Esas No: 2019/355
Karar No: 2019/596
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/355 Esas 2019/596 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 32-21
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık ... hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 28.02.2019 tarih ve 32-21 sayı ile; sanığın TCK"nın 314/2, 3713 sayılı Kanun"un 5/1, TCK"nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ve mahsuba oy birliğiyle karar verilmiştir.
Hükmün sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "Onama" istemli 28.06.2019 tarihli ve 65097 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasını gerektirir bir neden görülmediğinden sanık ve müdafisinin duruşmalı inceleme isteminin CMK"nın 299. maddesi uyarınca oy birliğiyle takdiren reddine karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunca yapılacak temyiz incelemesi, sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; sanık ve müdafisinin temyiz dilekçelerinin bir temyiz nedeni içerip içermediği, bir temyiz nedeni içermediği sonucuna ulaşılması hâlinde CMK’nın 295. maddesi uyarınca süresi içinde temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe verilip verilmediği, buna göre temyiz nedeni yokluğundan temyiz davasının reddine karar verilmesi gerekip gerekmediği değerlendirilmelidir.
Ön sorunun değerlendirilmesine geçilmeden önce bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyelerince, müdafisiyle birlikte hazır bulunduğu oturumda yüzüne karşı verilen karar kendisine açıklanan sanığa, tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda "Okumak/Almak" suretiyle yapılan gerekçeli karar tebliğinin, "Okunup/Anlatılmak" suretiyle yapılmaması nedeniyle CMK"nın 35. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı, ayrıca süresi içerisinde verdikleri temyiz dilekçelerinde gerekçeli kararın tebliğini talep eden sanık ve müdafisine, CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olduğunun ileri sürülmesi üzerine bu hususlar öncelikle değerlendirilmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince sanık ve müdafisinin yüzüne karşı verilen hükmün, sanık tarafından 04.03.2019 tarihinde "28.02.2019 tarihinde hakkımda verilen mahkûmiyet kararını temyiz edeceğimden gerekçeli kararın tarafıma tebliğine kadar temyiz süresinin muhafazası için dilekçemin kayda alınması talep olunur.", sanık müdafisi tarafından ise 01.03.2019 havale tarihinde "Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından 2017/32 Esas numarası ile görülmekte olan ceza davasının 28.02.2019 tarihli duruşmasında sanık müvekkil hakkında hapis cezası ile cezalandırılmasına hüküm kurulmuştur. Gerekçeli temyiz yargı yoluna başvuru dilekçemizi ancak mahkemenin gerekçeli kararının tarafımıza tebliğinden sonra verebilmemiz mümkündür. Gerekçeli kararın tarafımıza tebliğinden sonra ayrıntılı temyiz dilekçemizi verme hakkımızı saklı tutarak, karara karşı yeniden incelenmesi talebiyle temyiz yargı yoluna başvurduğumuzu vekil adına arz eder, gerekçeli karar tarafımıza tebliğ edilene kadar süre tutum isteğimizin kabulüne karar verilmesini arz ve talep ederiz." şeklinde yasal süresi içerisinde temyiz edildiği,
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 28.02.2019 tarihli ve 32-21 sayılı gerekçeli kararının, Keskin T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan sanığa 23.05.2019 tarihinde "Okumak/Almak" suretiyle, sanık müdafisine ise e-tebligat yoluyla 16.05.2019 tarihinde sistem üzerinden teslim edilip mevzuat gereği 21.05.2019 tarihinde otomatik olarak okundu sayılmak suretiyle tebliğ edildiği,
Sanığın, temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçesini 11.06.2019 tarihinde, sanık müdafisinin ise 31.05.2019 tarihinde dosyaya sunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Ön sorunların ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Müdafisiyle birlikte hazır bulunduğu oturumda yüzüne karşı verilen karar kendisine açıklanan sanığa, tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda "Okumak/Almak" suretiyle yapılan gerekçeli karar tebliğinin, "Okunup/Anlatılmak" suretiyle yapılmaması nedeniyle CMK"nın 35. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olup olmadığı;
5271 sayılı CMK’nın "Kararların gerekçeli olması" başlığını taşıyan 34. maddesinin ikinci fıkrası;
"Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.",
5271 sayılı CMK’nın "Kararların açıklanması ve tebliği" başlığını taşıyan 35. maddesi ise;
"(1) İlgili tarafın yüzüne karşı verilen karar kendisine açıklanır ve isterse kararın bir örneği de verilir.
(2) Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur.
(3) İlgili taraf serbest olmayan bir kişi veya tutuklu ise tebliğ edilen karar, kendisine okunup anlatılır." şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin gerekçesinde; "Madde, kararların açıklanması ve tebliği zorunluğuna ilişkin temel ilkeyi içermektedir.
Son fıkrada, haklarını daha etkin bir biçimde kullanabilmesini sağlamak amacıyla, ilgili taraf serbest olmayan bir kişi veya tutuklu olduğunda tebliğ edilen kararın, adı geçenin istemi hâlinde kendisine okunacağı ve anlatılacağı belirtilmiştir. Böylece söz gelimi, başvurulabilecek olan kanun yolu, süresi, mercii ve şekil koşulu konusunda açıklamada bulunulması zorunlu hâle getirilmiştir.
Maddede geçen serbest olmayan bir kişiden maksat, Kanunun öngördüğü işlemler çerçevesinde yakalanmış, gözaltına alınmış veya bu maksatla bir yerden başka bir yere götürülmekte olan kişinin durumudur." açıklamalarına yer verilmiştir.
CMK’nın "Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması" başlığını taşıyan 231. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;
"(1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir...",
CMK’nın "Temyiz istemi ve süresi" başlığını taşıyan 291. maddesi ise;
"(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.",
Şeklindedir.
Ceza yargılamasında adil yargılanma hakkının bir parçası olarak etkin başvuru yolu ve yöntemine verilen önem dikkate alındığında, Anayasa"nın 40. maddesinin ikinci fıkrası, AİHS"nin 13. maddesi ve CMK"nın 34. maddesinin ikinci fıkrası ile 232. maddenin altıncı fıkrasına uygun olarak kararın tebliğinin şeklî değil, faydalı, amacına uygun, hak arama hürriyetini ve etkin başvuru hakkını engellemeyecek biçimde olması gerekmektedir.
