3. Hukuk Dairesi 2016/13500 E. , 2017/12866 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapu iptali-tescil (tazminat) davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı dava dilekçesi ile; babasından 20.07.1985 tarihinde kalan ... ilçesi ... mahallesi 626 ada 2 parsel, 625 ada 2 parsel, 624 ada 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazların 30-40 yıldır nizasız, fasılasız iyi niyetli olarak kendisi tarafından kullanıldığını; ancak, her nasılsa kadastro çalışmaları sırasında söz konusu taşınmazların davalılar adına tespit ve tescil gördüğünü, bu tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Yargılama sırasında dava konusu taşınmazların başkalarına satılması nedeniyle, HMK"nun 125. maddesi gereğince seçimlik hakkını kullanarak talebini tazminata dönüştürmüş, dava konusu parsellerin değerinin keşifle tespit edilerek bu bedel üzerinden davaya devam edilmesini talep etmiştir.
Davalı ... cevap dilekçesinde; 10.000 m2’lik arsanın davacının babası tarafından 15.09.2002 tarihinde dava dışı ... ...’e sattıldığını, ...’ın 20.09.2001, 13.08.2003, 26.07.2007 tarihli senetlerle davacının babasının sattığı arsayla beraber 3 muhtar senedi düzenleyerek kendisine ve eşine sattığını, davacının taşınmazı 30-40 yıldır kullandığı iddiasının gerçek dışı olduğunu; bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece; davacıya yapılan sözleşme ve buna müteakiben tanık ifadeleri çerçevesinde davacının babasının dava konusu yerleri işleyerek davacının zilyetliğini devam ettirdiği ve zilyedi davacı iken davacının rızası alınmaksızın ve kendine ait olmayan taşınmazları 15.09.2002 ve 13.08.2003 tarihlerinde davalılara sattığı; kişinin hakkından fazlasını devredemeyeceği hususu dikkate alınarak ve davacının babasından satın aldığı ve babasından gelen zilyetlikle birlikte dava konusu taşınmazların mülkiyetini kazanmış olduğu eklemeli zilyetlik süreleri ile birlikte çekişmesiz aralıksız en az 20 yıldan beri malik sıfatıyla devam ettiği, taşınmazın zilyetliğinin ekonomik amaca uygun olarak kullanıldığı, mahalli bilirkişi beyanı, tanık beyanları ve ziraat bilirkişi raporu ile sabit olmakla; davalılar adına yapılan kadastro tescilinin geçersiz olduğu, 3402 sayılı kanunun 14. maddesinde yer alan kazanma koşullarını davacının tamamladığı nettir. Fakat dava konusu olan yerler tapu kaydına geçtikten sonra yargılama devam ederken el değiştirmiş olması sebebiyle davacı vekilinin talebi doğrultusunda dava bedele dönüştürülerek, tespit edilen taşınmazların toplam değeri karşılığı 51.679,56 TL"nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, süresi içinde davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
1)Davacının iddia ettiği 20.07.1985 tarihli harici taşınmaz alım-satım seneti her ne kadar keşif sırasında mahalline uygulanmış ise de; uygulama hüküm kurmaya yeterli değildir. Dayanılan senetteki taşınmazın sınırında gösterilen şahıslar ile keşifte mahalli bilirkişi tarafından söylenen hudutlardaki isimler birbiriyle çelişkilidir. (Taşınmazın doğusu Dere ötesi ... vereseleri, batısı tepe ötesi ...,...i ... vereseleri, ...i yol ve ..., ..., ..., ...l taşınmazları ile çevrili olduğu halde; mahalli bilirkişi beyanında, dava konusu taşınmazın batısında yarısı ... (...), yarısı da ... Yaylasına aittir,...i...’e, ...i ...’e aittir şeklinde beyanda bulunmuştur.) Söz konusu parsellerin miktarı ile dayanak senetteki miktarda birbiriyle uyumlu değildir. Bu durumda, mahkemece; yeniden mahallinde keşif yapılarak, dayanak senetteki hudutların gayri sabit hudut olduğu da gözetilerek, mahalline uyup uymadığı kesin olarak tespitinden sonra, kadastro tespitinden önce zilyetlikle iktisap şartlarının oluşup oluşmadığı (davacının senet tarihindeki yaşı) da tartışılarak hüküm kurulması gerekirken; yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
2) 6100 sayılı ...nun 27.maddesinde; "Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir" düzenlemesi yer almaktadır.
Somut olayda; mahkemece, yapılan 1. Keşifte mahkemeye 02.05.2011 ve 05.05.2011 tarihli bilirkişi raporlarının davalı ...’e tebliğ edilmediği, 2. Keşifte 31.01.2014 ve 25.11.2013 tarihinde sunulan bilirkişi raporlarının davalılara tebliğ edilmediği, 06.05.2014 tarihinde karar verildiği, davalılara bilirkişi raporlarına itiraz hakkı tanınmadığı, savunma hakkının kısıtlandığı, ...nun 27.maddesinin yanı sıra, HMK 280.maddesine (bilirkişi raporunun verilmesi) ve 281.maddesine de (bilirkişi raporuna itiraz) aykırı uygulama yapıldığı anlaşılmakla; bu husus da doğru görülmemiş olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci ve ikinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davalılar yararına BOZULMASINA, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.