17. Hukuk Dairesi 2016/2245 E. , 2016/3443 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :.........Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin yetkisizliğine dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
- K A R A R -
Davacılar vekili, davalıların trafik sigorta şirketi olduğu iki aracın kazası sonucu davacıların yaralandığını belirterek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 3.000,00 Tl maddi tazminatın davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve dosya içinde bulunan belgelere göre yapılan yargılama sonucunda, haksız fiilin vukuu bulduğu yer mahkemesinin davalılar yönünden ortak ve kesin yetkili olduğu gerekçesiyle Erdemli nöbetçi asliye hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) yetkili olduğundan mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasında davacıların yaralanması nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık; haksız fiil hukuksal nedenine dayalı davalar yönünden 6100 sayılı HMK’nın 7. maddesinin “kesin” yetki kuralı içerip içermediği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere mahkemelerin yetkisi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 5 ila 19. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi genel yetkili mahkeme olarak belirlenmiştir(m.6).
HMK’da davalının ikametgahı mahkemesinin yanında, özel yetki kuralları ile başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır. Örneğin, sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir (m.10).
Öğretide ve uygulamada özel yetki kuralları olarak adlandırılan ve bazı dava çeşitleri için kabul edilen
bu istisnai nitelikteki yetki kuralları, ilke olarak kamu düzenine ilişkin değildir.
Kamu düzenine ilişkin olmayan özel yetki kuralları, genel mahkemenin (m.6) yetkisini kaldırmadığından, eş söyleyişle onunla birlikte uygulandığından, davacı davasını genel veya özel yetkili mahkemede açmak hususunda bir seçim hakkına sahiptir. Zira özel yetki genel yetkiyi ortadan kaldırmaz, onun yanında varlığını sürdürür; dolayısıyla dava veya icra takibi, davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabilir.
Davalıların birden fazla olması halinde yetki ise 6100 Sayılı HMK’nın 7. maddesinde düzenlenmiş olup, madde metni ;
“(1) Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır.
(2) Birden fazla davalının bulunduğu hâllerde, davanın, davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir” şeklindedir.
Uyuşmazlığa konu eldeki davanın haksız eylemden kaynaklanması nedeniyle HMK 16. maddesinin de açıklanması ve HMK 7. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
HMK’nın “Haksız fiilden doğan davalarda yetki” başlıklı 16. maddesi;
“Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir” düzenlemesini içermektedir.
Bu aşamada hemen belirtilmedir ki, HMK 7. madde metninde, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkemenin kanunda belirtilmesi halinde bu yerin davada “kesin” yetkili olduğu hususunda açık bir düzenleme yazılı değildir. Bilindiği üzere yasa koyucu yetkinin kesin olmasını arzuladığı tüm hallerde bu “kesinlik” durumunu 6100 sayılı HMK sistematiği içinde açıkça madde metninde belirtmiş durumdadır.
Sınırlı sayıdaki bu kesin yetki halleri dört maddede belirtilmiştir. Buna göre ölenin son yerleşim yeri mahkemesi (m. 11/1), taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin
veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda; taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi (m.12/1), özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için; ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi (m.14/2) ve can sigortalarında, sigorta ettirenin, sigortalının veya lehtarın leh veya aleyhine açılacak davalarda; onların yerleşim yeri mahkemesi (m.15/2) kesin yetkilidir.
Açıklanan bu dört yasa hükmünde mahkemelerin yetkisini kesin olarak belirleyip madde metnine açıkça yazan yasa koyucu bu belirlemeyi HMK 7. maddesi yönünden yapmamıştır. Bu farklılığın bilinçsiz olduğu ileri sürülemez. Şayet bu halde de yetkinin kesin olması istenilmiş olsaydı bu kesinlik olgusunun diğer maddelerde olduğu gibi madde metnine de yazılması önünde hiçbir engelin bulunmadığı açıktır.
Bu aşamada HMK’nın 7. maddesinin gerekçesinde yer alan “…ortak yetkili mahkemenin yetkisi, kesin yetki haline getirilmiş.” ibaresinin bağlayıcı olup olmadığı üzerinde de durulmalıdır.
Kanun tasarıları ve teklifleri gerekçeli olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilir ve kanunların gerekçeleri bağlayıcı değildir. Kenar başlıklarının kanun metnine dâhil olup olmadığı ise ilgili kanunda belirtilir.
Doktrinde açık kural bulunmayan durumlarda, başlıkların kanun metninden sayılması görüşü hâkimdir (Yavuz Atar, Türk Anayasa Hukuku, Konya 2007, s.177).
Hemen belirtilmelidir ki Anayasanın gerekçesi dahi bağlayıcı değildir.
Gerekçelerin bağlayıcı olmadığı ve Anayasa metninde mevcut olmayan bir müessesenin, Anayasa gerekçesi ile yaratılamayacağı açıktır (Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, Ankara 1998, s.309).
Aksi düşünce gerekçeleri normlar hiyerarşisinde yasa düzeyine yükseltir ki, böyle bir kabulün olanaksızlığını, izaha dahi gerek yoktur.
Ayrıca belirtilmedir ki, haksız fiilden doğan davalarda yetkinin belirlenmesine ilişkin olarak 6100 Sayılı HMK’da özel bir düzenleme olarak 16. maddeye yer verilmiştir. Anılan madde hükmünde zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinin
de yetkili olduğu düzenlenmiş olup, bu durumda birden fazla davalının ve davacının yerleşim yerlerinin farklı olduğu bir olayda haksız fiilin işlendiği yerin “kesin yetkili” olduğunu söylemenin mümkün olmadığı görülmektedir. Zira HMK’nın 16. maddesinin zarar görene tanıdığı bu hak göz ardı edilmemelidir.
O halde, somut olaya ilişkin 6100 Sayılı HMK’nin 7.maddesinin kesin yetki kuralı olmadığı dikkate alınmak suretiyle, davalıların yetki itirazı olmadığı halde davanın esasına girilerek karar verilmesi gerekirken usul yönünden yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 17/03/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.