1. Hukuk Dairesi 2016/15965 E. , 2020/117 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından süresinde duruşma istemli ve davacı vekili tarafından katılma yolu ile yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 09.01.2020 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekili Avukat gelmedi, diğer temyiz eden davacı vekili Avukat ... geldi, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı taktirde bedelin tahsili isteklerine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası ...’den kalan taşınmazların intikal işlemlerini yapması için kardeşi ...’u vekil tayin ettiğini, ancak vekilin kendisinin okuma yazma bilmemesinden faydalanarak hile ile satış yetkisi içeren vekâletname alarak çekişme konusu ... parsel sayılı taşınmazdaki 3/12 payını eşi olan davalı ...’ye satış suretiyle devrettiğini, herhangi bir satış bedeli ödenmediğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek davalı adına kayıtlı 3/12 payın tapusunun iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde bedelin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davacı adına daire satın aldıklarını ve davacıya yüksek miktarda borç verdiklerini, bunun karşılığında davacının da çekişme konusu payı devrettiğini, işlemlerin davacının bilgi ve talimatı doğrultusunda yapıldığını, belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mirasbırakan ...’in 22.12.1995 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı kızı ..., davalı oğlu ... ile dava dışı oğlu ... ve eşi ...’ı bıraktığı,davacı ...’nin .... 3.Noterliğinin 8.12.2005 tarih ve 16819 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile kardeşi olan davalı ...’u murisinden intikal eden taşınmazların intikal işlemlerini yaptırmak ve satışa da yetkili olmak üzere vekil tayin ettiği, dava
dışı diğer kardeş ...’in de aynı yetkiler ile davalı ...’u vekil tayin ettiği, ...’un bu vekaletname ile dava konusu ... parsel sayılı taşınmazı 20.12.2005 tarihinde mirasçılar adına intikal ettirdikten sonra çekişme konusu ... parsel sayılı taşınmazdaki davacıya ait 3/12 payın 2/12 payını 29.05.2007 tarihinde, kalan 1/12 payını ise 18.06.2010 tarihinde eşi olan davalı ...’ye satış suretiyle devrettiği kayden sabittir.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince, dinlenen davacı tanıkları davacının iddiasını doğrular nitelikte beyanda bulunmamışlar, davalı tanığı olarak dinlenen davacı ile davalı vekil ...’un annesi ...; ...’nin dava konusu evde bir hakkının kalmadığını ve ...’un ona tüm haklarını ödediği için satış yapıldığını, davacı ile davalı ...’un erkek kardeşi olan davalı tanığı ... ise, “ davacının vekaletnameyi taşınmazı kendi üzerine geçirsin diye verdiğini” beyan etmiştir.Her ne kadar mahkeme gerekçesinde akitteki bedel ile gerçek bedel arasında fahiş fark bulunduğuna yer verilmiş ise de, davalıların taşınmazdaki payları bedel ödeyerek satın aldıkları şeklinde bir savunmaları bulunmayıp, daha önceki verdikleri paralara karşılık olarak davacının miras payını devretmesi karşısında bedeller arasındaki farkın somut olay bakımından bir önemi bulunmadığı gibi, toplanan deliller ile davacı tarafça temlikin vekil tarafından vekalet görevinin kötüye kullanılarak yapıldığı iddiası kanıtlanmış değildir.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek kabul kararı verilmesi doğru değildir.
Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince temyiz eden taraflardan gelen davacı vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin diğer temyiz edenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.01.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.