Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2019/322
Karar No: 2019/584

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/322 Esas 2019/584 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2019/322 E.  ,  2019/584 K.

    "İçtihat Metni"



    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ceza Dairesi
    Sayısı : 3209-2166

    Sanıklar ...ve ..."un, nitelikli hırsızlık suçundan TCK"nın 142/2-h, 143, 168/2, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 9 yıl 5 ay 12 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına, cezalarının ikinci kez mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Kocaeli 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.07.2018 tarihli ve 199-447 sayılı hükümlere yönelik sanıklar tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesince 09.11.2018 tarih ve 3209-2166 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
    Bu hükümlerin de sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 09.04.2019 tarih ve 1213-5844 sayı ile;
    "5271 sayılı CMK"nın "Temyiz nedeni" başlıklı 288. maddesi uyarınca;
    "(1)Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
    (2)Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır."
    Aynı Kanun’un "Hukuka kesin aykırılık hâlleri" başlıklı 289. maddesi uyarınca;
    "(1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
    a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
    b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
    c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
    d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
    e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
    f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
    g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
    h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
    i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması."
    "Temyiz başvurusunun içeriği" başlıklı 294. maddesi uyarınca;
    "(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    (2) Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir."
    "Temyiz isteminin reddi" başlıklı 298. maddesi uyarınca;
    "Yargıtay, süresinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder."
    Nihayet, "Temyiz isteminin esastan reddi veya hükmün bozulması" başlıklı 302. maddesi uyarınca;
    "(1) Bölge adliye mahkemesinin temyiz olunan hükmünün Yargıtayca hukuka uygun bulunması hâlinde temyiz isteminin esastan reddine karar verilir.
    (2) Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilâmda ayrı ayrı gösterilir.
    (3) Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir.
    (4) Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur.
    (5) 289 uncu madde hükümleri saklıdır."
    Yukarıda özetlenen mevzuat hükümleri uyarınca, istinaf sonrası temyiz incelemesi sebebe bağlı olup hukuksal denetimle sınırlıdır. Temyizde kural olarak maddi vaka denetimi, diğer bir ifadeyle sübut denetimi yapılamaz.
    Dairemize göre, ilk derece mahkemesi ve son tahlilde istinaf mahkemesinin maddi vaka konusundaki kabulü akla, mantığa, ilme ve fenne aykırı ise bu durumda istisnaen maddi vaka yani sübut konusuna girilebilir.
    Bir örnekle açıklamak gerekirse; ilk derece mahkemesi ve istinaf, sanığın, mağdurun kendisine "hödük" demesine kızarak ona karşı kasten yaralama suçunu işlediğini kabul etmiş, bu sebeple sanık hakkında haksız tahrik altında kasten nitelikli yaralama suçundan verilen cezada indirim yapılmış ve katılan da "Ben ... hödük demedim. O nedenle haksız tahrik indirimi yapılmamalıydı." biçiminde bir gerekçeyle hükmü temyiz etmiş olsun. İlk derece ve istinaf mahkemesince hödük denildiğinin kabul edilmesi konusunun irdelenmesi, bir maddi vaka denetimi yani sübut denetimi olup kural olarak temyiz denetiminde bu konuya girilmemelidir.
    Ancak; "hödük" kelimesinin ne manaya geldiği, bu sözün haksız fiil teşkil edip etmediği, somut olayda tahrik hükümlerinin nasıl yorumlanıp, uygulandığı hususlarının denetlenmesi ise, hukuksal denetimdir ve temyizde yapılması gereken de budur.
    Mağdur temyiz dilekçesinde, " ...doğuştan sağır dilsizim, bu sebeple hödük demem mümkün değil deyip, dilekçe ekinde de de buna dair sağlık kurulu raporu ibraz etmiş ise, bu kabul; akla, mantığa, ilme ve fenne aykırı olacağından artık vaka denetimi yapılabileceği düşüncesindeyiz.
    Nitekim Dairemiz, bu düşüncelerden hareketle verdiği 24.05.2018 tarihli, 2017/5297 esas ve 2018/8102 sayılı kararında, sanık müdafisinin müvekkili hakkında TCK"nın 143. maddesinin uygulanmaması gerektiğini temyiz nedeni yaptığı olayda, ilk derece mahkemesi ve istinaf ceza dairesinin 27.01.2015 tarihinde, suçun işlendiği saat dilimi olarak kabul ettiği 18.30-21.00 saatleri arasının değil de gündüz sayılabilecek başka bir saatin suç saati olarak kabul edilip edilmemesini, yani suç saatine ilişkin sübut konusunu denetlemenin bir maddi vaka denetimi olacağını, temyiz denetiminde bunun yapılamayacağını, suçun işlendiği kabul edilen saatin TCK"nın 6/1-e maddesi uyarınca gece vakti olup olmadığı, buna bağlı olarak aynı Kanun"un 143. maddesinin somut olayda uygulanmasının gerekip gerekmediği, gerekiyorsa doğru uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesinin ise, hukuksal denetim olduğunu, hukuksal denetimle sınırlı inceleme sonunda, somut olayda, suç saati alarak kabul edilen saatin gece vakti olduğunu ve uygulamanın hukuka uygun olarak yapıldığını tespit ederek temyiz isteminin esastan reddiyle hükmün onanmasına karar vermiştir.
    İstinaf sonrası temyizde önemli olan diğer bir konuda, temyiz incelemesinin sebebe bağlı ve sebeple sınırlı olarak yapılmasıdır.
    CMK"nın 298. maddesi uyarınca, temyiz istemi sebep içermiyorsa reddi gerekir.
    Ancak, CMK"nın 289. maddesinin âmir hükmü uyarınca temyiz dilekçesinde bu maddedeki sebeplere dayanılmasa da, temyiz inceleme sebebi yapılan husus incelenirken 289. maddede tadadî olarak sayılan hukuka kesin aykırılık hâllerinin tespit edilmesi hâlinde hükmün (varsa diğer sebeplere ilâveten) bu sebeple(de) bozulması gerekir.
    Burada son olarak açıklamak gerekirse;
    Hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delilin hükme dayanak yapılması nedeniyle hüküm temyiz edilmiş veya başka bir sebepten temyiz edilmiş olmakla birlikte bu husus temyiz incelemesi sonucu tespit edilmiş ise, CMK"nın 289/1-i maddesi uyarınca hükmün bozulması gerekir. Burada kalan delillere göre, sübutun yeniden değerlendirilmesi gerektiği şeklinde bir bozma, mevzuatımıza uygun tam bir hukuksal denetimdir. Ancak bunu yapmak yerine, "kalan delillerin de mahkûmiyete yeteceğini değerlendirip temyiz istemini esastan reddetmek ya da kalan delillere göre beraat kararı vermek gerekir." diyerek hükmü bozmak ya da 303/1-a maddesine göre düzelterek onamak tam bir vaka denetimidir.
    Bu izahattan sonra somut olaya gelecek olursak;
    Sanıklar temyiz dilekçelerinde suçu işlemediklerine yönelik gerekçe göstermişler, hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasına yönelik herhangi bir sebep göstermemişlerdir.
    Dosyada, CMK"nın 289. maddesinde sayılan hukuka kesin aykırılık hâllerinin herhangi birinin varlığı da tespit edilememiştir.
    Bu itibarla; sanıklar ... ve ...’un temyiz dilekçelerinin sebep içermemeleri sebebiyle, sanıkların temyiz istemlerinin CMK"nın 298. maddesi uyarınca gerekçe yönünden reddine," oy çokluğuyla karar verilmiş,
    Daire Üyesi S. Çevik;
    “Anayasamızın 36. maddesinde hak arama hakkı; 37/1. maddesinde ise hakların ancak kanunla kısıtlanabileceğini düzenlemiştir.
    CMK"nın 272. maddesi istinaf kanun yoluna başvurulabilecek hâlleri düzenlemiştir. CMK"nın 286. maddesinde de istinaf kanun yolu sonunda verilen hangi kararlara karşı temyiz yolunun açık olduğu hususları hüküm altına alınmıştır.
    CMK"nın 288. maddesi, hükmün hukuka aykırı olması hâlinin temyiz nedeni olabileceğini düzenlemiş; 288/2. maddesinde de bir hukuk kuralının uygulanmaması ya da yanlış uygulanmasının hukuka aykırılık olarak nitelendirilebileceği düzenlemesine yer verilmiştir.
    CMK"nın 289. maddesi, kesin hukuka aykırılık hâllerinin, temyizde gösterilmese bile hukuka kesin aykırılık olarak kabul edileceğini düzenlemiştir.
    CMK"nın 389. maddesinde ise mutlak aykırılık hâlleri düzenlenmiştir.
    Doktrinde bazı yazarlar ve Yargıtayın birçok ceza dairesi, Yargıtayın maddi vakıa denetimi yapmayacağını, sadece hukukilik denetimi yapacağı görüşündedirler.
    CMK"nın 301. maddesine göre, temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmış ise, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapılır.
    TDK sözlüğüne göre, vakıa=olay demektir. Kanun açıkça "temyize giden hususlarla ilgili olay (vaka) hakkında inceleme (denetim) yapar." demektedir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/38 esas 2018/113 karar sayılı içtihadında; beraat kararlarının temyiz edilebileceğine hükmetmiştir. Bu kararda, beraat kararları arasında herhangi bir ayrımda yapmamıştır.
    Kaldı ki, Anayasamız hak arama özgürlüğünü düzenlemiş ve bu özgürlüğün ancak kanunla sınırlandırılacağını öngörmüştür.
    CMK"nın 288. maddesi temyiz nedenlerini saymış, 289. maddede verilen hüküm kanuna kesin aykırılık hâllerini düzenlemiştir.
    Tarafların temyiz konusu yaptıkları hususların inceleme ve neticelenmesi gerekir.
    Katılmadığımız bazı görüşlere göre temyiz incelemesinde gösterilmeyen nedenlerden dolayı BAM dosyası temyizen incelenip karara bağlanamaz.
    Anayasamızın 141. maddesinde bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiği yönünde emredici düzenleme vardır.
    CMK"nın 34. maddesindeki hâkim ve mahkemenin her türlü kararının gerekçeli olarak yazılması gerektiği yönündeki düzenleme de aynı yöndedir.
    CMK"nın 230. maddesinde, hükümlerin gerekçeli olarak yazılması gerektiği düzenlenmiş olup gerekçenin yazılırken gösterilmesi gereken hususlar tek tek belirtilmiştir. Öte yandan, ceza sistemimize hâkim olan ilke maddi gerçekliğin araştırılmasıdır. Bu ilke, resen delil toplama hak ve yetkisini de bünyesinde barındırmaktadır. "Şüpheden sanık yararlanır" kuralı ise tüm uluslararası ceza hukukuna hâkim olan en temel ilkelerdendir.