"Tefhim" verilen kararın o sırada hazır bulunan ilgililere sözlü olarak bildirilmesidir. İlgilisinin yüzüne karşı verilen karar açıklanır ve isteği var ise karardan bir örnek de kendisine verilir. Karar yüze karşı değil de ilgilisinin yokluğunda verilmişse tebliği gerekmektedir. Kendisine karar tebliğ edilen, tutuklu veya serbest olmayan bir kişiyse kararın içeriği kendisine okunup anlatılır.
Buradan hareketle, gerek CMK’nın 35. maddesinin ilk fıkrası gerekse aynı Kanun’un 34. maddesinin ikinci fıkrası ile 231. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarındaki düzenlemeler uyarınca, serbest olmayan veya tutuklu olan kişinin mahkeme huzurunda bulunduğu durumda, karar genel hatları itibarıyla kendisine açıklanmalı ve sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercisi ve süresi anlatılmalıdır. Bu aşamadan sonra ilgili, süresi içerisinde mercisine yapacağı başvuru ile kanun yoluna müracaat edebilecektir. Söz konusu kanuni düzenlemelerin mahkemelere yüklediği sorumluluk, ilgiliye kararın genel hatları ile anlatılmasından sonra başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercisi ve başvuru şekillerinin doğru şekilde bildirilmesinden ibarettir.
Kararın, serbest olmayan veya tutuklu olan ilgilisinin yokluğunda verilmesi nedeniyle tebliği gereken durumlarda ise CMK’nın 35. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca ilgilisine okunup anlatılması gerekmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus CMK’nın 35. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hükmün, kararın ilgilisinin yokluğunda verilmesi nedeniyle tebliği gereken durumlar açısından uygulanabilir olduğudur. Serbest olmayan veya tutuklu olan ilgiliye yokluğunda verilen kararın okunup anlatılarak tebliği gerektiğine ilişkin Ceza Genel Kurulunun 25.12.2018 tarihli ve 1000-684, 06.12.2016 tarihli ve 305-471 sayılı kararları ile uyumlu ve bu kararlara konu maddi olaydan farklı olarak, kararın ilgilisinin yüzüne karşı tefhim edildiği ve kanun yoluna müracaat eden ilgilinin başvuru nedenlerini bildirmek için gerekçeli kararın kendisine tebliğini istediği durumlarda, sırf ilgilisinin serbest olmayan veya tutuklu bir kişi olması nedeniyle gerekçeli kararın okunup anlatılmasına gerek bulunmamaktadır. Bu hâlde görevlilerce ayrıca okunup anlatılmaksızın gerekçeli kararın tebliğ edilmesi yeterli olup CMK’nın 295. maddesi uyarınca temyiz nedenlerinin bildirilmesi için ön görülen yedi günlük sürenin de bu tebliğin yapıldığı tarihten itibaren başlayacağı kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince sanık ve müdafisine yapılan tefhimde, verilen kararın açıkça okunup usulen anlatılması, karara karşı başvurulacak kanun yolunun, süresinin, mercisinin ve şekillerinin belirtilmiş olması ile birlikte gerekçeli kararın tebliğinin usulsüz olduğuna dair bir itirazın da bulunmaması karşısında; gerekçeli kararın kendisine tebliğ edildiği tarihte ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan sanığa isteği üzerine gerekçeli karar tebliğ edilirken CMK’nın 35. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca bu kararın okunup anlatılmasının gerekmediği, bu yöndeki uygulamanın İHAS’ın 6. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkı ile Anayasa"nın 36 ve 40. maddelerinde güvence altına alınan temel hak ve hürriyetleri ihlal etmediği, dolayısıyla sanığa "okumak/almak" suretiyle yapılan tebliğin usule uygun olduğu kabul edilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Ceza infaz kurumundan bulunan sanığa yapılan gerekçeli karar tebliğinin, CMK"nın 35. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olduğu," düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
2- Süresi içerisinde verdikleri temyiz dilekçelerinde gerekçeli kararın tebliğini talep eden sanık ve müdafisine, CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin, tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olup olmadığı;
Anayasamızın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrası; "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." hükmünü içermekte olup CMK"nın 231. maddesinin ikinci fıkrası hazır bulunan sanığa başvurabileceği kanun yolları, mercisi ve süresinin bildirileceğini, aynı Kanun"un 34. maddesinin ikinci fıkrası ise kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercisi ve şekillerinin belirtileceğini düzenlemiştir.
CMK’nın "Temyiz istemi ve süresi" başlığını taşıyan 291. maddesi;
"(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.",
CMK’nın "Temyiz başvurusunun içeriği" başlığını taşıyan 294. maddesi;
"(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir."
CMK’nın "Temyiz gerekçesi" başlığını taşıyan 295. maddesi ise;
"(1) Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.
(2) Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilir.
(3) Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262 nci madde, tutuklu sanık hakkında ise 263 üncü madde hükümleri saklıdır.",
Hükümlerini içermektedir.
Bir kanun yolu başvurusunun esas yönünden mercisince incelenmesi, Anayasamızın 36. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında kalmaktadır.
Anayasamızın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesi; "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." şeklindedir.
Görüldüğü üzere; temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması ancak kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına bağlıdır. Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı da bu anlamda mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak, ölçülülük ilkesi uyarınca sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması da gerekir.
Kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması, hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet etmektedir. Bu bakımdan; usullerinin belirli ve öngörülebilir olması koşuluyla yargısal başvuruların birtakım kurallara tabi tutulmasının tek başına mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilemeyeceği, mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluğun ilgililere yüklenemeyeceği ve dava açma sürelerini düzenleyen karışık ve dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği kabul edilmelidir. Dolayısıyla, istisnai nitelikte olup, kanunda açık ve anlaşılır şekilde düzenlenen bir sürenin, ayrıca bildirilmesi yönünde emredici bir hukuki düzenlemenin de bulunmaması gözetildiğinde, yargı mercilerince ilgilisene bildirilme zorunluluğundan bahsedilemeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 28.02.2019 tarihli kararda; hükme karşı başvurulabilecek kanun yolunun temyiz, mercisinin Yargıtay Ceza Genel Kurulu, şeklinin mahkemeye verilecek bir dilekçe veya zabıt katibine bulunulacak beyanın tutanağa geçirilmesi ya da tutuklu sanığın, bulunduğu ceza infaz kurumu aracılığıyla göndereceği dilekçe veya beyanının burada tutanağa geçirilmesi suretiyle, süresinin de tefhimden itibaren (15) gün olduğu hususları ayrı ayrı ve açıkça belirtilerek hazır bulunan sanık ve müdafisine bildirildiği, sanık ve müdafisinin süresi içerisinde temyiz dilekçelerini sundukları, gerekçeli kararın sanık ve müdafisine tebliğinden sonra temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçelerini verdikleri anlaşılmaktadır.
CMK"nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe için öngörülen (7) günlük sürenin; aynı Kanun"un 34. maddesinin ikinci fıkrası, 231. maddesinin ikinci fıkrası ile Anayasamızın 40. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında bir "Kanun yolu süresi" olmayıp temyiz başvurusunda temyiz nedenlerinin gösterilmemiş olması durumuna ilişkin istisnai bir mahiyet taşıması, mahkemelerin iç işleyişine yönelik olmaması, düzenlemenin yer aldığı kanun maddesinin içeriği itibarıyla karışık ve dağınık olmayıp açık, belirli ve öngörülebilir nitelikte olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; ilgilisinin (15) günlük temyiz süresi içerisinde temyiz nedenlerini bildirir dilekçe verebilmesine engel bir düzenlemenin bulunmadığı, mevzuatımızda yer alan yargısal başvuru sürelerinin tümünün ilgilisine mahkemece bildirilmesi gerektiğine dair bir hükmün olmadığı gibi mahkemelerin sorumluluğunun da kanunlarda açıkça bildirilmesi gerektiği belirtilen sürelere ilişkin olduğu açıktır. Örneğin; 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un bireysel başvuru usulünü düzenleyen 47. maddesinin beşinci fıkrasındaki "Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder." hükmü uyarınca anılan fıkra kapsamında geçen yargısal başvuru sürelerinin de ilgilisine bildirilmesi gerektiğine ilişkin bir düzenlemenin bulunmadığı da gözetildiğinde, istisnai ve sınırlayıcı hüküm içeren düzenlemelerin kıyas yoluyla genişletilmesi mümkün değildir. Bu nedenlerle temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe için öngörülen yedi günlük sürenin kararlarda gösterilmesi zorunlu olan, hükme karşı başvurulabilecek kanun yolu süresi olmadığı, bu sürenin ilgilisine ayrıca bildirilmemesinin mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale olarak görülemeyeceği ve dolayısıyla da bildirilmesi hususunda mahkemeye zorunluluk yüklemeyeceği kabul edilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
"2019/355 esas sayılı dosyanın görüşülmesi sırasında kendisine gerekçeli karar tebliğini isteyen sanık ve vekilinin gerekçeli kararın tebliğinden sonra CMK"nın 295/1 maddesi uyarınca ek temyiz dilekçesi vermesi gereken yedi günlük sürenin ihtar edilip edilmeyeceğinin ön sorun olarak tartışılmış sayın çoğunluk ihtara gerek olmadığına karar vermiştir, bu görüşe aşağıda belirteceğimiz gerekçe ile katılmamız mümkün olmamıştır.
Somut olayda sanık hakkındaki hüküm müdafi ve sanığın yüzüne karşı açıklanmasından sonra sanık ve müdafi gerekçeli kararın kendilerine tebliği için bir temyiz sebebi göstermeden süre tutum dilekçesi vermişler ve gerekçeli kararın kendilerine tebliği edilmesi üzerine CMK"nın 295/1 maddesinde belirtilen 7 günlük süre geçtikten sonra gerekçeli temyiz dilekçesi vermişler sayın çoğunluk süresinde verilmeyen bu gerekçeli temyiz ek dilekçesini yok hükmünde saymış bu sebeple temyiz dilekçesi niteliğindeki süre tutum dilekçesinde temyiz nedeni gösterilmediğinden temyiz sebebi yokluğundan temyiz talebinin reddine karar vermek durumunda kalmıştır.
CMK"nın 295/1 maddesinde belirtilen süre hak düşürücü bir süre olup bunun gerekçeli karar tebliğ edilen kişiye ihtar edilmesi gerektiğinden, kendisine bu ihtar yapılmayan sanık ve müdafinin vermiş oldukları gerekçeli temyiz dilekçesi süresinde yapıldığı kabul edilerek esastan temyiz incelemesi yapılmasına geçilmesi gerektiği",
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Sanık ... hakkında kurulan hükümde, temyiz süre ve yöntemine ilişkin CMK’nın 295/1 maddesinde belirtilen tebliğden itibaren yedi gün içinde ek dilekçe dilekçe verilmesine ilişkin meşruhata yer verilmesine gerek olmadığına ilişkin sayın çoğunluğun görüşüne katılmak mümkün bulunmamıştır. Zira;
CMK"nın 291 maddesinde temyizin tefhim veya tebliğden itibaren 15 günlük sürede ve dilekçe veya zabıt katibine yapılacak beyan ve tutulacak tutanağın hakime onaylatılması suretiyle yapılacağı; CMK"nın 294 maddesinde temyiz edenin hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olduğu; CMK"nın 295/1 maddesinde temyiz başvurusunda temyiz nedeni gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde temyiz nedenlerini içeren ek dilekçe verilmesi gerektiği; CMK"nın 298 maddesinde Yargıtay süresi içerisinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu temyiz edenin buna hakkı olmadığını yada temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa temyiz istemini reddeder şeklinde düzenlemelere yer verildiği anlaşılmaktadır.
Kararların gerekçeli olması başlıklı CMK"nın 34/2 maddesinde ise "Kararda başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir." biçiminde bir düzenleme bulunmaktadır.
Kanuni düzenlemeyi bu şekilde özetledikten sonra somut olaya baktığımızda sanık hakkında kurulan hüküm sanık ve müdafisi tarafından ayrı ayrı temyiz nedeni bildirilmeksizin tatbikatta süre tutum dilekçesi olarak nitelenen temyiz dilekçesi ile temyiz edilmiştir. Bu süre tutum dilekçelerinden sonra sanık ve müdafisine gerekçeli karar tebliğ edilmiş ancak CMK"nın 295/1 maddesinde yazılı yedi günlük ek süre içerisinde sanık ve müdafi herhangi bir temyiz nedeni bildirmemişlerdir.
Burada üzerinde durulması gerekli husus hükümde kanun yolu, süresi mercii ve şekillerinin bildirilmesi gerektiğine ilişkin CMK"nın 34/2 maddesi kapsamına CMK"nın 291 maddesinde yazılı onbeş günlük temyiz süresi yanında CMK"nın 295/1 maddesinde yazılı yedi günlük ek dilekçe süresine de yer verilip verilmeyeceğidir.
CMK"nın 291 maddesinde yazılı onbeş günlük temyiz süresinin hak düşürücü süre olduğu hususunda kuşku bulunmamakla birlikte CMK"nın 295/1 maddesinde yazılı olan sürenin hak düşürücü süre mi yoksa düzenleyici süre olarak mı nitelendirilecektir? Kanaatimce CMK"nın 295/1 maddesinde yazılı olan süre hak düşürücü bir süredir; çünkü, CMK"nın 293/2 maddesi uyarınca hüküm ilgililere gerekçesi ile açıklanmamışsa hükmün temyiz edildiğinin öğrenilmesinden itibaren gerekçenin yedi gün içinde tebliği emredici bir hüküm olarak düzenlenmiştir. Gerekçeli olarak açıklanmayan tüm hükümler yönünden bölge adliye mahkemesince tarafların gerekçeli karar tebliğ talebi bulunmasa dahi hükmün temyiz edilmesinin öğrenilmesinden sonra yedi gün içinde gerekçeli kararının tebliğini şart koşmuştur. Bu tebliğ 295/1 de yazılı yedi günlük sürenin başlaması açışından önemlidir. Öte yandan CMK"nın 291/1 maddesi uyarınca temyiz nedeni bildirmeden hükmü temyiz eden tarafların CMK"nın 295/1 maddesinde yazılı yedi günlük süre içerisinde temyiz nedenini bildirmemesi hâlinde de CMK"nın 298 maddesi uyarınca Yargıtay’ın temyiz istemini reddedeceği hükmüne yer verilmiştir. Gerek CMK 295 maddesinde yazılı sürenin başlaması için temyiz hâlinde gerekçenin kanunen istem aranmaksızın tebliğinin zorunlu olması ve gerekse anılan maddedeki sürede temyiz nedenin bildirilmemesi hâlinde temyiz isteminin reddine karar verileceği yönündeki müeyyide içeren düzenleme sürenin hak düşürücü nitelikte olduğunu göstermektedir.
CMK"nın 34/2 maddesi kararlarda başvurulacak kanun yolu süresi mercii ve şekillerinin belirtilmesi gerektiği yönündeki düzenleme nazara alındığında sonuçları itibarıyla telafisi mümkün bulunmayan ve hak düşürücü nitelikte olduğunu düşündüğümüz CMK"nın 295/1 maddesinde yazılı temyiz nedenini bildirme süresi ile temyiz nedenlerinin bildirilmemesi hâlinde getireceği sonuçların kararda açıkça belirtilmesi gerektiği, nitekim Yargıtay uygulamalarında da temyiz süre ve yönteminin açıkça hükümde gösterilmesi gerektiği yönündeki önceki uygulamaları da nazara alınarak somut olay irdelendiğinde; hükümde CMK"nın 295/1 maddesindeki süreye ve bunun sonuçlarına yer verilmediği gibi çıkartılan tebligatlarda da bu meşruhatın yer almadığı anlaşılmakla, sayın çoğunluğun CMK"nın 295/1 maddesinde yazılı süre ve bu sürede temyiz nedeninin bildirilmemesi hâlinde doğacak sonuçların hükümde gösterilmesinin zorunlu bulunmadığına bu nedenle temyiz isteminin CMK"nın 298 maddesi uyarınca reddine ilişkin görüşüne katılmanın mümkün görülmediği",
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Aşağıda açıklanan gerekçelerle, süresi içerisinde verdikleri temyiz dilekçelerinde gerekçeli kararın tebliğini isteyen sanık ve müdafisine, CMK"nın 295/1.maddesi uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin tebliğden itibaren yedi gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olduğu kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğu görüşüne iştirak etmek mümkün olmamıştır. Şöyle ki;
CMK"nın 291/1 ve 294/1. maddelerine göre temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır. Ayrıca temyiz kanun yoluna başvuran, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Aynı Yasa"nın 295. maddesine nazaran, temyiz başvurusunda nedenler gösterilmemiş ise en geç temyiz başvurusu için belirlenen süre sonunda bunun bildirilmesi gerekir. Ayrıca, hüküm gerekçeleriyle birlikte açıklanmamış ise gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde hükmü temyiz olunan mahkemeye bu nedenleri içeren bir dilekçe verilmesi şarttır. Bu açık yasal duruma nazaran, Yargıtay’ın temyiz incelemesi yaparken yasal süresi içerisinde bildirilen temyiz nedenleri ile sınırlı inceleme yapması gerektiği sonucu çıkmaktadır.
Öte yandan "Temyiz başvurusunun içeriği" başlıklı 294. maddede yer alan "(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir." şeklindeki hüküm; ileri sürülebilecek temyiz nedenlerine nitelik olarak da bir sınırlama getirmektedir. Bu sebeple süresi içerisinde bildirilen her neden değil, hükmün hukuki yönüne ilişkin nedenler yasal anlamda temyiz nedeni sayılabilecektir.
Temyiz nedenlerinin gösterilmemesinin sonucu düzenleyen CMK"nın 298. maddesi "Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder." hükmünü içermektedir. Temyiz bir davadır ve usulüne uygun açılmadığı takdirde reddine karar verilmesi gerekmektedir. Bu hükme göre usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından söz edilebilmesi için;
A-Başvuruyu yapanın buna hakkı olmalı,
B- Temyiz istemine konu karar veya hükmün temyiz edilebilir olması,
C- Yasal süresi içerisinde temyiz talebinde bulunulması,
D- Temyiz dilekçesinin temyiz nedenlerini içermesi,
Gerekmektedir.
Bu düzenlemeye göre maddede belirtilen hususları içermeyen temyiz istemlerinin doğrudan reddedilmesi gerekmektedir. Temyiz nedenlerinin gösterilmemesi, diğer noksanlıklarla (temyizin süresinden sonra yapılması, hükmün temyiz edilemez olması ve başvuranın temyize hakkının bulunmaması) eşit görülerek aynı sonuç bağlanmıştır. Yani temyiz nedenleri gösterilmemiş ise CMK"nın 289. maddesinde yer alan kesin hukuka aykırılık hâlleri dahi nazara alınmayacak ve inceleme yapılmayacaktır.
Konunun açığa kavuşması için hükmün gerekçeli olması ve açıklanma biçimiyle ilgili usul hükümlerinin de ortaya konması gerekmektedir.
Anayasanın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrası "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını sürelerini belirtmek zorundadır.", CMK"nın "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34/2. maddesi "Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.", aynı Yasanın 231/2. maddesi ise "Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurulabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir." hükümlerini içermektedir. Hak arama özgürlüğü ile yakından ilişkili ve emredici vasıftaki bu üç hükme göre sanığa ve kanun yoluna başvuru hakkı olanlara hüküm açıklanırken ve hazır değil ise tebliğ edilen gerekçeli kararda başvurabileceği kanun yolları, süresi, mercisi ve şeklinin bildirilmesi zorunludur. Bu yasal düzenlemelerin ortak amacı bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlamaktır. Çünkü son derece dağınık ve değişken olan mevzuat karşısında insanların hakkını aramakta güçlük çekeceğini değerlendiren yasa koyucu, başvurulacak kanun yolu, mercisi, süresi ve şeklini de içeri şekilde karar ve işlemlerden ilgilisinin Devlet tarafından haberdar edilmesini hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması bakımından zorunluluk haline getirmiştir.
Bu bilgilere göre uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Somut olayda hüküm açıklanırken hazır bulunan sanık ve müdafisine CMK"nın 291/1. maddesinde yer alan on beş günlük temyiz süresi bildirilmiştir. Hüküm gerekçeli olmadığı için sonradan tebliğ edilmiş, ancak 295. maddede öngörülen yedi günlük süre içerisinde temyiz nedenlerini göstermek zorunda oldukları ise tefhim sırasında veya tebliğ edilen gerekçeli kararda bildirilmemiştir. On beş gün içerisinde hükmü temyiz ettiğini bildirmeme ile 295. madde uyarınca yedi gün içerisinde temyiz nedenlerini bildirmemenin hukuki sonuçları aynıdır. Her iki hâlde de temyiz isteği reddedileceği için hak düşürücü sürelerdir. Buna rağmen aynı sonuçları doğuran sürelerden birinin bildirilmesini zorunlu kabul edip, diğerini zorunlu olmaktan çıkarmak çelişkili olup yasal değildir. Öte yandan 5271 Sayılı CMK ile temyiz edenin sebep gösterme zorunluğu getirilmiştir. Bu husus, kanun yoluna başvurunun şekliyle ilgilidir. Burada sürelerin bildirimi de yeterli olmayıp, temyizin biçimsel koşulu olan ve geçerliliğini sağlaya "neden gösterme" zorunluluğunun da ayrıca hatırlatılması gerekmektedir. Kaldı ki, sadece on beş günlük temyiz süresinin bildirilip, yedi günlük süreden ve sebep gösterme zorunluluğunda söz edilmemesi taraflar bakımından yanıltıcı bir tutumdur. Çünkü, ilgililerinde, bildirilen on beş günlük sürede hükmü temyiz ettiklerini bildirmiş olmalarının yeterli olacağı kanaati oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenlerle CMK"nın 294 ve 295. maddelerde öngörülen yedi günlük süre içerisinde temyiz nedenlerinin gösterilmesi zorunluluğunun ilgililerine bildirilmemesi, Anayasanın 40/2, CMK"nın 34/2 ve 231/2. maddelerinde öngörülen başvurulacak kanun yolunun süresi ve şeklinin bildirilmesi mecburiyetine aykırı olduğundan, süresinde sonra verilen temyiz nedenlerini içeren dilekçenin süresinde verilmiş kabul edilmesi gerektiği",
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...; "Sanık ... hakkında; Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; TCK"nın 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5, TCK"nın 58 maddeleri uyarınca verilen 10 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedilmiş, anılan kararın, sanık ile müdafisi tarafından 28/02/2019-04/03/2019 tarihli dilekçeler ile tebliği istenerek ayrı ayrı müddetin korunması istenmiş, gerekçeli kararın müdafiye ve ayrıca cezaevinde tutuklu olan sanığa ayrı ayrı usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine karşın 1 haftalık süre içerisinde temyiz sebeplerini bildirmediklerinden bahisle temyiz talebinin reddine dair Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun kararına aşağıda arz ve izah edilecek sebeplerle iştirak edilmemiştir.
Hükmün aslını oluşturan kısa kararın tefhim olunduğu oturumda hazır bulunan sanık ile müdafisinin CMK"nın 291 maddesindeki yasal süre içerisinde ayrı ayrı müddeti muhafaza dilekçeleri vererek gerekçeli kararın tebliğini istemelerine karşın, gerekçeli kararın tebliğinden sonra CMK"nın 295/1 maddesinde öngörülen 1 haftalık yasal süre içerisinde gerekçeli temyiz dilekçesi verilmemiş ise de; en az temyiz süresi kadar önemli olan ve hak düşürücü süre olduğu konusunda hiç bir tereddüt bulunmayan 1 haftalık sürenin gerekçeli kararda yada tebligat evrakında belirtilmesinin zorunlu olup olmadığı ve buna bağlı olarak temyiz talebinin geçerli olup olmadığı hususunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu"nun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle çağdaş hukuk sistemlerinin olmazsa olmazı olan ceza muhakemesi hukukunun amacı ve önemi açıklanarak; CMK"nın 295/1 maddesinin; aynı kanunun 34/2 ve 35/son, 231/3, 232/6, 291, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın; 36, 40/2 maddeleri ile birlikte irdelenerek adil yargılanma hakkı, etkili kanun yoluna başvuru hakkı ve cezai konularda temyiz hakkı ile irtibatlandırılması suretiyle 1 haftalık süre içerisinde gerekçeli temyiz dilekçesinin verilmesi gerektiğinin kararda ya da tebligat evrakında açıklanmasının zorunlu olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Ceza usulü, ya da günümüzün deyimi ile ceza muhakemesi hukuku, kişi için öylesine önemlidir ki dünyada ceza usulü kadar hiçbir şey insanları ilgilendirmez. Hatta ceza usulü kusurlu bulunan bir toplumda huzurdan söz edilemez. Ceza kanunlarına karşı gelmemek insanların elinde olan bir şey olmasına karşın, kimsenin haksız yere takibata uğramayacağından söz etmek olası değildir.
Bu açıklamalardan sonra denilebilir ki devletin cezalandırma hakkı ile sanığın özgürlüğü arasındaki çatışmayı çözüme ulaştırıp, hükme bağlamak, ceza yargılamasına bırakılmıştır.
Hem kişilerin hem de toplumun çıkarlarını korumak, gerçeğe uygunluk demek olan, maddi hakikati araştırmakla mümkün olacaktır. Bu bağlamda şüphesiz, en iyi ceza muhakemesi, maddi gerçeği yüzde yüz yansıtandır. Bu amaçla da ceza muhakemesi kanunları kabul edilmiştir. Bu sebeple Ceza Muhakemesi Hukuku, kişilerin hak ve özgürlüklerini sağlamak üzere kimi şekil ve formaliteler kabul etmiştir. Bu kurallar, genelde yürütme ve yargının bu konudaki yetkilerini sınırlandırdığı için insan hak ve özgürlüklerinin bekçisi olmuştur.
Ceza muhakemesi hukukunun amacı bu şekilde açıklandıktan sonra; şimdi konumuzu ilgilendiren hukuki düzenlemelerin Yargıtay içtihatlarında nasıl karşılık bulduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
(Y.C-G.K-2007/31 K) sayılı ilamında;
Bu düzenlemeye paralel olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nın 34/2. maddesinde: "Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir."
231/3 maddesinde: "Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir."
232/6. maddesinde: "Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir." şeklinde emredici düzenlemeler göz önünde bulundurulduğunda,
Gerek yüze karşı gerekse gıyapta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolunun, süresinin, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin belirtilmesi zorunluluk arz etmektedir.
C) Ceza Muhakemesi Yasası’nın 40. maddesinin 1. fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, 2. fıkrasında ise, yasa yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi halinde, kişinin kusursuz sayılacağı hususlarının düzenlenmesi karşısında, somut olayda, başvurulacak yasa yolu, başvuru süresi, mercii ve şeklinin gösterilmemiş olmasının yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere açıkça aykırılık oluşturduğu ve eski hale getirme isteminde bulunma koşullarının varlığını koruduğu, bu itibarla olayda sanık müdafii tarafından eski hale getirme yöntemiyle açılmış bir temyiz davasının mevcut bulunduğu, dolayısıyla 26.07.2006 tarihinde yapılan başvurunun süresinde ve geçerli olduğu kabul edilerek 16.03.2006 gün ve 352-145 sayılı hükmün incelenmesi ve vaki yasa yolu başvurusuyla ilgili olarak karar verilmesi gerektiği, görüş ve kanaati benimsenmiştir.
(Y.C.G.K-2010/26 K) sayılı ilamında;
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 40/2, 5271 sayılı CMK’nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri ile Ceza Genel Kurulunun 30.01.2007 gün, 2007/9-18; 07.07.2009 gün, 2009/5-81-196 ve diğer pek çok kararında belirtildiği üzere; gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolunun, süresinin, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin hiçbir tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur.
Yerel mahkeme kararındaki yasa yolu bildiriminde, hükmün kesin olduğu belirtilmek suretiyle sanık ve katılan yasa yoluna başvuru konusunda yanıltılmışlardır. Yukarıda anılan hükümler, yerel mahkemenin bu eksikliği gidermek için yasa yoluna başvuru olanağının bulunup bulunmadığı, türü merci, süresi ve şekline ilişkin eksikliği gidermeye yeterli açıklamalı tebligat ile hükümlüyü ve katılanı bilgilendirmesini zorunlu kılmaktadır. Böyle bir bilgilendirme yapılmadan, yapılan bildirimin ve tebliğin geçerliliğinden ve buna bağlı olarak verilen kararın kesinleştiğinden söz edilemez.
Gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulu gerekse özel daireler uzun yıllara varan uygulamalarında CM"nın 34/2 maddesindeki başvurulacak kanun yolu, süresi ve şekillerinin kararlarda gösterilmesini yukarıdaki örnek olarak gösterilen içtihatlarda vurgulandığı üzere zorunlu görerek temyiz hakkının kullanılmasının önündeki engellerin ceza muhakemesi kanununun amacına uygun bir şekilde aşılmasına karşın, zaman içerisinde aşağıdaki içtihatta açıklandığı üzere, yanlış bile olsa, yasa yolu, süresinin bildirilmesi yeterli görülerek önceki uygulamalardan kısmen de olsa vazgeçilmiştir.
(Y.C.G.K- 2015/357 K)
1412 sayılı CYUY"nın 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 310. maddesi uyarınca, yüze karşı verilmiş olan karara yönelik temyiz talebinin hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içerisinde yapılması gerekmekte olup, sanık 10.06.2009 günü tefhim olunan karara karşı bir haftalık süreden sonra 24.10.2014 günü temyiz başvurusunda bulunmuştur. Her ne kadar kararda, başvuru şeklinin belirtilmemiş olması nedeniyle kanun yolu bildiriminin eksik olduğu, bu durumun eski hale getirme nedeni olarak kabulü ile temyiz başvurusunun süresinde yapıldığı ileri sürülebilirse de sadece başvuru şeklinin gösterilmemiş olması "kanun yolu süresinin" işlemeye başlamasını engellemeyecek, bu durumda, başvuru şekli gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa dahi temyiz süreleri işleyecek ve süreden sonra yapılan temyiz başvurusu kabul edilmeyecektir.
CMK"nın 291/1 maddesinde, temyiz süresi; tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün olarak belirlenirken, aynı kanunun 34/2, 231/3, 232/6 maddelerinde, kararlarda kanun yolu, süresi, mercii ve şekillerinin belirtilmesi zorunlu kılınarak olağan bir yasa yolu olan temyiz hakkının etkili bir şekilde kullanılabilmesinin önündeki engeller aşılmak istenmiş, 1412 sayılı CMUK"nın 33/3 maddesinde tebligatın serbest olmayan birisine yapılması halinde isteğe bağlı kılınan kararın okunup anlatılması hususu 5271 sayılı CMK"nın 35/3 maddesinde ilgilinin okuma yazma bilip bilmemesi aranmaksızın zorunlu kılınarak, temyiz hakkının kullanılmasına verilen önem bir kez daha net bir şekilde vurgulanmak istenmiştir.
1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununun temyize ilişkin maddelerinin yürürlükte olduğu dönemde, temyiz dilekçesinde temyiz nedenleri aranmazken, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun temyize ilişkin hükümlerinin yürürlüğe girmesinden sonra; temyiz dilekçesinde; temyiz sebeplerinin bildirilmesi zorunlu kılınmış, CMK"nın 295/1 maddesinde; temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilebileceği hüküm altına alınmıştır.
5271 sayılı CMK"nın 40. maddesinin 1. fıkrasında; Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise; Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmeyen kişinin kusursuz sayılacağı belirtilmiştir.
Anayasa"nın 36. maddesi;
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
Anayasanın 40 Maddesi;
Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. (Ek fıkra: 3/10/2001-4709/16 md.) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Anayasa Mahkemesinin 20/03/2014 gün, 2013/500 başvuru numaralı kararında Mahkemeye erişme hakkı aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır.
"Mahkemeye erişme hakkı, sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil, eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir. Mahkemeye erişme hakkı, cezai olaylarda da uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişme hakkı, hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin bu isnat hakkında bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme hakkıdır."
Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, mahkemeye erişim hakkı içerisinde değerlendirilebileceği hususunda tereddüt bulunmayan temyiz hakkının hiç bir tereddüde yer vermeyecek şekilde rahatlıkla kullanılabilmesini, CMK"nın 34/2 ve 35/son, 231/3, 232/6, 291, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın; 36, 40/2 maddelerindeki düzenlemeler ile güvence altına alan kanun koyucunun temyiz talebinin reddi sonucunu doğurduğu için temyiz hakkı kadar önemli olduğu konusunda kuşku bulunmayan gerekçeli temyiz dilekçesinin verilmesi için tanınan bir haftalık hak düşürücü sürenin sanığa bildirilmemesine seyirci kalması beklenemez. 5271 sayılı CMK"nın yürürlüğe girmesinden sonra 2013 yılına kadar kanuni düzenlemeleri temyiz hakkının kullanılması yönünde oldukça genişletici yoruma tabi tutan Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu ile özel dairelerin 2013 yılından sonra (Örnek Y.C.G.K-2015/357 K) yargı yolu, süresi ve mercisinin bildirilmesini yeterli görerek daha önceki yerleşik uygulamalarından kısmen de olsa vazgeçmelerine karşın, yine de en küçük yanıltıcı ifadeyi eski hale getirme talebinin kabulü ile sonuçlandırmak suretiyle olası hak kayıplarının önüne geçmek istemişlerdir. Gerekçeli temyiz dilekçesinin verilmesi için 1 haftalık hak düşürücü sürenin gerekçeli kararda ya da tebligat evrakında taraflara bildirilmemesi halinde süresinden sonra verilen dilekçelerin dikkate alınmayarak temyiz talebinin geçerli olamayacağı sonucuna varılacak olması nedeniyle hak kayıplarının yaşanma ihtimalinin mevcut olacağı ve buna bağlı olarak mahkemeye erişim hakkının zedeleneceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Somut olayımızda; gerekçeli kararın tebliğini isteyen sanık ile müdafiye bir haftalık süre içerisinde temyiz gerekçelerini içeren dilekçeyi vermemeleri halinde temyiz talebinin reddedileceğine dair bildirimde bulunulmadığı için 1 haftalık yasal süreden sonra gerekçeli temyiz dilekçesinin verilmesinin kusuru olmaksızın sürenin geçirilmesi şeklinde kabul edilerek temyiz talebinin kabul edilmesi gerekirken, 1 haftalık süre içerisinde gerekçeli temyiz dilekçesinin verilmediğinden bahisle temyiz talebinin reddine dair Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşüne iştirak edilmemiştir",
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi de; "CMK"nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin (7) günlük süre içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olduğu",
Düşünceleriyle karşı oy kullanmışlardır.
3- Sanık ve müdafisinin temyiz dilekçelerinin bir temyiz nedeni içerip içermediğinin, bir temyiz nedeni içermediği sonucuna ulaşılması hâlinde CMK’nın 295. maddesi uyarınca süresi içinde temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe verilip verilmediğinin, buna göre temyiz nedeni yokluğundan temyiz davasının reddine karar verilmesi gerekip gerekmediği;
Temyiz, kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza daireleri tarafından verilen hükümlerle, bu dairelerin hükme esas teşkil eden ara kararlarına ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu"nun 18. maddesi uyarınca iade taleplerine ilişkin ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı başvurulan bir olağan kanun yoludur.
2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 15. maddesinin 3. fıkrası ile "İlk derece mahkemesi olarak ilgili dairelerce verilen hükümlerin temyiz yoluyla incelemesini yapma" görevi Yargıtay Ceza Genel Kuruluna verilmiştir.
CMK’nın "Temyiz isteminin kabule değer sayılmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi" başlığını taşıyan 296. maddesinin birinci fıkrası;
"Temyiz istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder." şeklindedir.
"Davasız yargılama olmaz" ilkesi ve CMK’nın 296. maddesinin birinci fıkrası gereğince temyiz incelemesi yapılabilmesi için aleyhine temyiz yoluna başvurulabilecek bir hükme karşı, hak sahibi tarafından, süresi içerisinde, temyiz davası açılması yani temyiz isteminde bulunulmuş olması gerekir.
CMK"da istinaf yoluna başvurabilecek kişiler açıkça ve ayrıca düzenlenmiş olmasına karşın, temyiz yoluna başvurabilecek kişilere ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak temyiz de olağan bir kanun yolu olup kanun yollarına ilişkin genel hükümlere göre başvurma hakkına sahip olanlar temyize de başvurabilirler. Buna göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık, katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar, verilen hüküm veya karar nedeniyle hukuki hakları zarar gören üçüncü kişiler, şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşinin temyiz yoluna başvuru hakkı bulunmaktadır.
CMK’nın 291. maddesine göre; temyiz davası açılması için on beş günlük bir süre öngörülmüştür. Hükmün yüze karşı açıklanmasından itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulması şarttır. Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak, zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmış ise on beş günlük süre tebliğ tarihinden itibaren başlayacaktır.
CMK’nın 294. maddesine göre; temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olup temyiz sebebi ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir. Aynı Kanun"un 295. maddesi uyarınca, temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse başvuru için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir.
CMK"nın "Temyiz isteminin reddi" başlığını taşıyan 298. maddesi ise;
"(1) Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder." şeklindedir.
Bölge Adliye Mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde, temyiz edenin hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse başvuru için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür.
Gerekçeli temyiz dilekçesi (ek dilekçe, temyiz layihası), temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından dayandığı hukuka aykırılıkların gösterilmesi gerekir.
Öte yandan, CMK’nın "Hukuka kesin aykırılık hâlleri" başlığını taşıyan 289. maddesinde;
"1- Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması," şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir.
Doktrinde bir kısım yazarlarca, kanun koyucu tarafından hükme etkili oldukları açıkça kanuni düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıkların nispî temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği, temyiz dilekçesinin gerekçeli olması kuralının hem nispî hem de mutlak temyiz sebepleri bakımından geçerli olduğu yani hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetilemeyeceği savunulmaktadır.
Bu anlayışa göre, CMK"nın 289. maddesinde yer alan kabul edilebilirlik denetimine ilişkin kural, bünyesinde en az bir temyiz sebebi bulunan dilekçeler yönünden geçerlidir. Nitekim maddede yazılı olan "Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır." kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Gerekçesiz bir dilekçe Yargıtay’ın ön incelemesinden geçemeyeceği için hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin mutlak mı yoksa nispî bir temyiz nedenine mi ilişkin olduğunu denetlemek mümkün olmayacaktır. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, Yargıtay’ın bu nedenleri kabul etmemesine karşın CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmü bozması mümkündür (Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2016, s; 635 vd.; Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK"nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s: 66).
Dolayısıyla; CMK"nın 298. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinin, örneğin; "Hükmü temyiz ediyorum." şeklindeki dilekçede olduğu gibi herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu üzere usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden temyiz isteminin reddi gerekecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorunların değerlendirilmesinde;
Sanığın "28.02.2019 tarihinde hakkımda verilen mahkûmiyet kararını temyiz edeceğimden gerekçeli kararın tarafıma tebliğine kadar temyiz süresinin muhafazası için dilekçemin kayda alınması talep olunur.", sanık müdafisinin ise "Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından 2017/32 Esas numarası ile görülmekte olan ceza davasının 28.02.2019 tarihli duruşmasında sanık müvekkil hakkında hapis cezası ile cezalandırılmasına hüküm kurulmuştur. Gerekçeli temyiz yargı yoluna başvuru dilekçemizi ancak mahkemenin gerekçeli kararının tarafımıza tebliğinden sonra verebilmemiz mümkündür. Gerekçeli kararın tarafımıza tebliğinden sonra ayrıntılı temyiz dilekçemizi verme hakkımızı saklı tutarak, karara karşı yeniden incelenmesi talebiyle temyiz yargı yoluna başvurduğumuzu vekil adına arz eder, gerekçeli karar tarafımıza tebliğ edilene kadar süre tutum isteğimizin kabulüne karar verilmesini arz ve talep ederiz." şeklindeki temyiz istemine ilişkin dilekçelerinin, yalnızca ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince verilen mahkûmiyet hükmünü "Temyiz edeceklerine" ilişkin beyanlar içerdiği, bu dilekçelerde herhangi bir temyiz sebebi belirtilmediği anlaşılmaktadır.
Sanık ve müdafisinin süresi içerisinde verdikleri temyiz istemlerinde, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince verilen mahkûmiyet hükmüne ilişkin gerekçeli kararının kendilerine tebliğ edilmesini talep etmeleri üzerine; söz konusu gerekçeli kararın, Keskin T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan sanığa 23.05.2019, sanık müdafisine ise 21.05.2019 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen, sanığın 11.06.2019, sanık müdafisinin ise 31.05.2019 tarihli temyiz nedenlerini bildirdiği ek dilekçelerinin CMK’nın 295. maddesinin ilk fıkrasına aykırı olarak yedi günlük süreden sonra sunulduğunun anlaşılması karşısında, sanık ve müdafisince süresi içerisinde verilen temyiz dilekçelerinin temyiz sebeplerini içermemesi ve temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçelerinin ise süresinden sonra verilmesi nedeniyle usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden, CMK’nın 298. maddesi uyarınca temyiz istemlerinin reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Sanık ve müdafisinin temyiz dilekçelerinin bir temyiz nedeni içerdiği ve temyiz davasının esas bakımından incelenmesi gerektiği," düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Müdafisiyle birlikte hazır bulunduğu oturumda yüzüne karşı verilen karar kendisine açıklanan sanığa, ceza infaz kurumunda "Okumak/Almak" suretiyle yapılan gerekçeli karar tebliğinin usul ve yasaya uygun OLDUĞUNA, 03.10.2019 tarihli birinci müzakerede oy çokluğuyla,
2- Süresi içerisinde verdikleri temyiz dilekçelerinde gerekçeli kararın tebliğini talep eden sanık ve müdafisine, CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin, tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu OLMADIĞINA, 10.10.2019 tarihli ikinci müzakerede oy çokluğuyla,
3- Sanık ve müdafisinin süresi içerisinde sundukları temyiz dilekçelerinin bir temyiz nedeni içermediği, temyiz nedenlerinin bildirildiği ek dilekçelerin ise CMK’nın 295. maddesinde öngörülen (7) günlük süreden sonra verildiği anlaşıldığından; CMK"nın 298. maddesi uyarınca, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 28.02.2019 tarihli ve 32-21 sayılı kararına yönelik sanık ve müdafisinin temyiz istemlerinin REDDİNE, 10.10.2019 tarihli ikinci müzakerede oy çokluğuyla,
4- Dosyanın, Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE,
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.