Esas No: 2017/4268
Karar No: 2018/4828
Karar Tarihi: 19.04.2018
Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2017/4268 Esas 2018/4828 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ahmet-hakan_131/hukuk-yok-adalet-yok-mahkeme-yok- kriter-yok_30338443 Url adresinde ve Hürriyet Gazetesinin 18/10/2015 tarihli nüshasının 4. sayfasında “Hukuk yok, adalet yok, mahkeme yok, kriter yok” başlıklı yazının “TEKZİBE TEKZİP Sen bir kadına iftira atmadınmı ey ...” başlıklı alt bölümünde verilen yazı sebebiyle ilgilisi ... vekilinin vaki düzeltme ve cevap istemi ile Url adresine erişimin engellenmesi talebinin reddine dair İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 27/07/2016 tarihli ve 2016/3561 değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itirazın keza reddine ilişkin İstanbul Anadolu 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 27/10/2016 tarihli ve 2016/3763 değişik iş sayılı kararı aleyhine, Adalet Bakanlığı"nın 21/08/2017 gün ve 5861 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14/09/2017 gün ve KYB - 2017/51504 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliğince, talepte bulunanla ilgili fikir ve ifade özgürlüğü sınırlarını aşan, kişilik haklarını açıkça ihlal eden yayın yapılmadığı ve tekzip talebine ilişkin ihtarnamenin usulüne uygun tebliğ edilmediği gerekçesi ile talebinin reddine karar verilmiş ise de, benzer bir uyuşmazlıkta Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 10/03/2016 tarihli ve 2015/10679 esas, 2016/8087 sayılı ilamında da belirtildiği üzere, düzeltme ve cevap metninin yayınlanmak üzere ilgili gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü adına çıkartılan tebligatın işyerinde daimi çalışana tebliğ edilmesinde herhangi bir usulsüzlük bulunmadığı, tebliğin geçerli olduğu nazara alınarak yapılan incelemede;
Anayasa’nın 28 ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddelerinde ifadesini bulan basının haber verme hakkının, gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi, konu ve ifade arasında düşünsel bağlılık unsurları ile sınırlı olduğu, bu unsurlardan birini taşımayan haberin hukuka uygun olduğundan söz edilmeyeceği,
Keza 5187 sayılı Kanun’un 14. maddesinde yer alan, “Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.” hükmü ile, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunu’nun 9/1. maddesinde yer alan “İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebilir.” ve anılan maddenin 3. fıkrasında “İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik hakları ihlal edilenlerin talepleri doğrultusunda hâkim bu maddede belirtilen kapsamda erişimin engellenmesine karar verebilir.
Şeklindeki düzenlemeler hep birlikte nazara alındığında, ilgili yazı içerisinde geçen “Sana şeref, haysiyet, ahlak ve onur alanında ne derece eksik bir adam olduğunu hatırlattım... Sen neyi tekzip ediyorsun ki? Cibiliyetin ortada değil mi?” şeklindeki ifadelerin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, muhatabının şeref ve haysiyetini ihlal edici kişilik haklarını zedeler mahiyette olduğunun anlaşılması karşısında, itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,
Gereği görüşülüp düşünüldü:
İfade özgürlüğü; insanın özgürce bilgi ve düşünce sahibi olabilme, zihninde oluşturduğu düşünce ve kanaatlerinden ötürü kınanmama, bunları meşru şekil ve yöntemlerle dışa vurma imkan ve özgürlüğüdür. İfadenin, genellikle dış dünyayı gören, duyan, yorumlamaya ve algılamaya çalışan bir kişi veya toplum gibi gerçek bir muhatabı, bazen de cansız varlıklar veya bizzat kendisi gibi muhatapları vardır. İfadeye anlam veren onun muhatabıdır.
Basın Özgürlüğü; ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olmak üzere, insanların bilgiye ulaşma ve fikir elde edebilme yönündeki en önemli araçlardan olan basının, yazılı, görsel veya işitsel araçlarla sunduğu ve kamu hizmetini gerçekleştirme yolunda sahip olduğu özgürlüktür. Basının, geniş imkanları olan bir organizasyon olması, ona bireylere nazaran daha büyük bir muhatap sayısı (kitlesi) sağlamaktadır. Bu nedenle basının ifade özgürlüğünü kullanırken muhatabı üzerinde yarattığı etkinin boyutları da düşünülerek yaptığı işe bir kamu hizmeti ayrıcalığı tanınmış, bu ayrıcalıkla birlikte bahşedilen güvenilirliği, yapılan işten doğan sorumluluğun da büyük olmasını beraberinde getirmiştir.
Şüphesiz ifade ve basın özgürlüğü de diğer temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. İfade ve Basın Özgürlüğünün sınırlanması, başta AİHS"nin 10/2. maddesi olmak üzere uluslararası ve ulusal mevzuatta düzenleme altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin "ifade özgürlüğü" başlıklı 10. maddesinde;
"1- Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
2- Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir."
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ulusal makamların bu takdir yetkisini sözleşmenin 10. maddesiyle bağdaşır şekilde kullanıp kullanmadıklarını önüne gelen davalar aracılığıyla denetlemektedir. O halde, ulusal makamlar, ifade özgürlüğünün sınırlanması ile ilgili takdir yetkilerini kullanırken;
- Sınırlamanın kanunda öngörülüp öngörülmediği, açıkça tanımlanıp tanımlanmadığı,
- Sınırlamanın AİHS"nin 10/2. maddesinde yazılı veya yasada öngörülen meşru amaçlara uygun olup olmadığı,
- Sınırlamanın çağdaş demokratik toplumun gereklerine uygun olup olmadığı,
- Sınırlamada aşırıya gidilmemesi (orantılı ve ölçülü olunması), hususlarını gözetmek zorundadırlar.
Meşru amaç deyiminden; genellikle sözleşmenin 10/2. maddesinde yazılı kamu güvenliği, toplumsal ahlak ve ülkelerin yasalarında mevcut sair durumlar kastedilmektedir.
Çağdaş demokratik toplumun gerekleri tanımı ile anlatılmaya çalışılan ise; topluma sunulan, sınırlanmaması, kınanmaması, özgür bırakılması gereken ifadenin veya haberin; toplumun ilgisini çeken, güncel ve kamunun yararını güden bir tartışmayı içermesi ile halkı kin ve düşmanığa sevketmemesi, şiddete teşvik etmemesi, nefret veya ayrımcılık içermemesi, suçu ve suçluyu övmemesi, terör veya ayrılıkçı hareketleri övmemesi, meşrulaştırıp yüceltmemesi, başkalarının kişilik haklarını, onur, şeref ve saygınlığını, hakaret, sövme veya benzer yollarla zedelememesi gibi gerekliliklerdir.
Her ne kadar doktrinde bu konuda üye devletlerin aynı ölçüleri benimsemeleri gerektiği savunulmakta ise de değer yargıları ülkeden ülkeye değişmektedir. Çağdaş ülkelerin çoğunda; iftira, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemekte, suç sayılmak suretiyle cezalandırılmaktadırlar.
Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli ve etkin yollarından birisi basındır. Basın özgürlüğü; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü, onu kullananlar açısından olduğu kadar gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip kişi ve kitleler açısından da temel hak niteliğindedir (Centro Europa 7 S.R.L. ve Di Stefano, § 131). Böylelikle, basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğüdür, diğer yönüyle ise, bu özgürlük, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Bu şekilde basın kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından birincil derecede önemi bulunan “halkın gözcülüğü” ya da “kamunun (kamu düzeninin) bekçisi” görevini yapabilir.
Çoğunlukçu, özgürlükçü, demokratik toplumlarda, düşünceyi açıklama özgürlüğü; sadece genel kabul gören ve zararsız veya önemsiz sayılan düşünceler yönünden değil, aynı zamanda halkın bir kısmı tarafından benimsenmeyen kural dışı, hatta rahatsız edici, endişe verici, sarsıcı düşünceler için de geçerlidir.
Toplumun ve insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek, doğru ve gerçeğe uygun bilgiler ile donatmak, yaşanan sorun, olay ve oluşumlar hakkında kamuoyunu nesnel bir biçimde aydınlatmak, düşünmeye yönlendirici tartışmalar açmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu suretle denetlemek durumunda olan basının sahip olduğu hakkı hukuka uygun bir biçimde kullandığının kabulü için; açıklama, eleştiri ve değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bağ bulunması, açıklamada küçültücü sözlerin kullanılmaması gerekmektedir. Ancak, basın özgürlüğünün bir dereceye kadar abartma hatta kışkırtmaya başvurma hakkını da içerdiği unutulmamalıdır.
Basın ve diğer medya organlarının ifade özgürlüğü, kamuoyuna yöneticilerin görüş ve davranışlarını tanıtmak ve yargılamak için en iyi araçlardan birisini sunmaktadır. Şüphesiz ifade özgürlüğünü kullanan kişilerin (gazeteciler vb...) bu özgürlüğü kullanırken “görev ve sorumlulukları” da vardır. Sözleşme"nin 10. maddesinin gazetecilere tanıdığı güvence, gazetecilerin gazeteci deontolojisine saygı içinde “doğru ve güvenilir” bilgiler sunmaları anlamında iyi niyetle hareket etmeleri koşuluna bağlıdır (Goodwin, § 39; Mc Vicar, § 83-86; Colombani, § 65).
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Ülkemizde temel hak ve özgürlüklerin, dolayısıyla ifade ve basın özgürlüğünün de sınırlanmasında esas alınması gereken kurallar başta 13. maddesi olmak üzere Anayasa"da düzenlenmektedir. Buna göre temel hak ve hürriyetler;
- Özlerine dokunulmaksızın
- Yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
- Ancak kanunla sınırlanabilir.
- Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
Ancak olağanüstü hal, sıkıyönetim veya savaş halinde dahi kişilerin sert çekirdek hakları olan; yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz, kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz, suç ve cezalar geçmişe yürütülemez, suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.
T.C. Anayasası"nın "Düşünce ve kanaat hürriyeti başlıklı" 25. maddesinde;
"Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.",
T.C. Anayasası"nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" başlıklı 26. maddesinde;
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.",
T.C. Anayasası"nın "Basın hürriyeti" başlıklı 28. maddesinde;
"Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır..."
şeklinde ifade ve basın özgürlüğü kavramlarının içeriği, kapsamı, sınırları ve kullanılması düzenleme altına alınmıştır.
T.C. Anayasası"nın "Düzeltme ve cevap hakkı" başlıklı 32. maddesi;
"Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir.
Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hâkim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir." ,
5187 sayılı Kanun"un "düzeltme ve cevap" başlıklı 14. maddesi;
"Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır..." ve
"...Düzeltme ve cevabın birinci fıkrada belirlenen süreler içinde yayımlanmaması halinde yayım için tanınan sürenin bitiminden itibaren, birinci fıkra hükümlerine aykırı şekilde yayımlanması halinde ise yayım tarihinden itibaren onbeş gün içinde cevap ve düzeltme talep eden kişi, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın yapılmasına veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma yapmaksızın, karara bağlar..." hükümlerini amirdir.
Basın yoluyla işlenen suçlar nedeniyle görülen davalarda göz önünde bulundurulması gereken "basın özgürlüğü" kavramının içeriği ve hukuka uygunluk nedenlerine dair Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.2007 tarihli, 2007/7-28 E. - 2007/34 K. sayılı kararında;
"Demokratik toplumlar, temel hak ve özgürlüklere dayanan toplumlardır. Bu tür toplumlarda Devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaati açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli yollarından birisi de basındır.
Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır.
Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir."
Haber verme hakkının hukuka uygun bir biçimde kullanılabilmesi için gereken ölçütler dört başlık altında toplanmaktadır.
Bunlar;
1- Haber gerçek olmalı,
2- Haber güncel olmalı,
3- Haberin verilmesinde kamu yararı bulunmalı,
4- Haberin veriliş biçimi ile özü arasında düşünsel bir bağ bulunmalıdır.
Bu unsurlar eleştiri hakkı yönünden de geçerlidir. Yani eleştirinin olabilmesi için, yazının gerçek olgulara dayanması, güncel bulunması ve bu haberin verilmesinde kamu yararı bulunması koşullarına bağlıdır..."
şeklinde gözetilmesi gereken temel kriterlerden bahsedilmiştir.
Hal böyleyken, kendisinden düzeltme ve tekzip metni talep edilen mahkemece yapılması gereken, öncelikle tekzip metni yayınlanması talebiyle gelen dosyada mevcut haberin, (içeriğinde hakaret, iftira veya tehdit gibi başkaca atıflarda bulunulmasa, suç unsuru içermese bile) 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 14. maddesi kapsamında "...kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılıp yapılmadığı.."nın tespit edilmesi, bu yönde ifadeler yoksa talebin reddi, bu yönde bir ihlal varsa o halde haberde ikincil inceleme konusu olan hukuka uygunluk nedeninin olup olmadığıyla, haberin "ifade ve basın özgürlüğü" kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmesidir.
5187 sayılı Basın Kanunu"na göre, tekzip metni kararının alınması ve tekzibin yayınlanmasının sıkı şekil şartları ve kurallarına bağlanmasının amacı, kişinin haklarını ihlal ettiği okunduğu anda belli olan haberlerin acele biçimde haberi veren kişi tarafından geri alınması, düzeltilmesi ve saldırının daha fazla mağduriyete neden olmamasıdır. Bu hususta mahkemece verilecek kararda, haber içeriğinden açıkça anlaşılmıyorsa ayrıntılı şekilde haberin suç oluşturup oluşturmadığıyla ilgili bir inceleme veya değerlendirme yapılmasına gerek yoktur.
Kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal eden deyiminden; haberde, üstü örtülü de olsa toplumun geneli tarafından açıkça anlaşılabilen bir muhatabı olan bir kişi hakkında, hakaret, sövme gibi bir ifade, habere konu olan kişiden beklenmeyen ve toplumun değerleri karşısında kınanan bir eylem isnadı veya kişinin toplum içinde sahip olduğu şöhreti sarsacak, kişiyi açıkça küçük düşürücü ifadeler kullanılması, gerçeğe aykırı yayım deyiminden ise; okunduğu anda toplumun geneli tarafından bilinen, maddi gerçeklerle ilgisi olmadığı açıkça anlaşılabilen olgu ve eylemlerin habere konu olan kişi tarafından gerçekleştirildiğine dair haberler anlaşılmalıdır. Haberin gerçekliği, sadece haberin yapıldığı anda bilinen ve görünen maddi gerçekliğe göre değil, toplumun bilgi birikimi, duyarlılık düzeyi ve ilgi alanlarına, toplum hafızasındaki yanılgılı veya yönlendirilmiş algıya göre de değişir. Toplumun genelinin hafızasında, haberin yapıldığı sırada dünya ve ülke genelinde gerçek olduğu bilinen, yaşandığı varsayılan maddi olgulara ve konjonktüre bağlı olarak haberin gerçekliği de değişebilir. Basın özgürlüğü, kişilerin zaten bildiği gerçeklerle değil, henüz öğrenmediği, öğrenilmesinde kamu yararı olan gerçekleri kişilere sunmakla eşdeğer bir görev görür.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında kanun yararına bozmaya konu dosyadaki somut olay değerlendirildiğinde;
"http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ahmet-hakan_131/hukuk-yok-adalet-yok-mahkeme-yok-kriter-yok_30338443" URL adresinde ve Hürriyet Gazetesinin 18/10/2015 tarihli nüshasının 4. sayfasında yer alan "Hukuk yok, adalet yok, mahkeme yok, kriter yok" başlıklı köşe yazısının içeriğinde gazeteci-yazar ..."ın ilgilisi ... olan 15.05.2015 tarihli düzeltme ve cevap yazısının yanında "TEKZİP"E TEKZİP, Sen bir kadına iftira atmadın mı ey ..." alt başlıklı yazıda "...Ben çapsız, kapsitesiz, ahlaksız, üslupsuz olabilirim, Ama en zasından senin gibi... tertemiz bir kadının iffetine dil uzatacak kadar aşağılık değilim. Ki bu da bana yeter..." sözcükleri nedeniyle başvuranın öncelikle gazetedeki yazının tekzibi için noter vasıtasıyla ilgili gazeteye ve sorumlu müdürüne bir düzeltme ve cevap yazısı gönderdiği, ancak düzeltme ve cevap yazısı 3 günlük yasal süre içinde yayınlanmayınca, hem yazının tekzibi için hem de internet üzerindeki aynı yazıya erişimin engellenmesi için Sulh Ceza Mahkemesine başvurduğu, İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından verilen 27.07.2016 tarihli kararda basın özgürlüğüne dair AİHM kararlarından bahsedildiği, ancak "...düzeltme ve cevap içeren noter ihtarnamesinin muhatabı sorumlu müdüre değil, aynı adreste 7201 sayılı TK"nın 13. maddesi gereği daimi çalışanına tebliğ edildiği, yapılan tebligatın usulsüz olduğu..." gerekçesiyle başvuranın hem düzeltme ve cevap talebinin hem de erişimin engellenmesi talebinin reddine karar verildiği, itiraz üzerine verilen (merci) İstanbul Anadolu 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 27.10.2016 tarihli kararıyla itirazın gerekçesiz bir şekilde reddedildiği görülmektedir.
5187 sayılı Basın Kanunu"nun 14. maddesi;
"...Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.
Düzeltme ve cevapta, buna neden olan eser belirtilir. Düzeltme ve cevap, ilgili yazıdan uzun olamaz. Düzeltme ve cevaba neden olan eserin yirmi satırdan az yazı veya resim veya karikatür olması hallerinde düzeltme ve cevap otuz satırı geçemez.
Süreli yayının birden fazla yerde basılması halinde, düzeltme ve cevap yazısı, düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına sebebiyet veren eserin yayımlandığı bütün baskılarda yayımlanır.
Düzeltme ve cevabın birinci fıkrada belirlenen süreler içinde yayımlanmaması halinde yayım için tanınan sürenin bitiminden itibaren, birinci fıkra hükümlerine aykırı şekilde yayımlanması halinde ise yayım tarihinden itibaren onbeş gün içinde cevap ve düzeltme talep eden kişi, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın yapılmasına veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma yapmaksızın, karara bağlar.
Sulh ceza hâkiminin kararına karşı acele itiraz yoluna gidilebilir. Yetkili makam üç gün içinde itirazı inceleyerek karar verir. Yetkili makamın kararı kesindir..." hükümlerinin amirdir.
Buna göre, kişilik hakları, şeref ve haysiyetini ihlal eden haber nedeniyle zarar gören kişilerin, öncelikle ilgili basın yayım organının sorumlu müdürüne başvurması zorunluluğu bulunmaktadır. Şayet düzeltme ve tekzip metni Kanun"da yazılı süre içinde yayımlanmazsa bu durumda mahkemeye başvurulabilir.
5187 sayılı Kanun çerçevesinde, "Düzeltme ve tekzip" talebinin kabul edilebilmesi için yukarıda ayrıntılı şekilde belirtilen mevzuat, doktrin ve yargı kararlarında yer aldığı üzere; yapılan haberlerin "basın özgürlüğü"nden, dolayısıyla hukuka uygunluk nedeninden yararlanabilmesi, bu özgürlüğün herhangi bir sınırlama ile karşılaşmaması için "Habere, açıklamaya ve eleştiriye konu olan bilginin gerçek olması, Haberin güncel ve toplumun ilgisi bakımından taze olması, Haberin yapılması ve bu bilginin açıklanması bakımından kamunun yararının bulunması, Haberin konusu, haberle amaçlanan hedef ile kullanılan ifadeler arasında bağ bulunması, Her hal ve şartta haberin konusu, haberde yer alan kişilerin eylemleriyle ilgisi olmayan derecede "küçültücü, rencide edici, aşağılayıcı" ifadelere yer verilmemesi" gibi kriterlerin gerçekleşmesi gerekmektedir.
5651 sayılı "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun"un İçeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi başlıklı 9. maddesi;
"...İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebilir..." hükmünü amirdir.
Buna göre, suç tarihinde yürürlükte bulunan 5651 sayılı "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun"un "içeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi" başlıklı 9. maddesinin uygulanma şartları;
- İnternet ortamında yapılan bir yayın olması,
- Yapılan yayın içeriği nedeniyle, gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşların "kişilik haklarının" ihlal edilmesidir. Hemen belirtmek gerekir ki internet içeriğine erişimin engellenmesinin talep edilmesi için önceden bu yayını yapan kişilere başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. kişilik hakları ihlal edilenler, doğrudan mahkemeye başvurabilirler.
Uyuşmazlık konusu 18.10.2015 tarihli köşe yazısının,başta AİHM, Anayasa ve 5187 sayılı Kanun"da yazılı "ifade ve basın özgürlüğü" kapsamında değerlendirilmesi için gerekli şartları taşımadığı, yazının doğrudan ilgilisinin kişiliğini hedef alan, toplumu bilgilendirmekten uzak, hakaret içerikli, muhatabını küçük düşürücü, aşağılayıcı ifadelerden ibaret olduğu, her ne kadar da yazının "tekzibe tekzip" başlığından hareketle, yazarın köşe yazısında yayımlanan bir diğer suç unsuru içeren, yeniden bir tekzibe yer vermeye müsait düzeltme ve tekzip yazısına cevap niteliğinde olduğu savunulsa da "basın özgürlüğü" kavramının, haberi yazanın ve muhataplarının kişiliklerini hedef alan karşılıklı kamuoyuna açık hakaretlerini koruyan bir özgürlük olmadığı, insanlık onuruna saygıyı barındıran düşünce ve ifade özgürlüğü kaynaklı bir hak olduğu, ancak tüm atışmaların da bu kapsamda yer almadığı, düzeyli, incelikli bir zeka ürünü olan, basın meslek kuralları ve etiğine uygun, sanatsal ifadeler içeren, bu yolla toplumda özgür düşüncenin oluşması yolunu açan karşılıklı yazışmaların muhakkak basın özgürlüğü kavramından yararlanabileceği değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak, gerek düzeltme ve cevap istemine, gerekse erişimin engellenmesine konu yazının basın özgürlüğü kavramından yararlanamayacağı anlaşılmakla,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarnamesinde belirtilen bozma nedeni yerinde görüldüğünden, İstanbul Anadolu 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 27/10/2016 tarihli ve 2016/3763 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK"nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre;
1-) Başvurucunun dosyaya sunduğu, suç unsuru içermeyen yeni bir polemik konusu oluşturmayan "Düzeltme ve cevap" metninin; adı geçen gazetenin aynı sayfa ve köşesinde, aynı puntolarla aynen yayımlanmasına,
2-)"http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ahmet-hakan_131/hukuk-yok-adalet-yok-mahkeme-yok-kriter-yok_30338443" URL adresi ve içeriğindeki yazıya erişimin engellenmesine, kararın gereğinin, 5651 sayılı Kanun gereği "Erişim Sağlayıcıları Birliği" tarafından yerine getirilmesine, 19/04/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.