    Hukuk davalarında temyiz isteği sebebe bağlı değilken, ceza davalarında bu isteğin belli istisnaların (CMK"nın 289. maddesi) haricinde sebebe dayalı olması Anayasamızın kanun önünde eşitlik ilkesine de açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Şekli gerçekliğin araştırıldığı hukuk davalarında temyiz isteğinin sınırlandırılmamasına rağmen maddi gerçekliği ve mutlak doğruyu araştırmak zorunda olunan ceza yargılamasında bu hususun sınırlandırılması açıkça eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi maddi gerçekliği araştıran ceza yargılamasının temel prensiplerine de aykırıdır.
    Diğer taraftan, yerel mahkeme tarafından verilen kanuna açıkça aykırı kararın, istinaf tarafından resen incelenip karara bağlanması ve sanığın lehine olarak düzeltilerek karar vermesi gerekirken istinaf mahkemesinin sehven bunu atlaması, hukuka açıkça aykırı olan bir hususu hukuka uygun hâle getirmez. Bunun temyiz sebebi olarak gösterilmemesi de bu hukuka aykırılığı gidermez.
    Ortada CMK"nın 288. maddesi kapsamında çok açık hukuka aykırılık vardır. Ceza yargılamasının amacı maddi gerçekliği araştırmaktır. Açıkça kanuna aykırı olan dosyadan sadece gerekçeli kararın okunmasıyla bile anlaşılabilen bir aykırılığın temyiz gerekçesinde gösterilmemesi nedeniyle yok kabul edilmesi mümkün değildir.
    Sadece şekle bakarak temyiz incelemesi kapsamı dışında tutulması adalet duygusunu zedeleyecektir.
    Mesela: adam öldürme suçundan yerel mahkemece mahkûmiyet verildi. İstinaf onadı, dosya başka nedenlerle temyiz edildi. Temyiz incelemesi sırasında maktulün ölmediği anlaşıldığında bu dikkate alınmayacak ve sanığa adam öldürmekten ceza verilmeye devam mı edilecektir?
    Yine aynı şekilde tehdit ve hakaret suçlarından yargılanan ve mahkûm olan sanığın doğuştan sağır ve dilsiz olduğu açıkça anlaşılsa ya da bu kişinin tek tanık olduğu bir yüze karşı tehdit suçunda, doğuştan sağır dilsiz de olsa "Mahkemenin ve istinafın kabulüne karışmayız." deyip temyiz dilekçesinde gösterilmedi diye kararı onayacak mıyız?
    Yine cinsel istismar iddiasında yerel mahkemece verilen mahkûmiyet kararının istinaf tarafından onanmasından sonra temyize gelen olayda, sanığın doğuştan kadın olduğu ancak erkek gibi yetiştirildiği ve herkesin erkek olduğunu sandığı tıbben anlaşılsa yine de dilekçede gösterilmedi diye eylemin erkek cinsel organı ile gerçekleştirdiği kabul edilerek cinsel istismardan verilen ceza onanacak mıdır?
    Bilindiği üzere kanun yararına bozma kararları ancak olağan temyiz yolları tüketilmeden kesinleşen kararlara karşı gidilebilen bir yoldur. Olayımızda bölge adliye mahkemesi tarafından verilen karar, temyiz talebi üzerine Yargıtay incelemesinden geçtiği için KYB konusu yapılamayacaktır. Gerçi temyizde sebebe bağlılık nedeniyle inceleme yapılmayan hususlarda KYB’ye gidilebileceği yönünde görüşler var ise de bu takdirde de yapılan işlem usul ekonomisine uygun düşmeyecektir. Şöyle ki, temyizen önümüze gelmiş ve inceleme için sıra beklemiş bir karar açıkça kanuna aykırı olmasına rağmen sırf temyiz dilekçesinde gösterilmedi diye inceleme dışında tutulacak, aylar sonra kesinleştirildikten sonra temyiz dilekçesinde gösterilmeyen açık hukuka aykırılık sebebi için yerel savcılıklardan başlayarak yazışmalar yapılacak, Bakanlık ve nihayetinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına kadar gelecek, sonra KYB talebiyle ilgili daireye yeniden girip sorulacak, sonra incelenecek, belki aylarca sonra yine başlanılan noktaya dönülerek açıkça hukuka aykırı olan husus temyizen incelenip bozma kararı verilecek, kararın niteliği gereği kaos olacaktır. (Kararın bir kısmı onandı veya bozuldu, bir kısmı KYB’ye geldi vs. gibi.)
    CMK"nın 308. maddesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına sanık lehine veya aleyhine itiraz etme hakkı vermiştir. Aleyhe itirazlarda otuz günlük bir süre vardır. Lehe itirazlarda ise herhangi bir süre yoktur.
    Madde metni dikkatli incelendiğinde, Yargıtay Başsavcılığının itirazının herhangi bir nedene de bağlanmadığı açıkça görülmektedir.
    Yani daire tarafından açıkça kanuna ve hukuka aykırı olan ve mutlak temyiz nedeni olduğu hâlde sırf sanık müdafisi veya sanık tarafından temyiz dilekçesinde gösterilmediği gerekçesiyle inceleme konusu yapılmayan hususlarda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı rahatlıkla sanık lehine veya aleyhine itiraz yoluna gidebilmektedir. Bu takdirde ilgili daire kararda hiçbir gerekçeye bağlanmamış olsa bile "Ben itiraza konu hususları incelemedim. Bu nedenle itirazı inceleme yetkim yok." mu diyecektir? Ya da itirazı reddedip Ceza Genel Kuruluna mı gönderecektir? Yine Ceza Genel Kurulu önüne itiraz yoluyla getirilen olayda itiraz nedenleriyle bağlı olmaksızın tüm hususları inceleme konusu yapmaktadır. Hatta itiraz bir aylık sürede gelmiş ise aleyhe olarak da inceleme yapılabilmektedir. Buna hiçbir engel yoktur. Ceza Genel Kurulunun gördüğü kanuna ve hukuka aykırılığı re"sen düzeltebileceğini kabul ederken dairenin böyle bir yetkisi olmadığını kabul etmek açıkça çelişki yaratacaktır.
    Mutlak gerçekliği araştırma zorunluğu ilkesi gereğince itirazı kabul etme zorunluğu vardır. Dosya elinde iken tek seferde inceleyip sonuçlandırma imkanı varken itirazın gelmesini beklemek hem usul ekonomisine hem de adalete zararlar verecektir. Olağan kanun yolu varken olağanüstü kanun yoluna gidilmesinin hukuken bir anlamı da yoktur faydası da.
    Kaldı ki; gerek T.C. Anayasası, gerekse usul kuralları, mahkeme kararlarının gerekçeli olmak zorunda olduğunu düzenlemişlerdir. Sadece şekli gerekçe değil, maddi gerekçe de aranmalıdır. Sadece herhangi bir gerekçenin yazılması o kararı gerekçesizlikten kurtarmamalıdır. Mesela, hırsızlık suçundan hüküm kuran mahkeme tarafından adam öldürme suçuna ilişkin dosyaya ve delillere uymayan gerekçe yazılsa sadece gerekçe olarak yazılmış olması nedeniyle bu gerekçe geçerli ve yeterli mi kabul edilecektir? Hatta gerekçe yerine olayla hiç alakalı olmayan günlük olaylardan biri yazılsa bu gerekçe yine yeterli gerekçe olarak kabul mu edilecektir? Yazılan gerekçenin olaya ve kanuna uygun olması gerekir.
    Böyle bile olsa kanunun ruhuna ve amacına göre hatalı olan bir kararın, CMK"nın 288 ve 289/g maddeleri uyarınca temyizen incelenip bozulması gerekirdi.
    Kaldı ki, olayımızda sanıklar oldukça ayrıntılı bir temyiz dilekçesi yazmış, tüm delilleri tartışmış ve bu delilere göre beraatlerine karar verilmesi gerekirken mahkûmiyetlerine karar verildiğini belirterek dosyayı temyiz etmişlerdir. Verilen kararın niteliği gereği deliller ve olaylar değerlendirilmeden beraat taleplerinin yerinde olup olmadığının tespiti mümkün değildir.
    Olay denetimi yapmadan yani mahkemenin ve BAM"ın sübutu kabul etmesine neden olan delilleri tartışmadan olayın çözülmesi ve sağlıklı doğru bir denetim yapılması mümkün değildir. Aksi takdirde yapılan denetim değil tasdik olur. Bu nedenle sanıkların gösterdiği deliller tartışılmalı ve söz konusu delillerin mahkûmiyete yeterli olup olmadığı değerlendirilmelidir. Başka türlü mutlak gerçeğe ulaşma imkanı yoktur.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/420 esas sayılı kararında eksik inceleme nedeniyle hükmü bozarak esasa girilebileceği yönünde karar vermiştir.
    Yargıtay 6. Ceza Dairesi 12.04.2017 tarihli ve 1168-1046 sayılı ilamında bu hususları tartışmıştır.
    Söz konusu kararda özetle; "...Önce olay öğrenilmelidir. Maddi olayın tespiti, hukuki durumun tespitidir. Olayın faili ve bunun ceza hukuku karşısında sorumluluğu öncelikle olayın belirlenmesiyle mümkündür.
    Olay ise deliller ile öğrenilebilir. Delillerin gösterdiği objektif bakımdan bir ihtimaldir. İhtimal belli dereceye gelince kanaat (kanı) olacaktır...
    Ceza muhakemesinin asıl amacı maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır. Buna ulaştıracak araç ise delillerdir. Deliller; tarafların samimi açıklamaları, tanık beyanları, bundan başka kişilerin anlatımları, tutanaklar, özel yazılı açıklamalar, görüntü ve/veya ses kayıt eden açıklama ve belirtiler şeklinde ayrıma tabi tutulabilir. Suç konusu ve/veya alet, olayın parçası iken, olay yerinde kalan her türlü iz ve eser belirti olup olayı temsil eden dolaylı delildir. Bütün ispat araçları delildir. Soyut olarak deliller eşdeğerdedir. Eylem veya eylemlerin suç olup olmadığının belirlenmesi için eylemin sabit olup olmadığı kanıtların yorumu ile saptanır. Hâkim hangi kanıtı nasıl yorumladığını ve sonuca nasıl ulaştığını gerekçede açıklar. Gerekçedeki mantıksal kronolojik dizi ise; iddia, savunma, kanıtlar, kanıtların yorumu ve sabit kabul edilen eylem; ihlâl edilen norm ve bunun yorumu ile ulaşılan sonuçla hüküm şeklinde olmalıdır.
    Olay mahkemesinin hükmünü inceleyen bir üst mahkeme, kararın tümünü incelemelidir. Tümünün incelenmesinden kasıt; olayın, maddi ve hukuki boyutunun tekrar incelenmesidir. Maddi meselenin çözümü dosyaya giren deliller üzerinden olayın kontrol edilmesiyle mümkündür.
    Maddi meseleye ilişkin hususlar;
    1) Maddi tesbitlerin tam ve çelişkisiz olup olmadığı,
    2) Olayın başka bir şekilde gelişme ihtimali bulunup bulunmadığı,
    3) Tecrübe kaidelerine ve mantık kurallarına aykırılıkların mevcut olup olmadığı,
    4) Eksik tahkikat yapılıp yapılmadığı,
    5) Mahkemenin takdir yetkisini yerinde kullanıp kullanmadığı,
    Yönlerinin denetlenmesi ile mümkündür.
    Olay mahkemesinin inanarak verdiği kararı, üst mahkeme inceleyip tümüyle değerlendirerek bir sonuca varır.
    Maddi ve hukuki sorun birbirine sıkı sıkıya bağlı olup maddi durumun tespiti hukuki durumun da tespitini oluşturur.
    Yargıtay kural olarak, olay yargılaması yapmadığı için "doğrudan" olay değerlendirmesi yapamayacaktır. Ancak olayla ilgili hukuk kuralına riayet edilmediği için olay değerlendirmesi, usul hükmüne aykırı olduğundan ve vicdani kanaat ile hüküm verilirken denetim dışı bırakılan hususlar ihlâl sonucunu doğuracağından hukuki yerindelik denetimi gereklidir ..." şeklinde karar vermiştir.
    Kısaca özetlemek gerekirse; beraat hükmünü denetleyebilmek, delillerin değerlendirmesinden geçer, olayı ve delilleri değerlendirmezsek beraat kararının yerinde olup olmadığını denetlememiz mümkün değildir. Dolayısıyla bölge adliye mahkemesi tarafından verilecek, olaya uysun ya da uymasın her türlü beraat kararını tasdikten öteye gidilemeyecektir. Bu husus, maddi gerçekliği araştıran ceza hukuk sistemimize, Anayasanın düzenlediği hak arama özgürlüğüne ve adalet ilkelerine açıkça ters düşecektir.
    Somut olayda, sanıklar dosyada lehlerine bulunan delilleri tek tek saymış ve bu delillere göre beraat etmeleri gerektiğini söylemişlerdir. Sanığın berat etmesi gerektiğini gösterebilmesi için dosyadaki delillerden başka delil bulması, gerekçe göstermesi mümkün değildir. Yazılmış olan deliller temyiz sebebi olarak yeterlidir, temyiz sebebi gösterilmiştir, esasa girilip değerlendirme yapmak gerekirdi.
    Sanıklar bu hususları anlatarak "Beraat verilmeliydi, mahkûmiyet verildi." görüşüyle kararı temyiz etmişlerdir. Temyiz dilekçelerinin içeriği son derece ayrıntılı ve somut delillere dayanmaktadır.
    Yani deliller tek tek ve ayrıntılı olarak gösterilmiştir, dosya içeriğine de uygundur.
    İnceleme yaparken işin esasına girilmeli, mevcut delilerin değerlendirmesi yapılarak karar verilmeliyken, işin esasına girmeden, girilemeyeceği gerekçesiyle onama kararı veren çoğunluk görüşüne katılmıyorum." açıklamasıyla karşı oy kullanmıştır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 08.05.2019 tarih ve 5720 sayı ile;
    "...Sanıkların her ikisinin de temyiz dilekçelerinde suçlamaları kabul etmedikleri, sanık ..."ın ayrıntılı olarak diğer sanığın tehdidiyle suçu kabul etmek zorunda kaldığını, oysa ki, olayla ilgili kamera görüntüsü, bilirkişi raporu ve şahit beyanları olduğu hâlde dosyanın tam incelenmediğini, mağdur edildiğini, bu kararın temyiz edilmesini talep ettiği; sanık ..."in ise, mahkûmiyete esas alınan delillerden siyah kol saatiyle ilgili açıklama yapıp yine diğer sanıkların suçu ikrar ettiklerini ve kendisini olaya katmadıklarını beyan ettiği anlaşıldığından, bu gerekçeler CMK"nın 288, 289 ve 294. maddeleri kapsamında temyiz sebebi olarak değerlendirilmelidir. Zira, aksini kabul hâlinde, hukuk eğitimi almamış olan sanıklardan, mesleği hukukla iştigal olmasına rağmen hukukçuların takip etmekte zorlandığı ceza hukukundaki mevzuat değişikliğini takip etmesi ve buna göre temyiz dilekçesi yazmasını beklemek olacaktır. Kaldı ki, dosyamız sanıklarının temyiz dilekçelerinde, güvenlik kamera kayıtları ve bilirkişi raporlarının yeterince incelenmediğine, tanık beyanlarının yanlış değerlendirildiğine, telefon sinyallerinin incelenmesinden çıkan lehe sonuçların değerlendirme dışında tutulduğuna, diğer sanıkların açık ikrarlarının dikkate alınmadığına yönelik birden fazla açık ve somut temyiz gerekçeleri ileri sürülmüştür. Yüksek Dairenin red gerekçesinde belirttiği gibi yasanın kullandığı tabir olan "hukuk kuralının uyulanmaması veya yanlış uygulanmasına" yönelik açık bir ifade veya teknik bir sebep gösterme zorunluluğu bulunmamaktadır.
    Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete başlamasından sonra tartışmalı konulardan biri olan temyizde sebep gösterme zorunluluğu konusunda, Yüksek Daireler arasında uygulama farklılıkları da ortaya çıktığından bu hususun ortak kabul gören yargısal içtihat hâline getirilmesi zaruret hâline gelmiş olup temyiz dilekçelerindeki hangi ibarelerin sebep olarak kabul edileceği, örneğin; "tarafıma fazla ceza verildi, eksik soruşturma ve araştırma ile karar verildi, tanıklarım dinlenmedi, lehime olan hükümler uygulanmadı, savunma hakkım kısıtlandı, usul ve yasaya aykırı hükmü temyiz ediyorum, mahkeme kasıtlı olarak aleyhime karar verdi, mağdur edildim." gibi ibarelerin temyiz sebebi olarak sayılıp sayılmayacağı açıklığa kavuşturulmalıdır. Keza, temyiz dilekçelerini yazan kişiler yönünden, sanık veya müdafisi, vekil veya Cumhuriyet Savcısı olmasının bir önemi olup olmadığı da irdelenmelidir. Bu hususta diğer bir sorun ise, yine Yüksek Dairelerin uygulamalarına farklı şekilde yansıyan CMK"nın 289. maddesindeki kesin hukuka aykırılık hâllerinden birinin varlığı hâlinde temyiz dilekçesinde bu husus açıkça yazılmış olmasa bile ya da temyiz dilekçesinde hiçbir sebep gösterilmemiş olsa bile temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağı konusudur. CMK"nın 289.maddesinin 1. fıkrasında, "temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka aykırılık var sayılır." girişi yapılarak 9 bent hâlinde kesin hukuka aykırılık hâlleri tahdidi olarak sayılmıştır. Ancak, CMK"nın 294. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "temyiz eden hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır." düzenlemesi farklı bir hüküm içermekte olup sanki temyiz dilekçesinde CMK"nın 289. maddesindeki sebepler yazılmasa inceleme konusu yapılamayacak gibi bir sonuç çıkmaktadır. Bu hususun da açıklığa kavuşturulması ve farklı uygulamaların gelişmesinin engellenmesi gerekmektedir.
    Belirtilen sebeplerle, sanıklar hakkında hırsızlık suçundan verilen hükümlerin esastan incelenmesi gerektiği," düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 21.05.2019 tarih, 2375-8557 sayı ve oy çokluğuyla itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanıklar ... ve ... hakkında mala zarar verme ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece temyiz isteminin reddine karar verilmek suretiyle; inceleme dışı sanıklar ... ve ... hakkında hırsızlık, mala zarar verme ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ise istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar ... ve ... hakkında hırsızlık suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Yerel Mahkemece sanıklar ... ve ... hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, sanıklar tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararın, sanıklar tarafından temyizi üzerine Özel Dairece “Sanıklar temyiz dilekçelerinde suçu işlemediklerine yönelik gerekçe göstermişler, hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasına yönelik herhangi bir sebep göstermemişlerdir.” şeklindeki gerekçe ile sanıkların temyiz istemlerinin sebep içermemesi nedeniyle reddine karar verilmiş olması karşısında, somut olayda temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya içeriğinden;
    Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca 14.02.2018 tarihli ve 1447-1033 sayılı iddianame ile sanıklar ... ve ... ile inceleme dışı sanıklar ... ve ..."nın 06.02.2018 tarihinde geceleyin saat 03.58"de katılan ..."in işlettiği Pocket Burger isimli iş yerinin kapısını zorlamak suretiyle içeriye girip plazma televizyon, yazar kasa pos cihazı, 60 TL kadar bozuk para, buzdolabında bulunan içecekler ile çekmecedeki motosiklet ve araç anahtarlarını çaldıklarından bahisle hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı,
    Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “...Katılan ..."e ait Pocket Burger isimli iş yerinden 06.02.2018 tarihinde yapılan hırsızlık olayına ilişkin araştırmada, suçu ...plakalı araç ile dört kişinin gerçekleştirdiği iş yeri güvenlik kamerası görüntülerinden anlaşılmıştır. Şahısların başka bir mağdura ait araçtan...sayılı plakayı sökerek ...plakalı araca taktıkları, hırsızlığı bu şekilde işledikleri, ...plakalı aracın 03.02.2018 tarihinde sanık ... tarafından Kardeşler Rent a Car isimli iş yerinden kiralandığı, aracın GPRS sorgulamasında 11.02.2018 tarihinde Gebze"den Kocaeli"ye doğru geldiğinin anlaşılarak durdurulduğu, aracın içerisinde bulunan sanıklar ..., ... ve ..."nın yakalandığı, sanıklar..."in yakalandıklarında kollarında takılı bulunan saatler ile güvenlik kamerası görüntülerindeki kişilerin taktıkları saatlerin aynı olduğu anlaşılmıştır. Sanıklar soruşturma aşamasında suçlamayı kabul etmemiş ise de, ... ve ...suçlamayı kabul ederek suçu... ile birlikte işlediklerini, ancak ..."in yanlarında bulunmadığını söylemişlerdir. Mahkememizce ..."e ait 0535 ... numaralı hattın HTS bilgileri dosya arasına alınmış, 05.02.2018 tarihinde saat 15:44 ile 06.02.2018 tarihinde saat 16:08 arasında telefonun sinyal vermediği anlaşılmıştır. Sanık ... da suçlamayı kabul etmemiş, Gökhan"a ait 0536 ...numaralı hattın HTS bilgileri dosya arasına alınmış, 05.02.2018 tarihinde saat 18:46 ile 06.02.2018 tarihinde saat 11:50 arasında telefonun kullanılmadığı anlaşılmıştır. Mahkememizce sanıkların teşhise elverişli fotoğrafları ile birlikte dosya bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişi raporuna göre suç mahallinde... ve ..."in bulunduğu tespit edilmiştir. Mahkememizce de görüntüler izlenilmiş, görüntülerdeki kişilerin... ve ... olduğu noktasında kuşku duyulmamıştır. Sanıklar ...ve ..., suçu... ile birlikte işlediklerini, ..."in olay yerinde bulunmadığını söylemişler ise de arkadaşlarını koruma saiki ile bu şekilde ifade verdikleri değerlendirilmiştir. Güvenlik kamerası görüntülerinden iş yerine üç kişinin girdiği, dışarıda bir kişinin aracın içerisinde bulunduğu, aracın zaman zaman hareket ettiği anlaşılmaktadır. Suçu dört kişi işlediği hâlde sanıklar...ve ..."ın ilk etapta suçu... ile birlikte işlediklerini söylemelerine rağmen görüntülerde toplam dört kişinin bulunduğu sanıklara hatırlatıldığında aslında suçu dört kişi işlediklerini, dördüncü kişinin... isimli tanımadıkları bir kişi olduğunu söyleyerek samimiyetten uzak savunmada bulunmuşlardır.” şeklindeki gerekçe ile sanıkların hırsızlık suçundan TCK"nın 142/2-h, 143 ve 168/2. maddeleri uyarınca 9 yıl 5 ay 12 gün hapis cezası; iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan TCK"nın 116/4 ve 119/1-c maddeleri uyarınca 4 yıl hapis cezası; mala zarar verme suçundan TCK"nın 151/1 ve 168/2. maddeleri uyarınca 10 ay 24 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına; tüm suçlar yönünden aynı Kanun"un 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluklarına, ikinci kez tekerrür hükümlerinin uygulanmasına ve mahsuba karar verildiği,
    Hükümlerin sanıklar tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesince duruşma açılmaksızın dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, “...Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, mahkemenin kararında usule ve esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, delillerde ve işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığı, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğu, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu, cezaların kanuni bağlamda uygulandığı anlaşıldığından,
    İstinaf başvurusunda bulunanların ileri sürdüğü sair nedenler yerinde görülmemiş olmakla, CMK"nın 280/1-a maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine,” karar verildiği,
    Bu hükümlerin de sanıklar tarafından temyiz edildiği,
    Sanık ..."un temyiz dilekçesinde; “Sanıklar ... ve ..."in, hırsızlık suçunu ... ile birlikte işlediklerini itiraf ederek kendisinin olaya katılmadığını söyledikleri, olay yerinde telefonunun da sinyal vermediğini, buna rağmen sadece katılana ait iş yerindeki güvenlik kamera görüntülerinde yer alan saatin, yakalandığı sırada kolunda takılı bulunan saate benzemesi nedeniyle kendisine usulsüz ceza verilerek mağduriyetine neden olunduğu”,
    Sanık ..."in temyiz dilekçesinde; “Hırsızlık olayında kendisinin olmadığı, ..."un kendisini ailesiyle tehdit etmesi nedeniyle suçu kabul etmek zorunda kaldığı, kamera kayıtları, bilirkişi raporu ve tanık beyanlarının kendi lehine olduğu, buna rağmen dosyanın tam incelenmediği, mağdur edildiği”
    Şeklindeki gerekçeler ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesinin 09.11.2018 tarihli ve 3209-2166 sayılı kararına yönelik temyiz talebinde bulundukları,
    Dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince, "Sanıklar temyiz dilekçelerinde suçu işlemediklerine yönelik gerekçe göstermişler, hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasına yönelik herhangi bir sebep göstermemişlerdir.
    Dosyada CMK"nın 289. maddesinde sayılan hukuka kesin aykırılık hâllerinin herhangi birinin varlığı da tespit edilememiştir.
    Bu itibarla; sanıklar ... ve ...’un temyiz dilekçelerinin sebep içermemesi nedeniyle, sanıkların temyiz istemlerinin CMK"nın 298. maddesi uyarınca gerekçe yönünden reddine,” oy çokluğuyla karar verildiği,
    Anlaşılmıştır.
    07.10.2004 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun"un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete"de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.
    İstinaf, ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş hükümlerinin hem maddi hem de hukuki yönden denetlenmesi için kabul edilmiş olan olağan bir kanun yolu olup ikinci derecedir. 5325 sayılı Kanun"un 3. maddesinde de istinaf incelemesi yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin “adli yargı ikinci derece mahkemeleri” olduğu açıkça belirtilmiştir. İstinaf kanun yolunda ilk derece mahkemesinin hükmü, hem delillerin tespiti, değerlendirilmesi ve sübut konusundaki hatalar yönünden hem de sabit kabul edilen olaylara hukuk normları uygulanırken hata yapılıp yapılmadığı yönünden incelenir.
    Maddi sorunun incelenmesinin kapsamına göre istinaf geniş anlamda istinaf ve dar anlamda istinaf olarak ikiye ayrılmaktadır. Klasik istinaf da denilen geniş anlamda istinafta muhakeme baştan sona tekrarlanmakta iken dar anlamda istinafta muhakeme baştan sona tekrarlanmaz, yalnızca gerekli görülen hususlarda öğrenme muhakemesi yapılmak suretiyle ilk derece mahkemesi tarafından yapılan tespitler kontrol edilir. Günümüzde genel eğilimin dar anlamda istinaftan yana olduğu görülmektedir. 5271 sayılı CMK"nın 282. maddesi uyarınca bölge adliye mahkemesi, gerekli görülen tanıkların, bilirkişilerin dinlenmesine ve keşfin yapılmasına karar vereceğinden, CMK"nın dar anlamda istinafı kabul ettiği söylenebilir.
    1412 sayılı CMUK"da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK"da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
    Kesinleşmemiş kararlara karşı başvurulan olağan kanun yollarından olan itirazda da hem maddi hem de hukuki sorun incelenir. İtiraz, hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde mahkeme kararlarına karşı başvurulan bir kanun yolu olup kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme itirazı yerinde görürse kararı düzeltir. İstinaf kanun yolunda ise kararı veren ilk derece mahkemesi istinaf istemini yerinde görse bile bu kararını düzeltemez.
    Temyiz ise, kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza daireleri tarafından verilen hükümlerle, bu dairelerin hükme esas teşkil eden ara kararlarına ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu"nun 18. maddesi uyarınca iade taleplerine ilişkin ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı başvurulan bir olağan kanun yoludur. Bu kanun yoluna başvurulduğunda uyuşmazlığa hüküm mahkemesinden başka bir yargı merci bakar. Temyizde hükümler hukuki yönden, yani fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, nasıl yargılama yapıldığı, delillerin nasıl değerlendirildiği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı ve diğer hukuka aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden incelenir. Temyiz kanun yolu hukuki meseleye ilişkin hukuka aykırılıkları çözmek için kabul edildiğinden hukuki derece yoludur.
    Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, istinaf davasının konusu, bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerinin dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra verebileceği kararları düzenleyen CMK"nın 280 ile bu kararlara karşı temyiz kanun yolunu düzenleyen aynı Kanun"un 286. ve devamı maddelerinin birlikte değerlendirilerek, kanun koyucunun bu düzenlemelerle neyi amaçladığının irdelenmesi gerekmektedir.
    5271 sayılı CMK"nın, "Bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma" başlıklı 280. maddesi;
    "(1) Bölge adliye mahkemesi, dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra;
    a) İlk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu saptadığında istinaf başvurusunun esastan reddine, 303 üncü maddenin birinci fıkrasının (c), (e), (f), (g) ve (h) bentlerinde yer alan ihlallerin varlığı hâlinde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
    b) İlk derece mahkemesinin kararında 289 uncu maddede belirtilen bir hukuka aykırılık nedeninin bulunması hâlinde hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
    c) Diğer hâllerde, gerekli tedbirleri aldıktan sonra davanın yeniden görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına,
    Karar verir.
    (2) (Ek: 18/6/2014-6545/77 md.) Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddeder veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurar." şeklinde iken; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesinin inceleme tarihinden önce 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun"un 15. maddesiyle, birinci fıkranın (a) bendinde yer alan “(c)” ibaresi “(a), (c), (d)” şeklinde değiştirilmiş, fıkraya (a) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentler eklenmiş, mevcut (b) ve (c) bentleri, (d) ve (e) bentleri olarak teselsül ettirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
    “b) Cumhuriyet savcısının istinaf yoluna başvurma nedenine uygun olarak mahkûmiyete konu suç için kanunda yazılı cezanın en alt derecesinin uygulanmasını uygun görmesi hâlinde, hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
    c) Olayın daha fazla araştırılmasına ihtiyaç duyulmadan davanın reddine karar verilmesi veya güvenlik tedbirlerine ilişkin hatalı kararın düzeltilmesi gereken hâllerde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,"
    "(3) Birinci ve ikinci fıkra uyarınca verilen kararların sanık lehine olması hâlinde, bu hususların istinaf isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da istinaf isteminde bulunmuşçasına verilen kararlardan yararlanırlar.”
    08.03.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7079 sayılı Kanun"un 92. maddesiyle de maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “maddede” ibaresi “maddenin birinci fıkrasının (g) ve (h) bentleri hariç diğer bentlerinde” şeklinde değiştirilerek madde son hâlini almıştır.
    Görüldüğü üzere; 5271 sayılı CMK"nın 280. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra verebileceği kararlar "istinaf başvurusunun esastan reddine", "düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine", "hükmün bozulmasına" ve "davanın yeniden görülmesine" olarak sayılmış, davanın yeniden görülmesi kararını veren bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin duruşma sonunda ya istinaf başvurusunu esastan reddedeceği ya da ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kuracağı belirtilmiştir. Bu kararlardan hangilerinin temyiz edilemeyecekleri, hangilerinin ise temyiz kanun yoluna tabi oldukları aynı Kanun"un 286. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ayrı ayrı sayılmıştır.
    5271 sayılı CMK"nın "Temyiz" başlıklı 286. maddesi;
    “(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.
    (2) Ancak;
    a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,
    b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,
    c) Sulh ceza mahkemesinin görevine giren suçlarla ilgili olarak ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
    d) Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin suç niteliğini değiştirmeyen bölge adliye mahkemesi kararları,
    e) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararlarını değiştirmeyen bölge adliye mahkemesi kararları,
    f) On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen beraat kararları ile istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
    g) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine veya istinaf başvurusunun reddine dair kararlar,
    h) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları,
    Temyiz edilemez.” şeklinde düzenlenmiş iken;
    28.06.2014 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun"un 78. maddesiyle ikinci fıkranın (d) bendinde yer alan "suç niteliğini değiştirmeyen" ibaresi "her türlü" şeklinde değiştirilmiş; (f) bendinde yer alan "bölge adliye mahkemesince verilen beraat kararları ile" ibaresi metinden çıkarılmış, aynı fıkranın (c), (e) ve (g) bentleri ise;
    “c) İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,”
    “e) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,”
    “g) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar” şeklinde değiştirilmiştir.
    Bu değişiklikler sonrasında, CMK"nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendi “Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları”, aynı fıkranın (f) bendi ise “On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları” hâlini almıştır.
    7035 sayılı Kanun"un 20. maddesiyle, CMK"nın 286. maddesinin ikinci fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere “c) Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,” bendi eklenmiş, diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiş, Anayasa Mahkemesinin, 15.02.2019 tarihli ve 30687 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 27.12.2018 tarihli ve 71-118 sayılı kararı ile 5271 sayılı CMK"nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinin tümüyle iptal edilmesi üzerine bu iptal kararı dikkate alınarak 28.02.2019 tarihli ve 30700 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak 20.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7165 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 7. maddesiyle 5271 sayılı CMK"nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinin yeniden düzenlenmesi sonucunda CMK"nın 286. maddesi;
    “(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.
    (2) Ancak;
    a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,
    b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,
    c) (Ek: 20/7/2017 - 7035/20 md) Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
    d) (Anayasa Mahkemesinin 27/12/2018 tarihli ve E.:2018/71 K.:2018/118 sayılı Kararı ile İptal; Yeniden Düzenleme:20/2/2019-7165/7 md.) İlk defa bölge adliye mahkemesince verilen ve 272 nci maddenin üçüncü fıkrası kapsamı dışında kalan mahkûmiyet kararları hariç olmak üzere, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adlî para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
    e) Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
    f) (Değişik: 18/6/2014 - 6545/78 md) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
    g) On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
    h) (Değişik: 18/6/2014 - 6545/78 md.) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
    ı) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları,
    Temyiz edilemez.” şeklinde son hâlini almıştır.
    Açıklamalar çerçevesinde, bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, ilk derece mahkemesince verilen sanıkların ayrı ayrı 9 yıl 5 ay 12 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin karara yönelik İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi karşısında; söz konusu kararın, 5271 sayılı CMK"nın 286. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz yoluyla incelenmesinde yasal bir engel olmadığı kabul edilmelidir.
    Bu genel açıklamalardan sonra temyiz başvuru usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
    1412 sayılı CMUK’un “Temyiz istidası ve ihtiva edeceği noktalar” başlığını taşıyan 313. maddesi;
    “Temyiz eden taraf hükmün hangi cihetine itiraz ve neden dolayı bozulmasını talep etmekte olduğunu temyiz istidasında veya beyanında veyahut layihasında gösterir.
    Temyiz için istinad edilen sebeplerde muhakeme usulüne müteallik hukuki bir kaideye mi yoksa kanuni diğer hükümlere mi, muhalefet etmiş olmasından dolayı itiraz olunduğu gösterilir.
    Birinci hâlde kanuna muhalif olan vak’alar izah olunur.”,
    5271 sayılı CMK’nın “Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. maddesi ise;
    “1- Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    2- Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”
    Şeklinde düzenlenmiştir.
    İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, re’sen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür.
    Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir. 5271 sayılı CMK"nın 298. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinin, örneğin; "Hükmü temyiz ediyorum." şeklindeki dilekçelerde olduğu gibi herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu üzere usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden temyiz isteminin reddi gerekir.
    1412 sayılı CMUK’un “Temyiz sebebi” başlığını taşıyan 307. maddesi; “Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir.” düzenlemesini taşımaktadır.
    5271 sayılı CMK"nın 288. maddesinde ise temyiz nedenleri;
    “1- Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
    2- Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.” şeklinde belirtilmiş, maddenin Hükümet Tasarısı"ndaki Gerekçesinde de;
    “Madde, 1412 sayılı Kanun"dan ayrılarak "kanuna aykırılık" yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan "hukuka aykırılık" sözcüklerine yer vermiştir.
    Yargılamanın konusunu oluşturan cezai uyuşmazlık çözüldükten ve maddi gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması hukuka aykırılığı oluşturur.
    Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan veya olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddi hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar.
    Temyiz başvurusunun, hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur.” açıklamalarına yer verilmiştir.
    Mülga CMUK’da temyiz sebebi “kanuna aykırılık” olarak belirlenirken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka aykırılık” olarak belirlenmiştir. Ancak her iki Kanun’a bakıldığında bu iki farklı kavramın aynı şekilde anlaşılmasının istendiği sonucuna varılmaktadır. Zira her iki Kanun"un ilgili hükümlerinde bu kavramlar, “bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması” şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana kanuna aykırılık kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, bu nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık, maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hataların da kanuna aykırılık kapsamında denetlenebileceği, ayrıca uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.
    Temyiz nedenleri bakımından iki Kanun arasındaki esas farklılık, 5271 sayılı CMK’nın temyiz başvurusunun içeriği başlıklı 294. maddesinden kaynaklanmaktadır. 1412 sayılı CMUK"un 313. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 294. maddesinin ilk fıkraları temyiz sebeplerinin gösterilmesi hususuna ilişkindir ve arada ciddi bir fark yoktur. Oysa her iki maddenin ikinci fıkraları birbirinden tamamen farklıdır. 5271 sayılı Kanun’un 294. maddesinin ikinci fıkrasında temyiz sebebinin ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabileceği açıkça belirlenmiştir.
    Fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği maddi sorunu oluştururken sanık tarafından gerçekleştirilmiş fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, suç oluşturduğu kabul edilen fiile hangi cezanın verilmesi gerektiği, delillerin nasıl değerlendirildiği, nasıl yargılama yapıldığı, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı gibi hususlar ise hukuki sorunu oluşturur. Sübut da denilen maddi mesele, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin sözlülük ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak eylemi öğrenmesidir. Hukuki mesele ise olayın hukuk karşısındaki durumunu tespit etmek anlamına gelir.
    Temyiz nedeni olan hukuka aykırılık, hâkimin olaya en uygun normu bulamaması veya bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapmasıdır. Hukuka aykırılığa yol açan norm muhakeme hukuku normu olabileceği gibi (Örneğin, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması, karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması gibi.) maddi hukuk normu da olabilir. (Örneğin, sanığın eylemi suç teşkil etmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması, suçun niteliğinin hatalı belirlenmesi, eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi gibi.) Maddi hukuk normunun ihlâli hâlinde temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak kararın bozulması gerekmekte ise de muhakeme hukukuna ilişkin ihlâllerde, ihlâlin hükmü etkileyip etkilemediği gözetilmelidir.
    Bu kapsamda muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesi gerekmektedir. Muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerinde Yargıtay hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesi kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda işaret edilmekle yetinilecektir.
    Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezaî yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
    Nitekim, 5271 sayılı CMK"nın 301. maddesinin Hükümet Tasarısı"ndaki Gerekçesinde; "Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddi hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa bu olgular hakkında inceleme yapar.” açıklamalarına yer verilerek temyiz sebebinin hangi hukuka aykırılık iddiasına dayandırıldığının gösterilmesi; muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına ilişkin temyiz taleplerinde hiç uygulanmayan, eksik veya yanlış uygulanan usul kuralları ile buna dayanan maddi olguların ileri sürülmesi gerektiği vurgulanmıştır.
    Öğretide de temyiz sebeplerinin muhakeme hukukuna ve maddi hukuka ilişkin olarak ileri sürülmesi bakımından; “Maddi hukuk normlarına ilişkin temyiz başvurularında sebep gösterilmesi zorunluluğunun Yargıtay incelemesinde önemli bir sınırlama içermediği, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle hüküm temyiz ediliyorsa hükmü temyiz edenin, bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları göstermek zorunda iken maddi hukuka aykırılıkta, maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtayın maddi hukuk normlarının tümünü göz önünde tutup inceleme yapması gerektiği” (Serap Keskin Kiziroğlu, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Yasa Yoluna İlişkin Değişikliklere Bakış, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kasım-Aralık, 2017, s; 182 vd.), "5271 sayılı CMK"nın 288. maddesi uyarınca temyiz sebebi olarak belirtilenler dışında kalan muhakeme hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar bakımından Yargıtayın karar vermesine olanak bulunmadığı, buna karşılık, kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir irade ortaya konulduğu sürece incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabileceği, bu bağlamda, Yargıtayın olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yapılan bir temyiz istemi karşısında bu istemi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabileceği” (Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı; 4, s; 1434; 1472.) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
    Öte yandan, 5271 sayılı CMK"nın 302. maddesi uyarınca hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan ve hükme etki edecek nitelikte bulunan diğer hukuka aykırılıklar da bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecek; hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların ise hükmün bozulmasında neden dikkate alınmadıkları açıklanmak suretiyle belirtilmesiyle yetinilecektir. Bu kapsamda, temyiz dilekçesinde maddi hukuka aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde, Yargıtayın ilgili Ceza Dairesi tarafından hüküm, dilekçede gösterilen maddi hukuka aykırılık nedeniyle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile temyiz incelemesi sırasında saptanacak olan tüm maddi hukuka aykırılıklar temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde ise, temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunması durumunda, hüküm bu nedenle ve varsa mutlak hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulacak; temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunmaması ya da temyiz nedeni olarak ileri sürülmemekle birlikte inceleme sırasında saptanan ve mutlak hukuka aykırılıklar dışında kalan muhakeme kurallarına aykırılık bulunması durumunda ise bu hususun bozma nedeni yapılmayarak ilamda gösterilmesiyle yetinilecek, varsa inceleme sırasında tespit edilen veya dilekçede gösterilen 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yazılı hukuka kesin aykırılıklar nedeniyle kararın bozulması yoluna gidilecektir. Diğer taraftan, bozmaya neden olan maddi veya usul hukukuna aykırılık hükmün dayandırıldığı işlemlerden kaynaklanmışsa aynı zamanda bu işlemler de bozulacaktır.
    Mutlak temyiz nedenleri ise, sanığa hak tanıyan kurallar olmalarının yanı sıra aynı zamanda adil bir yargılamanın yapılabilmesi için öngörülmüş, kamusal menfaatleri gözeten kurallardır. Bu hâllerin varlığı durumunda hükmün bundan mutlak olarak etkilendiği kabul edilmiştir. Kanun bu noktada hukuka aykırılığa ilişkin nedensellik bağını kendisi kurduğundan hâkime takdir yetkisi bırakmamıştır. (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, İstanbul, 2016, s; 834 vd.)
    1412 sayılı CMUK’un “Kanuna muhalefet hâlleri” başlığını taşıyan 308. maddesi;
    Aşağıdaki hâllerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.
    1 - Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,
    2 - Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi,
    3 - Makul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vakı olupta bu talep kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi,
    4 - Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi,
    5 - Cumhuriyet Müddeiumumisi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması,
    6 - Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlâl edilmesi,
    7 - Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi,
    8 - Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tahdit edilmiş olması,” ,
    5271 sayılı CMK’nın “Hukuka kesin aykırılık hâlleri” başlıklı 289. maddesi ise;
    “1- Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
    a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
    b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
    c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
    d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
    e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
    f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
    g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
    h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
    i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması,”
    Şeklindedir.
    Görüldüğü üzere, mutlak hukuka aykırılık hâlleri, 1412 sayılı CMUK’un 308. maddesinde, 5271 sayılı CMK’da ise 289. maddede sayılmış olup her iki hüküm karşılaştırıldığında ilk dikkat çeken husus hükümlerin başlıklarının farklı olmasıdır. Belirtmek gerekir ki, iki hükmün başlığının farklı olması içerikte bir değişikliğe yol açmamaktadır. 1412 sayılı CMUK’da seçilen terim “kanuna muhalefet hâlleri” iken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka kesin aykırılık hâlleri” ibaresidir. 5271 sayılı CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâlleri olarak adlandırdığı nedenleri ifade etmek için öğretide geçmişten bu yana “mutlak temyiz nedenleri” terimi de kullanılmaktadır. Temyiz nedenleri bağlamında iki Kanun arasındaki en önemli fark ise, 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin (i) bendine eklenen hükümle “hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanmasının” bir mutlak hukuka aykırılık hâli olarak kabul edilmesidir.
    Doktrinde bir kısım yazarlarca, kanun koyucu tarafından hükme etkili oldukları açıkça kanuni düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıkların nispî temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği, temyiz dilekçesinin gerekçeli olması kuralının hem nispî hem de mutlak temyiz sebepleri bakımından geçerli olduğu yani hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetilemeyeceği savunulmaktadır. Bu anlayışa göre, 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yer alan kabul edilebilirlik denetimine ilişkin kural, bünyesinde en az bir temyiz sebebi bulunan dilekçeler yönünden geçerlidir. Nitekim maddede yazılı olan “Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır.” kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Gerekçesiz bir dilekçe Yargıtayın ön incelemesinden geçemeyeceği için hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin mutlak mı yoksa nispî bir temyiz nedenine mi ilişkin olduğunu denetlemek mümkün olmayacaktır. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, Yargıtayın bu nedenleri kabul etmemesine karşın 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmü bozması mümkündür. (Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2016, s; 635 vd.; Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK"nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s; 66.)
    Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, 230. madde gereğince gerekçe içermemesi hukuka kesin aykırılık hâlleri içinde düzenlenerek, bu eksiklik Yargıtay tarafından dikkate alınacak bir hukuka aykırılık nedeni olarak kabul edilmiştir.
    Bilindiği üzere, Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK"nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçesinde ise 5271 sayılı CMK"nın 230. maddesi uyarınca suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirmesinin yapılması, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirlenmesi ile mantıksal ve hukuksal bütünlük sağlanarak herkesi tatmin edecek ve anlaşılır kararın, bu hâli ile Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeli olması gerekmektedir. Beraat hükmünün gerekçesinde de ayrıca 5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığı gösterilmelidir. 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, aynı Kanun"un 230. maddesi gereğince gerekçe içermemesi muhakeme hukukuna ilişkin bir hukuka aykırılık hâli olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu denetimin gerçek manada yapılabilmesi için Yargıtayın, gerekçede yazılı olan hususlar ile maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olup olmadıkları yönünden inceleme yapması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır. Doktrinde de ifade edildiği üzere, Yargıtayın gerekçeyi denetlemesi, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek olay hakkında hüküm kurması, kanıya ulaşması, vakalarla ilgili saptamalarda bulunması anlamına gelmez. (Centel, Zafer, s; 841.)
    Açıklamalar ışığında bölge adliye mahkemelerince verilen kararların temyizi üzerine temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağına ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine geçildiğinde;
    1412 sayılı CMUK’un “Temyiz Mahkemesince tetkik edilecek noktalar” başlıklı 320. maddesi;
    “Temyiz Mahkemesi, temyiz istida ve layihasında irat olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz istidasında bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder.
    313 üncü maddenin ikinci fıkrasında gösterilen müstenidattan başka temyiz müddeasını teyit için yeniden müstenidat göstermeğe lüzum yoktur. Bununla beraber böyle müstenidat arz olunmuşsa kabul olunur.”,
    5271 sayılı CMK’nın “Temyizde incelenecek hususlar” başlıklı 301. maddesi ise;
    "1- Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapar.”
    Biçiminde düzenlenmiştir.
    Doktrinde, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından; “Yargıtay hukuksal incelemesine önündeki hüküm bakımından ispat konularının sübuta erdiği varsayımından başlar. Temyiz mahkemesi yalnızca hâkimin delilleri değerlendirmesinde hukuksal hata yapıp yapmadığını değerlendirebilir. Delillerin değerlendirilmesi ve ispat açısından vicdani kanıyı olay hâkiminin oluşturması gerekir. Ancak bunun için de yerel mahkeme kararının gerekçesi ve dayanaklarının, sanığın tüm sorgu tutanaklarının, temyiz mahkemesine sunulması gerekir.” (Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 13. Baskı, Ankara 2017, s; 778 vd.) “Yargıtay, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek eylemin varlığı veya yokluğu, kanıtların inandırıcılığı ya da kesinliği gibi yargılarda bulunamaz, ancak maddi olayların gerekçede yeterince yansıtılıp yansıtılmadığı, yansıtılan maddi olaylara ilişkin kanıtların tartışılıp tartışılmadığı, bu tartışma yapılırken doğa, mantık, deneyim ve hukuk kurallarına uyulup uyulmadığı yönlerinden hükmü inceleyerek olay yargılamasını sınırlı bir şekilde denetleyebilir.” (Sami Selçuk, Temyiz Denetiminin Sınırları, Prof. Dr. Nur Centel"e Armağan, s; 336.) "Temyiz kanun yolunda maddi mesele incelenemez. Ancak kanun koyucu sanığa gerçekçi bir hukuki koruma sağlamayı amaçladığı için aradan geçmiş olan zamanın olumsuz etkilemediği oranda maddi mesele incelenebilmelidir. Burada esas mahkemesindeki hâkimin doğrudan doğruyalık ilkesinden kaynaklanan maddi meseleyi takdir etme yetkisi ortadan kaldırılmadan, dosyaya girdiği oranda maddi meseleyi inceleyen, bu istisna dışında sadece hukuki mesele ile ilgilenen bir temyiz incelemesi yapılmalıdır. Yargıtay maddi meseleyi sadece hükmün gerekçelerine dayanarak incelemelidir." (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2014, s; 1234.) "Tamamen maddi soruna ilişkin olan aykırılıkların temyiz kanun yolunda denetlenmesi mümkün değildir. Ancak, mahkemenin, elindeki maddi olguları hukuk kurallarına uygun olarak değerlendirip değerlendirmediği ve hükme esas alırken hukuk kurallarına bağlı kalıp kalmadığı Yargıtay tarafından incelenmek zorundadır. Aynı şekilde hukuka aykırılığın, yargılama kurallarının doğru uygulanmaması nedeniyle ileri sürülmesi hâlinde de Yargıtay hem yargılama kuralarına uyulup uyulmadığına hem de bu kuralların uygulanmasına esas teşkil eden ve daha önce mahkemece tespit edilmiş olan maddi vakıaların doğru değerlendirilip değerlendirilmediğini inceleyebilecektir." (Taner, s; 57; Veli ... Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, İzmir, 2017, s; 856.) “Temyiz kanun yolunda temyiz mahkemesi, sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak geçmişte olan bir olayın nasıl meydana geldiğini ortaya çıkaran olay hâkiminin tespitleriyle bağlıdır. Bununla birlikte olay mahkemesinin tespitleri belirsiz, eksik, çelişkili, mantık veya deneyim kurallarıyla çatışıyorsa olay mahkemesinin tespitleriyle bağlılık ortadan kalkar. Yargıtayın, bölge adliye mahkemesi incelemesinden geçmiş bir kararla ilgili yapacağı denetimin, verilen kararın hukuksal yönüyle sınırlı olması hâli, Yargıtayca hiçbir zaman maddi olay denetimi yapılamayacağı anlamına gelmez. İlk derece veya bölge adliye mahkemelerinin kararlarında bilimin yerleşmiş ilkelerine, genel yaşam deneyimlerine, mantık kurallarına aykırılıklar varsa, ulaşılan sonuç ve gerekçe arasında birbiriyle açıkça çelişen tespitler bulunuyorsa, maddi olay açık, kesin ve tam olarak belirlenememiş ise ve bu nedenlerle kararın hukuksal yönden denetimine olanak yoksa Yargıtay maddi olay denetimi yapabilir.” (Erdem, Kavlak, s; 1424; 1460.) “Bir olayı tespit ederken ilk derece mahkemesi hâkimi delilleri serbestçe takdir eder. Ancak bu tespitin eksiksiz olması ve hâkimin kanaatinin objektif dayanaklarının hükümden anlaşılması gerekir. Bu nedenle maddi olaya ilişkin denetim, maddi vakıanın sübutuna ilişkin kanaatin yeterli delile dayanarak ve mantık kurallarına uygun bir şekilde oluşturulup oluşturulmadığı açısından yapılmaktadır." (Centel, Zafer, s; 840.) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
    Görüldüğü gibi doktrinde çoğunlukta olan bu anlayışa göre, Türk Ceza Muhakemesine istinaf kanun yolunun getirilmiş olması, temyiz mahkemesinin önceden olduğu gibi somut temyiz denetiminin elverdiği ölçüde maddi soruna girmesine engel oluşturmayacak, temyiz kanun yolunda somut dava üzerinden içtihatlarla birliği sağlayacak olan Yargıtay, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir etme yetkilerini de dikkate alarak bu delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görebileceği ve inceleyebileceği maddi sorunla ilgili vakıa değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıklar üzerinden bozma kararı verebilecektir.
    Burada ifade etmek gerekir ki; ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin uyguladığı maddi ceza normlarının hukuka uygun olması, maddi olayın doğru ve eksiksiz bir şekilde tespit edilerek bu tespite uygun olan maddi hukuk normlarının uygulanmasına bağlıdır. Başka bir ifadeyle, maddi sorun ile maddi hukuk normlarının bu ayrılmaz niteliğinden dolayı uygulanan maddi hukuk normlarının hatalı olduğu iddiasıyla yapılan temyiz başvurularında hükmün hukuki yönden denetiminin maddi sorundan ayrılması mümkün değildir. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması sonucunda maddi sorunun da hatalı şekilde belirlendiği hâllerde dosyaya yansıyan tüm delillerle birlikte maddi sorun irdelenmeksizin hükmün hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesi söz konusu olamayacaktır. Kaldı ki, Kanun"da Yargıtayın temyiz denetimi sırasında maddi sorunu inceleyemeyeceğine ilişkin bir hüküm de mevcut değildir. 5271 sayılı CMK’nın “Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek hâller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi” başlıklı 303. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunmasının gerektiği durumlarda, Yargıtayın, davanın esasına hükmedebileceği belirtilmiş olup bu düzenlemeye göre ilk derece veya bölge adliye mahkemelerinin tespitlerinin hukuki denetim yapılmasına olanak vermeyecek ölçüde yetersiz olması hâlinde maddi sorunun tespiti ve buna bağlı olarak maddi ceza normunun doğru tatbik edilmesi bakımından Yargıtayın eksik araştırma nedeniyle bozma kararı verebilecek olması, hukuki denetimin, o ana kadar yapılan tespitlerin, normun olaya uygulanması için yeterli dayanak oluşturup oluşturmadığı hususunu da içerdiği sonucunu doğurmaktadır.
    Sonuç olarak, Yargıtay, temyiz kanun yoluyla ülkedeki hukuk kurallarının istikrarlı ve aynı biçimde uygulanmasını yani içtihat birliğini sağlar. 5271 sayılı CMK, ilk derece yargılaması ile temyiz yargılaması arasına istinafı yerleştirerek, hem Yargıtayın içtihat mahkemesi konumunu güçlendirmeyi hem de mahkemelerin son kararlarının yalnızca hukuki sorun değil, maddi sorun açısından da sağlıklı bir şekilde denetlenmesinin yolunu açmayı öngörmüştür. Bununla birlikte ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektedir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Anayasanın 138. maddesi de tüm hâkimlerin Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vereceklerini hükme bağlamıştır. Bu nedenle ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinde yapılmakta olan yargılama sonucunda ulaşılma imkânı bulunan bütün deliller ele alınıp değerlendirilmeden karar verilmesi, maddi sorunun doğru olarak tespit edilmemesi, dosyada mevcut delillerle maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olmaması gibi nedenlerle yazılı hukuka, evrensel hukuki değerlere, akla, bilime ve tecrübe kurallarına aykırı olacak şekilde maddi olay değerlendirmesinin hatalı olarak belirlendiği hâllerde adaletin tam olarak gerçekleşmesi amacı da gözetilerek Yargıtayın, hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkları da temyiz yoluyla incelemesi gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Yerel Mahkemece sanıklar ... ve ... hakkında hırsızlık suçundan verilen mahkûmiyet hükümlerinin sanıklar tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararın, sanıklar tarafından temyizi üzerine Özel Dairece “Sanıklar temyiz dilekçelerinde suçu işlemediklerine yönelik gerekçe göstermişler, hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasına yönelik herhangi bir sebep göstermemişlerdir. Dosyada CMK"nın 289. maddesinde sayılan hukuka kesin aykırılık hâllerinin herhangi birinin varlığı da tespit edilememiştir.” şeklindeki gerekçe ile sanıkların temyiz dilekçelerinin sebep içermemesi nedeniyle temyiz istemlerinin reddine karar verilen olayda;
    Sanık ..."un; sanıklar ... ve ..."in, hırsızlık suçunu ... ile birlikte işlediklerini itiraf ederek kendisinin olayda yer almadığını söyledikleri, olay yerinde telefonunun da sinyal vermediği, buna rağmen sadece katılana ait iş yerindeki güvenlik kamera görüntülerinde yer alan şüpheli şahsın kolundaki saatin, yakalandığı sırada kendi kolunda takılı bulunan saate benzemesi nedeniyle hakkında usulsüz ceza verilerek mağduriyetine neden olunduğu; sanık ..."in ise; hırsızlık olayına katılmadığı, sanık ..."un kendisini ailesiyle tehdit etmesi nedeniyle suçu kabul etmek zorunda kaldığı, kamera kayıtları, bilirkişi raporu ve tanık beyanlarının kendi lehine olduğu, buna rağmen dosyanın tam incelenmeden mağdur edildiği yönündeki temyiz dilekçelerinde, güvenlik kamerası görüntüleri ve bilirkişi raporunun yeterince incelenmediği, lehlerine olan tanık beyanlarına itibar edilmediği gibi hangi maddi hukuka aykırılıklara dayandıklarını anlaşılır bir şekilde gösterdikleri, sanıkların ileri sürdükleri temyiz taleplerinin aynı zamanda mevcut deliller karşısında ilk derece ve bölge adliye mahkemelerince mahkûmiyet sonucuna nasıl ulaşıldığı yönündeki gerekçeyi de içerdiği, ayrıca, sanık ..."in, lehine olan diğer delillerin varlığına rağmen hükmün hukuka aykırı yöntemle elde edilen delile dayandırıldığı yönündeki temyiz sebebinin, muhakeme hukukuna aykırılık iddiası da taşıdığının anlaşılması karşısında, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin uyguladığı maddi ceza normlarının hukuka uygun olmasının, maddi olayın doğru ve eksiksiz bir şekilde tespit edilerek bu tespite uygun olan maddi hukuk normlarının uygulanmasına bağlı olduğu, buna göre hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkların da temyiz kanun yolunda incelenebileceği hususları ile 5271 sayılı CMK"nın 288. maddesinin Hükümet Tasarısı"ndaki Gerekçesinde belirtildiği üzere, delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde hukuka aykırılık hâlinin oluşacağı ve bu kapsamda sanıkların hem maddi hem de muhakeme hukukuna aykırılık iddiası taşıyan dilekçelerinin temyiz incelemesi için yeterli sebep içerdiği dikkate alınarak,
    Yargıtay 13. Ceza Dairesince, fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, ulaşılan sonucun akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere aykırılık taşıyıp taşımadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin mantıksal ve hukuksal bütünlük içinde değerlendirilerek karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde belirlenip belirlenmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar ile Özel Dairece, temyiz istemlerinin reddi kararında, 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde sayılan hukuka kesin aykırılık hâllerinin herhangi birinin varlığının tespit edilemediği belirtilmekle birlikte, sanıkların temyiz dilekçelerinin kapsamı gözetilerek muhakeme hukukuna aykırılık bulunup bulunmadığı yönünden de temyiz incelemesi yapılması, gösterilen maddi olguya ilişkin muhakeme hukukuna aykırılık ile hukuka kesin aykırılıkların bozma nedeni yapılması, diğer muhakeme hukukuna aykırılıklara ise kararda işaret edilmesinin gerektiği; kaldı ki, sanık ..."un, dosyada mevcut diğer deliller lehine olduğu hâlde, sadece yakalandığı sırada kolunda bulunan saatin, kamera görüntülerinde yer alan şahsın kolundaki saate benzemesi nedeniyle hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğunu belirterek temyiz nedenini mahkemece ulaşılan sonucun akla ve mantığa aykırı olduğu iddiasına dayandırdığı; sanık ... ..."in tehdit altında elde edilen ikrarının hükme esas alınarak diğer deliller tartışılmadan karar verildiği yönündeki temyiz talebinde ise adil yargılanma hakkı ihlâl edilerek ve etkin bir inceleme yapılmadan sadece hukuka aykırı şekilde elde edilen ikrar yeterli görülerek mahkûmiyet kararı verildiğinin ileri sürüldüğü anlaşıldığından bu yönde hukuka aykırılıkların incelenmesinde zorunluluk bulunduğu kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin temyiz isteminin reddine dair kararının kaldırılmasına, sanıkların temyiz dilekçelerinin içeriği gözetilerek hükümlerin denetlenmesi amacıyla dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
    İtirazın kabulü yönünde oy kullanan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
    "Sanık ... tarafından sunulan temyiz dilekçesinde, lehine olan diğer delillere itibar edilmeden sadece kolundaki saatin, kamera görüntülerinde yer alan şüpheli şahsın saatine benzemesi nedeniyle hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğu; sanık ... ... tarafından sunulan temyiz dilekçesinde ise, suçu diğer sanığın tehdidi altında ikrar ettiği, kamera kayıtları ve bilirkişi raporuna göre olayda kendisinin bulunmadığı, tanıkların beyanları da bu yönde olmasına rağmen, hukuka aykırı şekilde elde edilen ikrarın hükme esas alındığının ileri sürüldüğü, sanıkların bu yönüyle hükmün gerekçesini de temyiz ettikleri, bu kapsamda, Yerel Mahkemenin ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesinin gerekçeli kararının, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin mantıksal ve hukuksal bütünlük içinde tartışılarak değerlendirilip değerlendirilmediği yönlerinden incelenmesi ve bu nedenle itirazın kabul edilmesi gerektiği," şeklinde farklı görüş açıklamış,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
    "Dosya içeriğine göre sanıklar hakkında hırsızlık suçundan kamu davası açıldığı, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda TCK"nın 142/2-h, 143, 168/2, 58 ve 53. maddeleri gereğince 9 yıl 5 ay 12 gün hapis cezasına ve hak yoksunluğuna hükmedildiği, hükümlerin sanıklar tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddedildiği, iş bu kararın da sanıklar tarafından temyiz edildiği ve Yüksek 13. Ceza Dairesince özetle;
    "5271 sayılı CMK"nın 288. maddesinin, "Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.", aynı Kanun"un 294. maddesinin, "Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir." şeklinde düzenlendiği, bu hükümlere göre istinaf sonrası temyiz incelemesinin sebebe ve hukuksal denetimle sınırlı olduğu, temyizde sübut denetiminin yapılamayacağı, ilk derece ve istinaf mahkemesinin vaka konusundaki kabulünün akla, mantığa, ilme ve fenne aykırılığı hâlinde istisnaen sübut konusuna girilebileceği, somut olayda, sanıkların temyiz dilekçelerinde suçu işlemediklerine yönelik gerekçe gösterdikleri, bir hukuk kuralının uygulanmadığı veya yanlış uygulandığı yönünde bir temyiz nedeni göstermediklerinden; sanıkların temyiz istemlerinin 5271 sayılı CMK"nın 298. maddesi uyarınca reddine" oy çokluğuyla karar verildiği,
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ise özetle "sanıkların dilekçelerinde belirttikleri hususların temyiz sebebi olarak kabulü gerektiği, aksi durumda hukuk eğitimi almamış sanıkların, hukukçuların bile takipte zorlandığı mevzuat değişikliğini takip ederek buna göre temyiz dilekçesi yazmalarının beklenemeyeceği, kaldı ki, kamera kayıtları ve bilirkişi raporlarının yeterince incelenmediğini, tanık anlatımlarının yanlış değerlendirildiğini, telefon sinyallerinin incelenmesinde çıkan lehe sonuçların değerlendirme dışı tutulduğunu bildirdiklerini, bunların yasal temyiz nedeni olduğu" görüşüyle itiraz yoluna başvurduğu,
    Anlaşılmıştır.
    İtirazı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca itiraz yerinde bulunarak, kabul edilmiştir. Aşağıda açıklayacağımız nedenlerle bu karar usul ve yasaya aykırıdır.
    CMK"nın 294. maddesinin birinci fıkrasına göre temyiz kanun yoluna başvuran, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Aynı Yasa"nın 295. maddesine nazaran, temyiz başvurusunda nedenler gösterilmemiş ise en geç temyiz başvurusu için belirlenen süre sonunda bunun bildirilmesi gerekir. Ayrıca, hüküm gerekçeleriyle birlikte açıklanmamış ise, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir dilekçe verilmesi şarttır. Bu yasal duruma göre, Yargıtayın temyiz incelemesi yaparken yasal süresi içerisinde bildirilen temyiz nedenleri ile sınırlı inceleme yapması gerektiği sonucu çıkmaktadır.
    Temyiz nedenlerinin gösterilmemesinin sonucu düzenleyen CMK"nın 298. maddesi "Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa,  temyiz istemini reddeder." hükmünü içermektedir. Temyiz bir davadır ve usulüne uygun açılmadığı takdirde reddine karar verilmesi gerekmektedir. Bu hükme göre usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından söz edilebilmesi için;
    A-Başvuruyu yapanın buna hakkı olması,
    B- Temyiz istemine konu karar veya hükmün temyiz edilebilir olması,
    C- Yasal süresi içerisinde temyiz talebinde bulunulması,
    D- Temyiz dilekçesinin temyiz nedenlerini içermesi,
    Gerekmektedir.
    Bu düzenlemeye göre maddede belirtilen hususları içermeyen temyiz istemlerinin doğrudan reddedilmesi gerekmektedir. Temyiz nedenlerinin gösterilmemesi, diğer noksanlıklarla (temyizin süresinden sonra yapılması, hükmün temyiz temyiz edilemez olması ve başvuranın temyize hakkının bulunmaması) eşit görülerek aynı sonuç bağlanmıştır. Yani temyiz nedenleri gösterilmemiş ise CMK"nın 289. maddesinde yer alan kesin hukuka aykırılık hâlleri dahi nazara alınmayacak ve inceleme yapılmayacaktır. Bu maddenin birinci fıkrasında yer alan "Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır." düzenlemesi incelemenin sebeple sınırlı yapılması kuralının istisnasını oluşturmaktadır. Ancak bu hükmün uygulanarak maddede yer alan kesin hukuka aykırılıkların ileri sürülmese dahi incelenebilmesi için usulüne uygun olarak açılmış temyiz davasının bulunması şarttır. Yukarıda gösterilen dört unsuru içeren temyiz talebinin varlığı hâlinde, usulüne uygun açılmış temyiz davasından söz edilebilir ve o takdirde bu nedenler dikkate alınabilir. Kısacası hukuka kesin aykırılık nedeniyle hükmün bozulabilmesi için taraflardan birinin en az bir tane nisbî temyiz sebebi ileri sürmüş olması gereklidir.
    Temyiz nedenlerinin gösterilme biçimi, diğer ifadeyle ne ölçüde ve nasıl açıklanıp ortaya konması gerektiği hususuna gelince; CMK"nın "Temyiz nedeni" başlıklı 288. maddesi; "(1) Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
    (2) Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır."
    "Temyiz başvurusunun içeriği" başlıklı 294. maddesi ise; "(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir."
    "Temyizde incelenecek hususlar" başlıklı 301. maddesi ise "(1) Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar." hükmünü taşımaktadır.
    Bu iki düzenlemeye göre temyiz, hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır ve temyiz eden dilekçesinde temyiz nedeni olarak sadece hükmün hukuki yönüne ilişkin sebepleri ileri sürebilir. Öte yandan temyiz istemi usule ilişkin noksanlıklardan kaynaklanmış ise başvuruda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapılması gerekmektedir.
    Yargıtay sadece hukuka aykırılıkları incelemekle yetkili olup dosyadaki maddi olguları inceleyemez ve maddi vakaların denetimini yapamaz, mahkemenin takdirinin yerinde olup olmadığını değerlendiremez, sadece hükmün bir kanun ihlâl edilerek kurulup kurulmadığına bakar. Diğer anlatımla temyizde, uyuşmazlığın sadece hukuki yönü, yani ilk derece veya BAM tarafından tespit edilen maddi olayın hukuk normları karşısındaki durumu ele alınarak, hukuk normlarının maddi olaya doğru bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı, norm ihlâli olup olmadığı denetlenmektedir. Bu yapılırken alt mahkemelerin tespit ettiği maddi olay, inceleme dışı kalacak, yerel ve istinaf mahkemesi tarafından saptanan olgular ve hükme esas alınan deliller üzerine kurulan hükümde, hukukun doğru ve eksiksiz uygulanıp uygulanmadığı araştırılacaktır. Temyizin amacı bölge adliye mahkemelerinin karalarındaki hukuka aykırılıkları gidererek ülkede uygulama birliğinin sağlanması ve hukukun geliştirilmesidir. Bu durumda maddi sorunla ilgili temyiz, örneğin; suçun işlenip işlenmediği, işleniş biçimi veya sanık tarafından işlenip işlenmediği hususlarına ilişkin nedenler temyiz nedeni kabul edilecek mi, yoksa hukuksal sorunla ilgili olmadığı için temyiz isteminin CMK"nın 298. maddesi gereğince reddine mi karar verilmeli ?
    "Temyiz başvurusunun içeriği" başlıklı 294. maddede yer alan "(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir." şeklindeki hüküm; ileri sürülebilecek temyiz nedenlerine nitelik olarak da bir sınırlama getirmektedir ve esasen Yargıtayın bu konuda inceleme yetkisi de bulunmadığı için maddi sorunla ilgili ileri sürülen temyiz nedenleri dikkate alınamaz, başvuruda yer alan temyiz nedenlerinin tamamının bu kapsamda olması hâlinde usulüne uygun temyiz davası açılmadığı için CMK"nın 298. maddesine göre istemin reddine karar verilmesi gerekmektedir. Zira, bu maddenin ilk fıkrası temyizde neden gösterme zorunluluğunu düzenlemiştir. Dilekçede gösterilen her nedeni kanun koyucu yeterli görse ikinci fıkraya yer vermezdi. İkinci fıkra açıkça temyiz nedenlerine nitelik bakımından da bir sınırlama getirmek amacıyla maddeye konulmuştur.
    Bu bilgilere göre uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Evvela, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazında yer alan "sanıkların dilekçelerinde belirttikleri hususların temyiz sebebi olarak kabulü gerektiği, aksi durumda hukuk eğitimi almamış sanıkların hukukçuların bile takipte zorlandığı mevzuat değişikliğini takip ederek buna göre temyiz dilekçesi yazmalarının beklenemeyeceği " görüşü hukuki ve isabetli değildir. Çünkü tarafların hukuk eğitimi alıp almamalarına göre temyiz nedenlerinin yasal olup olmadığı değerlendirilemez, bu yasal bir kriter değildir.
    Öte yandan, her yargılamada mahkemelerin iki görevi vardır. Bunlardan ilki iddia edilen olayı saptamak (maddi sorun), diğeri ise saptanan duruma doğru hukuk kuralını uygulamaktır. (hukuki sorun) İddia edilen olayın gerçekleşip gerçekleşmediği, failin bunu gerçekleştirip gerçekleşmediği ve fiilin işleniş biçimi gibi ispat sorunları maddi sorunu oluşturur, bunu çözmek ilk derece ve istinaf mahkemesinin görevidir. Somut olayda sanıkların temyiz dilekçelerinde yer alan suçu işlemediklerine yönelik gerekçe gösterdikleri görülmektedir. Bu kanıtlara nazaran eylemin sabit olmadığı ileri sürülerek, mevcut delillerden olay hâkiminin çıkardığı sonucun denetlenmesi istenmiştir. İleri sürülen temyiz nedenlerinin tamamı tipik maddi vakıanın denetimini gerektirir ve bunların incelenmesi Yargıtayın görev alanı dışında olduğundan CMK"nın 294. maddesinin ikinci fıkrasının açık hükmüne göre temyiz sebebi olarak kabul edilmemiştir.
    Açıklanan nedenlerle Özel Dairece, sanıkların yalnızca maddi vakıa denetimi gerektiren sebebe dayandığı anlaşılan ve muhakeme veya maddi hukuka ilişkin hangi normun ihlâl edildiğini bildirmeyen temyiz istemlerinin CMK"nın 298. maddesi gereğince reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar verilmesi gerektiği," düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 09.04.2019 tarihli ve 1213-5844 sayılı sanıklar ...ve ... hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz istemlerinin reddine dair kararının KALDIRILMASINA,
    3- Dosyanın, temyiz incelemesi yapılması amacıyla Yargıtay 13. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.10.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi