Esas No: 2016/13059
Karar No: 2017/5902
Karar Tarihi: 19.06.2017
Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2016/13059 Esas 2017/5902 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
... Gazetesi’nin 27/10/2014 tarihli nüshasının ilk sayfasında ve 8. sayfasında yayımlanan “Paralel’in En Büyük Vurgunu” başlıklı yazılar nedeniyle ilgilisi ... vekili Avukat ...’ın vaki düzeltme ve cevap isteminin kabulü ile tekzip metninin yayımlanmasına dair Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 10/11/2014 tarihli ve 2014/3984 değişik iş sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin merci Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 08/12/2014 tarihli ve 2014/4470 değişik iş sayılı kararı aleyhine, Adalet Bakanlığı"nın 18/08/2016 gün ve 6925 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28/09/2016 gün ve KYB. 2016/ 349359 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesince, yayınlanan yazıda talepte bulunana çok ağır ithamlarda bulunulmuş olmasına rağmen iddiaların doğruluğu hususunda somut bir dayanağın gösterilmediği, objektif olmayan biçimde suçlayıcı ifadeler kullanılmasının talepte bulunanın kişilik haklarını zedelediğinden bahisle tekzip talebinin kabulüne karar verilmiş ise de, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13/02/2007 tarihli ve 2007/7-28 esas, 2007/34 sayılı kararında yer alan, “Demokratik toplumlar, temel hak ve özgürlüklere dayanan toplumlardır. Bu tür toplumlarda Devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaati açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli yollarından birisi de basındır. Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir. … Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları
deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” şeklindeki açıklamalar dikkate alındığında, tekzibe konu haberin niteliği itibariyle basın özgürlüğü kapsamında kaldığı, bunun yanı sıra, tekzip metninin yayınlanması için Ankara 16. Noterliğince Sabah Gazetesi sorumlu müdürü ..."a gönderilen tebligatın, niçin daimi çalışana tebliğ edildiği, muhatap adreste bulunamamış ise hangi sebepten dolayı adreste bulunamadığının tebligatta belirtilmediği, tebligatın bu haliyle 7201 sayılı Tebligat Kanununun 17 ve 20. maddelerine aykırı ve usulsüz olduğu gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,
Gereği görüşülüp düşünüldü:
5187 sayılı Basın Kanunu"nun "Düzeltme ve cevap" başlıklı 14. maddesi; "... Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır...." ve
"... Düzeltme ve cevabın birinci fıkrada belirlenen süreler içinde yayımlanmaması halinde yayım için tanınan sürenin bitiminden itibaren, birinci fıkra hükümlerine aykırı şekilde yayımlanması halinde ise yayım tarihinden itibaren onbeş gün içinde cevap ve düzeltme talep eden kişi, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın yapılmasına veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma yapmaksızın, karara bağlar..." şeklinde, yayımlanan haberin "şeref veya haysiyetlerini ihlal ettiği veya gerçeğe aykırı olduğu" nedeniyle zarar gördüğünü iddia eden kişilerin, hazırladıkları düzeltme ve tekzip metninin yayınlanmasını, usulüne uygun biçimde, ilgili gazetenin sorumlu müdüründen istemelerine rağmen yayımlanmaması halinde, hazırladıkları metnin yayımlanmasını bu kez görevli ve yetkili Sulh Ceza Hakiminden isteyebilecekleri düzenlenmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarnamesinin gerekçesinde; her ne kadar madde başlığı altında bir ayrıma gidilmemiş olsa da, kanun yararına bozma nedenlerinin iki ayrı başlık altında toplanması ve buna göre bir karar verilmesi gerektiği değerlendirilmekle;
a-)Düzeltme ve cevap metni ihtarının, sorumlu müdüre usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilip edilmediğine dair;
Zarar gördüğünü iddia eden kişi tarafından hazırlanan düzeltme ve cevap metni ihtarının, muhatabı olan sorumlu müdürün işyeri adresinde, her zaman ilgili gazete adına tebliğleri alan tebliğ memur dışında, muhatabın daimi çalışanı olduğunu beyan eden kişiye tebliğ edildiği, yasada öngörülen 3 gün içinde tekzip metninin yayımlanmaması nedeniyle Sulh Ceza Hakimliğine başvurulduğu görülmekle, tebliğ işlemlerinde bir usulsüzlük görülmemiştir.
b) Düzeltme ve cevap metnine konu haberin "basın özgürlüğü" sınırları içinde olup olmadığına dair;
5187 sayılı kanun kapsamında düzeltme ve cevap metninin yayınlanması için, bu kanunda yazılı şartların yanı sıra haberin "basın özgürlüğü" kapsamında kalıp kalmadığının tespiti de gerekmektedir. Yapılan haber, niteliği itibariyle kişi haklarını ihlal edici boyutları aşıp, basın yoluyla işlenen bir suç oluştursa bile, A.İ.H.S., Anayasa ve Basın Kanunu
kapsamında; mevzuata göre suç oluşturan eylemin (haberin) karşılığında kamu iktidarı tarafından cezalandırılmaması sonucunu doğuran hukuka uygunluk nedenleri de vardır. Basın yoluyla işlenen suçlar nedeniyle görülen davalarda göz önünde bulundurulması gereken "basın özgürlüğü" kavramının içeriği ve hukuka uygunluk nedenleri Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.2007 tarihli, 2007/7-28 E. - 2007/34 K. sayılı kararında da belirtilmiştir. İfade ve basın özgürlüğü kapsamında basına, görevini yapması sırasında ihtiyaç duyacağı bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma gibi haklar tanınmıştır. Haber içeriğinde ilk bakışta suçun unsurları oluştuğuna dair bir izlenim olsa dahi, yukarıda belirtilen basın özgürlüğüne dair hak ve yetkilerin, haber yoluyla işlenen suçlar bakımından birer hukuka uygunluk nedeni sayılabilmesi için;
- Habere, açıklama ve eleştiriye konu olan bilginin gerçek olması,
- Haberin güncel ve toplumun ilgisi bakımından taze olması,
- Haberin yapılması ve bu bilginin açıklanması bakımından kamunun yararının bulunması,
- Haberin konusu, haberle amaçlanan hedef ile kullanılan ifadeler arasında bağ bulunması,
- Her hal ve şartta haberin konusu, haberde yer alan kişilerin eylemleriyle ilgisi olmayan derecede "küçültücü, rencide edici, aşağılayıcı" ifadelere yer verilmemesi gerekmektedir.
Yukarıda izah edilen hukuka uygunluk nedenlerinin hep birlikte bir haberin yapılması ve yayınlanması sırasında bulunması, basın yoluyla işlenen suçlarda, haberi yapanların cezalandırılmamasında, dolayısıyla toplumun habere ulaşmasında daha yüksek bir kamu yararı olduğunu göstermektedir. Haberin yayınlanması eyleminin, suç olup olmadığı veya suç unsuru oluştursa dahi haberde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunduğundan bahisle haberi yapanların cezalandırılıp cezalandırılmaması, kuşkusuz bir yargılama sürecinden geçildikten sonra anlaşılacaktır. Ancak 5187 sayılı kanunda yazılı düzeltme ve cevap metni yayınlanması hakkı, zarar görenin acil olarak haberi düzeltmesi ihtiyacından kaynaklanmaktadır.
Suç unsuru içeren bir haber yapılması halinde, bu eylemin cezalandırılmamasına yol açan "basın özgürlüğü" ve "hukuka uygunluk nedenleri" kavramlarının, basın kanununda yer alan "düzeltme ve tekzip metni yayınlanması kararında veya internet yoluyla yapılan yayınların düzenlenmesi sırasında verilen "erişimin engellenmesi kararı"nda mutlak suretle gözetilmesi gerekmektedir. Çünkü söz konusu olan sadece basının değil, tüm toplumun temel hak ve özgürlükleridir. Dolayısıyla, düzeltme ve tekzip metni ile zarar gördüğü iddia edilen kişinin kişilik haklarının korunması amaçlanırken, tüm toplumun gerçeklere dair bilgiye, zamanında ulaşması hakkının ve genel kamu yararının engellenmemesi gerekmektedir.
Hal böyleyken, kendisinden düzeltme ve tekzip metni talep edilen mahkemece yapılması gereken, öncelikle tekzip metni yayınlanması talebiyle gelen dosyada mevcut haberin, (içeriğinde hakaret, iftira veya tahdit gibi başkaca atıflarda bulunulmasa, suç unsuru içermese bile) 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 14. maddesi kapsamında "...kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılıp yapılmadığı.."nın tespit edilmesi, bu yönde ifadeler yoksa talebin reddi, bu yönde bir ihlal varsa o halde haberde ikincil inceleme konusu olan hukuka uygunluk nedeninin olup olmadığıyla, haberin ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmesidir.
5187 sayılı Basın Kanunu"na göre, tekzip metni kararının alınması ve tekzibin yayınlanmasının sıkı şekil şartları ve kurallarına bağlanmasının amacı, kişinin haklarını ihlal ettiği okunduğu anda belli olan haberlerin acele biçimde haberi veren kişi tarafından geri alınması, düzeltilmesi ve saldırının daha fazla mağduriyete neden olmamasıdır. Bu hususta mahkemece verilecek kararda, haber içeriğinden açıkça anlaşılmıyorsa ayrıntılı şekilde haberin suç oluşturup oluşturmadığıyla ilgili bir inceleme veya değerlendirme yapılmasına gerek yoktur.
Kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal eden deyiminden; haberde, üstü örtülü de olsa toplumun geneli tarafından açıkça anlaşılabilen bir muhatabı olan bir kişi hakkında, hakaret, sövme gibi bir ifade, habere konu olan kişiden beklenmeyen ve toplumun değerleri karşısında kınanan bir eylem isnadı veya kişinin toplum içinde sahip olduğu şöhreti sarsacak, kişiyi açıkça küçük düşürücü ifadeler kullanılması, gerçeğe aykırı yayım deyiminden ise; okunduğu anda toplumun geneli tarafından bilinen, maddi gerçeklerle ilgisi olmadığı açıkça anlaşılabilen olgu ve eylemlerin habere konu olan kişi tarafından gerçekleştirildiğine dair haberler anlaşılmalıdır. Haberin gerçekliği, sadece haberin yapıldığı anda bilinen ve görünen maddi gerçekliğe göre değil, toplumun bilgi birikimi, duyarlılık düzeyi ve ilgi alanlarına, toplum hafızasındaki yanılgılı veya yönlendirilmiş algıya göre de değişir. Toplumun genelinin hafızasında, haberin yapıldığı sırada dünya ve ülke genelinde gerçek olduğu bilinen, yaşandığı varsayılan maddi olgulara ve konjonktüre bağlı olarak haberin gerçekliği de değişebilir. Basın özgürlüğü, kişilerin zaten bildiği gerçeklerle değil, henüz öğrenmediği, öğrenilmesinde kamu yararı olan gerçekleri kişilere sunmakla eşdeğer bir görev görür.
"İfade ve Basın Özgürlüğü" kavramının, uluslararası sözleşme metinlerindeki ve AİHM kararlarındaki görünümüne dair aşağıdaki açıklamaları yapmakta fayda görülmektedir;
4 Kasım 1950 tarihli İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin 10. maddesinin 1. fıkrasında; “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir.”
Adı geçen sözleşmenin (AİHS) 10. maddesinin 2. fıkrasında; "Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir.", 17. maddesinde ise; "Bu sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz" şeklinde düzenlemeler yapılarak devletlere kendi toplumlarını düzenlemeleri, bu açıdan da ifade özgürlüğünün sınırlarını sözleşmenin 10. maddesinde yer alan kriterleri gözeterek çizebilmeleri konusunda takdir yetkisi tanınmıştır.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ulusal makamların bu takdir yetkisini sözleşmenin 10. maddesiyle bağdaşır şekilde kullanıp kullanmadıklarını önüne gelen davalar aracılığıyla denetlemektedir. O halde, ulusal makamlar, ifade özgürlüğünün sınırlanması ile ilgili takdir yetkilerini kullanırken;
- önemli bir toplumsal ihtiyaç veya zorunluluğun bulunması,
- sınırlamada aşırıya gidilmemesi (orantılı ve ölçülü olunması),
- sınırlamanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması,
- yasayla sınırlama getirilmesi, hususlarını gözetmek zorundadırlar.
Her ne kadar doktrinde bu konuda üye devletlerin aynı ölçüleri benimsemeleri gerektiği savunulmakta ise de değer yargıları ülkeden ülkeye değişmektedir. Çağdaş ülkelerin çoğunda; iftira, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemekte, suç sayılmak suretiyle cezalandırılmaktadırlar.
Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli ve etkin yollarından birisi basındır. Basın özgürlüğü; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü, onu kullananlar açısından olduğu kadar gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip kişi ve kitleler açısından da temel hak niteliğindedir (Centro Europa 7 S.R.L. ve Di Stefano, § 131). Böylelikle, basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğüdür, diğer yönüyle ise, bu özgürlük, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Bu şekilde basın kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından birincil derecede önemi bulunan “halkın gözcülüğü” ya da “bekçisi” görevini yapabilir.
Çoğunlukçu, özgürlükçü, demokratik toplumlarda, düşünceyi açıklama özgürlüğü; sadece genel kabul gören ve zararsız veya önemsiz sayılan düşünceler yönünden değil, aynı zamanda halkın bir kısmı tarafından benimsenmeyen kural dışı, hatta rahatsız edici, endişe verici, sarsıcı düşünceler için de geçerlidir.
Toplumun ve insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek, doğru ve gerçeğe uygun bilgiler ile donatmak, yaşanan sorun, olay ve oluşumlar hakkında kamuoyunu nesnel bir biçimde aydınlatmak, düşünmeye yönlendirici tartışmalar açmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu suretle denetlemek durumunda olan basının sahip olduğu hakkı hukuka uygun bir biçimde kullandığının kabulü için; açıklama, eleştiri ve değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bağ bulunması, açıklamada küçültücü sözlerin kullanılmaması gerekmektedir. Ancak, basın özgürlüğünün bir dereceye kadar abartma hatta kışkırtmaya başvurma hakkını da içerdiği unutulmamalıdır.
Basın ve diğer medya organlarının ifade özgürlüğü, kamuoyuna yöneticilerin görüş ve davranışlarını tanıtmak ve yargılamak için en iyi araçlardan birisini sunmaktadır. Şüphesiz ifade özgürlüğünü kullanan kişilerin (gazeteciler vb...) bu özgürlüğü kullanırken “görev ve sorumlulukları” da vardır. Sözleşme"nin 10. maddesinin gazetecilere tanıdığı güvence, gazetecilerin gazeteci deontolojisine saygı içinde “doğru ve güvenilir” bilgiler sunmaları anlamında iyi niyetle hareket etmeleri koşuluna bağlıdır (Goodwin, § 39; Mc Vicar, § 83-86; Colombani, § 65).
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında kanun yararına bozmaya konu dosyadaki somut olay değerlendirildiğinde; Sabah Gazetesi’nin 27/10/2014 tarihli nüshasında yer alan haber
nedeniyle zarar gördüğünü iddia eden ..."un, haberin yapıldığı dönemde Sağlık Bakanlığı müsteşar yardımcısı (bürokrat) olduğu, haber içeriğinde adı geçen ilaç şirketiyle, başvuranın da tanıdığı ve birlikte çalışmakta olduğu bir kısım Sağlık Bakanlığı yetkilileri arasında, kamunun ilaç alımı konusunda ortaya atılan bir yolsuzluk iddiası bulunduğu, yolsuzluğun kapsamının 800 milyon TL civarında olduğuna dair haberin toplumun genelini ilgilendirdiği, toplumun geneli tarafından iddiaların gerçek olduğu hususu bilinmese dahi ilgili yargı organlarını harekete geçirmek açısından haberin verilmesinin önemli olduğu değerlendirilmektedir.
Yukarıda da izah edildiği üzere, düzeltme ve cevap metni yayımlanması taleplerinde, mahkemece yapılması gereken ilk inceleme; düzeltme ve cevap yayımlanması istenen haberin, okuyan herkes tarafından, habere konu olan kişinin şeref ve haysiyetini zedeleyici olarak algılanabilen bir takım ifadeler içerip içermediğinin, haberin yapıldığı anda toplum hafızasında güncel olarak görünen (zahiri), bilinen veya bilinmesi gereken bir gerçekliğe dair olup olmadığının tespitidir. Basın organları, haber yaparken kuşkusuz ilgili kişi adına yapılacak yargılamanın sona ermesini beklemeyecektir. Bu nedenle mahkemelerce, henüz hakkında dava açılmamış veya hakkındaki yargılama bitmemiş kişiler hakkında yapılan haberlerin içeriğinin gerçek olup olmadığı araştırması değil, toplumun her kesiminde bilinen, duyulan haberler nedeniyle tanınan kişiler hakkında, ilk bakışta yakın geçmişle bağlantısı kurulabilen güncel bilgilerden olup olmadığının sorgulanmasıdır.
Öte yandan haberde adı geçen kişinin haber yapıldığı tarihte, 17 - 25 Aralık 2013 tarihinden sonra ülke çapında milli güvenlik kurulu toplantılarında ülke güvenliği açısından en önemli tehlikelerden olan adı geçen örgütle bağlantılı olduğu iddia edilen önemli isimler arasında yer aldığı, bu bakımdan haberin, hem yolsuzluk iddiası yönünden, hem de adı geçenin örgütle bağlantısı iddiası yönünden, güncel ve kamunun ilgisi bakımından dikkate değer olduğu, ayrıca ilgili basın kuruluşunun haber kaynağını göstermek gibi bir zorunluluğu olmadığı, son olarak ifade ve basın özgürlüğüne dair sınırlamanın yasal ve meşru gerekçelerle yapıldığı değerlendirilmektedir.
Davaya konu haberde, adı geçen ve kanun yararına bozma yoluna giden kişi açısından haber yapıldığı anda, birden fazla gazete ve dergi ile internet sitesi üzerinde yayınlar bulunduğu, bu yönüyle adı geçen kişinin toplumca basında yer alan aynı türde haberler nedeniyle tanındığı da göz önüne alındığında, düzeltme ve cevap metni yayımlanmasına dair karara karşı itiraz merci olan Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 08/12/2014 tarihli ve 2014/4470 değişik iş sayılı kararıyla uyuşmazlığın esasına girmek suretiyle yapmış olduğu inceleme sonucu yanılgılı değerlendirmeyle, bu hususta toplumsal ilgi ve bilinen gerçeklik ile ulusal ve uluslararası metinlerle kabul gören ilkelere aykırı biçimde itirazın reddine karar verdiği anlaşılmakla,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği, bu nedenle yerinde görüldüğünden, itirazın reddine ilişkin Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 08/12/2014 tarihli ve 2014/4470 değişik iş sayılı sayılı kararının CMK"nın 309/4-a. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin kararı veren mahkeme tarafından, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yerine getirilmesine, 19/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.