Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/550
Karar No: 2019/574

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/550 Esas 2019/574 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/550 E.  ,  2019/574 K.

    "İçtihat Metni"

    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza
    Sayısı : 172-127

    Nitelikli yağma suçundan sanık ...’nın TCK’nın 149/1-a-d-h, 168/3 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.05.2012 tarihli ve 268-183 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 19.12.2012 tarih ve 12973-13306 sayı ile;
    “Sanığın olay tarihinde mağdurların birlikte yaşadığı evde önce mağdure ..."nın boynunda bulunan kolyeyi çekip aldığı daha sonra ise sehpanın üzerinde bulunan hangi mağdura ait olduğu sanık tarafından bilinemeyecek durumda olan mağdur ..."e ait cep telefonunu da aldığı ve mağdur ..."e yönelik doğrudan doğruya bir yağma eyleminin de bulunmadığı anlaşıldığı hâlde, sanığın mağdur ..."e yönelik yağma eyleminden de mahkûmiyetine karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel Mahkeme ise 02.05.2013 tarih ve 172-127 sayı ile;
    "...Bozma ilamında sanığın cep telefonunun diğer müştekiye ait olduğunu bilebilecek durumda olmaksızın aldığı, daha önce müşteki ..."nin kolyesini çekip almak suretiyle bu müştekiye karşı yağma suçunu gerçekleştirdiği, cep telefonununda bu suçun içinde erimesi gerektiği düşüncesi ile müşteki ..."e yönelik yağma suçuna ilişkin hükmün bozulmasına karar verilmiş, ancak mahkememiz bu yöndeki bozmaya iştirak etmeyerek direnme kararı vermiştir. Şöyle ki;
    20.09.2010 tarihli teşhis tutanağında müşteki ... kolyenin boynunda takılı iken alındığını, siyah renkli telefonun eşi ..."e ait olup, sehpanın üzerinde iken alındığını belirtmiştir.
    Müşteki ... Emniyet ifadesinde: Kolyesi alındıktan sonra oturma odasına gittiğini, oturma odasında bulunan cep telefonunu odanın penceresinden dışarı attığını, sanığın bu telefonunu aramak üzere dışarı çıktığında kapıyı kilitlediğini belirtmektedir.
    Müşteki ... Emniyet ifadesinde: Sanığın odayı karıştırarak "Telefonların" nerede olduğunu sorduğunu, her tarafı karıştırırken kendisine ait Samsung marka telefonu ve eşinin cüzdanını aldığını daha sonra eşine başka telefon var mı diye sorduğunu, eşinin "Yok benimkini dışarı attım" deyince birlikte dışarı çıktıklarını belirtmektedir.
    Görüldüğü üzere hazırlıktaki beyanlar bir biri ile örtüşmekte olup, ortada bir tanesi sanık ... tarafından alınan diğeri ... tarafından dışarıya atılan iki telefon bulunmaktadır,
    Duruşmada ..., sanığın sehpanın üzerinde eşinin telefonunu aldığını, kendisine tecavüz ettiği sırada da altın zincirini koparıp aldığını daha sonra kendisine "Senin de cep telefonun yok mu?" diye sorduğunu, "Yok dışarı attım" diye cevap verdiğini belirtmektedir.
    Müşteki ... duruşmadaki beyanında: sanığın kendi cep telefonunu aldığını eşinin de kolyesini almış olduğunu, Kur"ana el bastırarak şikayetçi olmayacaklarına dair yemin ettirdiğini, eşi ..."den cep telefonunu sorunca onun dışarıya attığını söylediğini sanık dışarı çıkınca eşinin kapıyı kapattığını belirtmiştir.
    Duruşmadaki beyanlar da hazırlıktakiler gibi birbirleri ile örtüşen ifadelerdir. Tüm bu ifadelerde ortak olan hususlar sanığın müştekilerin polisi aramalarından ve şikâyet etmelerinden çekinerek gerek onlara Kur"ana el bastırmak suretiyle ve gerekse cep telefonlarını toplamak suretiyle bunun önüne geçmeye çalıştığı, ilk aldığı telefonun ..."e ait olduğunu bildiğini, daha sonra ..."ye "Senin telefonun yok mu?" diye sorduğu, ..."ninde "Yok dışarı attım" diye cevap verdiği ve bunun üzerine sanığın telefonu aramak için dışarıya çıktığı hususlarıdır, bu ifadelerden sanığın ..."dan kolyeyi gasp ettikten sonra almış olduğu cep telefonunun diğer müşteki ..."e ait olduğunu bildiği anlaşılmaktadır.
    Ayrıca suça konu müşteki ..."in evidir, ... Azerbeycan uyruklu olup, eşi ..."in evinde kalmaktadır. Sanıkta bu durumu bilmekte olup, her iki müştekinin bulunduğu bir ortamda sehpanın üzerindeki cep telefonunun müşteki ..."e ait olduğunu düşünmek ve kabul etmek daha makuldür. Sanığın böyle bir ihtimali aklına getirmemiş olması düşünülemeyeceği gibi, bilakis telefonun ..."e ait olduğu daha ağır bir ihtimaldir. Zaten sanık için gasp ettiği eşyanın kime ait olduğunun bir önemi yoktur. Kaldı ki müştekilerin tutarlı ifadelerinden ilk telefonunun ..."in olduğu bilinci ile alan sanığın ..."dan da senin telefonun yok mu? diye telefonunu sorduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda;
    Sanık aldığı telefonun ..."e ait olduğunun bilincindedir.
    Sanık evdeki sehpada bulunan cep telefonunun evin erkeği konumundaki ..."e ait olduğunu bilmesi ve düşünmesi icap eder.
    Sanık müsnet suçları aynı anda her iki müştekiye karşı işlemiş olup, esasen cep telefonunun bir başkasına ait olması sebebiyle onu almaktan imtina etmesi düşünülemez,
    O halde sanığın ..."e ait cep telefonunu zorla almak eylemi nedeniyle de konutta yağma suçundan cezalandırılması gerekmektedir." şeklindeki gerekçe ile bozma kararına direnerek önceki hükümde olduğu gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
    Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.02.2015 tarihli ve 185298 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 1002-1734 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 23.03.2017 tarih ve 410-1548 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Direnmenin ve temyizin kapsamına göre inceleme sanık ...’nın katılan ...’a karşı gerçekleştirdiği iddia olunan nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın katılan ...’a karşı gerçekleştirildiği iddia olunan nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Katılanların evli olup Turgutlu ilçesinde birlikte yaşadıkları, olay gecesi saat 03.00 civarında sanık ... ile inceleme dışı sanık ..."ın katılanların bulunduğu evin kapısını çalarak kendilerini polis olarak tanıttıkları, katılanların inanmamaları üzerine sanık ..."in hızlı bir şekilde polis kimliği gibi gösterdiği kartı tekrar cebine koyduğu, evde silah olduğunun ihbar edildiğini söyleyerek arama yapacağından bahisle içeri girdiği, aldığı bir bıçak ile inceleme dışı katılan ...’yı tuvalet ve banyonun bulunduğu bölüme götürdüğü ve bir süre silah arar gibi yaptığı, daha sonra inceleme dışı katılan ..."nin boğazından tutarak diğer katılan ...’in bulunduğu evin salonuna getirdiği, katılanlara hitaben "Sizi keseceğim." şeklinde tehditlerde bulunduğu, daha sonra ..."yi evin yatak odasına götürerek zorla soymaya çalıştığı sırada ..."nın bağırması üzerine katılan ..."in de yatak odasına geldiği, katılan ..."in daha önceden geçirdiği bir kaza dolayısıyla elinden ve ayağından sakat olması nedeniyle hafif bir itekleme ile yere düştüğü, sanığın katılan ..."in el ve ayaklarını şarj cihazı ve vantilatör kablosu ile bağladığı, daha sonra sanığın inceleme dışı katılan ..."yı öpmeye ve okşamaya başladığı, bıçakla tehdit ederek zorla üzerini soymaya çalıştığı, ..."nın kendini korumaya çalışarak sanığın elinde bulunan bıçağı iteklediği ve bu nedenle elini kestiği, sanığın inceleme dışı katılan ..."yi etkisiz hâle getirerek tecavüz ettiği, ardından da boynundaki altın kolyeyi çekerek aldığı, yine ev içerisinde telefon olup olmadığını katılanlara sorduğu, inceleme dışı katılan ..."nın evde bulunan telefonlardan birisini pencereden fırlattığı, sanık ...’in ..."yı olay sonrası zorla banyoya sokup yıkadıktan sonra evden çıkıp dışarı atılan telefonu da alarak olay yerinden ayrıldığı iddiası ile kamu davası açıldığı,
    12.09.2010 tarihli görgü tespit tutanağında; evin iki odadan ibaret olduğunun, girişin karşısındaki odada bulunan plastik çekmecelerin karıştırılmış vaziyette bulunduğunun, diğer odanın giriş kapısının çerçevesinin kilit yeri hizasından kırılmış, kapı arkasında bulunan plastik çekmecelerin çıkartılmış, içlerinin boşaltılmış ve oda içerisinde dağınık vaziyette bırakılmış, odada bulunan vantilatörün kablosunun kesilmiş, kesilen parçasının düğümlenmiş, telefon şarj cihazının kablosunun kesilmiş olduğunun tespit edildiği,
    Katılan ... hakkında düzenlenen 27.10.2010 tarihli adli raporda; sağ pnömotoraks, sağda multiple kot fraktürü, cilt altı amfizemi ve mediastinal amfizem oluştuğu, bu yaralanmanın vücutta kemik kırılmasına ve katılanın yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olduğunun belirtildiği,
    İnceleme dışı katılan ... hakkında düzenlenen 12.09.2010 tarihli genel adli muayene raporunda; sağ yanakta kızarıklık ekimoz, sağ elde 2, 3 ve 4. parmaklarda son interfalengeal eklemlerde ön yüzde 1 cm’lik kanamalı kesi tespit edildiği,
    17.09.2010 tarihli tutanaktan; inceleme dışı katılan ...’nın, üst kat komşularının kardeşi olan...’nin bir yıl kadar önce yanında tanımadıkları bir şahısla gelerek 10 TL borç istediğini, Ali’ye ulaşılması hâlinde olayın failinin tespit edilebileceğini söylemesi üzerine irtibata geçilen...’nin olayı hatırlayıp yanında bulunan kişinin ... olduğunu belirttiği ve verdiği bilgilerden sanık ...’nın kimlik bilgilerine ulaşıldığının yazıldığı,
    17.09.2010 tarihli teşhis tutanağından; altı kişi teşhis odasına alınarak söz konusu suçları işleyenin bu kişilerden birisi olup olmadığı inceleme dışı katılan ...’ya sorulduğunda dördüncü sıradaki sanık ..."i teşhis ettiği,
    18.09.2010 tarihli tutanakta; Turgutlu 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2010/160 sayılı kararına atfen sanık ...’in evinde yapılan aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığının, sanığın eşiyle yapılan görüşmede, bahse konu altın kolye ve Samsung marka cep telefonunun kayın validesinde olduğunu belirtmesi üzerine söz konusu eşyaların kayın validesinden rızaen teslim alındığının, sanığın eşinin ifadesinin alınması için emniyet müdürlüğüne getirilip yapılan görüşmede sanığın Ramazan Bayramının üçüncü günü akşamı alkollü ve üzerindeki tişörtü kanlı şekilde eve geldiğini, daha sonra tişörtü yıkadıklarını ve tişörtün şuan evde olduğunu beyan ettiğinin ve tişörtü ikametinden alarak görevlilere rızaen teslim ettiğinin belirtildiği,
    20.09.2010 tarihli teşhis tutanağında; yapılan aramalarda elde edilen tişört, Samsung marka cep telefonu ve zincirli kolye inceleme dışı katılan ...’ya gösterildiğinde, kolyenin kendisine ait olduğunu ve olay sırasında boynunda takılı olduğunu, siyah renkli telefonun katılan ...’e ait olduğunu ve olay sırasında odadaki sehpanın üzerinde bulunduğunu beyan ettiğinin tespit edildiği,
    21.09.2010 tarihli değer tespit tutanağında; Samsung E 250 marka telefonun 40 TL değerinde olduğunun yazıldığı,
    Anlaşılmaktadır.
