Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2016/469
Karar No: 2019/591

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/469 Esas 2019/591 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2016/469 E.  ,  2019/591 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı veren : Ceza Genel Kurulu
    Mahkemesi :Ceza Dairesi
    Sayısı : 17-10


    Sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...’ın görevi kötüye kullanma suçundan beraatlerine, sanık ...’nın nitelikli dolandırıcılık suçundan ise TCK’nın 158/2. maddesi yollamasıyla 158/1-son, 168/1, 62, 50 ve 52. maddeleri uyarınca 15.000TL ve 33.300TL adli para cezalarıyla cezalandırılmasına ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 23.12.2015 tarihli ve 17-10 sayılı hükümlerin, katılan Maliye Hazinesi vekili, sanık ... müdafisi ve sanık ... tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "Sanık ...’in temyiz talebinin reddi ve hükümlerin onanması" istemli 24.03.2016 tarihli ve 5 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
    Sanıklar hakkındaki hükümlerin bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilmiş olması nedeniyle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca temyiz incelemesi, 1412 sayılı CMUK"nın, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan hükümlerine göre yapılmıştır.
    Dosya kapsamı, ilk derece mahkemesince verilen hükümler ve temyiz dilekçelerinin içeriği gözetilerek Ceza Genel Kurulunca yapılacak temyiz incelemesi sırasında özellikle;
    1- İlk Derece Mahkemesince hakkında katılma kararı verilen Maliye Hazinesinin görevi kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasına katılma ve vekilinin hükmü temyiz etme hak ve yetkisine sahip olup olmadığının,
    2- Sanık ...’ün, hakkında verilen beraat hükmünü temyiz etmede hukuki bir yararı bulunup bulunmadığının,
    3- Sanık ...’nın temyiz incelemesi aşamasında öldüğünün anlaşılması durumunda yapılması gereken işlemin ne olduğunun,
    Belirlenmesi üzerinde durulmuştur.
    İncelenen dosya kapsamından;
    İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince, Maliye Hazinesi vekilinin 06.03.2014 tarihli oturumda katılma dilekçesinin içeriğini tekrarla katılma talebinde bulunması üzerine, "Dava konusunun mahiyeti itibariyle suçtan zarar görme ihtimaline binaen 3628 sayılı Yasanın 18 ve CMK"nın 237. maddeleri uyarınca..." Maliye Hazinesinin katılan ... Avukat Gülderen Şahin"in katılan vekili olarak kabulüne karar verildiği ve hükmün Maliye Hazinesi vekilinin 01.02.2016 tarihli dilekçesiyle temyiz edildiği,
    Sanıklarla birlikte hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kamu davası açılan inceleme dışı sanık ... hakkındaki evrakın, adı geçenin uzun süre aranmasına rağmen bulunamaması ve savunmasının alınamaması nedenleriyle tefrikine karar verilerek Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 2015/7.MD esasına kaydedildiği, anılan dosyanın katılan Maliye Hazinesi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine de Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.10.2019 tarihli ve 470-592 sayılı kararı ile katılan Maliye Hazinesi vekilinin temyiz talebinin reddine karar verildiği,
    Sanık ...’ün, mahiyeti itibarıyla temyiz istemli olduğu değerlendirilen 26.01.2016 tarihli temyiz dilekçesinde;
    "Sayın Başkanım,
    Yukarıda belirtmiş olduğum dosya hakkında 23.12.2015 tarihinde verilmiş şahsıma 22.01.2016 tarihinde tebliğ edilmiş olan kararlara itirazım hakkında talebimdir.
    Efendim soruşturma ve yargılama aşamasında verilmiş olan ifadelerden gerekçeli karara da yansımış olan beyanlardan anlaşılacağı üzere dosyada şahsım dışında yer alan herkes birbirleriyle bir şekilde bir sebepten dolayı hasım ve tabiri caizse düşman konumundalar. Herkes bir şeylerin intikamını almak adına hareket etmiş durumdadır.
    Öncelikle Avukat ...hakkında şikâyet ve suç duyurularım üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 2015/8108 No.lu soruşturma devam etmektedir. Dolandırıcılık sahtekârlık ve paralel yapı ile bağlantılı olarak FETÖ Terör Örgütü ile hareket ettiğine dair beyanlarım, ifadelerim bu soruşturmada mevcuttur.
    Ayrıca tanık ve sanık olarak dosyada yer alan birçok savcı ve hâkimle ilgili olarak da yine İstanbul C. Başsavcılığınca 2015/106673 ve 2015/3303 HSYK No.lu soruşturmalar yürütülmektedir. Paralel yapı kapsamında ayrıca bu hâkimlerden bir kısmı paralel yapı iddiaları kapsamında görevden alınmıştır. 2006/55 esas No.lu dosyamda taleplerimi otomatik reddedenler de aynı kişilerdir. Efendim, yargılama aşamasında birçok dilekçe yazarak ayrıca avukat aracılığı ile yapmış olduğum başvurularımda yargılamaya katılıp soruşturmayı yürüten müfettişler, ... ve ...ile bir arada huzurunuzda olup hepsiyle bizzat yüzleşip tüm gerçekleriyle her şeyi anlatıp ifade verip beyanda bulunmayı talep ettiysem de bu taleplerim kabul edilmedi.
    Ancak, gerekçeli karar ve verilmiş olan ifadelerde ...’un nasıl birisi olduğu ve zabıt kâtibiyle anlaşma yaptığı gibi konular yer almaktadır. Ayrıca 2006/55 esas No.lu dosyamda tahliye kararı veren de ceza hükmünü veren de neden tahliye edildiğimi neden böyle ağır ceza verildiğini anlamadığını söyleyen hâkimlerin bu ifadeleri bile başlı başına dosyamdaki şaibeleri, haksızlıkları açıkça ortaya koymaktadır. Ancak, yine zavallı olan ben, sahtekâr olan ben. Oysaki yapılmış olan bu yargılamada verilmiş olan ifadelerde yargı içinde nasıl bir güç savaşı, intikam hırsı içinde yer alan hâkim ve savcılara bakıldığında bir tarafta kendi çıkarları adına bir tarafta da paralel yapı adına hareket eden kişilerin olduğu açıkken herkes düşmüş benim peşime. Öncelikle ben bu dosyaya yeniden yargılanma hakkını elde etmek için müdahil olmadım. Zira bu dosyada ifade alınma tarihi 2011 yılı Nisan ayıdır. Dosyamın onanma tarihi 20.07.2011, yani ifade alındığı tarihte hüküm yoktu, yeniden yargılanma ihtiyacı da yoktu. Kaldı ki yıllardır bu dosya ile ilgili olarak ifade verip gerçekleri anlatmak adına başvurmadığım hiçbir mevki makam kalmadı ve bu başvurularımdan sonra şahsıma ve aileme yönelik konuşmamam adına yargı ve bürokrasi eliyle birçok yeni mağduriyetler de yaşatıldı, hâlâ daha yaşatılmaktadır.
    Ancak, bu dosyada yer alan tanık ya da sanık olarak birbirlerine güçleri yetmediğinden olacak, en güçsüz olan ben orada kaldım. Bütün bedeli ödeyen de şahsım ve ailem olmuştur.
    Efendim, bu dosyanın içeriğine, içinde yer alan kişilere bakılması hâlinde paralel yapının güç gösterisi kendi elamanlarına yer açma gibi konular olduğu net bir şekilde görülmektedir. Ben de mağdur ... kurbanım.
    Efendim, bu dosyada yalancı, sahtekâr olan ben isem, diğer herkes masum ise kimsenin korkusu yok ise, dosyada tanık, sanık olarak ayrıca soruşturmayı yürüten ve benden ifade alan müfettişler olmak üzere tabi ki avukat ... da olmak üzere herkes ile yüzleşmek adına verilmiş olan kararlara itiraz ediyorum. Gerçeklerin ortaya çıkması adına, gerçek suçlular ve mağdurların açığa çıkması adına itirazımın kabul edilmesini, ayrıca itirazım üzerine yapılacak olan inceleme ve yargılamaya dosyada adı geçen herkes ile beraber katılıp huzurda geniş ve kapsamlı olarak beyanlarda bulunup ifade vermek istiyorum. Efendim şayet taleplerimin kabul edilmesi ve karşılanması hâlinde adalet tecelli edecektir. Herkes adına gereğinin yapılmasını ve tarafıma bilgi verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim." ifadelerine yer vermiştir.
    UYAP sisteminden alınan nüfus kayıt örneğine göre sanık ...’nın İlk Derece Mahkemesince verilen hükümlerden sonra temyiz incelemesi aşamasında 31.10.2017 tarihinde öldüğü,
    Anlaşılmaktadır.
    1- İlk Derece Mahkemesince hakkında katılma kararı verilen Maliye Hazinesinin görevi kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasına katılma ve vekilinin hükmü temyiz etme hak ve yetkisine sahip olup olmadığı;
    Suç tarihi itibarıyla 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının "Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler"e yer veren dördüncü kısmının "Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar" başlıklı birinci bölümünde "Görevi kötüye kullanma" suçu 257. maddesinde;
    "(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır." şeklinde düzenlenmişken, suç tarihinden sonra 19.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Kanun’un birinci maddesi ile birinci ve ikinci fıkralarında yer alan "kazanç" ibareleri "menfaat", birinci fıkrasında yer alan "bir yıldan üç yıla kadar" ibaresi "altı aydan iki yıla kadar", ikinci fıkrasında yer alan "altı aydan iki yıla kadar" ibaresi "üç aydan bir yıla kadar" ve üçüncü fıkrasında yer alan "birinci fıkra hükmüne göre" ibaresi "bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile" biçiminde değiştirilmiş, 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile de üçüncü fıkra yürürlükten kaldırılmıştır.
    Maddenin, birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.
    Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanundan veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevinin gereklerine aykırı davranmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da suç tarihi itibarıyla kişilere haksız kazanç sağlanması gerekmektedir.
    Anılan maddenin gerekçesinde, suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar;
    "Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir." şeklinde vurgulanmış, gerekçede yer verilen "Kazanç" kavramı 6086 sayılı Kanun"la yapılan değişiklikle sonradan "Menfaat" olarak değiştirilmiştir. Öğretide de; TCK’nın 257. maddesindeki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da kişilere haksız menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışların, suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 913 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 769; Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 12. Baskı, Ankara, 2017, s. 1107).
    Kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı davranmasının cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kamu görevlilerinin görevlerinin gereklerine uygun hareket ettikleri, bu görevleri dolayısıyla kendilerine tanınan yetkileri hukuken belirlenmiş sınırlar içinde kullandıkları konusunda toplumda hâkim olan güvendir.
    Görevin gereklerine aykırı hareket etmekten, kamu görevlisinin görevini kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esaslardan başka surette ifa etmesi anlaşılmaktadır. Bu anlamda kamu görevlisinin herhangi bir şekilde kanuni yetkisini aşması, kanunun aradığı şekil şartlarına uymaması, takdir yetkisini amacı dışında kullanması, kanunun emir ve müsaade ettiği hareketinin gerektirdiği ön şartlara aykırı hareket etmesi, kendisine teslim edilen ve görevi sebebiyle kullanması gerekli eşyayı usulsüz kullanması gibi fiiller görevin gereklerine aykırılık kapsamında kalmaktadır.
    Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle "Mağduriyet, kamunun zarara uğraması ve haksız menfaat" kavramlarının açıklanması ve somut olayda bunların gerçekleşip gerçekleşmediklerinin belirlenmesi gerekmektedir.
    Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmayıp bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; "Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olunması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir." şeklinde vurgulanmış, öğretide de; mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyip daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlâli sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 911 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 772; Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 12. Baskı, Ankara, 2017, s. 1107).
    Kişilere haksız menfaat sağlanması, bir başkasına hukuka aykırı şekilde her türlü maddi ya da manevi yarar sağlanması anlamına gelmektedir.
    Kamunun zarara uğraması hususuna gelince; madde gerekçesinde "Ekonomik bir zarar" olduğu vurgulanan anılan kavramla ilgili olarak kanuni düzenleme içeren 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi Ve Kontrol Kanunu"nun 71. maddesinde; kamu görevlilerinin kast, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması şeklinde tanımlanan kamu zararı, her olayda hâkim tarafından, iş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı veya aynı şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, somut olayın kendine özgü özellikleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme; uğranılan kamu zararının miktarının kesin bir biçimde saptanması anlamında olmayıp miktarı saptanamasa dahi, işin veya hizmetin niteliği nazara alınarak, rayiç bedelden daha yüksek bir bedelle alım veya yapımın gerçekleştirildiğinin anlaşılması hâlinde de kamu zararının varlığı kabul edilmelidir. Ancak bu belirleme yapılırken, norma aykırı her davranışın, kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla, kamu zararına yol açtığı veya zarara uğrama ihtimalini ortaya çıkardığı şeklindeki bir düşünceyle de hareket edilmemelidir.
    İnceleme konusunun sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için "Mağdur", "Suçtan zarar gören" ve "Malen sorumlu" kavramları ile "Kamu davasına katılma" kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir.
    5271 sayılı CMK"nın 237. maddesinin birinci fıkrasında yer alan; "Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler." şeklindeki hüküm ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup hâlinde belirtilmiştir. Bu düzenleme, 1412 sayılı CMUK"nın 365. maddesindeki; "Suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir." hükmü ile benzerlik göstermekte ise de yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde; öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
    Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada Cumhuriyet savcısının yanında yer almasına öğreti ve uygulamada "Davaya katılma" veya "Müdahale" denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi "Katılan" ya da "Müdahil" sıfatını almaktadır.
    Gerek CMK’da, gerekse CMUK’da kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı hâlinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin "Suçtan zarar görmesi" şartı aranmış, ancak Kanun’da "Suçtan zarar gören" ve "Mağdur" kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tabi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen "Mağdur", "Suçtan zarar gören" ve "Malen sorumlu" kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.
    Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddi ve mali sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
    Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü’nde, "Haksızlığa uğramış kişi" olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de, bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (Mehmet Emin Artuk- Ahmet Gökcen – A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106-107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s.7702-7703).
    Kamu davasına katılmak için aranan "Suçtan zarar görme" kavramı Kanun"da açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; "Suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli" olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 tarihli ve 155–80, 04.07.2006 tarihli ve 127–180, 22.10.2002 tarihli ve 234–366 ile 11.04.2000 tarihli ve 65–69 sayılı kararlarında; "Dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez." şeklinde açıkça ifade edilmiştir.
    İnceleme konusuna ilişkin olarak bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK"nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet Ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca Maliye Hazinesi ve Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel kanun hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 tarihli ve 155-80, 22.10.2002 tarihli ve 234-366 ve 21.02.2012 tarihli ve 279–55 ile 15.04.2014 tarihli ve 599-190 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
    İlk Derece Mahkemesince Maliye Hazinesinin kamu davasına katılmasına karar verilirken işaret edilen 3628 sayılı Kanun"un "Bu Kanunda Yazılı Suçlar ile Bazı Suçlardan Dolayı Soruşturma Usulü" genel başlığını taşıyan 4. bölümünün "Soruşturma" başlıklı 17. maddesinde;
    "Bu Kanunda ve 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununda yazılı suçlarla, irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bu suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmaz.
    Yukarıdaki fıkra hükmü müsteşarlar, valiler ve kaymakamlar hakkında uygulanamaz.
    Görevleri veya sıfatları sebebi ile özel soruşturma ve kovuşturma usulüne tabi olan sanıklarla ilgili kanun hükümleri saklıdır.",
    "Suçun ihbarı" başlıklı 18. maddesinde ise;
    "Yukarıdaki maddede yazılı suçlara ilişkin ihbarlar doğrudan Cumhuriyet Başsavcılıklarına yapılır. İhbar üzerine derhal bir ihbar tutanağı düzenlenir ve bir örneği muhbire verilir. Acele ve gecikmesinde sakınca umulan hallerde tutanak düzenlenmesi sonraya bırakılabilir. Muhbirlerin kimlikleri, rızaları olmadıkça açıklanmaz. İhbar asılsız çıktığında aleyhine takibat yapılanın istemi üzerine muhbirin kimliği açıklanır.
    (Ek fıkra: 12/12/2003-5020/13 md.) Yukarıdaki fıkraya göre yapılan ihbar veya takipsizlik kararı ve iddianame Cumhuriyet başsavcılığınca, ... ile varsa diğer ilgili kamu kurum veya kuruluşlarına bildirilir. Maliye Hazinesi avukatının yazılı başvuruda bulunması hâlinde Maliye Bakanlığı, başvuru tarihinde müdahil sıfatını kazanır.
    Bu suçlardan dolayı müfettiş ve muhakkikler de soruşturma neticesinde delil veya emare elde ettikleri takdirde, işi yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığına ihbar ve evrakı tevdi ederler. Cumhuriyet Başsavcılığı müfettiş ve muhakkikler tarafından kendisine tevdiine lüzum görülmediği halde dahi evrakın taalluk ettiği iş hakkında soruşturma yapmak üzere gerekçe göstererek evrakı ait olduğu merciden isteyebilir.
    17 nci maddede yazılı suçlardan dolayı delil veya emare elde eden müfettiş ve muhakkikler durumu yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığına ihbar ve evrakı tevdi etmedikleri takdirde bunlar hakkında da yapılacak takibattan dolayı Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat Hükümleri uygulanmaz.
    İhbar konusu müsnet suç hakkında dava açılıncaya kadar bilgi vermek ve yayın yapmak yasaktır.",
    Şeklinde hükümlere yer verilmiş olup, temyize konu görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin Maliye Hazinesi ve Maliye Bakanlığının davaya katılma hakkından söz edilmemiştir.
    Ayrıca, Ceza Genel Kurulunca 25.03.2003 tarih ve 41-54 sayı ile; "Tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu davasına katılma, dolayısıyla verilen hüküm hakkında yasa yollarına başvurmanın olanaksız olduğu..." karara bağlanarak kamu davasına katılmanın ve dolayısıyla kanun yollarına başvurmanın mümkün olmadığı bazı durumlara örnek verilmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında ilk inceleme konusu değerlendirildiğinde;
    Sanıklar hakkında açılan kamu davasına konu görevi kötüye kullanma suçunda korunan hukuki yararın; kamu görevlilerinin görevlerinin gereklerine uygun hareket ettikleri, bu görevleri dolayısıyla kendilerine tanınan yetkileri hukuken belirlenmiş sınırlar içinde kullandıkları konusunda toplumda hâkim olan güven olması, sanıklara atılı görevi kötüye kullanma suçunun, Maliye Hazinesinin kamu davasına katılmasına karar verilirken işaret edilen 3628 sayılı Kanun’un 17 ve 18. maddelerinde değinilen suçlar arasında yer almaması, sanıkların eylemleri neticesinde somut olayda ekonomik bir zararın ortaya çıkmaması, norma aykırı her davranışın kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla, kamu zararına yol açtığı veya zarara uğrama ihtimalini ortaya çıkardığı şeklindeki bir düşünceyle hareket edilmesinin ve tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanılarak kamu davasına katılmanın da mümkün olmaması birlikte değerlendirildiğinde; Maliye Hazinesinin yargılamaya konu suç yönünden kamu davasına katılma ve vekilinin hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin olmadığı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla İlk Derece Mahkemesince kamu davasına katılmasına karar verilen Maliye Hazinesi vekilinin temyiz isteminin, hüküm tarihi itibarıyla 1412 sayılı CMUK"nın, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmelidir.
    2- Sanık ...’ün, hakkında verilen beraat hükmünü temyiz etmede hukuki bir yararı bulunup bulunmadığı;
    CMK"nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden sanığın en lehine olanı, ikinci fıkrada beş bent hâlinde şartları belirtilen beraat hükmü olduğundan, sanığın beraat hükmünün esasını gerekçesi dışında temyiz etmede hukuki bir yararı bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle, sanığın beraat hükmüne karşı temyiz yoluna başvurmak suretiyle hukuki korunma istemekte bir çıkarı ve ceza muhakemesi kuralları tarafından korunan bir yararı bulunmadığından, beraat hükümlerinin gerekçesi dışında sanık ya da müdafisi tarafından temyiz edilmesi hâlinde talepleri 1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 317. maddesi gereğince reddedilmektedir. Nitekim bu yöndeki uygulama Yargıtay Özel Dairelerince istikrarlı bir şekilde sürdürülmektedir.
    Bu bilgiler ışığında ikinci inceleme konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık ... hakkında görevi kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasında İlk Derece Mahkemesince, sanık ..."ün sanıklar ... ve ..."ya atılı görevi kötüye kullanma suçuna iştirak ettiğini gösteren "...Mahkûmiyetine yeter, her türlü kuşkudan uzak somut, tarafsız, bilimsel ve inandırıcı kanıt bulunmadığı..." gerekçesiyle CMK"nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine karar verildiği, sanığın temyiz dilekçesinde, özetle; yargılanmakta olduğu İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/55 esas sayılı dosyasındaki soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin reddedildiğini, yargılamaya katılan hâkim ve savcıların çoğu ile bir avukat hakkında soruşturma yapıldığını, anılan dosya kapsamında yapılan işlemler ve verilen kararlar nedeniyle mağdur edildiğini, söz konusu dosyada tanık ve sanık olarak beyanlarına başvurulanlar ve soruşturma sırasında ifadesini alan müfettişler ile avukat ... ile yüzleşmek adına verilmiş olan kararlara itiraz ettiğini ileri sürmek suretiyle esasen İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 05.06.2009 tarih ve 55-154 sayı ile hakkında verilen ve Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 20.07.2011 tarihli ve 3997-4912 sayılı kararı ile onanan kasten öldürmeye teşebbüs suçuna azmettirme, suç işlemek için örgüt kurup yönetme, tehdit ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarından mahkûmiyet kararına işaret ettiği, sanığın dilekçesinde İlk Derece Mahkemesince hakkında verilen beraat kararına hiç değinmediği anlaşılmakla, beraat hükmünün gerekçesine yönelik olmayan temyiz talebinde hukuki bir yararının bulunmadığı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla sanığın temyiz isteminin, hüküm tarihi itibarıyla 1412 sayılı CMUK"nın, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmelidir.
    3- Sanık ...’nın temyiz incelemesi aşamasında öldüğünün anlaşılması durumunda yapılması gereken işlemin ne olduğu;
    TCK"nın 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam edileceği, hükümlülerin ölümü hâlinde ise, cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte, müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz olunacağı belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
    Buna göre, kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması sebebiyle "Kovuşturmaya yer olmadığına", kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise mahkemece "Davanın düşmesine" karar verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen açısından sona erdirmesi nedeniyle iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü, niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine bir engel teşkil etmeyecektir. Sanığın ölümü, ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş hükümlünün ölümü yalnızca hapis ve infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak, ölümden önce tahsil edilmiş para cezaları mirasçılarına iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş olan para cezaları mirasçılarından istenmeyecek, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin hükümler ise ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
    Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, fiili gerçekleştiren sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, suçu tamamen ortadan kaldırmayacak, ancak suçtan sorumlu tutulacak kişi bulunmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
    Temyiz incelemesi aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla alınan güncel nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi hâllerde, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu nazara alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz mercisi tarafından dosya üzerinden yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, sanığın öldüğüne ilişkin bilgi göz önünde bulundurularak sair yönleri incelenmeyen hükmün bozulması ve mahkemesince mahallinde yapılan araştırma neticesinde sanığın öldüğünün kesin olarak belirlenmesinden sonra düşme kararı verilmesi daha isabetli olacaktır.
    Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.03.2013 tarihli ve 1560-81 ile 05.03.2013 tarihli ve 131-75 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
    Bu bilgiler ışığında son inceleme konusu değerlendirildiğinde;
    Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde, sanığın hükümden sonra temyiz incelemesi aşamasında 31.10.2017 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı anlaşıldığından, İlk Derece Mahkemesince bu hususun mahallinde araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.
    Bu itibarla sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün, sanığın öldüğü bilgisinin doğruluğunun araştırılması ve sonucuna göre karar verilmesi zorunluluğu nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince kamu davasına katılmasına karar verilen Maliye Hazinesi vekilinin temyiz isteminin, hüküm tarihi itibarıyla 1412 sayılı CMUK"nın, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
    2- Sanık ..."ün, İlk Derece Mahkemesince hakkında verilen beraat hükmünün gerekçesine yönelik olmayan temyizinde hukuki bir yararı bulunmadığından, temyiz isteminin, hüküm tarihi itibarıyla 1412 sayılı CMUK"nın, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
    3- UYAP sisteminden alınan nüfus kayıt örneğine göre hükümden sonra temyiz incelemesi aşamasında 31.10.2017 tarihinde öldüğü anlaşılan sanık ... hakkındaki mahkûmiyet hükmünün, sanığın öldüğü yönündeki bilginin doğruluğunun araştırılması ve sonucuna göre karar verilmesi zorunluluğu nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    4- Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 10.10.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi