10. Hukuk Dairesi 2015/20089 E. , 2016/8556 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, 1479 sayılı Kanun kapsamındaki ... iptaline yönelik davalı Kurum işleminin iptali, yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespiti ile ödenmeyen aylıkların faiziyle birlikte tahsili istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davada somutlaşan olayda; 12.09.1994 tarihli giriş bildirgesiyle vergi kaydı esas alınıp 15.01.1983 tarihi itibariyle 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak tescil edilen, bakkallık işi nedeniyle 15.01.1983-12.03.1984 tarihleri arasında Bafra Vergi Dairesinde, nakliyecilik işi nedeniyle 10.01.1986-31.12.1986 tarihleri arasında ..., 31.01.1983 tarihinden itibaren Bafra Bakkallar ve Bayiiler Odasında, 29.11.1983 tarihinden itibaren de ... kaydı bulunan davacının, 15.01.1983-31.08.1994 tarihleri arasında Kurumca zorunlu sigortalı kabul edilmekte iken, 04.01.2010 tarihli yaşlılık aylığı başvurusu üzerine Kurumca oda kayıtları üzerinde yapılan inceleme neticesinde Bafra Bakkallar ve Bayiiler Odası kaydının 01.08.1984 tarihinde sona erdiği, ... kaydının ise usulsüz olduğu gerekçesiyle 13.03.1984-31.08.1994 tarihleri arasındaki vergide kayıtlı olduğu dönem haricindeki sigortalılığının iptal edilmesi üzerine iş bu davanın açıldığı, ayrıca dosyadaki belgelerden davacının 1997 affından yararlandığı anlaşılmaktadır.
Davacı, 13.03.1984-31.08.1994 tarihleri arasındaki 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalılığının iptaline yönelik davalı Kurum işleminin iptalini, 04.01.2010 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitini ve ödenmeyen aylıklarının faiziyle birlikte tahsilini istemiştir.
Mahkemece, davacının uyuşmazlık konusu dönemde bakkallık faaliyetinin bulunmadığı, kamyon şoförlüğü yaptığına dair de herhangi bir maddi delil olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin hükmü eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır.
Davanın yasal dayanağı olan ve 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24’üncü ve 25’inci maddelerinde kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler, meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren zorunlu sigortalı sayılmış iken, anılan maddelerde 2229 sayılı Kanun ile yapılan ve 04.05.1979 günü yürürlüğe giren değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, kendi adına ve hesabına çalışma olgusu sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir. Daha sonra, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunla değişik 1479 sayılı Kanunun 24’üncü maddesinin (1) numaralı bendinin (a) ve (h) fıkralarında, diğer ... kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların zorunlu sigortalı kabul edilebilmesi için, esnaf ve sanatkârlar gibi ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar yönünden vergi kaydı, gelir vergisinden bağışık olanlar yönünden kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı bulunma koşulu getirilmiş; anılan madde 22.03.1985 günü yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanunla bir kez daha değiştirilip kapsam genişletilerek, gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar (vergi kaydı bulunanlar) veya esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı bulunanlar ya da kanunla kurulu meslek kuruluşunda usulüne uygun kaydı olanlar zorunlu sigortalı olarak kabul edilmiş, anılan düzenleme 4956 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 02.08.2003 tarihine kadar geçerliliğini korumuştur. 4956 sayılı Kanunun 14’üncü maddesiyle değiştirilen hükümle zorunlu sigortalılık kapsamına yalnızca, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar alınmış, gelir vergisinden bağışık tutulanlar yönünden ise Esnaf ve Sanatkâr Sicili ile birlikte aynı zamanda kanunla kurulu meslek kuruluşuna yöntemince kayıtlı bulunma koşulları getirilmiştir.
Önemle vurgulanmalıdır ki; ilgili vergi, kanunla kurulu meslek kuruluşu, esnaf ve sanatkârlar sicil memurluğu kayıtları zorunlu sigortalılığın dayanak belgeleri niteliğinde olup, anılan kayıtlara sahip kişiler yönünden ancak, “(diğer) sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalma” ve “herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma” olgularının birlikte gerçekleşmesi durumunda zorunlu sigortalılık söz konusu olabilir. Belirtilen kayıtların yokluğunda zorunlu sigortalılıktan söz edilemeyeceği gibi, anılan sigortalılık niteliğine sahip olunmadığı döneme/sürelere ait prim borçlarının daha sonraki tarihlerde Kurumca hatalı olarak geriye dönük tahsil edilmesi, ödemeler icra takibi sonucu gerçekleşmediği veya 06.03.1992 günü yürürlüğe giren 3780 sayılı Kanun ile 16.05.1997 tarihinde yürürlüğe giren 4247 sayılı Kanun hükümleri kapsamında primler yatırılmadığı sürece ilgili yararına usulü kazanılmış hak olgusunu da oluşturmaz.
Hukuk Genel Kurulunun 03.02.2010 tarih ve 2010/10-23 esas ve 2010/59 sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere, sigortalılık şartları bulunmayan döneme ilişkin olan primler, Kurumun kendi hatası nedeniyle tahsil edilip uzun süre kullanıldıktan ve davacıya bu dönemler için sigortalı olduğu izlenimi verildikten sonra, yanlışlık farkedilerek sigortalılığın iptal edilmesi, TMK"nın 2. maddesinde düzenlenmiş bulunan dürüstlük kuralına aykırılık teşkil eder. Anılan kanun gereğince,
herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorunda olup, zorunlu sigortalılık şartları bulunmadığı halde, bu dönemlere ait primlerin icra takibi sonucu tahsil edilmesi veya 06.03.1992 günü yürürlüğe giren 3780 sayılı Kanun ile 16.05.1997 tarihinde yürürlüğe giren 4247 sayılı Kanun hükümleri kapsamında primlerin ödenmesi bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Bu açıklamalar ışığı altında dava değerlendirildiğinde; davalı Kuruma yazı yazılarak dava ve uyuşmazlığa konu 13.03.1984-31.08.1994 tarihleri arasındaki dönem primlerinin, yukarıda bahsedilen 4247 sayılı Yasa kapsamında veya icra takibi sonucu ödenip ödenmediği usulünce araştırılmalı; araştırma sonucu 4247 sayılı Yasa kapsamında veya icra takibi sonucu ödendiği anlaşılacak olunursa, anılan devrede 1479 sayılı Yasa kapsamında isteğe bağlı sigortalı saymanın mümkün olduğu gözetilmeli ve uyuşmazlık konusu husus sonucuna göre çözümlenmelidir.
Mahkemenin yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar doğrultusunda yargılama yaparak elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 26.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.