Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, paydaşı olduğu .ada . ve ..ile .ada .parsel sayılı taşınmazlarını davalıların miras bırakanı S..’ye kiraladığını, ancak muris S..’nin 2003 yılı sonunda ölümü ile taşınmazlardaki paylarını davalıların kullanmaya devam ettiklerini, davalılara taşınmazları teslim etmeleri hususunda keşide edilen ihtarnameye rağmen haksız kullanımlarının devam ettiğini ileri sürerek, el atmanın önlenmesi ve ecrimisile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, el atma olgusunun sabit olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, taraf vekilleri tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S... Ö...’in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava,paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece,davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ,toplanan delillerden,çekişme konusu .. ada .. ve ..ile ..ada ..parsel sayılı taşınmazların paylı mülkiyet üzere olduğu ve dava dışı paydaşlarla birlikte davacı ve davalıların paydaş bulundukları, davacının anılan parsellerdeki payına davalıların müdahale ettiklerini ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
İddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Kanununun 688 ve takip eden hükümlerinde öngörülen paylı mülkiyete ilişkin düzenlemeler gereğince çözüme kavuşturulacağı kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere;paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Ne var ki; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca,yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda araştırma yapılması,özellikle davacının taşınmazı kullanmaktan men edilip edilmediği,tarafların taşınmaz üzerinde paylarına karşılık çekişmesiz olarak kullanabileceği yerler bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması,bunun sonucu olarakta ecrimisile hükmedilip edilmeyeceğinin düşünülmesi ,yukarıda belirtilen ilkelerde gözetilmek suretiyle delillerin hep birlikte değerlendirilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Tarafların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K."nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,12.3.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.