Esas No: 2016/378
Karar No: 2019/602
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/378 Esas 2019/602 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 562-44
Silahla tehdit suçundan sanık ...’ın TCK’nın 106/2-a, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, CMK"nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süresine tabi tutulmasına ilişkin Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.10.2010 tarihli ve 237-298 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı ele alan Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesince 30.01.2014 tarih ve 562-44 sayı ile, açıklanması geri bırakılan hükmün CMK"nın 231/11. maddesi uyarınca açıklanması suretiyle sanığın TCK’nın 106/2-a, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin hükmün sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yüksek 4. Ceza Dairesince 12.11.2015 tarih ve 21388-37654 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 30.11.2015 tarih ve 144607 sayı ile;
"İtiraza konu olayda Başsavcılığımız ile Yüksek 4. Ceza Dairesi arasında suçun sübutuna, cezanın bireyselleştirilmesine ilişkin bir ihtilaf bulunmayıp itiraz konusu, sanığın üzerine atılı suçun hukuki tavsifine ilişkin bulunmaktadır.
Yargılamaya ve itiraza konu somut olay incelendiğinde; İnegöl ilçe merkezinde bakkal dükkanı işletmekte olan müştekinin işyerine saat 20.00 sularında gelen sanığın bir paket sigara isteyip ücretini ödemeden dışarı çıkmak istediği, müştekinin sigaranın veresiyesi olmadığını söylemesi üzerine de ‘Sigarayı bana vereceksin yoksa burayı başına yıkarım’ diyerek tehditte bulunduğu, müştekinin işyerinde bulunan telefondan polisi aramak istediği sırada telefon tuşuna basarak telefonu kapattığı ve cebinden çıkardığı bıçak ile müştekiyi "Beni polisler alsa ne olacak 45 gün sonra çıkacağım senin bu işyerini başına yıkarım, işyerini bombalayacağım, seni buradan yok edeceğim" şeklinde sözlerle tehdidine devam edip aldığı sigara ile olay yerinden kaçtığı ve şikâyet üzerine bilahare yakalandığı anlaşılmaktadır. Sanık hakkında yağma suçlamasıyla kamu davası açılmış ise de Yerel Mahkemece eylem hırsızlık ve tehdit olarak değerlendirilip, hırsızlık suçundan değer azlığı sebebiyle ceza vermekten vazgeçilmesine, tehdit suçundan ise 1 yıl 8 ay hapis cezasına hükmedilip hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Denetim süresi içerisinde yeniden suç işlediğine dair ihbar üzerine de tehdit suçundan verilen hüküm açıklanmıştır.
Tüm dosya kapsamının incelemesi sonucunda olayda yağma suçunun unsurlarının oluştuğu fakat Yerel Mahkemece, TCK"nın 106/2-a maddesinde düzenlenen tehdit suçundan cezalandırılmasına dair hüküm kurulmuş, Yüksek Daire de bu kararı onamıştır.
Yağma suçunun temel şeklini düzenleyen 5237 Sayılı Yasa"nın 148. maddesinde, "Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet haline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi halinde de aynı ceza verilir.
(3) Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hale getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır." şeklindeki düzenleme karşısında, sanığın eyleminin bu suç tipine uyduğu görülmektedir. Zira, sanık sigarayı alıp parası istenince parasını veya sigarayı geri vermemek için müştekiye tehditte bulunmuş ve tehditle mukavemetini kırarak aldığı sigara ile işyerinden çıkıp gitmiştir. Tehdit suçu, suça konu sigarayı geri vermemek için yapılmış ise de aslında fiili olarak almak için icra edilmiş dolayısıyla yağma suçu işlenmiştir." görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 11.02.2016 tarih ve 27985-2247 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan ceza vermekten vazgeçilmesine ilişkin hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanığın silahla tehdit suçundan mahkûmiyetine ilişkin hükümle sınır olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin nitelikli yağma suçunu mu yoksa TCK’nın 106. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendindeki tehdit suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlenmesi nedeniyle açıklanan Yerel Mahkeme hükmünün Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel Mahkemece nitelikli yağma suçundan yapılan yargılama sonucu değişen suç vasfına göre sanık hakkında hırsızlık suçundan ceza vermekten vazgeçilmesine, tehdit suçundan TCK"nın 106/2-a, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve CMK"nın 231. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile herhangi bir yükümlülük yüklenmeksizin sanığın beş yıl süreyle denetime tabi tutulmasına karar verildiği, bu karara sanık tarafından itiraz edilmesi üzerine Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesince itirazın reddine karar verilerek hükmün kesinleştiği, Gemlik Sulh Ceza Mahkemesince sanık tarafından 28.10.2012 tarafından işlenen ve temyiz edilmeksizin 24.06.2013 tarihinde kesinleşen hükümlü veya tutuklunun kaçması suçundan TCK"nın 291/1. maddesi uyarınca kurulan 6 ay hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmü nedeniyle Yerel Mahkemece ihbar üzerine sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının açıklanarak sanığın TCK"nın 106/2-a, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna hükmedildiği, kararın gerekçesinde, daha önce sanığın eyleminden dolayı hapis cezasına karar verildiği, ancak oluşan yasal şartlar doğrultusunda hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı, sanığın denetim süresi içerisinde yeniden kasıtlı bir suç işlemesi nedeniyle de hükmün açıklandığının belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.",
"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde;
"(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir.",
"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinde ise;
"(1) Hükmün başına, "Türk Milleti adına" verildiği yazılır.
(2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
(6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir.",
Düzenlemelerine yer verilmiştir.
Buna göre, Anayasa"nın 141 ve Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. "Başlık" bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, "Sorun" bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, "Gerekçe" kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, "Sonuç (hüküm)" kısmında ise; CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun"un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun"un 53. ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkanının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercii tereddüte yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
Ön sorunun sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının "Gerekçe" bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
CMK"nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Öte yandan, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 5271 sayılı CMK"nın 289/1-g ve 1412 sayılı CMUK"un 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca hukuka kesin aykırılık hallerinden birini oluşturacaktır.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM; mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (AİHS) 6. maddesinin ihlâli olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85).
AİHM ayrıca, derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Bu bağlamda, temel hak ve özgürlüklerin ihlâli sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün (tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44).
Bunun yanı sıra AİHM; derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunun, açık ya da zımni anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27). Zira mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan "Kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama" yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir (Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33).
Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (AYM, Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında "İlgili ve yeterli bir yanıt" vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlâline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
Nitekim Anayasa Mahkemesi"nin 25.05.2017 tarihli ve 11798 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun konusu değerlendirildiğinde;
Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesince 20.10.2010 tarih ve 237-298 sayı ile sanığın silahla tehdit suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve CMK"nın 231. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu kararın 10.11.2010 tarihinde kesinleştiği, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle Yerel Mahkemece 30.01.2014 tarihli ve 562-44 sayılı karar ile hükmün açıklandığı, bu hükmün gerekçesinde, sanığın atılı suçu işlemesi nedeniyle cezalandırıldığı, ancak yasal şartları oluştuğundan bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlenmesi nedeniyle de hükmün açıklandığı ifadelerine yer verildiği anlaşılmıştır.
Denetim süresi içerisinde yeni bir suç işlenmesi üzerine açıklanan ve kesinleşmesi hâlinde infaza verilecek olan hükmün, açıklanacak yeni hüküm olması, bu nedenle yargılama sonucunda ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açıkça hükmün gerekçesine yansıtılması gerekirken, Yerel Mahkemece bu ilkelere uyulmayıp sanığın suça konu olaya ilişkin savunması gösterilmeyerek CMK"nın 230. maddesinin ilk fıkrasının (a) bendine, hükme esas alınan ve reddedilen deliller tartışılmayarak anılan madde ve fıkranın (b) bendine ve ulaşılan kanaate, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ile bunun nitelendirilmesine yer verilmeden yalnızca hükmün açıklanmasına ilişkin koşullar yönüyle değerlendirmede bulunularak yine anılan madde ve fıkranın (c) bendine aykırı olarak kurulan gerekçenin Anayasa"nın 141, CMK’nın 34. maddesinin ilk fıkrası ve aynı Kanun’un 230. maddesi uyarınca kanuni ve yeterli olmadığı, ayrıca bu durumun AİHS’nin 6. maddesi kapsamında adil yargılanma hakkının ihlâli niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
Öte yandan kararın gerekçeli olması, yargılamanın esaslı bir unsuru ve taraflar açısından bir hak olup keyfilik, tutarsızlık veya hukuki belirsizliklerin önüne geçilmesi, ilgililerin neden haklı veya haksız görüldükleri açıklanarak kanun yollarına başvurma haklarını etkili bir şekilde kullanmalarının sağlanması ve hükmün denetlenebilmesi bağlamında kanun yolu incelemesi sırasında öncelikle değerlendirilmelidir. Zira, akla, hukuka ve mantığa uygun, yargılama sürecini, savunmayı, delilleri ve olayları kapsayan, hâkimin vicdani kanaatine ne şekilde ulaştığını, somut olayı nasıl kavradığını, hangi düşünsel ve hukuksal tartışmalar sonucu kararın oluşturulduğunu gösteren yeterli ve makul bir gerekçe, sağlıklı bir kararın üzerine inşa edileceği yasal temel ve ön koşul olup eksik, şekli veya görünüşte bir gerekçe ile hükmün değerlendirilmesi ve denetlenmesi mümkün değildir.
Bu itibarla, itirazın değişik gerekçeyle kabulüyle Yerel Mahkeme hükmünün, öncelikle kanuni ve yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 12.11.2015 tarihli ve 21388-37654 sayılı onama ilamının KALDIRILMASINA,
3- Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.01.2014 tarihli ve 562-44 sayılı hükmünün kanuni ve yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 15.10.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.