Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/1198
Karar No: 2019/580

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/1198 Esas 2019/580 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/1198 E.  ,  2019/580 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 424-1139

    Resmî belgede sahtecilik suçundan sanık ..."nin TCK"nın 204/1, 62, 53 ve 54. maddeleri uyarınca iki kez 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye ilişkin Büyükçekmece 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 08.10.2013 tarihli ve 424-1139 sayılı hükümlerin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 19.10.2017 tarih ve 4395-6851 sayı ile;
    "I- Sanık hakkında ... plaka sayılı araca ilişkin resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde:
    5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan haklardan yoksunluğun sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinin Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
    Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak:
    Adli emanetin 2011/2156 sırasında kayıtlı ... plakalı araca ait motorlu araç trafik ve tescil belgelerinin dosyada delil olarak saklanması yerine yazılı şekilde müsaderesine karar verilmesi,
    Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasında belgenin müsaderesine ilişkin bölüme "Adli emanetin 2011/2156 sırasında kayıtlı ... plakalı araca ait motorlu araç trafik ve tescil belgelerinin dosyada delil olarak saklanması" ibaresinin yazılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına,
    II- Sanık hakkında ... plaka sayılı araca ilişkin resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesine gelince;
    1- Sanıkta ele geçirilen ... plakalı araca ait plakaların ve motorlu araç trafik-tescil belgelerinin sahte olduğu iddiasıyla açılan kamu davasının yargılaması sonucunda, sanık hakkında her ne kadar mahkumiyet kararı verilmiş ise de, dosyada mevcut ekspertiz raporunda, ... sayılı plakalarda soğuk mühür izinin bulunmadığına dair görüş bildirilmesine rağmen mahkemece yapılan gözlemde plakalarda soğuk mühür izinin bulunduğunun belirtilmesi ve ... plakalı araca ait motorlu araç trafik ve tescil belgeleri üzerinde sahte olup olmadıkları hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılmadığının anlaşılması karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi bakımından, öncelikle ... plakalı araca ait motorlu araç trafik ve tescil belgeleri üzerinde sahte ve iğfal kabiliyetini haiz olup olmadıkları yönünde bilirkişi incelemesi yaptırılıp ... sayılı tescil plakalarında ise soğuk mühür izinin bulunup bulunmadığı hususundaki çelişkinin giderilmesi ve suça konu belgelerin denetime olanak verecek şekilde dosya içerisinde bulundurularak sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,
    2- Kabule göre de;
    a) Suça konu ... sayılı araca ilişkin trafik ve tescil belgelerinin dosyada delil olarak saklanması ile yetinilmesi gerekirken yazılı şekilde müsaderesine karar verilmesi,
    b) Sahte olduğu iddia ve kabul edilen suça konu plakaların akıbeti hakkında karar verilmemesi,
    c) 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan haklardan yoksunluğun sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesinin Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
    Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nun 321. maddesi uyarınca bozulmasına” oy çokluğuyla karar verilmiş,
    Daire üyesi H. Dönmez; "...Sanık ..."de ele geçen ... sayılı sahte plakalı Mercedes marka araç ile ... sayılı sahte plakalı Volkswagen Caddy marka araç aynı zaman diliminde sahte plakalar ve trafik tescil belgeleri ele geçirilmiştir.
    Mahkemece olayda iki aracın söz konusu olması iki araç üzerinde ayrı ayrı sahte plaka ve sahte tescil belgelerinin ele geçmesi nedeniyle sahtecilik suçunun ayrı ayrı iki kez oluştuğu kanaatiyle sanığın sahte ... plaka sayılı araç ile yine sahte olan ... plakalı araç üzerindeki sahte plaka ve trafik tescil belgelerinden dolayı 5237 sayılı Kanunun 204/1. maddesi gereğince ayrı ayrı iki kez teşdiden cezalandırılmasına karar verilmiştir.
    Yüksek Dairece ... sayılı plakanın takıldığı araçta ele geçen sahte belgelerden dolayı verilen mahkumiyet ilamı düzeltilerek onanmış, ... nolu plakalı araçta ele geçen sahte belgelere ilişkin karar ise "dosyadaki ekspertiz raporunda plakada soğuk mührün bulunmadığına" dair görüş bildirilmesine rağmen mahkemece yapılan gözlemde plakada soğuk mühür izinin bulunduğunun belirtilmesi yine bu araçta ele geçen motorlu araç trafik tescil belgelerinin üzerinde sahte olup olmadıkları hususunda bilirkişi incelemesi ya da gözlem yapılmadığından, oluşan çelişkinin giderilmesi ve belgelerin iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığı hususunda değerlendirme yapılması gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Gerek Mahkemenin kabulünde gerekse Daire kararında ... ve ... sahte plakalı araçlardaki plaka ve trafik tescil belgelerinin farklı tarihlerde düzenlendiklerine dair herhangi bir tespit yapılamamıştır. Belgelerin farklı yer ve zamanlarda düzenlendiğine dair dosyada kesin bir bilgi bulunmamasına göre suça konu araçlardaki sahte plaka ve sahte trafik tescil belgelerinin aynı anda düzenlendiğinin kabul edilmesinde zorunluluk vardır. Dairemizin müstakar kararları bu şekildedir. Buna göre aynı anda ele geçen dolayısı ile aynı anda düzenlendiği kabul edilmesi gereken belgelerin değişik araçlarda ele geçmesi iki ayrı suç oluşturmaz. Belgelerin irade yenilemesinin varlığını kabul edecek kadar değişik zamanlarda düzenlendiğine ilişkin tespit yapılmadığı için iki ayrı suçtan hükümde kurulamaz. O nedenle öncelikle bu belgelerin farklı zamanlarda kullanılıp kullanılmadığı araştırılıp farklı zamanlarda kullanıldığının tespiti halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulaması gerekir. Farklı zamanlarda kullanıldığının da tespit edilememesi halinde ise tek bir resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulması ancak belge sayısı ve çeşitliliğinin TCK"nın 61. maddesi gereğince temel cezanın belirlenmesinde teşdit gerekçesi olarak dikkate alınması gerekecektir. Bunun için mahkemece yukarıda belirtilen hususların araştırılıp sonucuna göre eylemlerin iki ayrı suç mu yoksa zincirleme şeklinde işlenmiş tek suç mu veya eylemin tek suç oluşturup belge sayısı nazara alınarak teşdiden hüküm kurulması gereken bir olay mı olduğunun değerlendirmesi yapılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği sanığa fazla ceza tayininin önüne geçilmesi bakımından da eylemlerin bölünmeden bir bütün halinde değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu kanaatiyle ilamın 1 nolu bentinde belirtilen düzeltilerek onama hükmünün de bozulması gerektiği..." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.11.2017 tarih ve 356676 sayı ile;
    "...Büyükçekmece 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 08/10/2013 gün ve 2008/424 Esas 2013/1139 Karar sayılı ilamı ile;
    "...Dosya arasında mevcut kayıt ve belgelerin incelenmesinde; olaya ilişkin tutanak ve belgelerin düzenlenerek dosya arasına alındığı anlaşılmıştır. Olay ve yakalama tutanaklarına göre sanık yakalandığında başka suçlardan aranmakta olup beraberindeki iki araç ve üzerindeki plakaların ve trafik tescil belgelerinin sahte olduklarının belirtildiği anlaşılmıştır. 26/12/2007 tarihli ekspertiz raporuna göre de, ... plakalı ve ... plakalı araçlara ait trafik tescil belgeleri ve üzerlerindeki plakaların sahte oldukları ve aldatma kabiliyetine haiz olduklarının belirtildiği anlaşılmıştır. Bunun yanında Ankara"dan çalınan ... plakalı araçla ilgili olarak Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesinde hırsızlık suçundan dava açıldığı ve yargılama sonucunda sanığın cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Buna ilişkin Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/367 esas 2008/932 karar sayılı ilamı celp edilip yapılan incelemede; müştekisinin..., sanığının ... olduğu, hırsızlık suçundan dava açıldığı, suç tarihinin 23/02/2007 olduğu, müştekinin ... sahte plaka takılan aracının gerçekte... plakalı araç olduğu ve Ankara ilinden yapılan araç hırsızlığı sonucunda çalınan... plakalı aracın ... sahte plaka ile sanıkta yakalandığı, sahtecilikten bizim mahkememize kamu davası açıldığı, hırsızlık suçundan ise Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesine dava açıldığı ve 2008/367 esas 2008/932 karar sayılı ilam ile hırsızlık suçundan sanığın cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; sanık savunmaları, tanık beyanları, olay nedeniyle düzenlenen tutanak ve belgeler, olay ve yakalama tutanakları, ekspertiz raporu, emanet makbuzu, nüfus ve adli sicil kayıtları ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında, her ne kadar sanık suçlamaları kabul etmediğini belirtmiş ise de sanık savunmalarının dosya kapsamındaki delillerle ve hayatın olağan akışı ile uygunluk göstermediği ortadadır. Sanıkta ele geçen iki adet araç sahte plaka takılı vaziyette ve sahte trafik tescil belgeleri ile ele geçirilmiştir. Sanık savunmasında ... plakalı aracı ..."dan aldığını, çalıntı ve sahte plakalı olduğunu bilmediğini belirtmiştir. Ancak tanık Hanifi farklı beyanlarda bulunarak sanığı hiç tanımadığını ve ona herhangi bir araç satmadığını belirtmiştir. Yine sanık savunmasında ... plakalı aracı ..."tan aldığını belirtmiş ise de bu husustaki savunmalarının da farklı ve çelişkili olduğu ve dosyadaki delillerle uygunluk göstermediği anlaşılmıştır. Sanık hazırlık aşamasındaki savunmalarında ..."un damadı olduğundan hiç söz etmemiş, bu kişiden bu haliyle aracı satın aldığını belirtmiştir. Daha sonra yargılama aşamasında ise bu kişinin damadı olduğunu ve bu aracı alacağına karşılık teminat olarak ondan aldığını belirterek farklı ve çelişkili savunmalarda bulunmuştur. Savunmada ismi geçen ... tüm aramalara rağmen temin edilememiş, ayrıca sanık tarafından da açık kimlik ve adres bilgileri ibraz edilmemiştir. Gerçekte böyle bir kişi olmadığı ve sanığın cezadan kurtulmak amacıyla savunmasını işin içinden çıkarılamayacak hale getirmeye çalıştığı ve olmayan kişi ve tanıklar uydurarak savunmasını haklı göstermeye çalıştığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Zira bu tanığın hazırlık dahil hiç bir aşamada beyanı olmadığı gibi sanığın bu tanıkla ilgili ve sözde ondan aldığını söylediği araçla ilgili beyanları ve savunmaları da farklı ve çelişkilidir. Sanıkta yakalanan iki araçta sahte plaka takılı vaziyette ve sahte trafik tescil belgeleri ile ele geçirilmiştir. Sanık bu araçlardaki plaka ve tescil belgelerinin neden sahte olduğu hususunu izah edip açıklayamamıştır. Ayrıca dinlenen tanıklarda olayı tereddütsüz olarak doğrulamışlardır. Bu nedenle sanık yönünden atılı suçların sübuta erdiği konusunda tam bir vicdani kanaatin oluştuğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Kaldı ki sahte plaka ve tescil belgesi ile ele geçen bu araçların hırsızlanması ile ilgili açılan davalarda hırsızlık suçundan sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir. İki ayrı aracın söz konusu olduğu, iki araç üzerinde ayrı ayrı sahte plaka ve trafik tescil belgelerinin ele geçtiği, iki ayrı aracın plaka ve tescil belgelerinde sahtecilik yapıldığı açıktır. Bundan dolayı iki ayrı araç için iki ayrı sahte plaka ve trafik tescil belgesi düzenlenip iki ayrı araçta kullanıldığı için sahtecilik suçunun ayrı ayrı iki kez oluştuğu sonucuna varılmıştır. Bu itibarla sanığın ... sahte plakalı ve yine ... sahte plakalı iki ayrı araçla ilgili olarak üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği sabit görüldüğünden eylemine uyan 5237 sayılı ...nun 204/1 maddesi gereğince ayrı ayrı iki kez olmak üzere, suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri, sanığın suçun işlenmesindeki amaç ve saiki, sanığın benzer ve başkaca suçlardan mahkumiyetinin bulunması ve suç işleme kastının yoğunluğu dikkate alınarak takdiren teşdiden cezalandırılmasına karar vermek gerektiği" gerekçesiyle sanık ... hakkında iki defa resmi belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.
    Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 19/10/2017 gün ve 2017/4395 Esas, 2017/6851 Karar sayılı ilamı ile ... plaka sayılı araca ilişkin resmi belgede sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet hükmü bozulmuş, ancak ... plaka sayılı araca ilişkin resmi belgede sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet hükmü düzeltilerek onanmıştır.
    5237 sayılı TCK’na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun "suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
    Zincirleme suç, 765 sayılı Kanunun 80. maddesinde; "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır" şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı TCK"nun 43/1. maddesinin ilk cümlesinde; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır" biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında ise; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır" denilmek suretiyle de aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiştir.
    5237 sayılı TCK"nun 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
    a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
    b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
    c-Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
    765 sayılı TCK’da yer alan "muhtelif zamanlarda vaki olsa bile" ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda, diğer şartların da varlığı halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim 765 sayılı TCK’nun yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir. 5237 sayılı TCK’nun 43/1. maddesinde bulunan, "değişik zamanlarda" ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu halde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nun 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
    5237 sayılı Kanunun 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
    Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
    Bağımsız kastları birleştiren suç işleme kararından, kanunun aynı hükmünü birkaç defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyet anlaşılmalıdır. Fail, önceden belirlediği böyle bir plân veya niyet kapsamında, bunu bir defada gerçekleştirmek yerine, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plâna göre hareket etmiş olduğundan, birden fazla olan kısımlar, yani ayrı suçlar, tek bir müteselsil suç meydana getirirler. (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku, Beta Yayınevi, Cilt I, 14. bası, s.398)
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun konuya ilişkin 30.05.2006 gün ve 173-145, 13.10.1998 gün 305-304, 20.03.1995 gün ve 48-68 ile 02.03.1987 gün ve 341-84 sayılı kararlarında, 765 sayılı TCK"nun 80. maddesine ilişkin olarak öğretideki yukarıda değinilen görüşlere yer verildikten sonra "aynı suç işleme kararından" yasanın aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, bu plan çerçevesinde hareket etmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm bu hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması, aynı suç işleme kararının varlığı, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenmesi gerektiği, suçların işlenme tarihleri arasında az veya çok bir zaman aralığı bulunması, suç mağdurlarının birden fazla olması halinde teselsülü reddetmenin adalet ve hakkaniyete uygun bulunmayacağı hususlarının genel bir kabul gördüğü de kabul edilmiştir.
    Sahtecilik suçunun farklı kişilere yönelik gerçekleşmiş olması nedeniyle, 5237 sayılı TCK"nun 43. maddesinin 2. fıkrası üzerinde de durmak gerekir. Aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bu durumda, fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacak, ancak bu ceza TCK’nun 43/1. maddesine göre artırılacaktır. Ancak burada kastedilen, fiil ya da hareketin, doğal anlamda değil hukuksal anlamda tekliğidir. Bazen suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki "tek bir fiili" oluşturmaktadır.
    5237 TCK"nda, bazı suçlarda özel olarak aynı neviden fikri içtima hükmüne yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması halinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür (TCK’nun 172/2. md.). Bu suçlar için özel bir aynı neviden fikri içtima kuralı öngörülmüş olduğundan, ayrıca TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.
    Aynı neviden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;
    1- Hareket ya da fiilin hukuksal anlamda tek olması,
    2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,
    3- İşlenen birden fazla suçun "aynı suç" olması,
    4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.
    Bu dört şart birlikte gerçekleştiğinde, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır.
    Birden çok belgede sahtecilik suçunun, zincirleme ya da ayrı suçlar mı oluşturacağı problemini çözümlerken, korunan hukuki yarar, suçun mağduru ve suçtan zarar gören kavramları da ele alınmalıdır.
    Belgede sahtecilik suçları 765 sayılı TCK"nun "Cürümler" başlıklı ikinci kitabının, "Ammenin İtimadı Aleyhinde Cürümler" başlıklı altıncı babının, "Evrakta Sahtekarlık" başlıklı üçüncü faslında düzenlenmişken, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK"nun ise "Özel Hükümler" başlıklı ikinci kitabının, "Topluma Karşı Suçlar" başlıklı üçüncü kısmının, "Kamu Güvenine Karşı Suçlar" başlıklı dördüncü bölümünün 204 ila 212. maddelerinde düzenlenmiş olup, her iki kanun yönüyle de belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güvenidir.
    Nitekim 765 sayılı Kanun döneminde Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.06.2004 gün ve 94-132 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında istikrarlı olarak, suçla korunan yararın kamu güveni olduğu kabul edilmiş ve; "Evrakta sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güvenidir. Belgelerin gerçeğe aykırı düzenlenmesi, gerçek belgeye eklemeler yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi, eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek suç sayılıp, yaptırıma bağlanmıştır. Bu nedenle de fiilen bir zararın ortaya çıkması aranmamakta, zarar olasılığı yeterli görülmektedir" denilmiştir. Hatta, 765 sayılı TCK’nun 339 ve 355. maddeleri ile ilgili olarak ceza miktarlarını belirlemede kanun koyucunun suçun kamu güvenini bozmadaki etkinliğini ölçü aldığı kabul edilmiştir. (CGK’nun 06.11.2007 gün ve 223-224 sayılı kararı)
    Aynı şekilde Yargıtay bu görüşünü 5237 sayılı TCK’nun yürürlüğe girmesinden sonra da sürdürmekte olup, Ceza Genel Kurulunun 06.03.2007 gün ve 276-55 sayılı kararında bu husus; "Evrakta sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamu güvenidir. Belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye ekleme yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek suç sayılmıştır" şeklinde ifade edilmiştir. Özel Daire kararları da aynı yöndedir, örneğin; "Belgede sahtecilik … suçunun hukuki konusu kamunun güveni olup, suçun oluşması için genel kast ve zarar olasılığı yeterlidir" (Yargıtay 11. CD’nin 05.03.2008 gün ve 1232-1298 sayılı kararı).
    Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, "haksızlığa uğramış kişi" olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır.
    Mağdurun belirlenmesi, suçun unsurlarının veya nitelikli hallerinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti ile özellikle 5237 sayılı TCK yönüyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının çözümü konusu başta olmak üzere bir çok ceza hukuku hükmünün doğru ve isabetli uygulanabilmesi açısından önemli olmasına rağmen, 5237 sayılı TCK başta olmak üzere ceza kanunlarımızda mağdurun bir tanımı yapılmamıştır. Öğretide de kabul olunduğu üzere kanun koyucunun bu tercihi öncelikle kapsayıcı bir tanım yapmanın zorluğundan kaynaklanmakta, diğer taraftan kavramın bazen dar bazen de geniş yorumlanmasına duyulan ihtiyaç bu yönde bir tercihi zorunlu kılmaktadır.
    Mağdur kavramı gibi kanunda açıkça tanımlanmamış olan "suçtan zarar görme" kavramı ise, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; "suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali" olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 155–80, 04.07.2006 gün ve 127–180, 22.10.2002 gün ve 234–366 ile 11.04.2000 gün ve 65–69 sayılı kararlarında; "dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez" şeklinde açıkça belirtilmiştir.
    Mağdur ile suçtan zarar gören kavramları aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökcen - A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitabevi, 3. Bası, Ankara, 2007, s.444; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. Bası, Ankara, 2013, s. 212 - 215; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, Ankara, 2013, s.107 - 109; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan–Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Ankara, Adalet Yayınevi, 2014, 6. cilt, s.7958-7959)
    Mağdurun kim olduğunun belirlenmesinde öncelikle madde metnine bakılmalı, madde metninin yeterli olmadığı durumlarda hükmün konuluş amacı, suçun düzenlendiği yer gibi hususlar birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılmaya çalışılmalıdır.
    Bu bağlamda gerek 765 sayılı TCK"nun, gerekse de 5237 sayılı TCK"nun belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir.
    Öğreti de, belgede sahtecilik fiilinin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde ilgili kişinin de mağdur sayılacağı yönünde bir kısım görüşler olmakla birlikte, çoğunluk itibariyle, anılan suçların mağdurunun kamu olduğuna ilişkin, "Sahtekarlık suçlarının mağduru daima Devlettir. Bu suçlar dolayısıyla maddi ya da manevi bir zarara uğrayan kimse ise, mağdur olmayıp, "suçtan zarar gören kişi" sayılır ve böyle bir veya bir kaç kişinin bulunması, suçun kukuki konusunu etkilemez" (Sahir Erman, Ticari Ceza Hukuku Cilt III, Sahtekarlık Suçları, İstanbul 1981, 4. Baskı, s.10), "Resmi evrakta sahtecilik suçları TCK"da topluma karşı işlenen suçlar bölümünde düzenlenmiş olduğu için bu suç tiplerinin toplumu oluşturan bireylerin tamamına karşı işlenmiş olduğunun kabulü gerekir." (Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, Ankara 2012, s. 759)şeklinde görüşler bulunmaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık ..."nin suç tarihinde ... plaka sayılı Mercedes ve ... plaka sayılı Wolkvagen Caddy marka otolarla birlikte yakalandığı, ... plaka sayılı otonun aslında... plakalı olup 23.02.2007 tarihinde Ankara ilinden çalındığı, plakasının sahte olduğu, ... plakalı otunun da gerçekte... plakalı oto olup 30.10.2005 tarihinde Ümraniye"den çalındığı, plaka, trafik tescil belgesi ile muayene işlemlerinin sahte olduğunun tespit edildiği olayda, sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçundan iki defa cezalandırılmasına karar verilmiş ise de; dosyada belgelerin farklı yer ve zamanda düzenlendiğine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Değişik araçlarda belgelerin ele geçirilmesi iki ayrı suça vucut vermez. Bu nedenle bu belgelerin farklı zamanlarda kullanılıp kullanılmadığı araştırılıp farklı zamanlarda kullanıldığının tespiti halinde zincirleme suç hükümlerin uygulanması gerekir. Farklı zamanlarda kullanıldığının tespit edilememesi halinde ise; suça konu belgelerin aynı anda ele geçirilmesi ve farklı tarihlerde düzenlendiklerine dair bir tespitin bulunmaması ile aynı anda birden fazla sahte belgenin ele geçmesi nedeniyle, sanık hakkında tek bir resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulması gerektiği, ancak birden çok sahte belgenin düzenlenmesi/kullanılması olgusunun 5237 sayılı TCK"nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesi sırasında nazara alınabileceği gözetilmeden, yazılı şekilde iki ayrı resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurularak fazla ceza tayini edildiği anlaşılmakla, ... plaka sayılı araca ilişkin resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükmünün de bozulması gerektiği..." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 30.11.2017 tarih, 15863-8411 sayı ve oy çokluğuyla; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    İtirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında ... plaka sayılı araca ilişkin resmî belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Sanık hakkında itirazın kapsamında yer almayan ve Özel Daire tarafından eksik araştırma bulunduğu gerekçesiyle bozulan ... plaka sayılı araç yönünden kurulan mahkûmiyet hükmüne konu belge ile itirazın kapsamındaki ... plaka sayılı araca ait belgelerin, ayrı suçların konusunu mu, tek bir suçun konusunu mu, yoksa zincirleme şekilde işlenmiş suçun konusunu mu oluşturacağı yönünde eksik araştırma bulunup bulunmadığı,
    2- Bilirkişi raporunda sahte olup olmadığının belirlenmesi için menşesinden sorularak araştırılmasının gerektiği belirtildiği hâlde herhangi bir araştırma yapılmaksızın Yerel Mahkemece sahte olduğu kabul edilen itirazın kapsamındaki ... plaka sayılı araca ait AD – 464764 seri numaralı tescil belgesinin sahteliğinin tespiti yönünden bilirkişi raporunda belirtilen eksikliğin tamamlanmasına gerek olup olmadığı,
    Değerlendirilecektir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    24.12.2007 tarihli olaylı yakalama, üst arama, ev arama ve muhafaza altına alma tutanağında özetle; başka suçlardan aranmakta olan sanığın, Adnan Kahveci Mahallesi İnönü Caddesi...Büyükçekmece/İstanbul adresinde faaliyet gösteren pimapen doğrama işleri yapan iş yerine gelip gittiğinin tespit edilmesi üzerine polis memurlarınca 24.12.2007 tarihinde saat 20.30 sıralarında bu iş yerinin çevresinde gerekli güvenlik önlemleri alınarak beklenmeye başlanıldığı, saat 21.20 sıralarında fotoğraflarından tanıdıkları sanığın cadde üzerinde yaya olarak yürüdüğünün görüldüğü, polis kimlikleri gösterildikten sonra kısa bir kovalamaca neticesinde yakalanan sanığın yapılan üst aramasında, 1 adet Smith Wesson marka ve üzerinde made in USA yazılı tabanca, 1 adet ... plakalı Mitsubishi marka araca ait ruhsat ve oto anahtarı, 1 adet üzerinde Mercedes amblemi bulunan oto anahtarı elde edildiği, sanığın gelip gittiği yer olan pimapen doğrama işleri yapan iş yerine geçildiği, bu sırada sanıkla irtibatlı olduğu tespit edilen tanık ...’in ... plakalı Volkswagen Caddy marka gri renkli otoyla iş yerinin önüne geldiği, polis oldukları söylenerek ... plakalı aracın, motor ve şasi numarasından yapılan sorgulamasında gerçek plakasının... olduğunun ve 03.10.2005 tarihinde Ümraniye Sarıgazi Jandarma bölgesinden çalındığının tespit edildiği, aynı gün sanığın evinde yapılan aramada 1 adet oto kapı kilidi kırmakta kullanılan özel yapım işlenmemiş anahtar şeklindeki alet, 11 adet hazırlanmamış oto anahtarı, 6 adet değişik cins ve marka otolara ait kontak anahtarının ele geçirildiği, sanıktan ele geçen kontak anahtarlarından bir tanesinin, sanığın gelip gittiği iş yerinde çalışan...’in ikametinin otoparkında bulunan ve üzerinde ... sayılı plakalar takılı olan beyaz renkli Mercedes marka otoya ait olduğunun belirlendiği, anılan otonun motor ve şasi numarasından yapılan sorgulamada gerçek plakasının... olduğunun ve 24.02.2007 tarihinde Ankara Çiftlik Polis Merkezi Amirliği bölgesinden çalındığının tespit edildiği, çalıntı otoların muhafaza altına alındığı bilgilerine yer verildiği,
    Ankara Çiftlik Polis Merkezi Amirliği bölgesinden çalındığı tespit edilen ... plaka takılı araç yönünden hırsızlık suçu dolayısıyla Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca 14.02.2008 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yetkisizlik kararı verildiği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianame üzerine Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/367 esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğu ve anılan hükmün temyizde onanmak suretiyle kesinleştiği, Ümraniye Sarıgazi Jandarma bölgesinden çalındığı tespit edilen itiraza konu ... plaka takılı araç yönünden ise hırsızlık suçu dolayısıyla dosya kapsamında yalnızca Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca 14.02.2008 tarihinde Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığına verilen yetkisizlik kararının bulunduğu,
    İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Dairesi Başkanlığı tarafından düzenlenen 26.12.2007 tarihli bilirkişi raporunda özetle; ... plaka sayılı Volkswagen marka, Caddy Combi 1.9 tipi araç için Ankara Trafik Tescil Şube Müdürlüğünce düzenlenmiş görünen V-899173 seri numaralı trafik ve ... seri numaralı tescil belgelerinin, ön yüzlerindeki trafiğe ait görünen kabartma mühür izlerinin orijinal örnekleriyle benzerlikler gösterdikleri müşhade edilmiş ise de mühürlerin baskı tekniği ve belgelerin UV ışık altındaki görünümleri itibarıyla düzensizlikler arz ettikleri tespit edildiğinden doğruluk derecelerinin menşesinden sorularak araştırılmasının gerektiği, belgelerin sahteliğinin tespiti hâlinde ise iğfal kabiliyetini haiz olacağı, ayrıca tetkik konusu V-899173 seri numaralı trafik belgesinin arka yüzündeki “Aracın Muayenesi” hanesinin 1. sırasındaki muayene işlemine ait soğuk mühür izlerinin ve “TCK” içerikli hologramların, arşivlerinde bulunan mevcut hakiki örneklerine kıyasla sahte olduklarının tespit edildiği, tetkike konu trafik belgesinin iğfal kabiliyetini haiz olduğu, “1” rakamı ile işaretlenen “...” ibareli bir adet tescil plakası üzerinde trafiğe ait görünen soğuk mühür izinin, arşivlerinde bulunan mevcut hakiki örnek basım izlerine kıyasla sahte olduğu ve iğfal kabiliyetini haiz olduğu, “2” rakamı ile işaretlenen “...” ibareli bir adet tescil plakası üzerindeki trafiğe ait görünen mühür izinin, arşivlerinde bulunan mevcut hakiki örnek basım izlerine kıyasla hakiki olduğu tespitlerinin yer aldığı,
    Sanığın üzerinde ... plaka takılı aracı kendisine veren kişi olarak belirttiği damadı ... hakkında İlçe Emniyet Müdürlüğünce yapılan araştırma sonucu düzenlenen 31.05.2013 tarihli tutanakta; ...’un 19.05.2006 tarihinde ülkeden çıkış yaptığı ve o tarihten sonra ülkeye giriş kaydının bulunmadığı, yurt dışı açık adresinin tespit edilemediği, hangi ülkede olduğu konusunda bir bilginin mevcut olmadığı bilgilerine yer verildiği,
    Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında itiraz kapsamında olan ... plaka sayılı araç yönünden plakalar ile trafik ve tescil belgelerinin tamamının sahte olduğu kabulüyle kurulan mahkûmiyet hükmünün, Özel Dairece düzeltilerek onanmasına, itiraz kapsamında yer almayan ... plaka sayılı araç yönünden ise ayrıca kurulan mahkûmiyet hükmünün, eksik araştırma bulunduğundan bahisle bozulmasına karar verildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Tanık ...; pimapen doğrama işi ile iştigal ettiğini, sanığı da pimapen işlerini yapmış olması nedeniyle tanıdığını, kendi aracının arıza yaptığı dönemde sanıktan aracını istediğini, sanığın da suça konu Volkswagen Caddy marka ... plakalı aracı kendisine emaneten verdiğini, en son 24.12.2007 tarihinde bu araç ile iş yerine geldiğinde görevlilerce yakalandığını, aracın çalıntı olup olmadığını bilmediğini,
    Tanık Hanefi Bor; iddianamede anlatılan olay hakkında bilgi sahibi olmadığını, sanığı tanımadığını, 2007 yılında aracının olmadığını, zaza olarak etrafta tanınan kişinin kendisi olduğunu, sanığın kendi ismini duyup ifadesinde kullanmış olabileceğini, sanığa araç satmadığını,
    Beyan etmişlerdir.
    Sanık soruşturma evresinde; üzerinde ... sayılı plakalar takılı olan Volkswagen Caddy marka aracı 2005 yılının Mayıs ayı içerisinde oto hırsızlığı ve cinayet suçlarından arama kaydı olan ve nerede olduğunu bilmediği damadı ...’tan üzerindeki plakalar ve belgeleriyle birlikte haricen satın aldığını, Ecevit’in aracın satışını daha sonra getireceğini söylediğini ancak firari olduğu için bir daha görüşemediklerinden aracın satışını alamadığını, geçen bayram arifesinde de bu aracı kullanmak üzere tanık ...’e emaneten verdiğini, üzerinde ... sayılı plakalar takılı olan beyaz renkli Mercedes marka aracı ise 6-7 ay kadar önce hâlen İzmit Cezaevinde tutuklu bulunan Karslı olduğunu bildiği açık kimlik bilgilerini bilmediği ancak zaza olarak tanıdığı şahıstan cezaevine girmeden önce haricen satın aldığını, daha sonra satışını üzerine alamadığını, o tarihten bu yana aracın kendisinde olduğunu, araçlardaki plakaların ve belgelerin sahte olduğunu bilmediğini, araçların çalıntı olduğunu yakalandığında öğrendiğini,
    Kovuşturma evresinde; üzerinde ... sayılı plakalar takılı olan Mercedes marka aracı İzmit Otogarının karşısında tekel bayi olarak çalışan ve polislerce tanınan zaza lakaplı ... isimli sahıstan 2007 yılının Haziran veya Temmuz ayında 14.000 TL’ye satın aldığını, 6.000 TL’sini peşin verdiğini, kalanını ise aracın satışında vereceğini, ancak bu kişiden aracın satışını alamadığını, kendisinin de aracı otoparka çektiğini, yakalandığı tarihe kadar aracı kullanmadığını, ancak aracın kendisinde olduğunu, ... sayılı plakaların takılı olduğu aracı da damadı ...’tan emaneten aldığını, damadının yurt dışına gidecekken kendisinden borç para aldığı için teminat olarak bu aracı kendisine bıraktığını, bir süre bu aracı kullandığını, damadının hâlen Azerbaycan ülkesinde olduğunu, açık adresini bilmediğini, plakaların, trafik ve tescil belgelerinin sahte olduğundan haberdar olmadığını, çelişki nedeniyle sorulması üzerine; her ne kadar hazırlık aşamasında ... plakalı aracı damadı ...’tan satın aldığını söylemiş ise de aradan uzun süre geçtiğini, bu ifadesini hatırlayamadığını, ancak aracı satın almadığını, verdiği borç nedeniyle aracın kendisinde durduğunu, mahkemedeki ifadesinin daha doğru olduğunu,
    Savunmuştur.
    Resmî belgede sahtecilik suçu 5237 sayılı TCK’nın 204. maddesinde;
    “(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
    Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.
    Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise, suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması gerektiği belirtilmiştir.
    Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, tamamen veya kısmen değiştirilmesi ya da gerçek bir belgeye eklemeler yapılması eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.
    Resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmî belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır.
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için "zincirleme suç" hükümleri üzerinde durulmalıdır.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da;“Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır." şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise TCK’nın "Suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
    TCK"nın 43. maddesinin birinci fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır." denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar belirtilmiştir.
    TCK"nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
    a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
    b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
    c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
    TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, "değişik zamanlarda" ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
    TCK"nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
    Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
    Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
    Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
    Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökcen - A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. bası, Ankara, 2015, s. 214-216; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. bası, Ankara, 2015, s.106-107)
    Mağdurun kim olduğunun belirlenmesinde öncelikle madde metnine bakılmalı, madde metninin yeterli olmadığı durumlarda hükmün konuluş amacı, suçun düzenlendiği yer gibi hususlar birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılmaya çalışılmalıdır.
    Bu bağlamda 5237 sayılı TCK"nın belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir. Aksinin kabulü hâlinde, birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK"nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, "Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir." şeklinde açıklanmış olan ölçülülük ilkesine aykırı davranılmış olunacaktır.
    Öğretide, belgede sahtecilik fiilinin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde ilgili kişinin de mağdur sayılacağı yönünde bir kısım görüşler (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Özel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara 2007, s.205-206) olmakla birlikte, çoğunluk itibarıyla, bu suçların mağdurunun kamu olduğuna ilişkin bir kabul vardır. (Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, 2012, s. 759).
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.04.2014 tarihli ve 397-202 sayılı kararında da; belgede sahtecilik suçlarının mağdurunun kamu olduğu, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil suçtan zarar gören konumunda bulunduğu belirtilmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
    Başka suçlardan aranmakta olan sanığın, Adnan Kahveci Mahallesi, İnönü Caddesi, Pınar Apartmanı, No: 43/2, Büyükçekmece İstanbul adresinde faaliyet gösteren pimapen doğrama işleri yapan iş yerine gelip gittiğinin tespit edilmesi üzerine polis memurlarınca 24.12.2007 tarihinde saat 20.30 sıralarında bu iş yerinin çevresinde gerekli güvenlik önlemleri alınarak beklenmeye başlanıldığı, saat 21.20 sıralarında fotoğraflarından tanınan sanığın cadde üzerinde yaya olarak yürüdüğü görülerek yakalandığı, sanığın gelip gittiği yer olan pimapen doğrama işleri yapan iş yerine geçildiği, bu sırada sanıkla irtibatlı olduğu tespit edilen tanık ...’in üzerinde ... plaka bulunan Volkswagen Caddy marka otoyla iş yerinin önüne geldiği, polis memurlarınca ... plakalı aracın, motor ve şasi numarasından yapılan sorgulamada gerçek plakasının... olduğunun ve 03.10.2005 tarihinde Ümraniye Sarıgazi Jandarma bölgesinden çalındığının tespit edildiği, aynı gün sanığın üstünün ve evinin aranmasında sanıktan ele geçen kontak anahtarlarından bir tanesinin, sanığın gelip gittiği pimapen doğrama işleri yapan iş yerinde çalışan...’in ikametinin otoparkında ve üzerinde ... sayılı plakalar takılı olan beyaz renkli Mercedes marka otoya ait olduğunun belirlendiği, anılan otonun motor ve şasi numarasından yapılan sorgulamada da gerçek plakasının... olduğunun ve 24.02.2007 tarihinde Ankara Çiftlik Polis Merkezi Amirliği bölgesinden çalındığının tespit edildiği olayda;
    24.12.2007 tarihli olaylı yakalama, arama ve muhafaza altına alma tutanağına göre; itirazın kapsamında yer alan ... plaka sayılı araca ait trafik, tescil belgeleri ve plaka ile itirazın kapsamı dışında bulunan ... plaka sayılı araca ait plakanın sanığın yakalandığı gün yakın zaman aralıklarıyla ele geçtiği anlaşılmakta ise de polis memurlarınca, ... plaka takılı aracın gerçek plakasının... olduğunun ve 03.10.2005 tarihinde Ümraniye Sarıgazi Jandarma bölgesinden çalındığının, ... plaka takılı aracın ise gerçek plakasının... olduğunun ve 24.02.2007 tarihinde Ankara Çiftlik Polis Merkezi Amirliği bölgesinden çalındığının tespit edildiği, sanığın aşamalarda; ... sayılı plakalar takılı olan Mercedes marka aracı İzmit Otogarının karşısında tekel bayi olarak çalışan ve polislerce tanınan zaza lakaplı ... isimli sahıstan 2007 yılının Haziran veya Temmuz ayında 14.000 TL’ye satın aldığını, 6.000 TL’sini peşin verdiğini, kalanını ise aracın satışında vereceğini ancak bu kişiden aracın satışını alamadığını, kendisinin de aracı otoparka çektiğini, yakalandığı tarihe kadar aracı kullanmadığını, ancak aracın kendisinde olduğunu, ... sayılı plakaların takılı olduğu aracı da damadı ...’tan emaneten aldığını, damadının yurt dışına gidecekken kendisinden borç para aldığı için teminat olarak bu aracı kendisine bıraktığını, bir süre bu aracı kullandığını savunduğu, İlçe Emniyet Müdürlüğünce yapılan araştırma sonucu düzenlenen 31.05.2013 tarihli tutanağa göre ...’un 19.05.2006 tarihinde ülkeden çıkış yaptığının ve o tarihten sonra ülkeye giriş kaydının bulunmadığının belirlendiği, Ankara Çiftlik Polis Merkezi Amirliği bölgesinden çalındığı tespit edilen ... plaka takılı araç yönünden hırsızlık suçu dolayısıyla Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/367 esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğu ve anılan hükmün temyizi üzerine onanmak suretiyle kesinleştiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın, aksi sabit olmayan savunmasına göre ... plakalı aracı damadı ..."tan 19.05.2006 tarihinden önce alıp kullanmaya başladığı, ... plakalar takılı aracı ise çalan kişi olarak yargılanıp mahkûm olması nedeniyle bu aracı da çalınma tarihi olan 24.02.2007 tarihinden itibaren kullanmaya başladığının kabulünün gerektiği, yine sanığın savunmasına göre araçları kullanırken suça konu sahte plakaların da araçların üzerilerinde takılı olduğu anlaşılmakla, resmî belgede sahtecilik suçunun seçimlik hareketlerinden kullanma fiilinin sanık tarafından farklı tarihlerde ve her bir araç için ayrı ayrı gerçekleştirildiği ve araçlar için düzenlenen sahte belgelerin de ancak çalındıktan sonra hazırlanıp kullanılabileceği göz önüne alındığında, sanığın itiraza konu olan ve olmayan eylemlerinin yenilenen suç işleme kararıyla ayrı ayrı resmî belgede sahtecilik suçlarını oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.
    Öte yandan, İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Dairesi Başkanlığı tarafından düzenlenen 26.12.2007 tarihli bilirkişi raporunda; ... plaka sayılı Volkswagen marka, Caddy Combi 1.9 tipi kamyonet için Ankara Trafik Tescil Şube Müdürlüğünce düzenlenmiş görünen V-899173 seri numaralı trafik ve ... seri numaralı tescil belgelerinin, ön yüzlerindeki trafiğe ait görünen kabartma mühür izlerinin orijinal örnekleriyle benzerlikler gösterdikleri müşahade edilmiş ise de mühürlerin baskı tekniği ve belgelerin UV ışık altındaki görünümleri itibarıyla düzensizlikler arz ettikleri tespit edildiğinden doğruluk derecelerinin menşesinden sorularak araştırılmasının gerektiği, ayrıca tetkik konusu V-899173 seri numaralı trafik belgesinin arka yüzündeki “Aracın Muayenesi” hanesinin 1. sırasındaki muayene işlemine ait soğuk mühür izinin ve “TCK” içerikli hologramın, arşivlerinde bulunan mevcut hakiki örneklerine kıyasla sahte oldukları tespitlerinin yer alması nedeniyle ... plaka sayılı araca ait ... seri numaralı tescil belgesinin sahte olup olmadığı bilirkişi raporuyla netleştirilememiş ise de ... plakalı aracın bir adet plakasının ve trafik belgesinin arka yüzündeki muayene işleminin sahte olduğunun tespit edilmesi ve Yerel Mahkemece bu araçtaki sahtecilikler yönünden sanık hakkındaki temel ceza belirlenirken "suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri, sanığın suçun işlenmesindeki amaç ve saiki, sanığın benzer ve başkaca suçlardan mahkûmiyetinin bulunması ve suç işleme kastının yoğunluğu dikkate alınarak takdiren teşdiden" denilmek suretiyle belge sayısı dışındaki kriterlerin dikkate alınmış olması karşısında, ... plaka sayılı araca ait AD – 464764 seri numaralı tescil belgesinin, sahte olup olmadığının tespiti bakımından menşesinden araştırılmasının sonuca etkili olmayacağı göz önüne alındığında bilirkişi raporunda belirtilen eksikliğin tamamlanmasına gerek olmadığı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.10.2019 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık yönünden oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi