Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları O..ın çekişmeli taşınmazı mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak N.e temlik ettiğini, N.’in alım gücü olmayan davalıya sattığını ileri sürerek miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, satışın gerçek satış olduğunu, muvazaanın söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın miras bırakana ait olmadığı gerekçesiyle yerinde görülmeyen davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde, davalı vekili tarafından süresi geçtikten sonra temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimiraporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Mahkemece kurulan hüküm davalıya 11.9.2006 tarihinde tebliğ edildiği halde temyiz dilekçesi 27.9.2006 tarihinde verilmiştir.Bu durumda Yargıtay İnançları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1.6.1990 gün 1989/3 Esas, 1990/4 Karar Sayılı İnançları Birleştirme Kararı ve HUMK’nun 432.maddesi gereğince yasal sürenin geçirildiği anlaşılmakla davalının temyiz isteminin reddine.
Davacının temyizine gelince; dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delilerden; çekişme konusu .parsel sayılı taşınmazdaki .nolu bağımsız bölümün elbirliği mülkiyetine tabi olduğu, G..ile miras bırakan O.ın bu yerin malik bulundukları, adı geçenlerin 10.10.1994 tarihinde bu bölümü satış suretiyle ara malik Nazik’e temlik ettikleri ve onunda 26.10.1994 tarihinde davalı A...’.aynı sebeble intikal ettirdiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakanları O..dan intikal eden payın muvazaa ile illetli olarak devredildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler.
Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer birsöyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış güçünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; Ara malik Nazik"in davacıların miras bırakanı O...’ın dayısının kızı olduğu bu kişinin keşifteki beyanında, taşınmazı edinimi sırasında bir bedel ödemediğini, esasen miras bırakan O..’ın niyetinin taşınmazı oğlu A..e devretmek olduğunu, ancak, ileride iptal edilir düşüncesi ile kendisini aracı olarak kullandığını, bu sebeble taşınmazın kendisine verildiğini ve kendisinin de davalı A...e yine bir bedel ödenmeksizin devrettiğini açıkça bildirmiştir. Diğer tanık beyanları da ara malik’in bu beyanını doğrular niteliktedir.
Belirlenen bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın taşınmazı ara malike devrindeki gerçek iradesinin mirastan mal kaçırma amaçlı olduğu kabul edilmelidir. Son kayıt maliki A...in ise, muvazaalı işlemi bilen konumunda bulunduğu ve Türk Medeni Kanununun 1023.maddesinin koruyuculuğundan istifadesine olanak bulunmadığı, esasen mal kaçırılmak istenen kişinin de kendisi olduğu dosya kapsamı ile sabittir.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde ve yorumlanmasında yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş
olması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle kararın açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nun 428 maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.1.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.