Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2278
Karar No: 2021/890
Karar Tarihi: 01.07.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2278 Esas 2021/890 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2278 E.  ,  2021/890 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi

    1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kadıköy 4. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili 04.12.2008 tarihli dava dilekçesinde; müvekkiline bağlı merkez veznede görev yapan davalının idare müfettişlerince yapılan tahkikat sonucunda 16.04.1998 tarih, 44392 nolu 139,90TL ile 07.05.1998-15.09.1998 tarihleri arasında muhtelif günlere ait 2.793,32TL tutarındaki alt yapı avans tahsilatını kasa kayıtlarına işlemediği ve zimmetine geçirdiğinin tespit edildiğini, 2.933,22TL borcun ihtara rağmen ödenmediğini ileri sürerek bu bedelin davalıdan faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı vekili, müvekkilinin ağır ceza mahkemesinde zimmet suçlamasıyla yargılandığını, 1997-1998 yılları için isnat edilen suçtan beraat ettiğini, 1996 yılında işlediği ileri sürülen suç için ise mahkûmiyet cezası verildiğini, bu çerçevede hükmedilen para cezasının hüküm kesinleşmeden müvekkili tarafından 06.10.2003 tarihinde İSKİ veznesine yatırıldığını, ayrıca müvekkilinin ailesinin para cezasını İSKİ zararı zannederek 24.05.2001 tarihinde 2.688,78TL olarak Maliye veznesine ödediğini, mahkûmiyet cezasını inceleyen Yargıtay ilgili dairesince bu paranın dava sırasında ödeme niteliğinde olduğu gözetilmeden karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle bozma kararı verildiğini, 2.688,78TL"nin 24.05.2001 tarihinden bu yana İSKİ zararı olarak Maliye veznesinde emre amade tutulmasına rağmen davacının bu parayı almak için hiçbir girişimde bulunmadığını, davacının icra takibi ile borcu tahsile kalkıştığını ancak paranın İSKİ emrine amade olduğu ve dava sırasında ödeme kabul edildiğine dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesinin bulunduğu gerekçesiyle yaptıkları itiraz üzerine takibe devam edilmediğini, davacının Maliye Bakanlığına müracaat etmek yerine yanlış muhataba dava açtığını, ayrıca maliyedeki paranın iade edilmesi talebinin de 1997-1998 yıllarındaki zimmet suçundan beraat etmesi ve bu kararın kesinleşmesi nedeniyle artık müvekkiline ait bulunduğunu, açılan davanın yasal dayanaktan yoksun ve haksız olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
    Mahkeme Kararı:
    6. Kadıköy 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 03.03.2011 tarihli ve 2008/1573 E., 2011/355K. sayılı kararı ile; davacı idarede veznedar olarak çalıştığı dönemde, idari soruşturma çerçevesinde zimmetine para geçirdiği yönündeki tespit üzerine davalının yargılandığı ve fakat daha sonra söz konusu meblağın 06.10.2003 tarihinde tahsil edildiği, ağır ceza dosyasına sunulan bilirkişi raporunda da bu hususa yer verildiği, davacı tarafça Sultanahmet Vergi Dairesine yapılmış ödemenin kendilerine yapılmış bir ödeme sayılmayacağı iddia edilmiş ise de, davalının dava konusu zarar bedelini ödemiş olması dolayısıyla tahsiline karar verilmesi gereken herhangi bir meblağın bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesince 07.03.2012 tarihli ve 2012/1924 E., 2012/5990 K. sayılı karar ile; “Dava, davalı veznedardan zimmet nedeniyle alacak istemine ilişkindir. Davalının vergi dairesine 2.688TL yatırdığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, bu ödemenin zimmet zararını karşıladığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Somut olayda; eylemden zarara uğrayanın davacı kurum olması karşısında ödemenin başka kuruma yapılmasının davalıyı borçtan kurtarmayacağı belirgindir. Hatalı yere ödeme yapan borçlu bir daha öder prensibi de gözetilerek davalının sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken, mahkemece zarar görene yapılmayan ödeme esas alınarak davanın reddedilmesi bozma nedenidir...” şeklindeki gerekçeyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    9. Mahkemece 20.12.2012 tarihli ve 2012/1078 E., 2012/1206 K. sayılı karar ile; ilk karar gerekçeleri tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    II. UYUŞMAZLIK
    11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının 1998 yılında işlediği iddia olunan zimmet eylemleri nedeniyle doğduğu ileri sürülen zararın tahsili istemli eldeki davada dava dışı Maliye Hazinesine yapılan 2.688,78TL"lik ödemenin zararın giderildiğini kabul yönünde neticeye etkili olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.
    III. GEREKÇE
    12. Eldeki davada davalının haksız fiili iddiasına dayalı olarak tazminat talep edildiğinden Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlığın çözümünde öncelikle haksız fiil sorumluluğuna kısaca değinilmesinde fayda vardır.
    13. Somut olayda uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun haksız fiil sorumluluğunu düzenleyen 41/1. maddesine göre “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksızbir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur”.
    14. Haksız fiil, bir başka söylenişle kusur sorumluluğu, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla sözleşme dışında diğer bir kimseye vermiş olduğu zararın giderilmesini düzenleyen sorumluluk türüdür (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Bası, Ankara 2017, s. 540).
    15. Sorumluluk hukukunun amacı, bir kimsenin mal varlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmenin giderilmesi, yani zararın yerine nitelik ya da nicelik yönünden eş bir değeri koymaktır.
    16. Haksız fiilin kurucu unsurları olan fiil, zarar, uygun illiyet bağı, kusur ve hukuka aykırılığın mevcudiyeti ve bu suretle sorumululuğun doğduğunun tespiti hâlinde zarar verenin ödeyeceği tazminat miktarının belirlenebilmesi için her şeyden önce zararın hesaplanması gerekir. Zira zarar verenin ödeyeceği tazminat gerçekleşen zararla sınırlı olup hiçbir zaman zararın azami miktarını geçemez (Eren, s. 749).
    17. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinin bir gereği olarak zararın varlık ve miktarını ispat yükü davacıya (BK, m. 42), borcun ödendiği savunmasının ispatı ise davalı borçluya aittir.
    18. Eldeki davada davalının haksız fiile dayalı sorumluluk koşullarının oluştuğu konusunda Mahkeme ve Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır; uyuşmazlık, davalının tazmin borcunu ifa ettiğinin kabul edilip edilemeceyeği noktasında toplandığından gelinen aşamada ifa suretiyle borcun sona erip ermediğinin tartışılması gerekir.
    19. İfa, borçlanılan edimin konu, zaman ve yer olarak tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmesi, alacaklının tatmin edilerek borcun sona erdirilmesidir. İfa ilke olarak alacaklıya ya da yetkili temsilcisine yapılmalıdır. Borçlu, ediminin ifasını bu kişilerden başkasına yaparsa borç sona ermez; alacaklının sonradan icazet vermesi hâli hariç, temsil yetkisi olmayan bir üçüncü kişiye yapılan ifa borçluyu borcundan kurtarmaz.
    20. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava, davacının 1998 yılı Nisan, Mayıs ve Eylül aylarında işlediği ileri sürülen zimmet eylemleri nedeniyle davacının uğradığı toplam 2.933,22TL zararın tazminine yönelik açılmıştır. Özel Daire ve Mahkeme arasında anlaşmazlığın davalı hakkında yürütülen kovuşturma sırasında yapılan ödemelerin borcu sonlandıran ifa olarak kabul edilip edilemeyeceği hususundan kaynaklanıyor olmasına göre, dosya kapsamındaki ödemelerin ve bunların Mahkeme ve Özel Dairece ne şekilde nitelendirildiğinin ortaya konulması gerekir.
    21. Bu kapsamda dosya incelendiğinde; Mahkemece, davalının delil olarak dayandığı 06.10.2003 tarihli tahsilatla zararı ödediği gerekçesine dayanılmış ise de davalı İSKİ Genel Müdürlüğünün bahsi geçen 06.10.2003 tarihli, 454.000.000(E)TL tutarlı tahsilat formu, davalının 1996 yılında işlediği zimmet suçu nedeniyle yapılmış bir ödeme olup eldeki davanın konusu döneme ilişkin olmadığından ifa olarak kabul edilemeyeceği açıktır. Özel Dairece ise 2688,78TL"lik bir başka ödemeden bahsedilerek bu ödemenin alacaklı dışında başka bir kişiye yapılmış olması nedeniyle borçluyu borçtan kurtarmayacağı belirtilmiştir. Ne var ki dosya kapsamından bozma kararında bahsi geçen 24.05.2001 tarihli, 739836 sayılı sayman mutemedi alındısının davalının Mayıs ve Eylül 1998 tarihinde işlediği iddia olunan ve eldeki davanın da konusunu oluşturan zimmet suçu nedeniyle İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 30.01.2001 tarihli ilk karar çerçevesinde tesis edilen ağır para cezasının davalı sanık adına Maliye Hazinesine ödenmesinden ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Bu bedel hukuki değil cezai sorumlulukla ilgili olup eldeki davada alacaklının zararını gidermeye yönelik yapılmış bir ödeme sayılamayacağından Özel Dairece bu bedelin ödeme olarak kabul edilmesi ancak yanlış kişiye yapılması nedeniyle borçtan kurtarmayacağı değerlendirmesi yapılması da dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
    22. Davalı tarafça 2001 yılındaki bu ödemenin ceza yargılamasında zararın giderilmesi kapsamında değerlendirildiği ve yargılamanın beraatle sonuçlandığı savunmasında bulunulmuştur. Dosya kapsamında toplanan ceza kovuşturmasına ilişkin bilgi ve belgelerden bu hususun doğru olup olmadığı denetlenememektedir. Ne var ki böyle bir durumun doğruluğu kabul edilse dahi bu husus hukuk hâkimini bağlamaz ve hukuk davasına konu tazminat istemine ilişkin bir ödeme olarak kabul edilemez. Bu durum yalnızca üzerine atılı suçtan beraat eden sanığın daha önceden tesis edilen mahkumiyet hükmü kapsamında Devlete ödediği para cezalarını iade alması imkânını doğurur; üçüncü bir kişinin kendi adına bu parayı tahsil etmesi mümkün olmadığından, davacının bu bedeli almaktan imtina ettiği şeklindeki mahkeme gerekçesinde isabet bulunmamaktadır.
    23. Mülga Borçlar Kanunu’nun “Ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesinde “Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez” hükmü yer almaktadır. Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşıdığı kabul edilmektedir (Hukuk Genel Kurulunun 06.06.2018 tarihli 2017/15-248 E., 2018/1175 K., 07.11.2007 tarihli, 2007/4-831 E., 2007/815 K. sayılı kararları).
    24. Kural, ceza mahkemesi kararının hukuk yargılamasında kesin hüküm teşkil etmemesi ise de 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun “Suçtan zarar gören her şahıs tahkikatın her halinde müdahale yolu ile hukuku amme davasına iltihak edebilir.
    Bu suretle amme davasına iltihak edenler şahsi haklarını da isteyebilirler” şeklindeki 365. maddesi çerçevesinde; suçtan zarar gören, sanık aleyhine açılmış ceza davasına müdahale ederek şahsi hakkının tazminini istemiş ve ceza mahkemesi de sanığı tazminata mahkûm etmiş ise bu durumun hukuk davasında kesin hüküm teşkil edeceği gözden kaçırılmamalıdır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Bası, İstanbul 2001, C:V, s. 5104; Ceza mahkemesinin tazminat talebini reddi durumunda kararın hukuk davasına etkisine ilişkin olarak bkz. Hukuk Genel Kurulunun 14.02.1951 tarihli, 3/89-44 sayılı kararı).
    25. Hâl böyle olunca Mahkemece 06.10.2003 tarihli tahsilatın dava konusu döneme ilişkin olmaması, 24.05.2001 tarihli ödemenin ise para cezasına ilişkin olması nedeniyle eldeki davaya konu borcun ifası yerine geçmeyeceğinin gözetilmesi, yapılan açıklamalar ışığında gerek davacı tarafça alacağın miktarına ilişkin deliller gerekse ceza davası dosyalarının birlikte değerlendirilmesi ve varılacak sonuca göre hüküm kurulması gereklidir.
    26. Hatalı değerlendirme ve eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.
    27. Ayrıca direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında dava tarihinin 05.12.2008 olması gerekirken 19.11.2012 olarak gösterilmesinin mahallinde her zaman düzeltilebilecek mahiyette maddi hata teşkil ettiği değerlendirilerek bozma nedeni yapılmadığı da belirtilmelidir.
    28. Sonuç olarak direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir.
    IV. SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle;
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    Aynı Kanun’un 440/III-1-2. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 01.07.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi