Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, mirasbırakanlarından kalan taşınmazların tapuda intikallerinin yapılacağı bahanesi ile davalı yeğeni Mtarafından tapu yerine notere götürülüp kendisinden geniş yetkili vekaletname alındığını, davalılara taşınmazların satışı yönünde talimat vermediğini, okur yazar olmadığı için tanık bulundurulmayan vekaletnamenin geçersiz olduğunu, kendisine miras yoluyla kalan taşınmazların bu vekaletname ile davalılar M..ve Y..in üzerine geçirildiğini çok sonra öğrendiğini, taşınmazların karşılığında kendisine herhangi bir bedel ödenmediğini, vekaletnamenin kendisinden hile ile kandırılarak alındığını ileri sürüp vekaletnamenin geçersizliğinin tespitini, tapu kayıtlarının iptali ile payları oranında adına tescilini olmazsa satışı yapılan taşınmazların bedellerinin payı oranında tazminini istemiştir.
Davalılar, miras yoluyla kendilerine intikal eden taşınmazları paylaştıklarını, tapudaki işlemlerle yorulmak istemeyen davacının usulüne uygun, geçerli vekaletname verdiğini, dahili davalılar ise, okur- yazar olan davacının verdiği vekaletname ile tapudaki işlemlerin gerçekleştirildiğini, davanın kötüniyetle açıldığını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacı tarafından imzalandığı ikrar olunan ve şekil şartlarına uygun genel vekaletnamenin sahteliğinin iddia ve ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ’ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, vekaletin alınmasında herhangi bir usulsüzlük olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen belgelerden, tarafların miras bırakanı M.. Ç.. adına kayıtlı 24 parça taşınmazın mirasçılarına intikalinden sonra A... Noterliğinin 24.4.2000 tarih 531 yevmiye nolu vekaletnameye dayanak davacı K.....nin yeğeni davalı M... Ç..."in davacıya vekaleten kendi adına asaleten dahili dava edilen diğer mirasçılar da bizzat haraketle çekişme konusu taşınmazların intikal ve rızai taksim işlemlerini yaptırdıkları görülmektedir.
Dava dilekçesinin içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden vekaletin hile ile alındığı iddia edilmiştir.Kural olarak vekaletin hileyle alındığı iddiası, vekaletin kötüye kullanıldığı iddiasını içerir.
Ne varki, mahkemece bu konuda hükme yeterli bir araştırma, inceleme ve soruşturma yapılmış değildir.
Bilindiği gibi; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler tarafların iddia ve savunları doğrultusunda delillerin toplanması taşınmazın gerçek değerinin keşfen saptanması, vekille davalı arasında el ve işbirliği olup olmadığı özellikle vekaletin davacıyı zararlandırma kastıyla kullanılıp kullanılmadığının araştırılması ve elde edilecek sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 1.3.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.