10. Hukuk Dairesi 2015/7178 E. , 2017/8179 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, aksine Kurum işleminin iptali ile 5510 sayılı Kanun kapsamındakli %5 teşvik indiriminden faydalandırılması gerektiğinin tespiti ile fazla ödenen pirmlerin iadesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen şekilde, davanın kabulüne, karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı şirket, 20.09.2010-01.03.2011 tarihleri arasında aldığı ihaleli işler nedeniyle 5510 sayılı Yasanın 81’inci maddesi kapsamında belirlenen teşvik indirimine hakkı olmasına rağmen, davalı Kurumca faydalandırılmaksızın primleri ödediğini belirterek eldeki davayı açmış yersiz ödenen primlerin yasal faizi ile tahsilini istemiştir.
Davanın yasal dayanaklarından olan, 5510 sayılı Yasanın “Prim oranları ve Devlet katkısı” başlıklı 81. maddesinin “I” bendinin 6111 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önceki halinde;
“ı)-Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki sigortalıları çalıştıran özel sektör işverenlerinin, bu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine göre malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinden, işveren hissesinin beş puanlık kısmına isabet eden tutar Hazinece karşılanır. İşveren hissesine ait primlerin Hazinece karşılanabilmesi için, işverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarla ilgili olarak bu Kanun uyarınca aylık prim ve hizmet belgelerinin yasal süresi içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumuna vermeleri, sigortalıların tamamına ait sigorta primlerinin sigortalı hissesine isabet eden tutarı ile Hazinece karşılanmayan işveren hissesine ait tutarı yasal süresinde ödemeleri, Sosyal Güvenlik Kurumuna prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcu bulunmaması şarttır. Ancak Kuruma olan prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borçlarını 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesine göre tecil ve taksitlendiren işverenler ile 29/7/2003 tarihli ve 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa ve 22/2/2006 tarihli ve 5458 sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile diğer taksitlendirme ve yapılandırma Kanunlarına göre taksitlendiren ve yapılandıran işverenler bu tecil, taksitlendirme ve yapılandırmaları devam ettiği sürece bu fıkra hükmünden yararlandırılır. Bu fıkra hükümleri Kamu idareleri işyerleri ile bu Kanuna göre sosyal güvenlik destek primine tabi çalışanlar ve yurt dışında çalışan sigortalılar hakkında uygulanmaz. Hazinece karşılanan prim tutarları gelir ve kurumlar vergisi uygulamalarında gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınmaz. Bu fıkrayla düzenlenen destek unsurundan diğer ilgili mevzuat uyarınca ayrıca yararlanmakta olan işverenler aynı dönem için ve mükerrer olarak bu destek unsurundan yararlanamaz. Bu durumda, işverenlerin tercihleri dikkate alınmak suretiyle uygulama, destek unsurlarından sadece biriyle sınırlı olarak yapılır. ” hükmü mevcut iken, 6111 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik ile “....Bu bent hükümleri; 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamına giren kurum ve kuruluşlara ait işyerleri ile 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa, 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa ve uluslararası anlaşma hükümlerine istinaden yapılan alım ve yapım işleri ile 4734 sayılı Kanundan istisna olan alım ve yapım işlerine ilişkin işyerleri, sosyal güvenlik destek primine tabi çalışanlar ve yurt dışında çalışan sigortalılar hakkında uygulanmaz. Hazinece karşılanan prim tutarları gelir ve kurumlar vergisi uygulamalarında gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınmaz. Bu fıkra ve diğer ilgili mevzuatla sağlanan sigorta prim desteklerinin aynı dönem için birlikte uygulanması halinde, bu destek öncelikle uygulanır.” Şeklini almış olup, açıklanan madde ile özel sektör işverenlerinin teşviklerden faydalanmasına dair şartlar yeniden ve açıklanmak suretiyle belirlenmiştir.
Eldeki davada ise, sermayesinin büyük bölümünün ... Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanarak %94,4 oranındaki ortaklığı ile kalan %5,6 oranındaki ortaklığın da yine Belediyeye ait diğer şirketlere ait olduğu anlaşılan davacı şirketin, ihaleli iş nedeniyle tescil ettirdiği iki adet işyerinin yasanın ilk hali kapsamında, “Bu fıkra hükümleri Kamu idareleri işyerleri ile bu Kanuna göre sosyal güvenlik destek primine tabi çalışanlar ve yurt dışında çalışan sigortalılar hakkında uygulanmaz” hükmü gereğince Kamu idaresi işyerleri kapsamında olup olmadığı hususunda uyuşmazlığın doğduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle belirtilmelidir ki, davacı şirketin 5335 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamına giren kurum ve kuruluşlara ait işyerlerinden olduğu ve 6111 Sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonucunda 01.03.2011 tarihinden itibaren 5510 Sayılı Yasanın 81(ı) maddesi kapsamından faydalanamayacağı hususunda tereddüt yoktur.
Diğer taraftan, 5510 sayılı Yasanın “tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinde Kamu idarelerinin tanımı yapılmış olup,
“Kamu idareleri: 10.12.2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen kamu idareleri ve kamu iktisadi teşebbüsleri ile bunların bağlı idare, ortaklık, müessese ve işletmeleri ve yukarıda belirtilenlerin ödenmiş sermayesinin % 50’sinden fazlasına sahip oldukları ortaklık ve işletmelerden Türk Ticaret Kanununa tabi olmayanlarla özel kanunlarına göre personel çalıştıran diğer kamu kurumlarını,” ifade ettiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca 5018 Sayılı Kanun hükümlerinin de irdelenmesi gerekli olup, anılan kanun’un 3’üncü maddesinin “a” bendinde “ Genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri: Uluslararası sınıflandırmalara göre belirlenmiş olan, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahallî idareleri” ifade ettiği, mahalli idarelerin ise aynı maddenin “e” bendinde tanımlanarak, “Yetkileri belirli bir coğrafi alan ve hizmetlerle sınırlı olarak kamusal faaliyet gösteren belediye, il özel idaresi ile bunlara bağlı veya bunların kurdukları veya üye oldukları birlik ve idareleri” ifade ettiği hususu açıklanmıştır.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar doğrultusunda, sermayesinin büyük bölümünün İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanarak ihale aldığı anlaşılan davacı şirketin kamusal yönünün ağır basması ile 5510 sayılı Yasanın 81(ı) bendinin sadece özel sektör işyerleri niteliğinde olan işyerleri bakımından uygulanma gereği ile 6111 sayılı Yasa ile yapılan değişikliğin de bu durumu teyit eder niteliği ve sosyal güvenlik ilkeleri de dikkate alınarak, şirkete ait işyerlerinin de Kamu idaresi işyerleri kapsamında olduğunun kabul edilmesi ve davanın reddi gereği dikkate alınmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 21.11.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.