    Katılan ... kollukta; olay günü gece saat 02.30 sıralarında yattığı odanın camına vurulduğunu, kalkarak salon odasının lambasını yakıp "Kim o" diye sorduğunda sanık ...’in “Polis kapıyı açın.” dediğini, bunun üzerine yattığı diğer odadan seslendiği eşini kaldırdığını ve beraber kapıya geldiklerini, eşinin de “Kim o?” diye sorması üzerine şahısların tekrar polis olduklarını söyleyip bir kart göstererek evde arama yapacaklarını, silah alım satımı yaptıklarına dair ihbar olduğunu söylediklerini, eşinin arama izinleri olup olmadığını sorduğunda sanık ...’in eski kasa Şahin marka aracın yanında bekleyen inceleme dışı sanık ...’a “Şefim arama iznini getir.” diye seslenerek içeri doğru birlikte girdiklerini, ...’ın olaya fazla karışmadan yattığı odaya geçerek oraları kurcalamaya başladığını, sanık ...’in evin mutfak kısmından bir bıçak alarak eşiyle konuşmaya başladığını, ...’ın ise arama yapar gibi kendisini odaya çağırdığını, içeri girip oturduğunu, bu sırada eşi ile sanık ...’in diğer odada kaldıklarını, bir süre sonra bir bağırma sesi geldiğini, bunun üzerine diğer odaya eşinin yanına doğru gittiğini, bu sırada ...’ın kendisine müdahale etmediğini, odaya baktığında eşinin alt kısmı çıplak üzerinde ise penye gibi bir şey olduğunu gördüğünü, sanık ...’in elinde bıçak olduğunu ve eşine “Üstünü çıkar.” diye bağırdığını, kendisini de iterek yere düşürüp oda içerisinde bulunan şarj cihazı kablosu ile ayaklarını ve ellerini bağladığını, korkudan hareket edemediğini, sanık ...’in soyunarak tamamen çıplak bıraktığı eşini yatağa doğru iteklediğini ve üzerine yattığını, bu sırada kendisine bakma diyerek elindeki bıçağın sapı ile kafasına vurduğunu ve rahat edemediği için eşini kolundan kıvırarak odadan dışarı çıkardığını, eşine tecavüz ettiğini tam olarak görmediğini, ancak dışarı çıkartmadan önce bıçağı eşinin boğazına doğru tutarken eşi eliyle bıçağı ittirmeye çalıştığından elinin kesilerek kanadığını gördüğünü, bir süre sonra eşinin bulunduğu odaya ıslak şekilde geldiğini, sanık ...’in odayı karıştırarak telefonların nerede olduğunu sorduğunu, her tarafı karıştırırken kendisine ait Samsung marka telefonu ve eşinin cüzdanında bulunan paraların hepsini aldığını, tehditler ederek "Beni şikâyet etmeyin." dediğini, bu sırada kendisinin eli sakat olduğundan kablonun arasından elini çıkarttığını ancak hâlâ bağlıymış gibi beklediğini, sanık ...’in "Beni şikâyet etmeyeceksiniz." diyerek Kur"an-ı Kerim"e el basmalarını ve yemin etmelerini istediğini, elindeki bıçaktan korktukları için Kur"an-ı Kerim"e el bastıklarını, sanık ...’in “İçeride başka telefon var mı?” diye eşine sorduğunu, eşinin de “Yok benimkini dışarı attım.” deyince birlikte dışarı çıktıklarını, onlar dışarı çıkınca eşinin kapıyı içeriden kilitlediğini,
    Mahkemede; sanık ...’in, eşine tecavüz edip banyoda yıkadıktan sonra kendisine ait cep telefonunu aldığını, eşinden cep telefonunu sorunca onun da dışarı attığını söylediğini, bunun üzerine sanık ...’in dışarı çıktığını,
    İnceleme dışı katılan ... kollukta; Azerbaycan vatandaşı olduğunu, katılan ... ile 21.01.2010 tarihinde evlendiklerini, 12.09.2010 tarihinde gece saat 02:00 sıralarında evde eşi ile birlikte yatmakta iken katılan ...’in kendisini uyandırdığını ve kapının önünde polis olduğunu söyleyen sivil kıyafetli şahısların bulunduğunu, bu kişilerin evde arama yapacaklarını ve kendisinin de kalkmasını söylediğini, kapının önünde her iki sanığa da ne için eve geldiklerini sorduklarında sanık ...’in polis olduğunu, evde kaçak silah bulunduğunu ve arama yapacağını söylediğini, şahsa polis kimliğini sorduğunda cebinden çıkardığı cüzdanından kart şeklinde, üzerinde resim veya polis olduklarına dair herhangi bir yazı bulunmayan bir şeyi gösterip hemen tekrar cüzdanına koyduğunu, kendilerine inanmadıklarını söyleyince sanık ...’in kapının önünde katılan ...’i itekleyip yere düşürdüğünü ve evin içerisine girdiğini, inceleme dışı sanık ...’ın da peşinden eve girdiğini, bu sırada saate baktığında saatin 03:00 sıraları olduğunu gördüğünü, sanık ...’in evin içerisine girince mutfaktan bir bıçak aldığını ve evin giriş kısmındaki koridorda ilerleyerek kendisini banyo ve tuvaletin olduğu bölüme götürüp orada konuşmaya başladığını, inceleme dışı sanık ...’ın ise katılan ...’i evin iç kısmındaki odaya soktuğunu, sanık ...’in yine kaçak silah olduğuna dair sorular sorması üzerine yok deyince boğazını sıkıp katılan ...’in bulunduğu odaya götürdüğünü, sanık ...’in konuştuğu sırada ağzının alkol koktuğunu fark ettiğini, sanık ...’in inceleme dışı sanık ...’a hitaben “Amirim sen arabadan savcılık kağıtlarını ve diğer malzemeleri getir.” dediğini, bunun üzerine inceleme dışı sanık ...’ın evden dışarıya çıktığını, bu şahsın herhangi bir olaya karışmadığını, bu sırada sanık ...’in silah arıyorum diyerek odayı karıştırmaya başladığını, eşine bu şahsın polis olmadığını cep telefonu ile bir yeri aramasını işaret ettiğini, sanık ...’in oturma odasını karıştırdıktan sonra kendisini diğer odaya götürdüğünü, şahsın evin içerisine girdikten sonra eline aldığı bıçağı hiç bırakmadığını ve bu bıçakla “Sizi keseceğim.” diyerek tehditlerde bulunduğunu, yatak odasına geçtikten sonra sanık ...’in kendisini öpmeye başladığını ve sağ memesini kıyafetlerin üzerinden ısırması nedeniyle bağırınca sanık ...’in kendisine bıçak gösterdiğini, bağırma sesi üzerine katılan ...’in de bulundukları yatak odasına geldiğini, sanık ..."in eşini itekleyip yere düşürdüğünü ve yatak odasında bulunan vantilatör kablosunu elinde bulunan bıçakla kesip bu kablo ve eline geçirdiği başka bir kablo ile katılan ...’i ellerinden ve ayaklarından bağladığını, çok yaşlı olan katılan ..."in elinden sakat olması ve yakın zamanda motosiklet kazası geçirdiği için ayağının da kırık olması nedeniyle şahsa bir şey yapamadığını, elleri ve ayakları bağlı şekilde yatak odasında yerde durduğunu, sanık ...’in katılan ...’i bağladıktan sonra yanına gelerek yine kendisini öpmeye ve okşamaya başladığını, bağırınca elinde bulunan bıçakla “Bağırma seni keserim.” diyerek tehdit ettiğini ve yatmak için kullandıkları açık çekyata kendisini yatırdığını, alt kısmında bulunan pijamayı çıkarttığını, daha sonra üzerini çıkarmasını istediğini, çıkarmayınca sağ gözüne yumrukla vurduğunu, bunun üzerine atletini de çıkarınca çıplak kaldığını, sanık ..."in pantolonunu dizlerine kadar indirip üzerine çullandığını ve tecavüz etmek istediğini, izin vermeyince elinde bulunan bıçağı kaldırıp göğsüne bıçakla vurmaya çalıştığı sırada bıçağı tutunca sağ el parmaklarının kesildiğini, bıçakla zarar vereceğinden dolayı daha fazla dayanamadığını ve sanık ..."in yatak odasındaki çekyat üzerinde kendisine tecavüz ettiğini, bu kişinin kıyafetlerine kanının bulaştığını, bu sırada katılan ...’in elleri ve ayakları bağlı şekilde yerde durduğunu, sanık ...’in kendisini koridora götürüp orada da tecavüzüne devam ettiğini, tecavüz sonunda cinsel organını çıkartarak göğsüne boşaldığını, boşaldığı sırada boynundaki 11 gram ağırlığındaki birbirine geçmeli baklava dilimi gibi olan ve ortasına Allah yazısı bulunan altın zincirini fark ettiğini ve bu zinciri boynundan koparıp cebine koyduğunu, sonra kendisini banyoya götürdüğünü ve bütün vücudunu yıkadığını, ardından yatak odasına götürüp oraları karıştırmaya başladığını, bu sırada evde cep telefonu bulunup bulunmadığını sorduğunu, evde telefon olmadığını söylediklerini ancak yine kendilerini elindeki bıçakla öldürmekle ve evi yakmakla tehdit edince korktuğu için oturma odasına doğru gittiğini, sanık ..."in de arkasından odaya geldiğini, oturma odasında bulunan cep telefonunu bulunduğu yerden aldığını ve hemen telefonu açık olan oda penceresinden dışarıya attığını, sanık ..."in telefonu almak için evden dışarıya çıktığını, dışarıya attığı katılan ...’e ait içerisinde 0534 311... numaralı hat bulunan Samsung marka eski tipli cep telefonunu almak için pencerenin önüne doğru yürüdüğünü, kendisinin de bu sırada evin kapısının sürgü kilitlerini kilitlediğini, dışarıya attığı cep telefonunu bulunduğu yerden aldığını fark ettiği sanık ... eve gelmeden açık olan pencereyi kapattığını ve kapının önünde gördüğü polislerden yardım istediğini, polislerin evin önünde ve çevresinde katılan ...’e ait cep telefonunu ve bıçağı aradıklarını ancak bulamadıklarını, şikâyetçi olduğunu,
    Mahkemede önceki ifadesinden farklı olarak; sanığın kendilerini odaya sokmadan önce cep telefonlarını kapattırarak sehpaya koydurduğunu, orada katılan ...’in cep telefonunu aldığını, kendisine tecavüz ettiği esnada boynundaki altın zinciri de koparıp bir yere attığını, cep telefonundan sonra zincirin de atıldığı yerden sanık tarafından alınıp cebine konulduğunu gördüğünü, daha sonra sanığın kendisine “Senin de cep telefonun yok mu?” diye sorunca “Yok, dışarıya attım.” diye cevap verdiğini, bunun üzerine sanığın telefonu aramak için dışarı çıktığını,
    Tanık ...; sanık ...’in oğlu olduğunu, 18.09.2010 tarihinde ikametine gelen polislerin evde altın kolye ve cep telefonu olup olmadığını sorduklarını, önce olmadığını söylediğini, ancak polislerin sende varmış, sen bulmuşsun diye ısrarla sormaları üzerine 16.09.2010 tarihinde sabah saat 08.30 sıralarında ikametinin uzağındaki çöp tenekesi kenarında bir kolye ile cep telefonu bulduğunu söylediğini ve bunları polislere kendi rızasıyla teslim ettiğini,
    Tanık ...; 12.09.2010 tarihinde saat 04.00-04.30 sıralarında eşi olan sanık ...’in alkollü ve üzerindeki beyaz renkli tişörtünde yoğun kan bulunur şekilde eve geldiğini, kızacağını düşünerek herhangi bir şey sormadığını, uyuduklarını, kalktığında sanık ...’in on dakika kadar sonra da kendisinin kayınvalidesinin evine gittiklerini, odaya girdiğinde sanık ...’in, annesinin ve ablasının bir altın zinciri konuşmaya başladıklarını, daha sonra sanık ...’in cebinden uç kısmında sarı ve beyaz renkli Allah yazısı bulunan zincir şeklinde altın bir kolyeyi boynuna taktığını, 13.09.2010 tarihinde de sanık ...’in elinde daha önce görmediği siyah renkli Samsung marka bir telefon gördüğünü, sanık ...’in “Benim telefon hattım olmadığı için bu telefon hat alıncaya kadar sende dursun.” diyerek telefonu kendisine verdiğini, 17.09.2010 tarihinde bilmediği bir suçtan dolayı eşinin yakalandığını başkalarından öğrendiğini, daha sonra kayın validesinin ikametine gittiğini, eşinin annesinin ve ablasının, sanık ... hakkında şikâyetçi olan bir kadına para verilmesi gerektiğini söyleyerek kendisinden istedikleri suça konu cep telefonu ve altın kolyeyi verdiğini, 18.09.2010 tarihinde polisler evi aramak için geldiklerinde kendisine altın kolye, zincir ve cep telefonu gibi eşyalar arayacaklarını söylemediklerini, aradıkları eşyaların bir gün önce kayın validesine verdiği eşyalar olabileceğini düşünerek polislere konuyu anlattığını, eşinin üzerindeki kanlı tişörtü kayın validesinin yıkadığını, bu şekliyle polislere kendisinin teslim ettiğini,
    İnceleme dışı sanık ... Solak; sanık ...’yı aynı köyden olmaları nedeniyle tanıdığını, 12.09.2010 tarihinde saat 02.30 sıralarında Doğan marka siyah aracıyla misafirlikten gelirken yol kenarında sanık ...’i gördüğünü ve el işareti yapınca durduğunu, görünüş itibarıyla sarhoş olduğu anlaşılan sanık ...’e "Gel seni evine bırakayım." dediğini, onun da arabaya bindiğini ve “Nişancılar Sokaktan geç, orada iki üç dakikalık işim var.” demesi üzerine yolda giderken “Dur burası, sen bekle ben geliyorum.” diyerek arabadan inip 15-20 metre ilerideki iki katlı ikametin kapısına vurduğunu, kapıyı yaşlı bir adamın açtığını ve kısa bir süre konuştuktan sonra içeri girdiklerini, 3-4 dakika sonrada sanık ...’in yanına gelip bir dakika gelsene dediğini ve birlikte evin koridorunun ayakkabılık kısmına gittiklerini, burada sanık ...’in bu şahısların evlilik cüzdanı ve kimliklerini vererek “Amirim bunlar evliymiş” dediğini, katılan ...’nın “Siz ne için buradasınız, neden geldiniz?” diye sorunca sanık ...’in “Evde fuhuş yapıldığı ve kaçak silah olduğu ihbarının olduğunu, bu nedenle evde arama yapacaklarını” söylediğini, bu söz üzerine sanık ...’in elindeki evlilik cüzdanı ve kimlikleri alıp inceleme dışı katılan ...’ya verdiğini ve sanık ...’i dışarı çağırdığını, “Sen ne yapıyorsun, başına iş alırsın, bırak seni evine götüreyim.” dediğini, bunun üzerine sanık ...’in “Sen gidersen git” dediğini, kendisi de gideceğim diyerek evden çıkarken sanık ... in peşinden “Amirim arabada telsiz ile savcılık yazısı var, getir” dediğini, kendisi ise hiçbir şey getirmem deyip arabasına binip ikametine gittiğini,
    İfade etmişlerdir.
    Sanık ... müdafisi huzurunda kollukta; katılan ...’i kız kardeşi ile nikâhsız yaşayan... isimli şahıs vasıtası ile tanıdığını, inceleme dışı katılan...’yi de ilk kez 10.09.2010 tarihinde yani bayramın ikinci günü katılan ...’in evine gidince gördüğünü, katılan ...’i çevrede herkesin pezevenk ... ismiyle tanıdığını ve bu kişinin kadın pazarladığını, bunu bildiği için geçen sene katılan ... ile birlikte kalan ismini bilmediği bir bayanla 20 TL karşılığında iki katlı bir eve giderek rızası dahilinde cinsel ilişkiye girdiğini, 10.09.2010 tarihinde yine katılan ...’in kapısına saat 21.00-22.00 sıralarında giderek kapıyı çaldığını, katılan ...’in kapıyı açtığını, ona bayan olup olmadığını sorduğunu, onun da “Bir tane Azeri bayan var.” dediğini ve 40 TL istediğini, 35 TL’ye anlaştıklarını ve içeriye girdiğini, evde kendi rızasıyla Azeri uyruklu bir bayanla normal yoldan cinsel ilişkiye girdiklerini, ilişkiden önce parayı verdiğini, ilişki sonrası aralarında herhangi bir tartışma ve para anlaşmazlığı olmadığını, ilişkiden sonra evden ayrıldığını, iddia edildiği gibi 12.09.2010 tarihinde gece yarısı saat 02.30 ile 04.00 arasında katılan ...’in evine gitmediğini, 11.09.2010 tarihinde saat 16.00 sıralarında Süleyman isimli kişinin yeni açmış olduğu kahvehanede oturduğu sırada...’un gelerek yanına oturduğunu, kendisinin...’a hitaben “Dayım ... ve ... ... içiyor onların yanma gidelim mi?” diye sorduğunu, onunda kabul etmesi üzerine ismi geçen şahısların yanlarına gittiklerini, birlikte içmeye başladıklarını, daha sonra dayısı... ...’nın da yanlarına geldiğini, hep birlikte saat 21.00 sıralarına kadar içki içtiklerini, daha sonra...’un kullanmış olduğu Doğan marka araç ile dayısı... ve ...’yı eve bıraktıklarını, geriye kendisi, ...ve ...’in kaldığını, hep birlikte... ile buluştukları kahveye gittiklerini, daha sonra ... isimli arkadaşını, teyzesinin oğlu... ...’u ve halasının oğlu ... Ayrancı"yı alarak beraber Palmiye isimli müzikhole gittiklerini, burada saat 02.30’a kadar eğlendiklerini, kendisinin orada sadece bir bardak bira içtiğini, saat 02.30 sıralarında buradan ayrıldıklarını, ..., ... ve ...’ü arabayla bıraktıklarını, daha sonra araçla biraz dolaştıklarını, sonra...’un kendisini ve ...’i saat 05.00-05.30 sıralarında teyzesinin evinin yakınlarında indirdiğini, beraber ..."un evine giderek yarım saat orada oturduklarını, daha sonra Kadir ile birlikte kendisinin ikamet etmiş olduğu eve gittiklerini ve beraber kaldıklarını, o gece eşinin, annesinin evinde bulunduğunu, üzerine atılı suçlamaları ve teşhis tutanağını kabul etmediğini, inceleme dışı katılan... ile bayramın ikinci günü yani olayın olduğu söylenen tarihten iki gün önce 35 TL karşılığında katılan ... ile ikamet ettikleri evde cinsel ilişkiye girdiğini, ..."nın kendisini gayet iyi tanıdığını, bu nedenle iftira atmasının mümkün olduğunu, inceleme dışı sanık ...’ı olay tarihinde hiç görmediğini,
    Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; katılan ...’in söz konusu adreste kadın pazarlaması nedeni ile tanındığını, kendisinin de olay gecesi bu adrese kadın var mı diye gittiğini, 40 TL karşılığında Azeri bir kadın olduğunu öğrenince pazarlık yaparak 35 TL’ye anlaştığını, cinsel ilişkiye girerek buradan ayrıldığını, buraya daha önce de iki üç kere gittiğini,
    Mahkemede; olay anında sarhoş olduğunu, yanında da inceleme dışı sanık ...’ın bulunduğunu, katılanların evine girdiğini ancak söz konusu suçları işlemediğini, cep telefonu ve kolyeyi katılanların cebine koyduğunu, katılan ...’in nasıl yaralandığını bilmediğini, katılanların para koparmak amacıyla kendisini suçladığını,
    Savunmuştur.
    Uyuşmazlık konusuna geçilmeden önce Ceza Genel Kurulu Üyesi ... tarafından, sanık hakkında katılan ...’a yönelik nitelikli yağma suçundan açılmış bir kamu davası bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle bu konunun değerlendirilmesi gerekmiştir.
    Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK"nın 170. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır.
    Anılan Kanun"un 170. maddesinin üçüncü fıkrasının (h) ve (i) bentlerinde "Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri" ile "Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi"nin düzenlenen iddianamede gösterileceği belirtilmiş, dördüncü fıkrasında da; "İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır." düzenlemesine yer verilmiştir.
    CMK"nın 225. maddesi uyarınca ise; "Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir." Bu madde gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
    Anılan kanuni düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide "davasız yargılama olmaz" ve "yargılamanın sınırlılığı" olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.
    Diğer taraftan CMK"nın 226. maddesinde ise; "Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir halde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
    Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
    Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
    Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır." hükmü getirilmiştir.
    Soruşturma evresinde elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK"nın 225. maddesinin birinci fıkrası uyarınca kovuşturma evresinin sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir. CMK"nın 226. maddesindeki düzenlemeyle iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olduğunda, kanun koyucu o eylemin hukuki niteliğinde değişiklik olmasını "yargılamanın sınırlılığı" ilkesine aykırı görmemiş, bu gibi hâllerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına imkân sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin, iddianamede kasten öldürmeye teşebbüs olarak nitelendirilen eylemin kasten yaralama suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkemece, sanığa ek savunma hakkı da verilmek suretiyle bahse konu suçtan hüküm kurulabilecektir. İddianamede anlatılan ve kapsamı belirlenen olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması hâlinde gerekli görülürse her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidilebilecektir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun duraksamaya yer vermeyen kararlarına göre, bir olayın açıklanması sırasında bir başka olaydan söz edilmesi, o olay hakkında dava açıldığını göstermez. İddianamede dava konusu yapılan fiilin bir başka olaya dayalı olmadan, bağımsız olarak açıklanması gerekir.
    Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin yapılan değerlendirmede;
    Manisa Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 09.11.2010 tarihli ve 5018-404 sayılı iddianamenin başlığında, suç kısmına “Nitelikli yağma” da yazılarak sanığın işlediği iddia edilen suçlardan birisinin de nitelikli yağma suçu olduğunun açıkça belirtildiği, yine sevk maddeleri kısmında da “TCK’nın 106/2-a, 86/1, 87/1-d ve 87/3” ibaresine yer verilmek suretiyle sanığın cezalandırılması istenilen Kanun maddelerinin gösterildiği, olayın anlatıldığı bölümde ise sanığın, katılanları "Sizi keseceğim." şeklinde tehdit ettiği, ev içerisinde telefon olup olmadığını katılanlara sorduğu, katılan ..."nın evde bulunan telefonlardan birisini pencereden fırlattığını söylediği, sanığın katılan ..."nın fırlattığı telefonu alıp olay yerinden ayrıldığı, sanığın annesinin evinde yapılan arama sonucunda da katılanlardan zorla alınan telefon ve kolyenin ele geçirildiğinin anlatılmasından sonra iddianamenin sonuç bölümünde “...şüpheli Hacı ..."in diğer şüpheli ... evi terkettikten sonra müştekilere karşı yaralama, tehdit ve yağma suçlarını işlediği...” şeklindeki anlatım ile yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiilin nelerden ibaret olduğunun açıklandığı, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun duraksamaya yer vermeyen kararlarında, bir olayın açıklanması sırasında bir başka olaydan söz edilmesinin, o olay hakkında dava açıldığı anlamına gelmeyeceği belirtilmiş olmakla birlikte, söz konusu kararlara ilişkin iddianamelerde suçun adının ve sevk maddesinin yazılı olmadığı, sadece bir olay açıklanırken başka bir olaydan bahsedildiği, uyuşmazlık konusu iddianamede ise, suça konu telefonun sanık tarafından alındığına yönelik anlatımın, suçun adının ve yağma suçunun unsuru niteliğinde bulunan tehdit suçuna yönelik sevk maddesinin yazılı olduğu anlaşıldığından, sanık hakkında katılan ..."a yönelik nitelikli yağma suçundan usulünce açılmış kamu davası bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
    "Ceza Genel Kurulunun gündemine direnme yoluyla gelen bu dosyanın görüşülmesi sırasında sanık ..."nın müşteki ..."a karşı işlediği kabul edilen ve uyuşmazlık konusu olan yağma suçundan dolayı usulüne uygun olarak kamu davası açılıp açılmadığı ön sorun olarak görüşülmüş, sayın çoğunluk tarafından dava açıldığı sonucuna varılmıştır. Kanaatimizce "sanığın müşteki İbrahime ait telefonu sehpa üzerinde almak" suretiyle işlediği yağma suçundan dolayı da kamu davası açıldığına ilişkin bu değerlendirme yasa hükümleri ile yerleşik içtihatlara açıkça aykırıdır. Şöyle ki;
    Ceza mahkemelerince bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması şarttır. 5271 sayılı CMK’nın 170. maddesinin 1 ve 2. fıkraları uyarınca bazı istisnalar dışında, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği konusunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile kamu davası açılır. Aynı maddenin devamı fıkralarında iddianamede gösterilmesi gereken noktalar ayrıntılı olarak sayılmıştır.
    Anılan maddenin konumuzla ilgili 3/h fıkrası, iddianamede "Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddesi...gösterilir", 4. Fıkrası ise; "İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır" şeklinde düzenlenmiştir.
    CMK’nın 225. maddesinde;
    "(1) Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.
    (2) Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir." hükmüne yer verilmiştir.
    Bu maddede emredici şekilde düzenlenen ve öğretide "davasız yargılama olmaz" ve "yargılamanın sınırlılığı" olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir. İddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüde yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. İddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır.
    Öğreti ve Yargıtay"ın istikrarlı kararlarına göre, bir olayın açıklanması sırasında bir başka olaydan söz edilmesi, o olay hakkında dava açıldığını göstermez. İddianamede dava konusu yapılan fiilin bir başka olaya dayalı olmadan, bağımsız olarak açıklanması gerekir. Buna bağlı olarak sanık, iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir. Yasa koyucunun bu konuda emredici düzenleme yapmasının ve başta Ceza Genel Kurulu olmak üzere Özel Dairelerin bu ilkeyi titizlikle uygulamasının temel nedeni savunma hakkı ile yakından ilgili olmasıdır.
    Olayımızdaki iddianame incelendiğinde; ilk paragrafta müştekilerin iddialarında yer alan yağma dışındaki fiiller açıklandıktan sonra ".....daha sonra müştekinin boynundaki Turgutlu adli emanetinin 2010/441 sırasında kayıtlı delil mahiyetinde muhafaza edilen altın kolyeyi çekerek aldığı, yine ev içerisinde telefon olup olmadığını müştekilere sorduğu, müşteki ..."nın evde bulunan telefonlardan birisini pencereden fırlattığı, şüphelinin müşteki ..."yı olay sonrası zorla banyoya sokup yıkadıktan sonra evden çıkıp müştekinin fırlatmış olduğu telefonu da alarak olay yerinden ayrıldığı müştekiler tarafından iddia edilmiştir" şeklinde yağma iddiası açıklanmıştır. Bu açıklama müşteki Gızbaşı"nın kolluk beyanına dayalı hazırlanmış ve sadece onun boynundaki kolyeyi çekip alma ve yine ona ait pencerede atılan telefonunun dışarı çıkılıp alındığı iddialarına yer verilmiştir. Mahkumiyet ve direnmenin konusu olan evin içindeki sehpa üzerinde bulunan diğer müşteki ..."e ait telefonun alınması fiili ile ilgili hiçbir anlatım bulunmamaktadır.
    İddianamenin 2, 3, 4 ve 5. paragraflarında kanıtlar irdelendikten sonra müşteki Gızbaşı"nın anlatımındaki gibi suçların işlendiği sonucuna varıldığı belirtilerek, ilk paragrafta anlatıldığı gibi sanık tarafından müşteki Gızbaşı"ya ait pencerede attığı telefonun alındığı iddiası ile sınırlı olarak dava açılmıştır. Kanıtlara ilişkin bu paragrafta yağmalanan kolye ve telefonun sanığın annesine ait evde ele geçirildiği açıklanırken "müşteki" yerine özensizce "müştekiler" sözcüğünün kullanılması müşteki ..."e yönelik yağmadan dava açıldığını gösteren olay anlatımı sayılamaz.
    İddianamenin altıncı paragrafı "Eylemler değerlendirildiğinde her iki şüphelinin birlikte müştekilere ait eve gece vakti girerek geceleyin konut dokunulmazlığını ihlal suçunu işledikleri, müştekilerin cinsel amaçla hürriyetlerini kısıtladıkları, şüpheli ..."ın müşteki ..."i ayrı bir odada tutarken diğer şüphelinin müşteki ... ile zorla cinsel ilişkiye girmesi nedeniyle her iki şüphelinin cinsel saldırı suçunu iştirak halinde işledikleri, şüpheli Hacı ..."in diğer şüpheli ... evi terkettikten sonra müştekilere karşı yaralama, tehdit ve yağma suçlarını işlediği tüm evrak kapsamından anlaşılmıştır." şeklinde düzenlenmiştir. Olayın bütününe bakıldığından sanık ..."in inceleme dışı sanık ... ile müştekilerin evine gelip bir kısım suçları birlikte işleyip ayrılmasından sonra suçların bazılarını tek başına işlediği anlaşılmaktadır. Yazılış biçimine göre bu paragraf münhasıran iki sanığın birlikte iken işlediği suçlar ile sanık ..."in inceleme dışı sanığın olay yerinden ayrılmasından sonra işlediği suçları ayırmak için yazılmıştır. Diğer sanığın evi terk etmesinden sonra müştekilere karşı tek başına işlediği suçlar toplu olarak sıralanırken yağma suçu da bunlar arasında zikredilmiştir. Müşteki ..."e karşı yağma suçunun işlendiği iddiasını kabule elverişli hiçbir anlatım veya ibare yoktur.
    İddianamenin sevk maddeleri bölümünde yağma suçuna ilişkin TCK"nın 149/1.a-h maddesi gösterildikten sonra, parantez içinde bu sevk maddesinin sanık ..."in Gızbaşı"na karşı işlediği yağma suçuna ait olduğu açıkça ve koyu harfle vurgu yapılarak açıklanmıştır. Kamu davası açma yetkisi bulunan Cumhuriyet savcısı gösterdiği sevk maddesi ve yaptığı açıklama ile sadece müşteki Gızbaşı"na yönelik yağmadan dava açtığını, müşteki ..."e yönelik eylemi iddianame kapsamına almadığını ortaya koymuştur, anılan sevk iddianamenin metin kısmındaki anlatıma da uygundur.
    Özetle, yukarıda açıklandığı üzere iddianame kapsamına nazaran müşteki ..."in sehpa üzerindeki telefonunun sanık tarafından alındığına dair hiçbir anlatım ve sevk maddesi yoktur. CMK"nın 170/4.maddesinin "iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır" biçimindeki hükmüne rağmen ne olay, ne de delili açıklanmıştır. Yine 225/1. maddede hükmün, iddianamede unsurları gösterilen suç hakkında verileceği belirtildiği halde ..."e yönelik yağmanın hiçbir unsuruna iddianamede yer verilmemiştir. Oysa Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairelerinin istikrar kazanmış uygulamalarına göre yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde ve açıkça açıklanması zorunludur. İddianamede anlatılan tehdit 109"un unsuru durumunda, yaralama ise 87/1. maddesi kapsamında, 149/2. madde gereği yağmadan bağımsız suçu oluşturur. Bu nedenle tehdit ve yaralama da sevk maddesinin bulunması yağmadan dava açıldığını göstermez, çünkü malın alımına ilişkin ima kabilinden dahi anlatım yoktur.
    Öte yandan 226. maddedeki ek savunma ile hüküm kurma imkanı iddianamede yer alan fiilin niteliğinin değişmesi halinde söz konusudur. Fiilin değişmesi durumunda bu madde hükmü uygulanamaz. Olayımızda Gızbaşı"nın pencerede atılan telefonu hakkında dava açıldığı halde, ..."e ait evin içinde sehpa üzerinde bulunan telefonu hakkında mahkumiyet verilmiş, müşteki ve suçun konusu değiştiği için fiil tamamen değiştirilmiştir.
    Sonuç olarak iddianamede sanığın müşteki ..."e ait telefonu sehpa üzerinde aldığına dair anlatım veya ibarenin yer almadığı ve sevk maddesinin bulunmadığı, beş ve altıncı paragraflarda kanıtlar açıklanırken ve iştirak halinde işlenen suçlar belirlenirken yer verilen "müştekiler" kavramının bir olayı açıklamaması ve başka amaçlarla yazılmış olmaları nedeniyle dava açıldığını göstermeyeceği, yerleşmiş uygulamalara göre sanığın savunmasını yapabilmesi için dava açılan fiilin kolaylıkla ve tereddütsüz biçimde anlaşılması gerektiği halde, olayımızdaki iddianamenini açıklanan nedenlerle bu niteliklerden hiç birisini taşımadığı, bu nedenlerle dava açıldığına ilişkin kabulün Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına ve CMK"nın 170 ve 225/1. maddelerine aykırı olduğu kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir." düşüncesiyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
    "Somut davada, sayın çoğunluğun sanık ... hakkında katılan İbrahin Turgut"a karşı işlediği iddia olunan nitelikli yağma suçundan CMK"nın 170. maddesi uyarınca kamu davası açıldığına ilişkin kabulünden saygılarımla ayrılıyorum.
    Manisa Cumhuriyet Başsavcılığının 09/11/2010 gün ve 2010/5018 Esas, 2010/404 sayılı sayılı iddianamesiyle sanık ... hakkında; "Turgutlu C.Başsavcılığının 05.11.2010 tarih ve 2010/97 sayılı fezlekesi ve ekleri C.Başsavcılığımıza gönderilmekle, incelenmesinde; Müştekilerin nüfus kaydına göre resmi nikahlı evli olup Turgutlu ilçesinde birlikte yaşadıkları, olay günü gece saat 03.00 civarında her iki şüphelinin birlikte müştekilerin bulunduğu evin kapısını çaldıkları, müştekilere kendilerini polis olarak tanıttıkları, müştekilerin inanmamaları üzerine şüphelilerden Hacı ..."in hızlıca bir kimlik gösterip cebine koyduğu, daha sonra evde arama yapmak istedikleri, her iki şüphelinin birlikte eve girdikleri, evde silah aradıklarını belirttikleri, şüphelilerden Hacı ..."in müşteki ..."yi aldığı bir bıçak ile tuvalet ve banyonun bulunduğu bölüme götürdüğü, diğer şüpheli ..."ın da müşteki ..."i evin salonuna götürdüğü, şüpheli Hacı ..."in bulunduğu bölümde bir süre silah arar gibi yaptığı, daha sonra müşteki ..."nin boğazından tutup sıkarak evin salonuna getirdiği, burada her iki şüphelinin Savcılık arama izni varmış gibi birbirleriyle konuştukları ve kendilerine polis süsü vermeye devam ettikleri, şüphelilerden Hacı ..."in şüpheli ..."a "Amirim git arabayı kilitle gel" şeklinde sözler söylediği, şüpheli ..."ın da evden çıkıp geri gelmediği, evin içerisinde kalan şüpheli Hacı ..."in müştekilere hitaben "Sizi keseceğim" şeklinde tehditlerde bulunduğu, müşteki ..."yi evin yatak odasına götürdüğü, burada zorla soymaya çalıştığı, müştekinin bağırması üzerine diğer müşteki ..."in de geldiği, ..."in daha önceden geçirdiği bir kaza nedeniyle zaten elinden ve ayağından sakat olduğu, hafif bir itekleme ile yere düştüğü, şüpheli Hacı ..."in müşteki ..."in elini ve ayaklarını şarj cihazı kablosu ve vantilatör kablosu ile bağladığı, daha sonra şüpheli Hacı ..."in müşteki ..."yi öpmeye ve okşamaya başladığı, bıçakla tehdit ettiği, zorla üzerini soymaya çalıştığı, bu esnada direnen müştekiye tokat vurduğu ve kendini korumaya çalışan müştekinin şüphelinin elinde bulunan bıçağı iteklediği ve elinin kesildiği, müşteki ..."yi etkisiz hale getirip tecavüz ettiği, daha sonra müştekinin boynundaki Turgutlu adli emanetinin 2010/441 sırasında kayıtlı delil mahiyetinde muhafaza edilen altın kolyeyi çekerek aldığı, yine ev içerisinde telefon olup olmadığını müştekilere sorduğu, müşteki ..."nin evde bulunan telefonlardan birisini pencereden fırlattığı, şüphelinin müşteki ..."yi olay sonrası zorla banyoya sokup yıkadıktan sonra evden çıkıp müştekinin fırlatmış olduğu telefonu da alarak olay yerinden ayrıldığı müştekiler tarafından iddia edilmiştir.
    Olayla ilgili savunması alınan şüphelilerden ... suç tarihi olan 12/09/2010 tarihinde müştekilere ait eve gitmediğini, ancak suç tarihinden daha öncesinde birkaç defa gidip para karşılığı anlaşarak müşteki ... ile cinsel ilişkiye girdiğini, müştekilerin iddia ettiği gibi cebir şiddet uygulamadığını, zorla ilişkiye girmediğini ve kendisini polis olarak tanıtmadığını belirtmiş, suçlamaları kabul etmemiştir.
    Diğer şüpheli ... SOLAK ise olay günü müştekilere ait eve gittiklerini burada diğer şüpheli Hacı ..."in kendisini polis olarak tanıttığını, ancak kendisinin Hacı ..."e karşı çıktığını ve evden kısa bir süre sonra ayrıldığını, her hangi bir şekilde suç işlemediğini belirtmiştir.
    Müştekilerden ...’un olay nedeniyle, İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 27.10.2010 tarih ve 10194-316 sayılı raporuna göre, "sağ pnömotoraks, sağda multıple kot fraktürü, cilt altı amfizemi sonucu basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek,yaşamı tehlikeye sokacak ve vücutta kemik kırığına neden olacak" şekilde yaralandığı anlaşılmıştır.
    Tahkikat aşamasında müşteki ..."nin doktor raporu alınmış, raporda ifadesinde belirttiği şekilde yanağında kızarıklık olduğu, elinde 2, 3 ve 4. parmaklarda kesik olduğu belirtilmiş, otopedi uzmanınca kati raporun verilmesi gerektiği belirtilmiş ancak elindeki yaralanma nedeniyle müşteki yurt dışına çıktığından kati raporu alınamamış, yine müşteki ..."nm Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinden ruh sağlığı yönünden rapor alınmış, maruz kaldığı cinsel taciz eylemi nedeniyle ruh sağlığının bozulduğu belirtilmiş, usulüne uygun yapılan aramada şüpheli ..."in müştekilerden zorla aldığı telefon ve kolye şüpheli Hacı ..."in annesinin evinde ele geçirilmiş, Adli Tıp Kurumu İzmir Şube Müdürlüğüne şüphelilerden alman kan örnekleri ile müştekinin üzerinden çıkan elbiseler arasında mukayese yapılması istenilmiş, ancak ifadeler aşamasında şüpheli Hacı ...’in müşteki ... ile cinsel ilişkiye girdiği sübuta erdiğinden rapor sonucu beklenilmemiş, müştekilere ait evde yapılan incelemede müştekilerin belirttikleri şekilde vantilatör kablosunun kesik olduğu görülmüş, diğer deliller değerlendirilerek müştekinin anlatımındaki gibi suçların işlendiği sonucuna varılmıştır.
    Eylemler değerlendirildiğinde her iki şüphelinin birlikte müştekilere ait eve gece vakti girerek geceleyin konut dokunulmazlığını ihlal suçunu işledikleri, müştekilerin cinsel amaçla hürriyetlerini kısıtladıkları, şüpheli ..."ın müşteki ..."i ayrı bir odada tutarken diğer şüphelinin müşteki ... ile zorla cinsel ilişkiye girmesi nedeniyle her iki şüphelinin cinsel saldırı suçunu iştirak halinde işledikleri, şüpheli Hacı ..."in diğer şüpheli ... evi terkettikten sonra müştekilere karşı yaralama, tehdit ve yağma suçlarını işlediği tüm evrak kapsamından anlaşılmıştır.
    TALEP : Bu nedenle şüphelilerin yargılamalarının yapılarak eylemlerine
    uyan yukarıda yazılı maddeler gereğince cezalandırılmalarına karar verilmesi kamu adına iddia olunur." açıklamalarına yer verilerek kamu davası açılmıştır.
    İddianamenin birinci paragrafında ilk derece mahkemesince sanığın yağma olarak nitelendirilen eylemi ile ilgili katılan ifadelerinde "ev içerisinde telefon olup olmadığını müştekilere sorduğu, müşteki ..."nm evde bulunan telefonlardan birisini pencereden fırlattığı, şüphelinin müşteki ..."yı olay sonrası zorla banyoya sokup yıkadıktan sonra evden çıkıp müştekinin fırlatmış olduğu telefonu da alarak olay yerinden ayrıldığı" nın iddia edildiği belirtilmiş, sanığın eylemlerinin hukuki niteliklerinin belirtildiği altıncı paragrafta ise "şüpheli Hacı ..."in diğer şüpheli ... evi terkettikten sonra müştekilere karşı yaralama, tehdit ve yağma suçlarını işlediği tüm evrak kapsamından anlaşılmıştır." açıklamalarına yer verilmiştir.
    İddianame, sanık ... için katılan ..."a yönelik eylemleri nedeniyle TCK"nun 106/2-a; 86/1, 87/1-d, 87/3, 53.maddeleri uyarınca, yine katılan ... ve ..."ya karşı eylemleri nedeniyle de TCK"nun 116/4, 119/1-a-c; 109/2-3-a-b, 109/5; 53 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılması talep edilmiştir.
    İddianame metni incelendiğinde, sanık ..."in katılan ..."a ait olduğu beyan edilen cep telefonunu katılanların müşterek konutunda oda içerisinde bulunan sehpanın üzerinden aldığına ilişkin hiç bir anlatım bulunmamaktadır. İddianamede, alındığı beyan edilen tek bir telefon bulunmaktadır. Bu telefonda katılan ..."nın evin pencere camından bahçeye attığı ve katılan ..."ya ait cep telefonudur.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 16/01/2018 tarih ve 2015/9-97 Esas, 2018/7 Karar sayılı ilamında ve anılan tarihe kadar verilen pek çok kararında vurgulandığı üzere; "Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nun 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; "iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır" düzenlemesine yer verilmiştir.
    CMK’nun 225. maddesi uyarınca ise; "Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir." Bu madde gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
    Anılan kanuni düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide "davasız yargılama olmaz" ve ‘yargılamanın sınırlılığı" olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.
    Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nun 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir. CMK"nun 226. maddesindeki düzenlemeyle iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olduğunda, kanun koyucu o eylemin hukuki niteliğinde değişiklik olmasını "yargılamanın sınırlılığı" ilkesine aykırı görmemiş, bu gibi hallerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına imkân sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin, iddianamede kasten öldürmeye teşebbüs olarak nitelendirilen eylemin kasten yaralama suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkemece, sanığa ek savunma hakkı da verilmek suretiyle bahse konu suçtan hüküm kurulabilecektir. İddianamede anlatılan ve kapsamı belirlenen olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması halinde gerekli görülürse her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidilebilecektir."
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlığa konu somut olay değerlendirildiğinde; temel şekli TCK"nın 148/1. maddesinde düzenlenen yağma suçunun maddi unsurunu oluşturan bir malın teslimi veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakmak için cebir veya tehdit kullanma fiiline iddianamede yer verilmemiştir. İddianamede sanık ..."nın katılan ..."a yönelik tethdit ve kasten yaralama eylemlerine yer verilmiş ve bu eylemleri nedeniyle tehdit ve kasten yaralama suçlarının düzenlendiği TCK"nın 106/2 ve 86, 87. maddeleri uyarınca cezalandırılması talep edilmiştir. Ancak iddianamenin hiç bir yerinde bu tehdit ve cebirin katılan ..."e ait cep telefonunun alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakmaya yönelik olduğundan bahsedilmediği gibi, katılan ..."in cep telefonunun bu tehdit veya cebirin etkisi ile mağdurun karşı koyamamasının sonucu olarak alındığı beyan edilmemiş, daha da çarpıcı olanı eylemin fiil unsurunun bir bölümünü oluşturan katılan ..."in cep telefonunun rızası hilafına konuttan alındığına hiç değinilmemiştir.
    Bu bakımdan Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun istikrar kazanan ve yukarıda yer verilen "İddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir." şeklindeki içihadı uyarınca sanık hakkında nitelikli yağma suçundan açılmış bir kamu davası mevcut değildir, bu nedenle ilk derece mahkemesi direnme hükmü bozulmalıdır kanati ile sayın çoğunluk görüşüne muhalifim." görüşüyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan diğer beş Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
    Varılan bu sonuca göre sanığın katılan ...’a karşı gerçekleştirildiği iddia olunan nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığı konusuna gelince;
    5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında "Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. (TBMM Adalet Komisyonunun 03.08.2004 tarih ve 1/593-60 sayılı raporu.) Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
    765 sayılı TCK’da, aynı neviden fikri içtima ile farklı neviden fikri içtima tek madde halinde 79. madde de düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCK’da bu iki hâl birbirinden ayrılarak, aynı neviden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin 2. fıkrasında, farklı neviden fikri içtima ise Kanun"un 44. maddesinde düzenlenmiştir.
    5237 sayılı TCK’nın “Zincirleme Suç” başlıklı 43. maddesinin 2. fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle zincirleme suçtan farklı bir müessese olan aynı neviden fikri içtima düzenlenmiş, tek fiil (hareket) ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda, hareketin sayısı nedeniyle, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın TCK’nın 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
    TCK’nın 43. maddesinin 3. fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” hükmüne yer verilmek suretiyle, bu suçlarda zincirleme suç hükümleri ile aynı neviden fikri içtima kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla sayılan bu suçlarda, failin mağdur sayısınca ayrı ayrı cezalandırılacağı kabul edilmiştir. Buna göre TCK"nın 43/3. maddesinde sayılan suçlar aynı fiille birden çok kişiye karşı işlendiği takdirde gerçek içtima kuralı uygulanacak, her bir suçtan dolayı fail ayrı ayrı cezalandırılacaktır.
    Bu aşamada uyuşmazlık konusunun sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için “yağma” suçu üzerinde durulmasında da fayda bulunmaktadır.
    5237 sayılı TCK"nın "Yağma" başlıklı 148. maddesinde; "Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmeye yer verilmiştir.
    Madde gerekçesinde; "Madde metninde yağma suçunun temel şekli tanımlanmıştır. Hırsızlık suçunda olduğu gibi, yağma suçunda da, taşınır malın alınmasıyla ilgili olarak zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Ancak, hırsızlık suçundan farklı olarak, bu suçun oluşabilmesi için, mağdurun rızasının, cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçu açısından tehdidin, kişiyi, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle yapılması gerekir. Yağma suçu, cebir kullanılarak da işlenebilir. Ancak bu cebrin, neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama boyutuna ulaşmaması gerekir.
    Yağma suçunun tamamlanabilmesi için, kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya malın alınmasına karşı koymamalıdır. Bu bakımdan, kullanılan cebir veya tehdidin, kişiyi malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elverişli olması gerekir. Bu nitelikte olmayan bir cebir veya tehdit, sırf mağdurun normalden fazla ürkek olması nedeniyle, malı teslim etmeye veya alınmasına yöneltmişse, yağma suçundan söz edilemez ve fiilin hırsızlık olarak nitelendirilmesi gerekir." açıklamasına yer verilmiştir.
    Suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK"nın 149. maddesinde de yağma suçunun; "Silâhla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, birden fazla kişi tarafından birlikte, yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, gece vakti, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla" işlenmesi nitelikli hâl olarak kabul edilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
    Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
    Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan, birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir.
    Yağma suçunun oluşabilmesi için, suça konu malın, elinde bulunduran kişiden cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması veya mağdurun malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılınması gerekir. Cebir ya da tehdit, bir kişiyi malını teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak amacıyla yapılmalıdır. Cebir ya da tehdidin belirtilen amaçla ve bu şekilde gerçekleştirilmesi, yağmayı mal varlığına karşı işlenen diğer suçlardan ayırmaktadır.
    Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla gerçekleştirmiş olması gerekir. Cebir veya tehdit ile malın alınması veya verilmesi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Yağma suçunun oluşabilmesi için, baştan beri yağma amacıyla hareket eden failin, eylemin başında veya ortasında cebir veya tehdit kullanmasının bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan cebir veya tehdidi kullanmasıdır.
    Yağma suçu, bir kişinin malını cebir veya tehdit kullanarak almak suretiyle işlenmiş sayılacağından, unsurları itibarıyla hem zilyetliğe, hem de kişi hürriyetine yönelik bir suçtur. Ancak kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleşmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibariyle "mal aleyhine" karşı işlenen bir suçtur.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık ...’in, 12.09.2010 tarihinde saat 03:00 sıralarında karı koca olan katılanların yaşadığı eve giderek kendisini polis olarak tanıtıp arama yapacağını söyleyerek içeri girdiği, mutfaktan bıçak alıp inceleme dışı hükmün katılanı ...’yi yatak odasına götürerek zorla üstünü çıkarmaya çalıştığı, bu sırada odaya gelen katılan ..."in kendisine engel olmaması için el ve ayaklarını şarj cihazı ve vantilatör kablosu ile bağladıktan sonra ..."ya karşı nitelikli cinsel saldırı eylemini gerçekleştirdiği, ardından boynundaki altın kolyeyi çekerek aldığı, daha sonra elinde bıçak bulunduğu hâlde katılanları tehdit ederek cep telefonlarının nerede olduğunu sorduğu ve evde yaptığı arama sonucunda masa üzerindeki katılan ...’e ait cep telefonunu aldığı olayda; “Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.” ilkesi ve TCK’nın 43. maddesinin 3. fıkrasındaki yağma suçlarında zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı düzenlemesi göz önünde bulundurulduğunda sanığın mağdur sayısınca ayrı ayrı cezalandırılması gerektiği, her ne kadar sanık atılı suçlamayı kabul etmemiş ise de katılan ..."in, sanığın odayı karıştırarak telefonların nerede olduğunu sorduğunu ve kendisine ait cep telefonunu aldığını, daha sonra eşine de cep telefonunun nerede olduğunu sorduğunu, şikâyet etmeyeceklerine yönelik Kur"an-ı Kerim"e el basmalarını ve yemin etmelerini istediğini beyan etmesi, ...’nın da sanığın yatak odasını karıştırarak evde cep telefonu olup olmadığını sorduğunu, olmadığını söylemeleri üzerine elindeki bıçak ile kendilerini öldürmekle ve evi yakmakla tehdit ettiğini, daha sonra katılan ...’e ait cep telefonunu alarak kendisine "Senin de cep telefonun yok mu?" diye sorduğunu beyan etmesi, katılan ..."in hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığına yönelik rapor bulunması, ..."nın sanığı teşhis etmesi, suça konu telefonun sanığın annesinde bulunup ondan rızaen teslim alınması ve sanığın katılanların kendisini şikâyet etmesini engellemek amacıyla her iki katılanın da telefonlarını alma amacının bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde; elinde bıçak olan sanığın, katılanları tehdit ederek evde telefon olup olmadığını sorduktan sonra yaptığı arama sonucunda masa üstündeki katılan ...’e ait olduğunu bildiği cep telefonunu alarak üzerine atılı nitelikli yağma suçunu işlediğinin sabit olduğu ve sanık hakkında TCK"nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanmasını gerektirecek bir durumun bulunmadığı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yerel Mahkeme hükmündeki direnme gerekçesi isabetli olduğundan uygulamanın denetlenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
    "Sanık ..."nın yanında bulunan inceleme dışı sanık ... Solak ile birlikte kendisine polis süsü vererek evli olan katılanların evine gittikten sonra katılan ..."nın boynundaki kolyeyi aldıktan sonra sehpa üzerinde bulunan diğer katılan ..."a ait telefonu almaktan ibaret eyleminin kül halinde tek yağma suçunu mu? Yoksa iki ayrı yağma suçunu mu? Oluşturacağı hususunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
    Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun; katılan ..."a ait sehpa üzerinde bulunan telefonun alınmasından ibaret eylemin ayrı yağma suçunu oluşturduğuna ilişkin kararına aşağıda arz ve izah edilecek sebeplerle iştirak edilmemiştir.
    Uyuşmazlığın çözümü için 5237 ...nun 148 maddesinde tanımlanan yağma suçunun unsurlarının irdelenerek, resmen evli olan katılanların direncinin kırılmasından sonra katılanlardan birisine ait boynundan alınan eşya ile diğer katılana ait sehpa üzerinde duran eşyanın yağma suçu açısından aynı malvarlığına dahil olup olmadığının benzer olaylardaki yerleşik yargısal kararlar ışığında belirlenmesi gerekmektedir.
    Yağma suçları, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nda Özel Hükümler Kitabında, Kişilere Karşı Suçlara ilişkin ikinci kısmın Malvarlığına Karşı Suçlar başlıklı onuncu bölümünde 148 ila 150. maddelerinde düzenlenmiştir.
    Yasanın 148. maddenin 1. fıkrasında yağma suçunun temel şekli, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddede ise kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla yağma ile yağmada değer azlığı yaptırıma bağlanmıştır.
    Yağmanın temel şekli 5237 sayılı Yasanın 148. maddesinin 1. fıkrasında tanımlanmıştır.
    237 sayılı Yasanın 148/1. maddesi uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.
    Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malı, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle almaktır. Bu itibarla "zor yoluyla hırsızlık" bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek, şeklinde de tanımlanmıştır.
    765 sayılı TCK"da "gasp" olarak tanımlanan yağma, esasında cebir veya tehdit kullanmak suretiyle yapılan hırsızlıktan ibarettir. Yani cebri hırsızlıktır. Şu hale göre yağma; bir kimsenin menkul malını cebir, tehdit kullanarak almaktır. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara malik olup ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır. Failin malı almak için mağdura karşı cebir veya tehdit kullanması yağma suçunu hırsızlıktan ayırır.
    Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suçtur. Bu itibarla, birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir. Yağma suçu birden çok suçun bir araya gelmesiyle oluşmuş olsa da onlardan ayrı ve bağımsız bir suçtur. Bu nedenle hırsızlık suçu için öngörülen suçu etkileyen nedenler yağma suçunda uygulama alanı bulamayacağı gibi, iki farklı suç olmaları nedeniyle yağma ve hırsızlık suçları arasında zincirleme suç ilişkisinden de bahsedilemez.
    Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, akabinde bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
    Yağma suçunun gerek öğretide gerekse uygulamada; yukarıda açıklandığı üzere genel tanımının yapılmasından sonra; somut olayımızın benzer olaylarda uygulamada nasıl karşılık bulduğunun açıklanması gerekmektedir.
    Y.6. C.D (2013/25484 K) Sayılı ilamı;
    "Sanıkların fikir ve eylem birlikteliği içerisinde yakınan..."ya tehditle 5.000,00 TL ve 20.000,00 TL tutarında iki ayrı senet imzalattıktan sonra,aynı borcun tahsil kabiliyetini güçlendirmek amacıyla katılan ... ... ..."ya da aynı senetlere kefil sıfatıyla imzalatmaya çalışmalarından ibaret eylemlerinin tek malvarlığına yönelik olduğu ve kül halinde tek yağma suçunu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde ayrı ayrı yakınanlara karşı yağma ve yağmaya kalkışma suçlarından mahkumiyet hükmü kurulması",
    Y.6.C.D (2014/11361 K ) Sayılı İlamı;
    "Mağdurlar ...’nin borçlu ve ...’nın kefil kılınıp, zorla alınan 15 bin TL’lik senette her iki mağdurun aynı bedelin borçlusu ve kefili olduğu dikkate alındığında, bu mağdurlara yönelik eylem tek yağma suçunu oluşturduğu halde, iki ayrı yağma suçundan hüküm kurulması",
    Y.6.C.D-(2014/3666 K) Sayılı İlamı;
    Oluş ve dosya içeriğine göre; sanık ..."nın katılanlardan olan alacağını tahsil etmek üzere sanık ..."e bonoları verdiği, sanık..."nin ilk aşamada 25.000 YTL değerindeki senetleri tahsil için katılan ... üzerine kayıtlı olup, diğer katılan... ile birlikte çalıştıkları belirtilen Star ... Pişmaniye isimli işyerine gidip katılan..."ya hitaben "gece 24.00"e kadar borcunuzu getirdiniz getirdiniz ben artık gelmeyeceğim, aksi takdirde canlı cenaze oldunuz, borcunuz da 100.000 YTL oldu" dediği, söz konusu paraları alamayınca katılanları kısa tarihler arası aramak ve mesajlar atmak suretiyle tehdit yoluyla söz konusu parayı istediği, 02.04.2008 günü sanık ..."in katılan..."yu arayarak "bundan sonra dükkan benim, dükkanı terk edin, yoksa dükkanı kurşunlarım" dediği, yağma suçuna konu maddi menfaatin toplam değerinin alacak miktarından fazla olması nedeniyle sanık ..."in eyleminin, tek yağmaya teşebbüs suçunu oluşturduğu gözetilmeden, delillerin takdirinde ve suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
    Y.6.C.D-(2015/231 K) Sayılı İlamı;
    "Katılan Hasan Boyacı ile yakınan ..."den aynı hukuki ilişki nedeniyle alacaklı olan sanık ..."ın olay günü yanında diğer sanıklar da olduğu halde, katılan ve yakınanı hürriyetlerini kısıtlamak suretiyle götürdükleri boş arazide tehdit ve darp etmek suretiyle alacak miktarının çok üzerinde bir miktarı istemeleri biçimindeki eylemin, tek yağmaya kalkışma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde sanıkların iki ayrı yağmaya kalkışma suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi",
    C.G.K. (2009/263 K) Sayılı İlamı;
    Sanıkların, ... isiml kişinin borcu için konuyla hiçbir ilgisi olmayan mağdur...’ü bulunduğu kahvehaneden alarak hürriyetini kısıtlamaları, kasten yaralayarak borçlusu ... olan senedin altına zorla kefil olarak imza attırmaları ve üzerindeki 240 Lira parayı almaları yaşamın olağan akışına ve dosya içindeki kanıtlara uygun düşmediğinden, mağdurun ... isimli kişinin sanıklara ait beyaz eşya dükkânından aldığı beyaz eşyalar nedeniyle doğan ve senede bağlanan borca sözlü olarak kefil olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Cebir ve tehdit kullanarak etkisiz hale getirdikleri mağdura borçlu sıfatıyla yüksek meblağlı açık senet imzalatmaları olanaklı iken sadece bahse konu senedi kefil olarak imzalatmaları da sanıkların amacının hukuki ilişkiye dayanan alacaklarını tahsil etme olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bunun yanında, sanıkların senede zorla kefil olarak imza attırdıkları mağdurun üzerinde bulunan 240 Lirayı almaları, borcun vadesinin üzerinden suç tarihi itibarıyla beş aya yakın bir zaman geçmesi ve alacak miktarının asıl alacağın yanında faizi de kapsaması hususları göz önüne alındığında, hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla hareket edildiği gerçeğini ortadan kaldırmayacaktır.
    Bu nedenle, suç tarihinde hukuki ilişkiye dayanan alacaklarını tahsil etme amacıyla hareket eden sanıkların eylemlerinin 5237 sayılı TCY’nın 150/1. maddesi kapsamında kabul edilmesi gerekmektedir.
    Y.C.G.K ( 2010/102 K) sayılı ilamı;
    Sanıklar ... ve ......’nın, 13.08.2007 günü mağdurun iş yerine gelerek tanıdıkları bir bayana laf attığından bahisle "kafana kurşun sıkarız, 10.000 TL para vereceksin, paran yoksa senet de olur" diyerek tehditle para istedikleri, mağdurun kabul etmemesi üzerine başkaca herhangi bir eylemde bulunmaksızın kendiliklerinden işyerini terk ederek gittikleri, ertesi gün tekrar gelerek aynı eylemlerini tekrarlamak suretiyle yine 10.000 TL para istedikleri, mağdurun bu kez de istenen parayı ve senedi vermemesi üzerine, işyerinden ayrıldıkları, yaklaşık 10 gün sonra mağduru cep telefonundan arayarak tehditle yine aynı miktardaki parayı istedikleri, 28.08.2007 tarihinde ise devam eden tehdidin etkisiyle mağdur ile 1.000 TL ödenmesi konusunda anlaştıkları, iş yerine gelip seri numaraları daha önceden saptanan 1.000 TL’yi mağdurdan aldıktan sonra olay yerinde önlem alan kolluk görevlilerince yakalanmaları şeklinde gerçekleşen olayda, sanıkların iradeleri baştan beri mağdurdan belirli bir miktar para almaya özgülenmiş olup, gerçekleştirilen tehdit fiilleri amaçlanan yağma suçuna yönelik olduğundan sanıkların eylemleri gerçekleştirdikleri tehdit adedince değil yalnızca amaçlanan tek yağma suçunu oluşturmaktadır. Bu itibarla olayın gelişimi ve sanıkların kasıtlarını nazara almaksızın, asıl suç içinde eriyen fiillerin birden fazla işlendiğinden hareketle, her eylemi ayrı yağma suçu şeklinde değerlendiren yerel mahkeme direnme hükmü isabetsizdir.
    Y.C.G.K (2012/21 K) Sayılı İlamı;
    Düğünlerde çalgıcılık yaparak geçimlerini sağlayan mağdurlarla iş görüşmek bahanesiyle buluşan sanığın mağdurları ıssız bir yere götürüp darp ettikten sonra önce onlardan kendisine kadın bulmalarını istemesi, mağdurların bulmayacaklarını söylemesi üzerine bu kez mağdur... ..."e hitaben, "1.000 Lira getireceksin, ... benim yanımda kalacak, ..."i sen parayı getirdikten sonra bırakacağım" şeklinde sözler söylemesi, sanığın istediği parayı getirmek için bıraktığı mağdur..."in mağdur..."in evine giderek olayı anlatmadan paraya ihtiyacı olduğunu söyleyip..."in eşinden bir miktar nakit para ve çeyrek altın alması, sonrasında sanıkla buluşarak nakit para ile çeyrek altınları vermesi, sanığın bu sırada mağdur...’e, "kalan 500 Lirayı Cuma gününe kadar bul" dedikten sonra o âna kadar hürriyetinden yoksun bıraktığı mağdur...’i serbest bırakarak yanlarından ayrılması şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın iradesi baştan itibaren mağdur...’den belirli bir miktar para almaya özgülenmiş olup, gerçekleştirdiği fiiller amaçlanan yağma suçuna yönelik olduğundan sanığın eylemleri mağdur adedince değil yalnızca amaçlanan tek yağma suçunu oluşturmaktadır. Sanığın, mağdur...’den istediği parayı getirmesi için mağdur...’i yanında alıkoyarak hürriyetini kısıtlaması, mağdur...’in istenen parayı mağdur...’in eşinden olayı anlatmadan alarak getirmesi, sanığın istediği paranın eksik kalan kısmı için mağdur...’e yönelik "kalan 500 Lirayı Cuma gününe kadar bul" şeklinde tehditte bulunması da sanığın eylemlerinin bütününün tek bir yağma suçunu oluşturduğu kabulünü değiştirmeyecektir. Bu nedenle olayın gelişimi, sanığın eylemlerinin...’den belirli miktardaki parayı yağmalamaya yöneldiği ve sanığın kastı göz önüne alınmaksızın, mağdur...’e karşı yağma suçunu işlemek amacıyla mağdur...’e karşı gerçekleştirilen ve bu mağdurun malvarlığına yönelmeyen fiillerden hareketle, iki ayrı yağma suçunun oluştuğunu kabul eden yerel mahkeme direnme hükmü isabetsizdir.
    Y.C.G.K (2014/271 K) Sayılı İlamı;
    Sanıkların ilk olayda mağdura zorla kadın çamaşırları giydirip görüntülerini cep telefonuna kaydettikten sonra kendilerine 2.000 Lira vermediği takdirde görüntülerini ailesine gösterip, internet ortamında yayacaklarını söyledikleri, mağdurun ancak 500 Lira ödeyebileceğini söylemesi üzerine talep edilen miktarı 500 Liraya düşürdükleri, bu sırada sanıkların mağdurun üzerindeki 150 Lirasını, cep telefonunu, iki adet montunu, bir şişe votkasını, fotoğraf makinesini, traş makinesini, mağdurun daha önce cinsel birliktelik yaşadığı şahıslarla ilgili görüntülerin bulunduğu VHS video kasetini ve güvenlik kamerasını alarak evden ayrıldıkları, bu olaydan yaklaşık on gün sonra sözünü aldıkları parayı elde edebilmek için mağdura ulaşmaya çalıştıkları, bu kapsamda mağdurun kız kardeşini telefonla arayıp mağduru sordukları, mağdurun annesinin evine gidip mağdurun kendilerine borcu olduğunu söyledikleri, sanıkların önceki eylemlerinden sonra şikayetçi olmayan mağdurun ailesinin rahatsız edilmesinden tedirgin olması üzerine sanıklar hakkında şikayetçi olduğu, Cumhuriyet savcılığınca yapılan koordine sonucu mağdurun sanıklarla irtibata geçip parayı vermek üzere davet ettiği, ilk olaydan yirmi bir gün sonra sanıkların daha önce kararlaştırılan parayı almak üzere mağdurun evine geldiklerinde kolluk görevlilerince yakalandığı olayda, sanıkların iradesi baştan itibaren mağdurdan belirli bir miktar parayı almaya özgülenmiş olup, ilk eylemden sonra gerçekleştirdikleri fiillerin en başta aldıkları diğer eşyalar ile birlikte almayı hedefledikleri 500 Lirayı da mağdurdan almaya yönelik olduğu anlaşıldığından, sanıkların eylemlerinin tek nitelikli yağma suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, yerel mahkemece sanıkların iki ayrı yağma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
    Yukarıdaki benzer olaylarda örnek olarak seçilen içtihatlarda açıklandığı üzere gerek yağma suçlarının temyiz incelemesini yapan Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi, gerekse Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun uzun yıllara dayanan uygulamalarında; özet olarak faillerin kastının tek alacağa özgülenmesi durumunda, tek yağma suçunun oluşacağı tereddütsüzce kabul edilirken; farklı mağdurların yağmalanan mallar üzerinde en küçük bir ortaklığının yada herhangi bir hakkının bulunması halinde kastın tek alacağa özgülendiği gerekçesiyle birden fazla mağdura yönelen maddi yada manevi cebrin tek yağma suçunun içerisinde değerlendirildiği anlaşılmıştır.
    Somut olayımızda; uyuşmazlığa konu katılan ..."a ait telefonunun aynı ortamda evin içerisindeki sehpanın üzerinden alındığı hususunda yerel mahkeme ile özel daire arasında herhangi bir uyuşmazlığın bulunmamasına karşın, telefonun katılan ...’a ait olduğunun sanık tarafından bilinip bilinmediği hususunda uyuşmazlık doğmuştur. Sehpa üzerinde bulunan telefonun katılan ...’a ait olduğu sanık tarafından bilinse dahi sanığın kastının aynı ev içerisinde evli olan çiftlere ait eşyalara yönelmiş olması ve yağmalanan eşyaların her iki katılanın üzerinden ayrı ayrı alınmaması nedeniyle tek yağma suçunun oluşacağı yerleşik uygulamaya dönüşen içtihatlarda net bir şekilde vurgulanmıştır. Maddi cebir ile boynundan kolyesi alınan katılan ile resmen evli olan ..."a ait sehpa üzerinde bulunan telefon üzerinde diğer eşin hiç bir hakkının bulunmadığının kabul edilmesinin, "sonuç itibariyle eşler arasında edinilmiş malların ortak olduğunu vurgulayan Türk Medeni Kanunun 202 maddesine aykırı olacağı gibi evlilik müessesesini çok kutsal bir müessese olarak benimseyen milletimizin örf ve adetlerine de aykırı olacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. En azından aynı ev içerisinde aynı ortamda bulunan eşyaları maddi cebir ile alan sanığın kastının, ortak mal varlığına yönelmediği söylenemez. Kaldı ki! aynı ev içerisindeki sehpa üzerinde bulunan cep telefonunun katılan ... tarafından kullanılmasına karşın, yağmaya maruz kalan diğer eşe ait olabileceği gibi en azından evliliğin devam ettiği bir süreçte eşinin telefonu üzerinde üçüncü kişilere karşı basit bir ortaklıktan daha fazla hak sahibi olacağı hususunda herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. İştirak etmemekle birlikte Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşünün bir an için doğru olduğunun kabul edilmesi halinde dahi bu seferde öğretide ve uygulamada kabul edildiği üzere failin aynı ortamda aynı zaman dilimi içerisinde ortak malvarlığına dahil olduğuna inandığı eşyaları alması halinde, TCK m.30/2 hükmünün uygulanması ve tek yağma suçunun oluşacağı hususunda düştüğü hatadan yararlanması gerektiği kabul edilmelidir. Zira objektif verilere göre toplumuzun çok büyük çoğunluğunun eşlerin şahsi malları üzerinde dahi evlilik birliği devam ederken hakkı olduğu yönünde bir düşüncenin mevcut olduğu kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Ayrıca yukarıdaki içtihatlarda açıklandığı üzere, tek alacağa yönelik olarak gerek tek mağdurun gerekse birden fazla mağdurun defalarca maruz kaldığı maddi yada manevi cebri, tereddütsüzce tek yağma suçu olarak kabul ederek yerleşik uygulamaya dönüşen içtihatlara rağmen, evlilik birliğinin devam ettiği bir süreçte aynı ev içerisinde bulunan katılanın boynundan ziynet eşyasını aldıktan sonra sehpa üzerinde diğer eşe ait olan telefonun alınmasını ayrı yağma suçunu oluşturduğunun kabul edilmesinin hukuki güvenlik ilkesine zedeleyeceği gibi TCK’nın 3 maddesindeki adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı olacağı açıktır.
    Sonuç itibariyle yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, sanığın katılan ..."a ait sehpa üzerinde bulunan cep telefonu eşi olan diğer katılanın boynundaki ziynet eşyasını almaktan ibaret eyleminin kül halinde tek yağma suçunu oluşturduğunun kabul edilmesi gerekirken, itiraza konu katılan ..."a karşı işlenen eylemin ayrı yağma suçunu oluşturduğuna ilişkin Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşüne iştirak edilmemiştir." görüşüyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan diğer iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle,
    1- Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.05.2013 tarihli ve 172-127 sayılı hükmündeki direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
    2- Dosyanın, uygulamanın denetlenmesi ve konut dokunulmazlığını ihlal suçundan verilen hükmün temyiz incelemesinin yapılması için Yargıtay 14. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.09.2019 tarihinde yapılan ilk müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından 01.10.2019 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi