"İçtihat Metni"
Davacı, trafik kazasında ölen sigortalının haksahiplerine yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, zararlandırıcı sigorta olayı sonucu vefat eden Bağ Kur sigortalısının hak sahiplerine davacı Kurumca yapılan Sosyal Sigorta yardımlarının 1479 sayılı kanunun 63. maddesi kapsamında rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Bağ Kur Kanununun 70/2 maddesi hükmünde; bu kanuna dayanılarak Kurumca açılacak rücu davalarının 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu öngörülmüş olup, zaman aşımına ilişkin bu hüküm, "özel hüküm" niteliğini taşımakla genel hükümlere göre uygulama önceliğine haizdir.
Ne var ki; iş bu 10 yıllık zamanaşımının hangi tarihten itibaren işlemeye başlayacağı konusunda; özel kanun olan 1479 sayılı kanunun anılan maddesi hükmünde açıklık bulunmaması karşısında; başlangıç tarihinin belirlenmesinde "zamanaşımının alacağın muaccel olduğu zamandan başlayacağı"na ilişkin Borçlar Kanununun 128. maddesi hükmü esas alınmalıdır.
Bu durumda ise; Kurumun 63. maddesine dayalı rücu alacağının; gelir ya da aylığın bağlandığı ve bu işlemin yetkili makamca onaylandığı, masrafların yapıldığı tarihte mi yoksa zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği tarihte mi muaccel olacağı konusunun çözümlenmesi gereği açıktır. Anılan konuda sonuca ulaşılabilmesi için de, öncelikle davacı Bağ Kur"a 63. maddeye göre tanınan rücu hakkının hukuksal temelinin ne olduğu üzerinde durulmalıdır. Dairemizin ve Yargıtay"ın son yıllardaki yerleşmiş içtihadına göre Bağ Kur"un sözü edilen rücu hakkı; hukuki nitelikçe, halefiyet ilkesine dayandığına ilişkin yasada açık bir hüküm bulunmaması nedeniyle kanundan doğan, Kurumun sigortalı ya da hak sahiplerine tanınan haktan bağımsız olarak kullanılabileceği basit rücu hakkı vasfındadır. Bu bağlamda; belirtilen nitelikteki bağımsız rücu hakkının; başkasına ait bir borcu ödeyen kişinin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik tazminat niteliğinde yeni bir talep hakkı olması itibariyle de; bu hak, rücu hakkı sahibinin şahsında doğduğu anda, alacak muaccel hale gelecek ve yeni bir zamanaşımı süresi de bu tarihten işlemeye başlayacaktır.
Hal böyle olunca; Bağ Kur"un rücu alacağı; sigorta olayının meydana gelmesiyle değil, gelir ya da aylık bağlanmasının onaylandığı masrafın yapıldığı tarihte muaccel olacak ve yasada öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi de bu tarihten işlemeye başlayacaktır.
Somut olayda da, zararlandırıcı sigorta olayı 03.10.1986 tarihinde meydana gelmiş ise de; Bağ Kur sigortalısının bu tarih itibariyle üç tam yıl sigorta primi ödemesinin bulunmaması nedeniyle hak sahiplerine; sigortalının askerlik süresini borçlanıp, borçlanma karşılığını 31.07.1997 tarihinde ödemeleri, bu bağlamda ölüm sigortası kolundan tahsis koşullarının ancak bu ödeme tarihi itibariyle gerçekleşmesi üzerine ölüm aylığı bağlanıp yetkili organca 07.08.1997 tarihinde onaylanması karşısında; yukarıda sıralanan hukuki esaslar çevresinde zamanaşımı süresi, kurum alacağının muaccel hale geldiği iş bu onay tarihinden işlemeye başlayacaktır ki nitekim rücu davası da 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde 10.12.2001 tarihinde açılmıştır.
Hal böyle olunca da; mahkemece işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken zamanaşımı süresinin geçtiğinden bahisle davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı Kurumunun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 20.03.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.