Hukuk Genel Kurulu 2019/508 E. , 2021/891 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 15.12.2010 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin Özel Arnavutköy Hastanesi ve Doğumevi’nin sahibi olduğunu, davalı Kurum ile aralarındaki sağlık hizmeti alım sözleşmesi hükümleri çerçevesinde Kurum sigortalılarına hizmet verildiğini, davalının 11.11.2010 tarihli işlemle müvekkili hakkında sözleşmenin 5.1.4 maddesi hükmü çerçevesinde toplam 30.000TL cezai şart uyguladığını, bu işlemin hukuka uygun olmadığını zira tekel konumunda bulunan Kurumun sigortalısı olmayan kişilere verilmiş hizmetlerin kendisine fatura edilmesi gerekçesiyle yapılan cezai işlemin, 432TL" lik fatura için yaklaşık yetmiş kat ceza kesilmesi gibi bir fahiş duruma sebep olduğunu, hizmet sunulan gebelerin sigortalı yakınlarının karnelerini kullandığını ve müvekkilini de dolandırdıklarını, ceza soruşturmasıyla müvekkilinin kusurunun bulunmadığının ortaya çıkacağını, kimsenin başkasının işlediği suç nedeniyle cezalandırılamayacağını, sözleşmenin bu yönden muğlak ve geçersiz olduğunu, müvekkilinin üzerine düşen kimlik tespit ve kontrol yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirdiğini, hastaneye başvuranların muayene öncesinde ilgili personel tarafından adabın elverdiği ölçüde ve titizlikle kimlik tespitlerinin yapıldığını, kasten, hile ve desiselerle dolandırıcılığa kalkanların yanı sıra gelen hastaların çoğunlukla çarşaflı ve türbanlı olduğunu, farklı etnik kimlikler nedeniyle Türkçe bilmeyen hastaların yanına refakatçi girenlerin de kötü niyetli hareket ederek kontrol görevlilerini yanıltabildiğini, her doğumun Sağlık Grup Başkanlığına bildirildiğini ve gebe/anne takibinde evlerine ziyarete gidildiğinde doğum yapanın sigortalı kişi olmadığının ortaya çıktığını, müvekkilinin sözleşmeyi ihlâl kastı taşımadığını, yılda yüz bin hasta bakan hastanenin edimini gereği gibi yerine getirdiğini, bunun ötesinde 5510 sayılı Kanun (m.63, 67) gereğince doğum muayenesi ve doğum ücretlerinin her hâlükârda davalı Kurum eliyle devlet tarafından karşılanmasının yasal bir zorunluluk olduğunu, cezai işleme konu her iki hastanın da gebelik nedeniyle takip edildiğini, bu kişilerin cezai şart hükmündeki “Kurum tarafından sağlık yardımları karşılanmayan” kişilerden olduğunun kabul edilemeyeceğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla uygulanan cezai işleme ilişkin olarak 10.000TL yönünden borçsuz olduklarının tespitine karar verilmesini istemiş, ıslahla (14.07.2011) talebini 30.000TL ye yükseltmiş ve kötü niyet tazminatı talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; uygulanan işlemde herhangi bir şekilde hukuka veya sözleşmeye aykırılık bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.12.2014 tarihli ve 2010/781 E., 2014/376 K. sayılı kararı ile; dava dışı şahısların davacı yanca işletilen hastaneye başkalarının kimliği ile müracaat ederek muayene oldukları, davacı tanıklarının beyanlarına göre gerekli özeni göstermelerine rağmen bu durumu engelleyemedikleri, hastaneye muayene için gelen kişilerin acil sağlık sorunları (hamile olmaları) nedeniyle muayene oldukları, bu tür durumlarda gerek 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu gerek Acil Sağlık Hizmeti Yönetmeliğinin 37. maddesi ve Başbakanlığın 2008/13 sayılı genelgesi gereği sosyal güvencesi olmasa dahi hastalara yapılan her türlü sağlık hizmetinden dolayı bedel alınamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüyle “davacı yanın dayanak cezai şarttan dolayı davalı kuruma borçlu olmadığının belirlenmesine” karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince 29.03.2018 tarihli ve 2015/37282 E., 2018/3742 K. sayılı karar ile; “…Mahkemece, başkasının kimlik bilgileri ile başvuran hastaya sağlık hizmeti verildiğini ancak doğum, hamilelik halinde sağlık hizmeti verilmesi için kurum tarafından sağlık yardımının karşılanması şartı olmadığı, her halükarda sağlık hizmeti verileceği, bu anlamda idarenin bir zararının bulunmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Başkasının kimlik bilgileri kullanılarak hasta Güler Coşkun ve Yıldız Yıldız’a sağlık hizmeti verildiği hususu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacı bu durumun kasti olmadığını, hasta tarafından yanıltıldıklarını, ayrıca doğum ve doğum muayenesinin davalı tarafından karşılanmasının zorunlu olması nedeniyle idarenin bir zararı olmadığını ileri sürmüştür. Ne var ki taraflar arasındaki sözleşmesinin 5.1.4.maddesinde özetle, kurum tarafından sağlık yardımları karşılanmayan kişilere sundukları sağlık hizmetini kurum tarafından sağlık hizmetleri karşılanan kişiler üzerinden kuruma fatura ettiğinin tesbiti halinde hizmet bedelinin 10.000,00 TL den az olmamak üzere beş katı tutarında cezai şart uygulanacağına ilişkin sözleşme maddesi mevcut olup, davacı tarafça bu sözleşme maddesi hükmüne uyulmadığı hususu açıktır. Sağlık hizmeti verilen kişinin doğumla ilgili sağlık masraflarının davalı tarafından zaten karşılanacak olması davacının sözleşme hükmüne aykırı davrandığı gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bahsedilen sözleşme maddesinin uygulanması, bir zararın doğup doğmamasına göre değil, hizmet sunumunda mevzuata uygun davranılması ve hizmetin belirli kriterlere uygun ve düzgün işlemesini sağlamak amacına yöneliktir. Açıklanan nedenle ceza şartın uygulama koşullarının oluştuğunun kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Mahkemece 11.12.2018 tarihli ve 2018/332 E., 2018/606 K. sayılı karar ile; ilk karar gerekçeleri tekrar edilmek ve emsal Hukuk Genel Kurulu kararından bahsedilmek suretiyle direnme kararı verilerek dava konusu edilen ve davalı kurum tarafından davacı hakkında düzenlenen 30.000TL lik ceza uygulamasıyla ilgili olarak davacının şimdilik 10.000TL lik kısım bakımından davalıya borçlu olmadığının tespitine hükmedilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki sağlık hizmeti alımı sözleşmesi çerçevesinde Kurum sigortalısı olmayan kişilere verilen hizmetin Kuruma fatura edildiği gerekçesiyle tesis edilen cezai işlemin hukuka ve sözleşme hükümlerine aykırı bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının menfi tespit talebinin kabul edilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle Mahkemece kurulan ilk kararda “davacı yanın dayanak cezai şarttan dolayı davalı kuruma borçlu olmadığının belirlenmesine” şeklinde hüküm kurulmuşken bozma sonrası direnmeye ilişkin hüküm fıkrasında “Mahkememizce önceden verilen 2014/376 Karar sayılı ilam doğrultusunda Yargıtay bozma ilamına direnilmesine, Dava konusu edilen ve davalı kurum tarafından davacı hakkında düzenlenen 30.000 TL"lik ceza uygulamasıyla ilgili olarak davacının şimdilik 10.000 TL"lik kısmı için davalıya borçlu olmadığının tespitine” şeklinde hüküm tesis edilmesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesine aykırılık teşkil edip etmediği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
13. Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı HMK’nın 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümler, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
14. Tarafların hükme konu dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
15. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olan 429. maddesine göre bozma kararı üzerine kendiliğinden tarafları duruşmaya davet eden mahkeme, tarafları dinledikten sonra Yargıtay bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verecektir.
16. Mahkeme bozma kararına uyduktan sonra bu karardan dönemeyeceği gibi, direnme kararı verdikten sonrada ilk karardan farklı bir karar veremez. Gerekçe genişletilebilir ise de verilen hükmün ilk karardan farklı olmaması zorunludur.
17. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 16.12.2020 tarihli, 2020/23-112 E., 2020/1046 K., 02.04.2019 tarihli, 2017/(7)22-2156 E., 2019/390 K., 24.12.2014 tarihli, 2013/12-1412 E., 2014/1083 K. sayılı kararında da yer verilmiştir.
18. Bu açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince, davacı, davalı Kurum’un kendisi aleyhine uyguladığı 30.000TL lik cezai işlem yönünden kısmi dava açmış ve başlangıçta 10.000TL yönünden borçsuzluğunun tespitine karar verilmesini istemişken sonrasında talep sonucunu ıslah ederek 30.000TL ye yükseltmiştir. Mahkemece ilk kararda ıslah talebiyle birlikte davanın kabulüne ve cezai işlem yönünden davacının borçsuzluğunun tespitine karar verildiği hâlde direnmeye ilişkin hüküm fıkrasında “Dava konusu edilen ve davalı kurum tarafından davacı hakkında düzenlenen 30.000 TL"lik ceza uygulamasıyla ilgili olarak davacının şimdilik 10.000 TL"lik kısmı için davalıya borçlu olmadığının tespitine” şeklinde karar tesis edilerek hem ilk karardan farklı hem de HMK’nın 297. maddesine aykırı şekilde tarafların talepleri hakkında açık hüküm sonucu oluşturulmadığı anlaşılmaktadır.
19. Oysa direnme kararı verildikten sonra mahkemece yapılması gereken, uyulan bozma nedenleri dışında 6100 sayılı HMK"nun 294 ve 297. maddelerine uygun şekilde, verilen ilk karar gibi hüküm fıkrası oluşturmak ve buna uygun gerekçeli karar yazmaktır. Bu nedenle usule uygun bir direnme kararının varlığından bahsedilemez ve bu durum re’sen gözetilmelidir.
20. Ayrıca dava tarihi 15.12.2010 olduğu hâlde direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 11.07.2018 olarak yazılmış olması mahallinde her zaman düzeltilebilecek maddi hata olarak niteliğinde olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.
21. Sonuç olarak ön sorunun varlığı nedeniyle direnme kararının usul yönünden bozulmasına karar verilmiştir.
V. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararının 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.07.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.