Esas No: 2016/11731
Karar No: 2017/5901
Karar Tarihi: 19.06.2017
Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2016/11731 Esas 2017/5901 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Sabah gazetesinin 17/06/2014 tarihli baskısının 1 ve 16. sayfalarında yayınlanan "... sığınacak bir ülke arıyor" ve "Gülen ceketini kapıp sığınacak ülke arıyor" başlıklı haberler nedeniyle ilgilisi ... vekili Avukat ... tarafından 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 14. maddesi gereğince yapılan cevap ve düzeltme talebinin kabulü ile dilekçe ekinde yer alan ... Noterliğince düzenlenen 19806 yevmiye numaralı düzeltme ve cevap yazısının aynı gazetenin haberin verildiği sayfa ve sütununda aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlanmasına ilişkin Ankara 16. Sulh Ceza Hakimliğinin 03/07/2014 tarihli ve 2014/396 değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine dair Ankara 6. Sulh Ceza Hakimliğinin 10/09/2014 tarihli ve 2014/2961 değişik iş sayılı kararı aleyhine, Adalet Bakanlığı"nın 21/06/2016 gün ve 7037 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11/07/2016 gün ve KYB. 2016/ 271896 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre,
1-) 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 14. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.” şeklindeki düzenleme karşısında, somut olayda tekzip yazısının sorumlu müdür adına gönderilmesine karşın, 7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun 17. maddesinde yer alan " Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır." şeklindeki hükme aykırı olarak sorumlu yazı işleri müdürünün tebliğ tarihinde tebligatı bizzat alamayacak olması durumunda vazife itibari ile bu işlerde görevlendirilmiş kişiye tebligat yapılması ve bu hususun tebliğ belgesine şerh olarak düşülmesi gerekirken ilgili şerh düşülmeden tebligat işleminin yapılması nedeniyle yapılan tebliğ işleminin usul ve yasaya aykırı olduğu gözetilmeksizin, merciince yapılan itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde,
2-) Anayasa’nın 28 ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddelerinde ifadesini bulan basının haber verme hakkının, gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi, konu ve ifade arasında düşünsel bağlılık unsurları ile sınırlı olduğu, bu unsurlardan birini taşımayan haberin hukuka uygun olduğundan söz edilmeyeceği, keza 5187 sayılı Kanun’un 14. maddesinde yer alan, “Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya
kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, her ne kadar mahkemesince talebe konu haberin dayanağının gösterilmediği ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu, dolayısıyla haberin 5187 sayılı Kanun"un "Basın Özgürlüğü" başlığını taşıyan ve 3. maddesinde tanımlanan haber verme, yayma ve eleştiri sınırlarını aştığı gerekçesi ile tekzip talebinin kabulüne karar verilmişse de, gazete haberlerinin somut belge ve delile dayanma zorunluluğu bulunmadığı gibi, tekzip talep eden tarafından da haberlerin gerçek dışı olduğuna dair bir belge ve delil de ileri sürülmemiş olduğu, haberlerin kamuoyunu ve ülke gündemini meşgul eden konulara ilişkin olup, muhabirin haber kaynaklarından elde ettiği bilgileri gazete okuyucusunun dikkatini çekecek bir şekilde haberleştirilmesinden ibaret olduğu cihetle, söz konusu haberlerin 5187 sayılı Kanun’un 14. maddesi kapsamında kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici nitelikte olmadığı gözetilmeden, merciince yapılan itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde,
İsabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,
Gereği görüşülüp düşünüldü:
I- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma ihbarnamesinin, (1-) numaralı bendi yönünden yapılan incelemede;
17.06.2014 tarihli Sabah gazetesinin ilk sayfa manşet haberinde yer alan haber içeriği hakkında, 18.06.2014 tarihinde hazırlanan düzeltme ve cevap metninin haberin yapıldığı gazetenin sorumlu müdürü muhatap ... adına çıkartıldığı, muhatabın çalıştığı ilgili işyeri adresine giden posta memurunun, tebligatı "daimi çalışan işçisine" 20.06.2014 tarihinde gerçekleştirdiği, tebliğden itibaren 3 gün içinde tekzip metninin yayınlanmaması nedeniyle Ankara Sulh Ceza Mahkemesine başvurulduğu, Ankara 16. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 03.07.2014 tarihli kararda, söz konusu haberin dayanağının gösterilmediği ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu gerekçesiyle, düzeltme metni yayınlanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda yazılı açıklamalar çerçevesinde, muhatap sorumlu yazı işleri müdürüne gönderilen düzeltme metninin, usulüne uygun olarak tebliğ edildiği değerlendirilmekle,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görülmediğinden, kanun yararına bozma isteminin bu başlık yönünden REDDİNE,
II- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma ihbarnamesinin, (2-) numaralı bendi yönünden yapılan incelemede ise;
5187 sayılı Kanun kapsamında düzeltme ve cevap metninin yayınlanması için, bu kanunda yazılı şartların yanı sıra haberin "basın özgürlüğü" kapsamında kalıp kalmadığının tespiti de gerekmektedir. Yapılan haber, niteliği itibariyle kişi haklarını ihlal edici boyutları aşıp, basın yoluyla işlenen bir suç oluştursa bile, A.İ.H.S., Anayasa ve Basın Kanunu kapsamında; mevzuata göre suç oluşturan eylemin (haberin) karşılığında kamu iktidarı tarafından cezalandırılmaması sonucunu doğuran hukuka uygunluk nedenleri de vardır. Basın yoluyla işlenen suçlar nedeniyle görülen davalarda göz önünde bulundurulması gereken "basın özgürlüğü" kavramının içeriği ve hukuka uygunluk nedenleri Yargıtay Ceza Genel
Kurulunun 13.02.2007 tarihli, 2007/7-28 E. - 2007/34 K. sayılı kararında da belirtilmiştir. İfade ve basın özgürlüğü kapsamında basına, görevini yapması sırasında ihtiyaç duyacağı bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma gibi haklar tanınmıştır. Haber içeriğinde ilk bakışta suçun unsurları oluştuğuna dair bir izlenim olsa dahi, yukarıda belirtilen basın özgürlüğüne dair hak ve yetkilerin, haber yoluyla işlenen suçlar bakımından birer hukuka uygunluk nedeni sayılabilmesi için;
-Habere, açıklama ve eleştiriye konu olan bilginin gerçek olması,
-Haberin güncel ve toplumun ilgisi bakımından taze olması,
-Haberin yapılması ve bu bilginin açıklanması bakımından kamunun yararının bulunması,
-Haberin konusu, haberle amaçlanan hedef ile kullanılan ifadeler arasında bağ bulunması,
-Her hal ve şartta haberin konusu, haberde yer alan kişilerin eylemleriyle ilgisi olmayan derecede "küçültücü, rencide edici, aşağılayıcı" ifadelere yer verilmemesi gerekmektedir.
Yukarıda izah edilen hukuka uygunluk nedenlerinin hep birlikte bir haberin yapılması ve yayınlanması sırasında bulunması, basın yoluyla işlenen suçlarda, haberi yapanların cezalandırılmamasında, dolayısıyla toplumun habere ulaşmasında daha yüksek bir kamu yararı olduğunu göstermektedir. Haberin yayınlanması eyleminin, suç olup olmadığı veya suç unsuru oluştursa dahi haberde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunduğundan bahisle haberi yapanların cezalandırılıp cezalandırılmaması, kuşkusuz bir yargılama sürecinden geçildikten sonra anlaşılacaktır. Ancak 5187 sayılı Kanunda yazılı düzeltme ve cevap metni yayınlanması hakkı, zarar görenin acil olarak haberi düzeltmesi ihtiyacından kaynaklanmaktadır.
Suç unsuru içeren bir haber yapılması halinde, bu eylemin cezalandırılmamasına yol açan "basın özgürlüğü" ve "hukuka uygunluk nedenleri" kavramlarının, basın kanununda yer alan "düzeltme ve tekzip metni yayınlanması kararı"nda veya internet yoluyla yapılan yayınların düzenlenmesi sırasında verilen "erişimin engellenmesi kararı"nda mutlak suretle gözetilmesi gerekmektedir. Çünkü söz konusu olan sadece basının değil, tüm toplumun temel hak ve özgürlükleridir. Dolayısıyla, düzeltme ve tekzip metni ile zarar gördüğü iddia edilen kişinin kişilik haklarının korunması amaçlanırken, tüm toplumun gerçeklere dair bilgiye, zamanında ulaşması hakkının ve genel kamu yararının engellenmemesi gerekmektedir.
Hal böyleyken, kendisinden düzeltme ve tekzip metni talep edilen mahkemece yapılması gereken, öncelikle tekzip metni yayınlanması talebiyle gelen dosyada mevcut haberin, (içeriğinde hakaret, iftira veya tahdit gibi başkaca atıflarda bulunulmasa, suç unsuru içermese bile) 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 14. maddesi kapsamında "...kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılıp yapılmadığı.."nın tespit edilmesi, bu yönde ifadeler yoksa talebin reddi, bu yönde bir ihlal varsa o halde haberde ikincil inceleme konusu olan hukuka uygunluk nedeninin olup olmadığıyla, haberin ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmesidir.
5187 sayılı Basın Kanunu"na göre, tekzip metni kararının alınması ve tekzibin yayınlanmasının sıkı şekil şartları ve kurallarına bağlanmasının amacı, kişilik haklarını ihlal ettiği okunduğu anda belli olan haberlerin acele biçimde haberi veren kişi tarafından geri alınması, düzeltilmesi ve saldırının daha fazla mağduriyete neden olmamasıdır. Bu hususta mahkemece verilecek kararda, haber içeriğinden açıkça anlaşılmıyorsa ayrıntılı şekilde haberin suç oluşturup oluşturmadığıyla ilgili bir inceleme veya değerlendirme yapılmasına gerek yoktur.
Kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal eden deyiminden; haberde, üstü örtülü de olsa toplumun geneli tarafından açıkça anlaşılabilen bir muhatabı olan bir kişi hakkında, hakaret, sövme gibi bir ifade, habere konu olan kişiden beklenmeyen ve toplumun değerleri karşısında kınanan bir eylem isnadı veya kişinin toplum içinde sahip olduğu şöhreti sarsacak, kişiyi açıkça küçük düşürücü ifadeler kullanılması, gerçeğe aykırı yayım deyiminden ise; okunduğu anda toplumun geneli tarafından bilinen, maddi gerçeklerle ilgisi olmadığı açıkça anlaşılabilen olgu ve eylemlerin habere konu olan kişi tarafından gerçekleştirildiğine dair haberler anlaşılmalıdır. Haberin gerçekliği, sadece haberin yapıldığı anda bilinen ve görünen maddi gerçekliğe göre değil, toplumun bilgi birikimi, duyarlılık düzeyi ve ilgi alanlarına, toplum hafızasındaki yanılgılı veya yönlendirilmiş algıya göre de değişir. Toplumun genelinin hafızasında, haberin yapıldığı sırada dünya ve ülke genelinde gerçek olduğu bilinen, yaşandığı varsayılan maddi olgulara ve konjonktüre bağlı olarak haberin gerçekliği de değişebilir. Basın özgürlüğü, kişilerin zaten bildiği gerçeklerle değil, henüz öğrenmediği, öğrenilmesinde kamu yararı olan gerçekleri kişilere sunmakla eşdeğer bir görev görür.
"İfade ve Basın Özgürlüğü" kavramının, uluslararası sözleşme metinlerindeki ve AİHM kararlarındaki görünümüne dair aşağıdaki açıklamaları yapmakta fayda görülmektedir;
4 Kasım 1950 tarihli İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin 10. maddesinin 1. fıkrasında; “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir.”
Adı geçen sözleşmenin (AİHS) 10. maddesinin 2. fıkrasında; "Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir.", 17. maddesinde ise; "Bu sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz" şeklinde düzenlemeler yapılarak devletlere kendi toplumlarını düzenlemeleri, bu açıdan da ifade özgürlüğünün sınırlarını sözleşmenin 10. maddesinde yer alan kriterleri gözeterek çizebilmeleri konusunda takdir yetkisi tanınmıştır.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ulusal makamların bu takdir yetkisini sözleşmenin 10. maddesiyle bağdaşır şekilde kullanıp kullanmadıklarını önüne gelen davalar aracılığıyla denetlemektedir. O halde, ulusal makamlar, ifade özgürlüğünün sınırlanması ile ilgili takdir yetkilerini kullanırken;
- önemli bir toplumsal ihtiyaç veya zorunluluğun bulunması,
- sınırlamada aşırıya gidilmemesi (orantılı ve ölçülü olunması),
- sınırlamanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması,
- yasayla sınırlama getirilmesi, hususlarını gözetmek zorundadırlar.
Her ne kadar doktrinde bu konuda üye devletlerin aynı ölçüleri benimsemeleri gerektiği savunulmakta ise de değer yargıları ülkeden ülkeye değişmektedir. Çağdaş ülkelerin çoğunda; iftira, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemekte, suç sayılmak suretiyle cezalandırılmaktadırlar.
Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli ve etkin yollarından birisi basındır. Basın özgürlüğü; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü, onu kullananlar açısından olduğu kadar gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip kişi ve kitleler açısından da temel hak niteliğindedir (Centro Europa 7 S.R.L. ve Di Stefano, § 131). Böylelikle, basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğüdür, diğer yönüyle ise, bu özgürlük, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Bu şekilde basın kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından birincil derecede önemi bulunan “halkın gözcülüğü” ya da “bekçisi” görevini yapabilir.
Çoğunlukçu, özgürlükçü, demokratik toplumlarda, düşünceyi açıklama özgürlüğü; sadece genel kabul gören ve zararsız veya önemsiz sayılan düşünceler yönünden değil, aynı zamanda halkın bir kısmı tarafından benimsenmeyen kural dışı, hatta rahatsız edici, endişe verici, sarsıcı düşünceler için de geçerlidir.
Toplumun ve insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek, doğru ve gerçeğe uygun bilgiler ile donatmak, yaşanan sorun, olay ve oluşumlar hakkında kamuoyunu nesnel bir biçimde aydınlatmak, düşünmeye yönlendirici tartışmalar açmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu suretle denetlemek durumunda olan basının sahip olduğu hakkı hukuka uygun bir biçimde kullandığının kabulü için; açıklama, eleştiri ve değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bağ bulunması, açıklamada küçültücü sözlerin kullanılmaması gerekmektedir. Ancak, basın özgürlüğünün bir dereceye kadar abartma hatta kışkırtmaya başvurma hakkını da içerdiği unutulmamalıdır.
Basın ve diğer medya organlarının ifade özgürlüğü, kamuoyuna yöneticilerin görüş ve davranışlarını tanıtmak ve yargılamak için en iyi araçlardan birisini sunmaktadır. Şüphesiz ifade özgürlüğünü kullanan kişilerin (gazeteciler vb...) bu özgürlüğü kullanırken “görev ve sorumlulukları” da vardır. Sözleşme"nin 10. maddesinin gazetecilere tanıdığı güvence, gazetecilerin gazeteci deontolojisine saygı içinde “doğru ve güvenilir” bilgiler sunmaları anlamında iyi niyetle hareket etmeleri koşuluna bağlıdır (Goodwin, § 39; Mc Vicar, § 83-86; Colombani, § 65).
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında kanun yararına bozmaya konu dosyadaki somut olay değerlendirildiğinde; Sabah gazetesinde yapılan haber nedeniyle zarar gördüğünü iddia eden kişinin, yasa dışı ... terör örgütünün ele başı olduğu, hakkında ülkenin tüm illerinde "cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs" suçlamasından çok sayıda kamu davası açılan ve görülmeye devam eden bir kişi olduğu tüm toplumca bilinmektedir.
Yukarıda da izah edildiği üzere, düzeltme ve cevap metni yayımlanması taleplerinde, mahkemece yapılması gereken ilk inceleme; düzeltme ve cevap yayımlanması istenen haberin, okuyan herkes tarafından, habere konu olan kişinin şeref ve haysiyetini zedeleyici olarak algılanabilen bir takım ifadeler içerip içermediğinin, haberin yapıldığı anda toplum hafızasında güncel olarak görünen (zahiri), bilinen veya bilinmesi gereken bir gerçekliğe dair olup olmadığının tespitidir. Basın organları, haber yaparken kuşkusuz ilgili kişi adına yapılacak yargılamanın sona ermesini beklemeyecektir. Bu nedenle mahkemelerce, henüz hakkında dava açılmamış veya hakkındaki yargılama bitmemiş kişiler hakkında yapılan haberlerin içeriğinin gerçek olup olmadığı araştırması değil, toplumun her kesiminde bilinen, duyulan haberler nedeniyle tanınan kişiler hakkında, ilk bakışta yakın geçmişle bağlantısı kurulabilen güncel bilgilerden olup olmadığının sorgulanmasıdır.
Haberin yapıldığı 17.06.2014 tarihinde, 17 - 25 Aralık 2013 tarihinden sonra ülke çapında milli güvenlik kurulu toplantılarında ülke güvenliği açısından en önemli tehlikelerden olan adı geçen örgütle ve örgütün ele başıyla ilgili yapılan haberlerin, güncel ve kamunun ilgisi bakımından dikkate değer olduğu, ayrıca ilgili basın kuruluşunun haber kaynağını göstermek gibi bir zorunluluğu olmadığı değerlendirilmektedir.
Davaya konu haberde, adı geçen ve kanun yararına bozma yoluna giden kişi açısından haber yapıldığı anda, yurdun genelinde yerel ve ulusal yayım yapan birçok gazete ve dergi ile internet sitesi üzerinde yayınlar bulunduğu, bu yönüyle adı geçen kişinin toplumca basında yer alan aynı türde haberler nedeniyle tanındığı ve bilindiği de göz önüne alındığında, yapılan haberin ifade ve basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, düzeltme ve cevap metni yayımlanmasına dair karara karşı itiraz merci olan Ankara 6. Sulh Ceza Hakimliğinin 10/09/2014 tarihli ve 2014/2961 değişik iş sayılı kararıyla uyuşmazlığın esasına girmek suretiyle itirazın reddine karar verdiği görülmektedir.
Haber nedeniyle zarar gördüğü gerekçesiyle başvuran hakkında yapılan haberin, yukarıda yazılı genel ilkeler çervesinde, Anayasa"nın 28 ve 5187 sayılı Kanun"un 3. maddesinde ifadesini bulan "ifade ve basın özgürlüğü" kapsamında kaldığı, itiraz merciinin işin esasına girmek suretiyle yapmış olduğu inceleme sonucu yanılgılı değerlendirmeyle, bu hususta toplumsal ilgi ve bilinen gerçeklik ile ulusal ve uluslararası metinlerle kabul gören ilkelere aykırı biçimde itirazın reddine karar verdiği anlaşılmakla,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden, Ankara 6. Sulh Ceza Hakimliğinin 10/09/2014 tarihli ve 2014/2961 değişik iş sayılı kararının CMK"nın 309/4-a. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin kararı veren mahkeme tarafından, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yerine getirilmesine, 19/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.