10. Hukuk Dairesi 2017/1844 E. , 2017/8171 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, Kurumca sonradan ilave edilen Tarım Bağ-Kur sigortalılık sürelerinin iptali ile 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak, davanın kabulüne, karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada mahkemece verilen 17.07.2014 tarihli karar Dairemizin 2014/20558 E. 2015/15972 K. sayılı ilamı ile özetle,“ davacının Tarım Bağ-Kur sigortalılığının sona erdiği tarihi belirlemek olup, 01.6.2008 sonrasında, tarımsal faaliyetin, 01.10.2008"e dek sürüp sürmediğini belirlemek, bu yönde davacının ürün satışlarından prim tevkifatının yapılıp yapılmadığı ve Kurum kayıtlarına intikali araştırmak, 01.10.2008 sonrası hakkında, davacının 5510 sayılı Kanunun 6/ı hükmü kapsamında, talebe konu dönemde Tarım Bağ-Kur sigortalılığının sona erme durumu var ise, aynı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamındaki çalışmasına geçerlilik tanımak, aksi halde çakışan sigortalılık süreleri hakkında, 5510 sayılı Yasanın 53. madde düzenlemesi çerçevesinde değerlendirme yapmak, belirlenecek sigortalılık sürelerine göre, 2829 sayılı Yasanın 8. maddesinin “Birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden, ilgililere; son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanır ve ödenir.” hükmüne göre yaşlılık aylığının bağlanacağı yasal mevzuat belirlenerek, bu çerçevede yaşlılık aylığı şartları irdelenmesi gereği” ne işaret edilerek bozulmuş, bozmaya uyularak mahkemece yazılı şekilde karar verilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı)
Eldeki davada, Mahkemece bozma ilamına uyulmuş ise de, bozma gereklerinin tam olarak yerine getirildiğinden bahsedilmesi mümkün olmayıp, davacı hakkında bozma sonrası gelen kayıtlara göre belirlenen tevkifatlar da dikkate alınarak, 01.06.2008-01.10.2008 tarihleri arasında davacının 2926 sayılı Yasa kapsamında sigortalılığı ve tarımsal faaliyeti irdelenmelidir.
Kabule göre de, 01.10.2008 tarihi sonrası bakımından, davacı hakkında Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin görüşünün alınması ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile karar tesisi de isabetsizdir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum avukatının bu yönlerini amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 21.11.2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.