Abaküs Yazılım
10. Daire
Esas No: 2019/11770
Karar No: 2020/6293
Karar Tarihi: 15.12.2020

Danıştay 10. Daire 2019/11770 Esas 2020/6293 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/11770
Karar No : 2020/6293

TEMYİZ EDENLER (DAVACILAR) : 1- … 2- … 3- …
VEKİLLERİ : Av. …

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı / …
VEKİLİ : I. Hukuk Müşaviri Yrd. V. …

İSTEMLERİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 10/10/2015 tarihinde Ankara Garı önünde gerçekleşen terör saldırısı sonucunda … (Kararlarda sehven … yazılmıştır.) …'ın ölümü nedeniyle duyulan üzüntü, acı ve elem nedeniyle oluşan zarara karşılık olarak anne, baba için ayrı ayrı 150.000,00 TL, kardeş için 75.000,00 TL olmak üzere toplam 375.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesince; sosyal risk ilkesi ile toplumun içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanan, idarenin faaliyet alanında meydana gelmekle birlikte, yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmayan, toplumsal nitelikli riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan, salt toplumun bireyi olunması nedeniyle uğranılan özel ve olağandışı zararların da topluma pay edilerek giderilmesinin amaçlandığı, genel bir ifade ile "terör olayları" olarak nitelenen eylemlerin, Devlete yönelik olduğu, Anayasal düzeni yıkmayı amaçladığı, bu tür olaylarda zarar gören kişi ve kuruluşlara karşı kişisel husumetten kaynaklanmadığı, sözü edilen olaylar nedeniyle zarara uğrayan kişilerin, kendi kusur ve eylemleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olmaları nedeniyle zarar gördükleri, belirtilen şekilde ortaya çıkan zararların ise, özel ve olağandışı nitelikleri dikkate alınıp, terör olaylarını önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemeyen idarece, sosyal risk ilkesine göre, topluma pay edilmesi suretiyle tazmininin hakkaniyet gereği olduğu, sosyal devlet ilkesine de uygun düşeceği, bu itibarla, olayın bir terör eylemi olduğunun anlaşılması, idarenin hizmetin işleyişine ilişkin kusurunun bulunmadığının tespit edilmesi karşısında, terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup, manevi zarara bağlı tazminat talebine ilişkin olan uyuşmazlığın, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Kanunun öngördüğü usullere tabi olarak manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemenin yapılması gerektiği; olayda, … ve …'ın çocukları ve …'ın kardeşi ...'ın vefatı nedeniyle davacıların ağır elem ve üzüntü içerisinde kaldığı, olay nedeniyle duyulan acı, üzüntü ve ruhsal sıkıntının giderilmesi için çekilen manevi üzüntü ve ızdıraba karşılık olarak anne ve baba için ayrı ayrı 75.000,00 TL, kardeş için de 25.000,00 TL olmak üzere toplam 175.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren ödenmesine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesince; İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu, taraflarca ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle istinaf başvurularının reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacılar vekili tarafından, Bölge İdare Mahkemesi kararında gerekçe olmadığı, olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu, kararlarda hizmet kusuru hususunun dikkate alınmadığı, İdare Mahkemesi ve Bölge İdare Mahkemesi kararlarında müteveffanın adının sehven ... olarak yazıldığı, aynı olayda müteveffanın kuzeni ...'ın da vefat ettiği, söz konusu yanlışlığın düzeltilmesi gerektiği, olayın oluş şekli ve müvekkillerinin yaşadıkları dikkate alındığında talep edilen manevi tazminatın tamamının kabul edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı … Bakanlığı tarafından, idarenin ağır hizmet kusuru halinde sorumluluğunun bulunduğu, olayın bir terör olayı olduğu ve bu nedenle 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, manevi tazminat ilgili Kanunda düzenlenmediğinden sorumluluklarının bulunmadığı, belirlenen manevi tazminatın düzenlenme amacına aykırı yüksek belirlendiği, bu nedenle diğer tazminat dosyaları ile eşitsizliğe yol açtığı, manevi tazminata faiz yürütülmesinin temerrüt söz konusu olmadığından hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

TARAFLARIN SAVUNMALARI : Davacılar vekili tarafından, savunma verilmemiştir.
