Dava, yolsuz tescil iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece, iptal ve tescil isteği yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden 214 parsel sayılı taşınmazın 400/4800 payının davacı M..C..adına kayıtlı iken aynı ismi taşıyan bir başka M..C.."den A..A..Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.3.1992 tarih 1992 79-1076 sayılı mirasçılık belgesi kullanılarak çekişmeye konu 400/4800 payın sicil kaydını 25.9.2001 tarihinde N.. ve A.."ın üzerine intikalini sağladıktan sonra 27.3.2000 tarihinde M.. onun da 13.6.2002 tarihinde satış suretiyle T.. Ö..e temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bu belirlemeye göre, taşınmazdaki çekişme konusu davacıya ait payın N..ve A.. adına intikalinin sebebini teşkil eden işlemin geçersiz ve hukuken korunmaya değer olmadığı sabittir ve hukuken korunmaya değer olmadığı sabittir.Başka bir ifadeyle, bunlar adına tesis edilen sicilin yolsuz tescil niteliğinde oldUğu ve Türk Medeni Kanununun 1025.maddesi hükmü gereğince iptalinin gerektiği tartışmasızdır.Esasen bu husus mahkemeninde kabulündedir.
Ancak, Türk Medeni Kanununun 1020.maddesinde öngörülen sicilin aleniyetinden istifade edip sicile güvenerk edinen 2.el veya sonraki el durumunda olan kayıt malikinin koşullarının varlığı halinde Türk Medeni Kanununun 1023.maddesinin koruyuculuğunda istifade edeceği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiş tir.Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır.İşte bu nedenle Devlet,nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişi lerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince; iyiniyet konusunda mahkemece yapılan araştırma inceleme soruşturmanın hükme yeterli olduğu söylenemez. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde ara malik M.. ile ondan edinen T.."ın iyiniyetli olup olmadığının edinmesinin korunup korunmayacağının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davalıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.1.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.