiz dilekçelerinin bir temyiz nedeni içermediği, sanık müdafisi tarafından temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe verilmediği, sanığın temyiz nedenlerini bildirdiği ek dilekçesinin ise CMK’nın 295. maddesinde öngörülen (7) günlük süreden sonra verildiği anlaşıldığından; CMK"nın 298. maddesi uyarınca, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.03.2019 tarihli ve 51-28 sayılı hükmüne yönelik sanık ve müdafisinin temyiz istemlerinin REDDİNE, 17.10.2019 tarihli ikinci müzakerede oy çokluğuyla,
Sanık ve müdafisinin salıverilme istemlerinin REDDİNE, 17.10.2019 tarihli ikinci müzakerede oy birliğiyle,
4- Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararın niteliğine göre, soruşturma aşamasında suç delili tespit edilebileceğinin değerlendirilmesi nedeniyle el konulan ancak bizzat suç konusu oluşturmadığı gibi içeriğinde suç unsuru da tespit edilemeyen, hakkında herhangi bir müsadere talebi de olmayan Lenovo marka bilgisayar ve bu bilgisayara takılı Seagate marka sabit disk ile adaptörün iadesine ilişkin başvurulacak yargı yolunun 5271 sayılı CMK’nın 131. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi uyarınca itiraz kanun yolu olduğu, sanığın 19.03.2019 tarihli itiraz dilekçesi hakkında itiraz mercisince inceleme yapılarak karar verilmesi gerektiği anlaşıldığından, bu hususta Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bir KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, 17.10.2019 tarihli ikinci müzakerede oy birliğiyle,
5- Dosyanın, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE,
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.