Davalı idare tarafından, davacıların temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Davalı idarenin temyiz isteminin kısmen kabulü ile davacılardan anne, baba için hükmedilen manevi tazminatın miktarının benzer olaylara göre yüksek belirlendiği düşüncesiyle kısmen bozulması, kardeş için hükmedilen manevi tazminatın onanması, faizin idareye başvuru tarihinden itibaren yürütülmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
10/10/2015 tarihinde Ankara Tren Garı önünde meydana gelen patlamada vefat eden ...'ın yakınları tarafından manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosyanın ve aynı olaya ilişkin temyiz dosyalarının birlikte incelenmesinden; 10/10/2015 tarihinde Ankara Tren Garı’nda meydana gelen patlamalar nedeniyle zarara uğrayan davacılar tarafından, olayın engellenememesi ve sonrasında zararın büyümesi, kayıpların artması sonucunu doğuracak şekilde davalı idarenin / idarelerin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülmüş, ancak İdare Mahkemeleri ve Bölge İdare Mahkemesi tarafından olayda davalı idarenin / idarelerin hizmet kusuru bulunmadığı sonucuna varılmış, davacılar tarafından dosyalarda bulunan olaya ilişkin bilgi ve belgelerin değerlendirilmediği, temyiz aşamasında da hizmet kusuruna ilişkin iddiaları devam ettiğinden Dairemizce öncelikle bu hususa ilişkin ve davacıların temyiz iddiaları doğrultusunda olay öncesi, olay esnası ve olay sonrası olarak süreç değerlendirilmiştir.
Dava konusu olayın bir terör olayı olduğu açık olmasına rağmen, bu terör olayında idarenin hizmet kusuru/ kusursuz sorumluluğunun bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Dairemizin konuyla ilgili yerleşik içtihadı da; terör eylemi sonucu bir zararın ortaya çıkması durumunda, öncelikle söz konusu olayın meydana gelmesinde idarelere atfı kabil bir hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk hallerinin bulunup bulunmadığının araştırılması, idarenin gerek hizmet kusuru gerekse kusursuz sorumluluk hallerinin olayda bulunmaması durumunda 5233 sayılı Kanun kapsamında gerekli inceleme ve araştırma yapılarak karar verileceği yönündedir.
Bu nedenle öncelikle idarenin / idarelerin olay öncesi genel güvenlik hizmetlerine ilişkin kusuru / kusursuz sorumluluğunun tespiti için olay öncesinde olaya ilişkin ihbar veya istihbari bilgi ve belge olup olmadığının araştırılması gerekmektedir. Olay öncesinde ve olaya ilişkin istihbari bilgi belge var ise idarenin bu konuda özel bir önlem almaması neticesinde oluşan zarardan hizmet kusuru ilkesi uyarınca sorumlu tutulacağı açıktır.
İncelenen dosyalarda İdare Mahkemeleri tarafından yapılan ara kararlar üzerine dosyalara giren bilgi ve belgelere göre; ... İdare Mahkemesinin E: … sayılı dosyasından yapılan ara karar üzerine Ankara Valiliği Emniyet Müdürlüğü’nce Hukuk İşleri ve Soruşturma Şube Müdürlüğüne hitaben 27/04/2017 tarihli yazı ve yine Emniyet Müdürlüğünce Asayiş Şube Müdürlüğü’ne hitaben 01/11/2016 tarihli yazı ile Şube Müdürlüğüne ve Nöbetçi Büro Amirliğine konuya ilişkin ihbarda bulunulmadığı belirtilmiştir.
... İdare Mahkemesinin bir kısım kararlarında; TEM Daire Başkanlığı’nın 14/09/2015 tarih ve 46477 EBYS sayılı Ankara ve 47 İl Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürlüklerine gönderildikleri anlaşılan DEAŞ’ın ülkemize yönelik uluslararası ses getirecek çapta büyük bir eylem yapma kararı aldığı, bu eylemle ilgili olarak seçtiği grubu Suriye Deyr-ez Zor’da bulunan bir kampta özel eğitime tabi tutmaya başladığı, planlanan eylemin uçak/gemi kaçırma ya da miting/kalabalık yerde aynı anda çok sayıda canlı bomba patlatma şeklinde kompleks bir eylem olabileceği içerikli yazının, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği tarafından hazırlanan 25/02/2016 tarih ve Ö.B.76/1, T.E.135/3, A.A.774/2, E.K.696/138 sayılı Ön İnceleme Raporunda toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ilişkin emniyet tedbirlerinin planlamasını yürüten Güvenlik Şube Müdürlüğü ile paylaşıldığına dair bir belge bulunmadığı, TEM Şube Müdürlüğünce diğer istihbari bilgilerin neredeyse tamamına yakınında emniyet müdürlüğünün diğer birimlerine tamim yapıldığı halde bu istihbari bilginin TEM Şube Müdürlüğünce emniyet müdürlüğünün diğer birimlerine de tamim edildiğine dair bir belge sunulmadığı tespitleri yapılarak ilgili personel tarafından bahse konu istihbarat bilgisinin üst amirler ile paylaşılmamasının en azından bir ihmal olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğinin adli makamlarca soruşturulmasında kamu yararı bulunduğu şeklinde değerlendirme yapıldığı belirtilerek yaşanan patlama olayını da kapsayacak şekilde elinde yakın tarihli istihbari bilgi bulunan idarenin, önceki standart uygulamasından dahi ayrılarak, bu bilginin ilgili birimlere iletilmesi, güvenlik tedbirlerinin alınması noktasında gerekli ve yeterli hassasiyeti göstermediği ve bu suretle hizmet kusuru bulunduğu sonucuna ulaştığı görülse de; söz konusu yazıdan davalı idarenin hizmet kusuru nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için elde edilen istihbari bilginin yer, zaman, kişi unsurlarından bir ya da bir kaçının belirtmesi ya da ihbar ile olay öğrenildiği halde idarenin önlem almadığı durumlarda söz konusu olacağı değerlendirildiğinde; söz konusu olayda elde edilen istihbari bilginin somut, açık bir bilgi içermediği, zaman ve kişi yönünden de bilgi bulunmadığı, bu nedenle bu belgeyi olaya ilişkin bir istihbarat olarak kabul etmenin mümkün olmadığı, yukarıda da belirttiğimiz üzere Emniyet birimlerinin olay öncesinde olaya ilişkin herhangi bir ihbarın bulunmadığına ilişkin yazıları da gözönünde tutularak olay öncesine ilişkin idarenin hizmet kusurundan söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
Davacıların miting esnasında güvenlik tedbirleri yönünden davalı idarenin/idarelerin diğer mitinglerde yapmış oldukları rutin uygulamaları yapmadıkları, olay yerinde yeterli personel bulunmadığı, toplanma alanı olan Gar önüne girişte üst aramalarının yapılmadığı, şehre girişte araçların aranmadığı, kontrol edilmediği yolundaki iddiaları hakkında; yukarıda da belirttiğimiz İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğinin 25/02/2016 tarihli Ön İnceleme Raporu ve 23/10/2015 tarihli Olay Tutanağı ve Ankara Valiliği İl Emniyet Müdürlüğünün 08/10/2015 tarihli mitinge yönelik “Emniyet Tedbirleri” konulu yazılarının birlikte değerlendirilmesinden; mitingde 2044 personelin görev aldığı, Emniyetin miting ile ilgili olarak Tren Garı, yürüyüş güzergahı, Sıhhiye Meydanında güzergah ve alan bomba aramaları yaptığı, Sıhhiye Meydanı’na açılan yollarda arama noktaları oluşturduğu, ... Sulh Ceza Hakimliğinden önleme araması için araç, üst, eşya arama izni alındığı, ilk toplanma noktası olan Tren Garı’nda 127-129 emniyet memurunun görev yaptığı, Ön İnceleme Raporuna göre; son 10 yılın verilerine göre Güvenlik Şube Müdürlüğü’nün önceki yıllarla ilgili dijital ortamda tutulan emniyet tedbiri kayıtlarından açık hava toplantılarında toplanma yeri ile ilgili herhangi bir genel aramanın yapılmadığı, olayın meydana gelmesinin Gaziantep ilinden çıkış ile eylemin yapıldığı an itibarıyla 12 saat içinde, örgüt mensuplarının Ankara il merkezine girdikten sonra 50 dakika içinde, ikinci taksiden indikten sonra 5-6 dakika içinde gerçekleştiği, personel sayısının yeterli olduğu hususlarının değerlendirildiği görülmüştür. Ayrıca dosyalarda yer alan bilgi ve belgelerde emniyete mensup 9 personelin olaylarda yaralandığı görülmüştür. Tüm bu bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde olay öncesinde ve esnasında davalı idareler tarafından gerekli emniyet tedbirlerinin alındığı, önleyici ve güvenliğe yönelik bomba, alan aramalarının yapıldığı idarenin bu hususlara ilişkin hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Davacıların olay sonrasında sağlık hizmetlerinin geç ulaşması, emniyet mensuplarının gaz ve diğer şekillerdeki müdahaleleri, Türk Tabibler Birliği Raporu’nun ve Ankara Barosu Avukatlarının Olay Yeri Tespit Tutanaklarının değerlendirilmemesi yönündeki iddiaları hakkında ise; olay sonrasında Ankara Milletvekili ... tarafından verilen Yazılı Soru Önergesi’ne cevaben Ankara Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü tarafından Sağlık Bakanlığı Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne hitaben 7/2016 sayılı Yazılı Soru Önergesi konulu yazıda olay öncesinde Tren Garında 1 adet tam teçhizatlı acil yardım ambulansı, (Mithatpaşa) Sağlık Bakanlığı önünde 2 adet tam teçhizatlı acil yardım ambulansının hazır bekletildiği, olay sonrasında ilk aşamada 24 acil yardım ambulansının görevlendirildiği, toplamda biri çoklu ambulans (4 hasta taşıma kapasitesi bulunan) olmak üzere 57 tane 112 Acil Yardım Ambulansı ve 5 tane özel ambulansın görevlendirildiği, ilk 6 dakika içinde 12 ambulansın olay yerine ulaştığı, olay yerinin hastanelere yakın olması nedeniyle birçok defa olay yerinden hastanelere yaralı sevk edildiği, 65 dakika içinde olay yerinde hiç yaralının kalmadığının belirtildiği, Ankara Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı 112 Acil Çağrı Merkezi Müdürlüğü’nün 29/04/2016 tarihli yazısında 10.05.53’te ilk çağrının yapıldığı, vaka formunun 10.06.26’da düzenlendiği (çağrının başlangıcından 33 saniye sonra), eş zamanlı olarak 112 Acil Çağrı Merkezi Sağlık, Emniyet ve İtfaiye Çağrı Yönlendirme masalarına aktarıldığı, söz konusu olaya ilişkin herhangi bir iletişim aksaklığının yaşanmadığının belirtildiği, olay sonrasında emniyet mensuplarınca biber gazı kullanıldığı iddiaları hakkında ise gaz kullanımının bu konuda sertifikalı güvenlik görevlileri tarafından gerekli görüldüğü için yapıldığı, Ön İnceleme Raporun’nda “Gaz kullanımı hakkında soruşturma izni verilmemesi” gerektiği yönünde raporlama yapıldığı, Türk Tabibler Birliği ve Ankara Barosu Avukatlarının rapor ve olay yeri tutanakları dosyalardan incelenmiş ancak Türk Tabibler Birliği’nin miting için başvuruda bulunan grup içerisinde, Ankara Barosu Avukatlarının da sivil toplum örgütleri içinde kortejde görevli oldukları dolayısıyla olayda zarar gören taraf yanında yer aldıklarından, belirttikleri hususlar iddia olarak değerlendirilmiş, objektif ve tarafsız görüş olarak dikkate alınamamıştır. Tüm bu hususların birlikte değerlendirilmesi neticesinde idarenin olay sonrasında emniyet tedbirleri ve sağlık hizmetleri yönünden hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; Ankara Tren Garında meydana gelen terör olayı neticesinde oluşan zararda idarenin / idarelerin kusuru veya kusursuz sorumluluğunu gerektirecek herhangi bir işlem ya da eylemi olmadığı görülmekte olup, 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesi kapsamında, davalı idare/idarelerin olayın meydana gelmesinde hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluğu bulunmadığına karar verilmiştir.
Manevi zarar; kişinin fizik yapısının ve iç huzurunun bozulmasını, yaşama gücünün ve sevincinin azalmasını, kişilik haklarının zedelenmesini, şeref ve haysiyetinin rencide edilmesini, ölüm veya uğranılan diğer cismani zarar nedeniyle duyulan acı ve ızdırabı, kişinin günlük yaşamını zorlaştıran belli ağırlıktaki her türlü üzüntü ve sıkıntıyı ifade etmektedir. Kendisinin veya yakınlarının uğradığı tecavüz, saldırı veya meydana gelen bir ölüm olayı sonucunda; fiziki veya manevi acılar duyan, ruhsal dengesi bozulan, yaşama sevinci azalan kişinin manevi yönden zarara uğramış olduğu kabul edilmektedir.
Manevi tazminat, kişinin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik bir tazmin aracı değil, manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen ve yaşama sevinci ve zevki azalan kişinin manen tatminini sağlamaya yönelik bir tazmin aracıdır. Manevi zararın başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Manevi tazminat, olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın, zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi ve tam yargı davalarının niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının, olayın ağırlığını ortaya koyacak, hukuka aykırılığı özendirmeyecek, bir başka ifade ile benzeri olayların bir daha yaşanmaması için caydırıcı ve aynı zamanda cezalandırıcı bir miktarda olması gerekmektedir.
Bakılan uyuşmazlıkta, Bölge İdare Mahkemesince söz konusu patlamalarda vefat eden kişilerin yakınlarının açmış olduğu manevi tazminat istemli dosyalarda aynı derecede yakınlık bağı bulunan kişiler için farklı miktarlarda manevi tazminata hükmedildiği görülmektedir. İş bu dosyada davacı anne, baba için 75.000,00 TL ve davacı kardeş için hükmedilen 25.000,00 TL manevi tazminat miktarının yukarıda izah edilen nedenlerle Dairemiz içtihatlarına göre yüksek olması nedeniyle manevi tazminatın amaç ve niteliği de dikkate alınarak olay karşısında duyulan acıyla da orantılı olacak şekilde yeniden takdiri yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Aynı olaya ilişkin dosyaların incelenmesinden, Dairemizin 15/12/2020 tarih E:2020/12519, K:2020/6263 sayılı dosyasında anne, baba için belirlenen 30.000,00 TL ile kardeş için belirlenen 15.000,00 TL manevi tazminat miktarının onandığı görülmüştür.
Kararın faizin başlangıç tarihi açısından incelenmesinden; En basit biçimiyle, idarenin tazmin borcu bağlamında faiz; kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
Manevi tazminat isteminin kabulüne / kısmen kabulüne karar verilmesi halinde, davacı lehine hükmedilecek yasal faizin başlangıç tarihinin idareye başvuru tarihi olması gerektiği Danıştay içtihatları gereğidir.
Her ne kadar davacılar tarafından olay tarihinden itibaren faiz isteminde bulunulsa da, İdare Mahkemesi kararında, dava konusu manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine hükmedildiği görülmüştür. Davacıların 02/12/2015 tarihinde davalı idareye başvuruda bulunduğu, bu bakımdan hükmedilen manevi tazminata davalı idareye başvuru tarihi olan 02/12/2015 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiğinden, İdare Mahkemesi kararının onanması yolundaki Bölge İdare Mahkemesi kararında bu yönüyle de hukuka uygunluk görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin reddine, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen kabulüne,
2. Temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 15/12/2020 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

(X) KARŞI OY:

Davacılar tarafından, 10/10/2015 tarihinde Ankara Garından meydana gelen patlamalar nedeniyle manevi tazminat istemli dava açılmıştır. Daire kararında; her ne kadar olayda idarenin hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk hallerinden birinin bulunmadığı, tazminata sosyal risk ilkesine dayalı olarak karar verildiği gerekçesine yer verilmişse de, temyize konu kararın dayanağı olan sosyal risk ilkesinin, kusursuz sorumluluk hallerinden biri olduğu dikkate alındığında, kusursuz sorumluluğa dayalı sosyal risk ilkesi kapsamında tazminat talebinin değerlendirilmesi gerektiği hususunun kabulüyle Daire kararı gerekçesine diğer yönlerden aynen katılmakla birlikte belirtilen yönden katılmıyorum.

(XX) KARŞI OY :

10 Ekim 2015 günü Ankara Garında düzenlenen miting öncesinde terör saldırısı sonucu yakınları vefat eden davacılar tarafından uğradıkları iddia edilen zararın tazmini amacıyla manevi tazminat davası açılmış bulunmaktadır.
Meydana gelen olayda idarenin hizmet kusuru bağlamında sorumlu tutulmasını gerektirecek herhangi bir husus tespit edilemediğinden, temyize konu kararda manevi tazminat sosyal risk ilkesi kapsamında takdir edilerek hükme bağlanmıştır. Çoğunluk kararıyla da, olayda kusur ve kusursuz sorumluluk sebeplerinin bulunmadığı ve zararı meydana getiren olayın terör olayı niteliğinde olduğu yolunda gerekçe eklenerek ve emsal dosyalara göre farklı tazminat tutarlarına hükmedildiği belirtilerek karar bozulmuştur.
Terör eylemlerine muhatap olan kişilerin uğradıkları olağanüstü ve ciddi zararların idare tarafından karşılanmasının sorumluluk hukuku çerçevesinde kabul edilmesi, mağdurların sadece toplumun bir bireyi olmaları nedeniyle bu saldırılara maruz kalmış olmalarına dayandırılmaktadır. Ortaya çıkan zararın belirtilen nedenle idare tarafından karşılanması suretiyle tüm topluma pay edilmesi esası öncelikle yargı içtihatlarıyla geliştirilen ve daha sonra da yasa kapsamında düzenlenen "sosyal risk" ilkesi ile tazminat hukukumuzda yerini almıştır. Esasen bu ilke ile idarenin görünür ve belirgin herhangi bir eylemi olmadığı halde terör örgütlerinin saldırısından kaynaklanan zararların tazmini öngörülmektedir.
İdarenin eylem ve işlemleri ile verdikleri zararlardan sorumlu tutulması yolundaki genel kuralın istisnasını teşkil eden bu ilkenin, her türlü terör olayına aynı koşullarla yeknesak şekilde uygulanması, idarenin mali sorumluluğunu farklı şekillerde etkileyebilecek olaylarda aynı tazminat tutarlarına hükmedilmesi kuşkusuz hak ve adalet terazisinde bir dengesizliği beraberinde getirecektir. Yine sosyal risk ilkesinin uygulanmasında doğrudan her türlü terör olayında hizmet kusuruna bağlı sorumluluk kapsamında öngörülen miktarların esas alınarak kusur sorumluluğunun mevcut olduğu olaylarla ilgili tazminat davalarından hükmedilecek tazmin tutarları yönünden ayrıştırılmaması da aynı ölçüsüzlüğü getirecektir. Bu itibarla, genel hükümlere dayanılarak açılan tazminat davalarında idare aleyhine hükmedilecek tazminat tutarlarının uyuşmazlık konusu olayın koşul ve özelliklerinin değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir.
Belirtilen bağlamda dava konusu olay irdelendiğinde, idarece önceden haberdar olunan ve aksi belirtilmediğine göre yasal prosedürler içinde verilen izin doğrultusunda düzenlenen mitingin hazırlık safhasında, katılımcıların toplanmaya başladığı sırada terör saldırısının meydana geldiği anlaşılmaktadır. İdarenin bu durumu önceden öngörmesinin herhangi bir istihbari bilginin olmaması nedeniyle mümkün bulunmadığından hizmet kusurundan söz edilemeyecek ise de; idarenin izni doğrultusunda, gözetim ve denetimi altında gerçekleştirilen bir toplantı söz konusudur. Bu mitinge iştirak edenlerin illegal biçimde toplandıkları iddia edilmediğine göre miting mahalli veya bu mahalle girişte kullanılan yerlerin korunması hususunda kamuya güven duymaları beklenir. Bu kamuya yönelen sosyal güvenin gereği gibi karşılanarak korunması sosyal hukuk devletinin vazgeçilmez görevleri arasındadır. Ayrıca somut ve yoğun bir güvenlik hizmeti gereksinimi olan, idari gözetim ve denetim altında olması umulan söz konusu yerde meydana gelen terör saldırısından kaynaklı zararla idare arasındaki illiyetin bu nitelikte olmayan olaylara göre daha belirgin olması, sosyal risk ilkesinin uygulanmasında farklı tazmin yöntemlerinin uygulanması gereğine işaret etmektedir. Sosyal risk ilkesi kapsamında tazmin esas ve koşulları yönünden farklı yaklaşımı zorunlu kılan bahis konusu nitelik farkının bir ilke başlığı altında tanımlanması ihtiyacı bulunmaktadır. Sosyal risk ilkesinin uygulanmasında 5233 sayılı Yasa'da öngörülen hesaplama yöntemine göre belirlenen maktu tutarların dışında gerçek zararın tazmininin gerektiği bu ilke "Kamusal sosyal güven/güvenlik" ilkesidir. Devletin varlık nedenini oluşturan hizmetlerin bir gereği olarak fiziki olarak yer aldığı, hizmetini örgütlediği ve yürüttüğü kamu binaları, kamunun izni üzerine düzenlenen idari gözetim ve denetimi altında bulunan toplantı ve miting alanları v.b. mahaller toplumun kamuya güveni nedeniyle kendini güvence altında hissettiği veya hissetmesi gereken, tabiiyet ilişkisine meşruiyetini veren yerler olup, idare yönünden de bu alanlar hassas konumları nedeniyle somut ve yoğun güvenlik hizmetinin sunulması gereken ve idarenin hami ve garantör olarak yer aldığı yerlerdir. Bu özellikteki yerlerde terör nedeniyle meydana gelen zararların karşılanmasında daha sıkı olan illiyet bağının tazminatın takdirinde göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Danıştay içtihatlarında sosyal risk ilkesi kusursuz sorumluluk kapsamı dışında değerlendirilmekte ise de bunun tazmine konu olayın idare ile olan illiyet bağına göre yapılan kategorik bir sınıflandırma olduğu, öğretide ise sosyal risk ilkesine esasen idarenin kusurunun olmadığı sorumluluk türleri arasında yer verildiği görülmekte olup, yukarıda tanımı yapılan "kamusal sosyal güven/güvenlik ilkesi" nin de idarenin terör olaylarına bağlı tazmin sorumluluğunda kusursuz sorumluluk kapsamında, maddi tazminat yönünden yasada öngörülen hesaplama yöntemlerine göre tazminat tutarlarının belirlendiği sosyal risk ilkesinden ayrışarak gerçek zarar tutarının karşılanmasını gerektiren, manevi tazminat yönünden de idare ile olan daha sıkı illiyet bağının dikkate alındığı bir ilke olarak uygulanması gereği bulunmaktadır.
Bu durumda, dava konusu olayda sosyal risk ilkesinden önce idarenin kusursuz sorumluluk hükümleri çerçevesinde sorumluluğuna başvurulması ve bu doğrultuda yukarıda açıklanan ve olaya uygulanması gereken sorumluluk ilkesinin niteliği göz önünde bulundurularak tazminat tutarının belirlenmesi gerektiğinden, sosyal risk ilkesinden önceki sorumluluk türleri yönünden bir değerlendirme içermeyen temyize konu kararın manevi tazminata ilişkin kısmının emsal dosyalarda hükmedilen tazminat tutarlarıyla uyumun sağlanması ve farklı miktarlar yönünden gerekçelendirilmenin de temini bakımından bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi