Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/275
Karar No: 2019/563

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/275 Esas 2019/563 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/275 E.  ,  2019/563 K.

    "İçtihat Metni"

    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza
    Sayısı : 87-211


    Sanıklar ..., ... ve ... hakkında nitelikli yağma suçundan açılan kamu davasında, sanık ..."in beraatine, değişen suç vasfına göre sanık ...’in kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 4.000 TL adli para cezası ile sanık ...’in ise aynı Kanun’un 86/2, 86/3-a, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 4.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin Kütahya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.05.2012 tarihli ve 157-90 sayılı hükümlerin Cumhuriyet savcısı, katılan vekili ve sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 02.03.2016 tarih ve 29665-1465 sayı ile;
    “...Olay günü saat 14.30 sıralarında, katılan ile eşi olan sanık ..."ın tartışarak evlerine geldikleri, bu sırada kapıda beklemede olan sanık ..."ın annesi... ve babası... ile birlikte eve girdikleri, katılandan "evden gitmesini" istedikleri, sanıklar... ve..."in katılanı yerde sürükledikleri, yere kapanan katılanın sırtına sanık ..."in yumruk ile vurduğu, evlilik birliğinin sona ereceğini düşünen sanıkların hep beraber katılandan "takıları vermesini" istedikleri, ancak katılanın takılarını vermek istememesi üzerine, sanıklardan..."in, ağzını kapattığı, sanık ..."ın ellerini tuttuğu ve sanık ..."ın da, boynundaki takı, elinde bulunan künye ve yüzükleri zorla çıkarıp aldıktan sonra annesinin evine bıraktıkları, katılanın aşamalardaki tutarlı ifadesi, tanıklar ... ve ..."in beyanları, adli rapor ve sanıkların kaçamaklı savunmaları ile anlaşılması karşısında, sanıklar ..., ... ve ..."in yağma suçunu işledikleri anlaşıldığı hâlde, kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
    2- Katılan lehine iki kere avukatlık ücretine hükmedilmesi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Kütahya 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise 14.07.2016 tarih ve 87-211 sayı ile;
    "...Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında özellikle eşi olan sanık ... ve ailesi ile birtakım geçimsizliklerinin olduğu, ayrılma aşamalarına geldiği, eşinin ve ailesinin kendisini istemediği, bu amaçla evden göndermeye çalıştıkları katılanın tartışmasız olan bu pozisyonunda karşı tarafa duyduğu kızgınlık belki intikam alma duygusu içerisinde sanıkların kendisine yöneltmiş oldukları eylemlerine birtakım ilaveler yapabileceği de değerlendirildiğinde; yağma gibi neticesi oldukça ağır bir suçtan müştekinin beyanlarından başka somut delilin olmadığı, mevcut yaralanmaların çekiştirilmek üzere evden uzaklaştırılmaya çalışılan bir kişide de oluşabileceği göz önüne alındığında ve ceza hukukunun temel prensibini oluşturan şüphenin de sanık lehine değerlendirileceği ilkesinden hareketle sanıkların katılana karşı yağma suçu işlediği konusunda Mahkememizde tam bir kanaat oluşmamış ancak kabul edildiği gibi sanık ... ve babasının evden gitmek istemeyen katılanı çekiştirmek suretiyle evden çıkartma aşamasında belirlendikleri şekilde yaralanmasına sebebiyet verdikleri kanaati oluştuğu,
    Sanıklardan..."ın aksi ispatlanamayan savunması dışında ve Mahkememizce yukarıda değerlendirilen kabul karşısında atılı suçu ve dönüşen vasfıyla kasten yaralama suçunu işlediğine ilişkin cezalandırılmasına yeterli somut deliller elde edilemediği", şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanıklar ... ve ..."in mahkûmiyetlerine, sanık ..."ın ise beraatine karar vermiştir.
    Direnme kararına konu bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.12.2006 tarihli ve 311779 sayılı "onama-bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya kararına direnilen Daireye gönderilmiş, 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesiyle 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 13.03.2017 tarih ve 7302-625 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Sanıklar ... ve ...’in üzerlerine atılı eylemlerin nitelikli yağma suçunu mu, yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun,
    2- Sanık ...’e atılı nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığının,
    3- Sanıkların eylemlerinin nitelikli yağma suçunu oluşturduğunun kabulü hâlinde tüm sanıklar yönünden TCK’nın 150/1. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının,
    Belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanık ... ile evli olan mağdur ...’in Kur’an kursunda fahri din görevlisi olarak işe başladığı, mağdurun olaydan bir gün önce eşi sanık ... ile maaş kartını almak için ilgili banka şubesine gittiği, sanık ...’ın görevlinin uzattığı ATM kartını mağdurdan önce alıp cebine koyması üzerine aralarında tartışma yaşandığı, evlerine gittiklerinde sanık ...’ın babası sanık ... ile annesi...’ın kendilerini kapının önünde beklediklerini gördükleri, beraberce eve girdiklerinde sanıklardan... ile...’in, mağduru babasının evine götürmek için yerde sürükledikleri, mağdurun gitmemek için direnip kendini yere attığı, ardından yatak odasına kaçtığı, bunun üzerine sanıkların yanına giderek mağdurdan takılarını istedikleri, mağdurun karşı çıkması üzerine sanık ...’in mağdurun ağzını kapattığı, eşi sanık ...’ın kollarını tuttuğu, kayınvalidesi sanık ...’ın ise mağdurun boynundaki kolyeyi, bileğindeki künyeyi ve parmağındaki yüzükleri zorla çıkarttığı, ardından sanıkların mağduru babasının evine götürüp bıraktıkları iddiasıyla sanıklar hakkında kamu davası açıldığı,
    25.06.2011 tarihli adli muayene raporunda; mağdurun boynunun sağ kısmında biri 4 x 1 cm, diğerleri 2 x 1 cm boyutlarında olan üç adet, sol köprücük kemiği üzerinde 3 x 1,5 cm, boyun orta kısmında 1 x 0,5 cm, sağ ön kol bileğin 10 cm üzerinden başlayıp el bileğine uzanan ekimozlar ile sağ el bileği iç kısmında 2 x 1 cm, sol el yüzük parmağı orta kısmında 2,5 x 1 cm, sol el baş parmak alt kısmında 0,5 x 0,5 cm boyutlarında üç adet morluk, sol kol dirseğin 10 cm üzerinde 3 x 3 cm ebadında ekimoz bulunduğu, mağdurun yaralanmasının basit bir tıbbî müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğu,
    Sanıklar... ve...’in bozma sonrası 28.06.2016 tarihli dilekçelerinde özetle; Sanık ... ile mağdurun yeniden bir araya geldiklerini, olay günü mağduru isteği dışında babasının evine götürme hadisesi nedeniyle pişmanlık duyduklarını, mağdurun devraldıkları bakkal dükkânı için ziynet eşyalarını rızası ile bozdurup verdiğini, yaralama ve yağma eylemlerinin vaki olmadığını, 2012 yılı Ağustos veya Eylül aylarında iş yerini satarak mağdurun ziynet eşyalarını tamamen ödediklerini, mağdurun devlet memuru olduğunu ve oğlu sanık ... ile müşterek bir oğullarının dünyaya geldiğini beyan ettikleri,
    Anlaşılmaktadır.
    Mağdur ... soruşturma aşamasında; Kur’an kursunda işe başladığı için kendisine maaş kartı verildiğini, eşi sanık ... ile birlikte ilgili bankaya ATM kartını almak için gittiklerini, görevlinin kartı kendisine uzatmasına rağmen eşi sanık ...’ın kartı alıp cüzdanına koymaya çalıştığını, bunun üzerine kartını isteyip sanık ...’tan aldığını, aynı gün saat 24.00’te eve gelen eşinin kendisi ile hiç konuşmadan yattığını, aralarında herhangi bir tartışma ya da kavga olmadığını, ertesi gün saat 14.30 sıralarında eşinin iş yerine götürdüğü yemeği birlikte yediklerini, eşi sanık ...’ın “Dün sen bana yanlış yaptın. Maaş kartını almayacaktın. Sen benim gözümden düştün. Senin puanını ben verdim.” dediğini, bunun üzerine “Sen ne demek istiyorsun?” diye sorduğunda “Sen yarın görürsün. Anneni ve babanı çağıracağım seni götürsünler.” diye cevap verdiğini, bunun üzerine “Sen zahmet etme, ben giderim.” dediğini, sanık ...’ın arkasından gelip “Bugün mü gideceksin?” diye sorduğunu, babasının hastanede yattığını, ertesi günü gideceğini söylediğini, eşi sanık ...’ın kendisini takip ettiğini, kayınpederi ve kayınvalidesi olan sanıklar... ve... ile aralarının iyi olmadığını, eşiyle evlerine girerken kapıda diğer sanıkların kendilerini karşıladıklarını, yatak odasına girdiğinde arkasından kayınvalidesi sanık ...’ın gelip “Ne oluyoruz yine?” diye sorduğunu, konuşulacak bir şey olmadığını, kendilerine müdahale etmemelerini, sorunlarını aralarında çözeceklerini söyleyince sanık ...’ın bağırmaya devam ettiğini, eşi sanık ... ile odada baş başa kalınca “Bu iş düzelecekse kartı vereyim.” dediğini, onun da “Geçti artık. Seni istemiyorum. Bu iş bitti.” şeklinde cevap verdiğini, kayınpederi sanık ...’in gelip uzatmamasını, kendisini götüreceklerini söylediğini, “Hiçbir yere gitmeyeceğim.” deyince sanıklar... ile...’in kendisini yerde sürükleyip evden götürmeye çalıştıklarını, sanık ...’in sırtına birkaç defa vurduğunu, yatak odasına geçince tüm sanıkların arkasından gelip takılarını istediklerini, takıları vermeyince sanık ...’in ağzını kapattığını, sanık ...’ın ellerini ve bacaklarını tuttuğunu, sanık ...’ın ise kolyesini, künye ve yüzüklerini zorla çıkarttığını, ardından kendisini ailesinin evinin önüne bırakıp gittiklerini,
    Mahkemede; sanıkların altınlarını istediklerinde “Onlar benim hakkım.” dediğini, sanıkların elbiselerini bile vermediklerini, eski bir pardösü giydirip evden çıkarttıklarını, eşinin ailesinin kendisini başından beri istemediklerini, eşinin kendisini sevdiğini, üç yıl boyunca eşinin ailesinin boşanmalarını istediklerini,
    Bozma sonrası Mahkemede; 2012 yılında davanın sonuçlanmasından sonra eşi sanık ... ile barışıp tekrar bir araya geldiklerini, kendisinin atamasının yapıldığını, sanık ...’ın da işinden ayrılarak yanına geldiğini, o günden sonra kendisini hiç yalnız bırakmadığını, Nazilli’ye tayin olduğunu, bir tane çocuklarının doğduğunu, mutlu olduklarını, eşinin ceza almasını ve çocuğunun babasız kalmasını istemediğini, sanıklardan şikâyetçi olmadığını,
    Tanık ... Mahkemede; 2011 yılı Haziran veya Temmuz aylarında komşusu olan mağdurun annesi ...’e oturmaya gittiğini, sanık ... ile mağdur ...’nin amcası olduğunu söyledikleri bir şahsın geldiğini, sanık ...’ın konuşma sırasında mağdur ile daha önce aralarında geçen olayları anlatmaya başladığını, gözleri dolu bir şekilde pişman olduğunu, vicdanının rahat olmadığını ve Şule ile barışmak istediğini anlattığını, bu konuşmaları sırasında sanık ...’ın savcılıkta ve poliste hep aynı ifadeyi verdiklerini aslında gerçeği söylemediklerini, gerçeğin ise mağdur ...’nin söylediği gibi olduğunu, annesinin babasının ve kendisinin mağdur ...’yi zorla babasının evine götürmek istediklerini, mağdurun gitmek istememesi üzerine zorla götürmeye kalkıştıklarını, kayınpederi olan sanık ...’in mağdurun sırtına yumruk ile vurduğunu, bu nedenle nefessiz kalan mağdurun, su istediğini, annesi ve babasının su vermediklerini, kendisinin su vermek istemesi üzerine ise “Otur yerinde. Geberirse gebersin.” dediklerini, daha sonra ise sanık ... öbür odadayken sanık ... ile sanık ...’ın mağdurun kollarından ve boynundan ziynet eşyalarını almak istediklerini, mağdur vermek istemeyince bu sefer zorla almaya kalktıklarını, sanık ...’ın mağduru yatağa fırlattığını, bu sırada diğer odada bulunan sanık ...’ın de geldiğini, sanık ..."ın mağdurun kollarından ve bacaklarından bastırdığını, sanık ...’in mağdurun ağzını tuttuğunu, sanık ...’ın ise mağdurun kolundan ve boynundan ziynet eşyalarını zorla çıkartıp aldığını, ne olursa olsun mahkemeye çıkıp gerçeği anlatacağını, vicdanının rahat olmadığını, bu dünyanın ahiretinin de olduğunu söylediğini,
    Tanık ... Mahkemede; Mağdur ...’nin annesi, sanık ...’ın da kayınvalidesi olduğunu, mağdurun başına gelen olaylardan sonra bir gün kayınbiraderi ...’ün kendisini arayarak “Yenge, ben... ile konuştum. Yaptıklarından dolayı çok pişman, sizinle de konuşmak istiyor.” dediğini, önce kabul etmediğini ancak ısrarla sanık ...’ın özür dilemek istemesi sebebiyle kabul ettiğini, sanık ...’ın tanık ... ile birlikte eve geldiğini, bu sırada mağdur ...’nin evde olmadığını, sanık ...’ın kendisinden özür dilediğini, olup biten her şeyi ayrıntıları ile anlattığını, bu sırada tanık ...’in de kendisine inanmasını istediği için söylediklerinin kayda alınmasını bizzat sanık ..."ın istediğini, vicdanen rahatsız olduğunu söylediğini, bunun üzerine kendi isteği ile telefonunu yanlarında açık bırakarak konuşmaları kaydettiğini,
    İfade etmişlerdir.
    Sanık ... müdafi huzurunda Kollukta; eşi sanık ... ile gelini mağdurun bir yakınlarının nişan törenine gitmek üzere sözleşmişken birdenbire mağdurun gitmekten vazgeçtiğini, bunun nedenini öğrenmek için oğlu sanık ... ile gelininin müşterek evlerine gittiklerini, gelinin “Konuşacak bir şey yok, ben yarın babamlara gideceğim.” dediğini, bunun üzerine “Yarını bekleme ben seni bugün götüreyim.” dediğini, bu esnada mağdurun banyoya girdiğini, çıktığında gerdan kısmında kızarıklık olduğunu gördüğünü, banyoya gitmeden önce ve sonra mağdurun üzerinde hiçbir şekilde takı görmediğini, suçlamaları kabul etmediğini,
    Mahkemede; dükkân açılmadan mağdurun kendi isteğiyle altın hesabı açtırarak altınlarını oraya yatırdığını, dükkân açılırken de yine kendi isteğiyle oradan alıp oğluna verdiğini, bu nedenle olay tarihinde zaten altınları bulunmayan mağdurun, banyoya girerken boynunda kolye olup olmadığını fark etmediğini,
    Sanık ... Kollukta; gelini mağdur ile kınaya gitmek için sözleşmelerine rağmen neden vazgeçtiğini sormak için evlerine gittiklerini, mağdurun “Konuşma, ben zaten babama gideceğim.” dediğini, mağdurun iddia ettiği gibi zorla takılarını almadıklarını, yaklaşık beş ay önce oğlu sanık ... ile takılarını sattıklarını bildiğini, olay esnasında sanık ...’ın banyoya giden mağdurdan rızası ile kolyesini vermesini istediğini, mağdurun banyoda kolyeyi sakladığını, çıktığı zaman kolyesinin olmadığını, gerdan kısmında kızarıklık gördüğünü,
    Mahkemede; mağdurun ne kadar süre banyoda kaldığını tam olarak bilemediğini, ancak bahsi geçen kolyenin banyoya girmeden önce mağdurun boynunda olduğunu gördüğünü, banyoda kaldığı süre içerisinde mağdurun kolyeyi sakladığını, boynundaki kızarıkları oluşturduğunu düşündüğünü, mağdurun hiçbir zaman kendilerini istemediğini, banyodan çıktığında mağdurun ellerinin boş olduğunu, kolyeyi nereye sakladığını bilmediğini, bahsi geçen kolyenin zincir şeklinde olduğunu,
    Sanıklar müdafisi; bahsi geçen kolyenin 300 TL değerinde olduğunu ve sanık ... tarafından eşine bir doğum gününde hediye edildiğini,
    Sanık ... müdafisi huzurunda Kollukta; mağdurun eşi olduğunu, eşine ait maaş kartını almak üzere birlikte bankaya gittiklerini, görevlinin maaş kartını kendisine uzattığını, maaş kartını alıp bankadan çıkınca eşinin banka kartının şifresini bilip bilmediğini sorduğunu, şifreyi bildiğini söylediğini, kartın kendisinde kalmasının sorun olmayacağını, nasıl olsa parayı birlikte çekeceklerini anlattığını, buna rağmen eşi mağdur ..."nin kartı istediğini, ilk başta vermese de akabinde kartı eşine teslim ettiğini, gece eve gidip eşi ile hiç konuşmadan uyuduğunu, ertesi gün öğle yemeğini iş yerine eşinin getirdiğini, birlikte yemek yediklerini, eşi mağdur ..."nin annesinin birlikte gitmek istediği nişana gitmeyeceğini söylediğini, bunun üzerine "Sen annemleri istemiyorsun. Dün maaş kartı için benimle tartıştın. Bu nedenle seni istemiyorum, ayrılalım. Babanları ara, gelip seni alsınlar." dediğini, eve geldiklerinde kapıda babası ve annesi olan sanıklar... ile..."ı gördüklerini, beraber eve girdiklerini, annesi ile eşinin yatak odasında konuştuklarını, ancak ne konuştuklarını duymadığını, kendisinin de yatak odasına girmesi üzerine eşinin namaz kılacağını söyleyip dışarı çıkmalarını istediğini, yine "Bu iş buraya kadar. Seni istemiyorum. Annenleri çağır seni alsınlar." dediğini, eşi mağdur ..."ye vurmadıklarını, yerde sürüklemediklerini, eşine "Gideceksen altınları bırak." dediğini, onun da "Olmaz" diye cevap verdiğini, takıları üzerinden alacaklarını düşünen mağdurun banyoya kaçtığını, dışarı çıktığında takıların mağdurun üzerinde olmadığını, boynunda kızarıklar ve sıyrıklar bulunduğunu gördüğünü,
    Mahkemede; tanık ..."in beyanları üzerine sanık ...’a sorulduğunda; tanık beyanlarını kabul etmediğini, kayınvalidesinin evindeyken tanığın kesinlikle orada olmadığını, sadece iki dakika kendilerine servis yaptığını, yanlarında iki üç dakika oturup ayrıldığını, anlattıklarının tamamen mağdurunki ile aynı olduğunu, ayrıca mağdurun amcasının kendisine Hisar mevkisinde bir kağıt verdiğini, bu kağıdı okumasını istediğini, ses kaydının bu kâğıdı okuduğu sırada yapıldığını,
    Savunmuşlardır.
    Yağma suçu 5237 sayılı TCK"nın 148 ila 150. maddelerinde düzenlenmiş olup Kanun’un 148. maddesinin 1. fıkrasında; "Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması" şeklinde suçun temel hâli, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddesinde de kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla yağma ile yağmada değer azlığı hükümleri düzenlenmiştir.
    Kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit edilerek veya cebir kullanılarak bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur.
    5237 sayılı TCK"da, 765 sayılı TCK"nın 308. maddesindeki “Kendiliğinden hak alma” suçuna benzer bağımsız bir suç tipine yer verilmemiş onun yerine Kanun’da belirtilen bazı suçların bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi hâlinde failin daha az ceza ile cezalandırılması öngörülmüş bu bağlamda hırsızlık suçunda 144, yağma suçunda 150/1, dolandırıcılık suçunda 159, belgede sahtecilik suçunda 211. maddeler düzenlenmiştir.
    5237 sayılı TCK"nın "Daha az cezayı gerektiren hâl" başlıklı 150. maddesi;
    "(1) Kişinin bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
    (2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir." şeklinde düzenlenmiş olup madde ile yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Buna göre bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde eylem daha az cezayı gerektiren yağma suçunu oluşturmakta, ancak yaptırım olarak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanmaktadır.
    5237 sayılı TCK"nın 150. maddesinde sözü edilen “Hukuki ilişkiye dayanan alacak” kavramı hukuki anlamda bir edimle yükümlü olan borçlunun şahsına karşı alacaklının kullandığı haktır. Alacak hakkı mal varlığına ilişkin, geçici, şahsa bağlı ve nispi bir yararlanma hakkıdır. Alacak hakkı herkese karşı değil sadece borçluya karşı ileri sürülebildiği, sınırlı sayıda ve belirli kişiler arasında söz konusu olduğu için nispi bir haktır. Borç ilişkisinden doğan haklar sadece borçluya karşı ileri sürülebilir. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Dolayısıyla TCK"nın 150. maddesi ancak mağdurun söz konusu hukuki ilişkiye taraf olan borçlu, failin ise alacaklı olması durumunda uygulanabilecektir. (Veli Özer Özbek, Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı, Seçkin, Ankara, 2008, C. 2, s.1059-1061.)
    Bu aşamada uyuşmazlık konusu ile ilgisi bakımından Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen “Edinilmiş mallara katılma rejimi” üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
    Türk Medeni Kanunu’nun “Kapsamı” başlığını taşıyan 218. maddesi;
    “Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar”,
    Aynı Kanun"un “Edinilmiş mallar” başlıklı 219. maddesi;
    “Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.
    Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır:
    1. Çalışmasının karşılığı olan edinimler,
    2. Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler,
    3. Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar,
    4. Kişisel mallarının gelirleri,
    5. Edinilmiş malların yerine geçen değerler”,
    Kanun"un “Kişisel mallar” başlığını taşıyan 220. maddesi;
    “Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
    1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
    2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
    3. Manevî tazminat alacakları,
    4. Kişisel mallar yerine geçen değerler”,
    "İspat" başlıklı 22. maddesi;
    "Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.
    Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır.
    Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir.",
    “Kişisel malların ve edinilmiş malların ayrılması” başlıklı 228. maddesinin birinci fıkrası ise;
    “Eşlerin kişisel malları ile edinilmiş malları, mal rejiminin sona ermesi anındaki durumlarına göre ayrılır”,
    Şeklinde düzenlenmiştir.
    01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda edinilmiş mallara katılma rejimi yasal mal rejimi olarak benimsenmiştir. Evlilik birliğinin tarafları isterse mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı rejimlerinden birini de seçebileceklerdir. 4721 sayılı Kanun ile kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsamaktadır. Edinilmiş mal, her eşin mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği mal varlığı değerleridir. Kişisel mallar ise, TMK’nın 220. maddesinde sayılmıştır. Eşlerin edinilmiş mallara katılma rejiminin başlangıcında sahip oldukları her türlü mal varlığı onların kişisel malı kabul edilecektir. Eşler arasındaki mal rejiminin mahkemece evliliğin iptali veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejiminin dava tarihinden geçerli olmak üzere sona ereceği belirtilmiştir.
    TMK"nın 220/1. maddesi uyarınca eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşyaları kişisel mal olarak sayılmıştır. Burada ifade edilen genellikle eşlerin günlük hayattaki ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan eşyalar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Eşlerin giyim eşyaları, takıları, hobi eşyaları, cep telefonu, makyaj malzemeleri, bakım eşyaları gibi eşyalar bu kapsamda sayılabilir. Eşlerden birine ait takılar; kişisel kullanıma özgüyse, değeri ne kadar yüksek olursa olsun Kanun gereği kişisel mal sayılacaktır. Kişisel malın yalnızca malik olan eş tarafından kullanılması da gerekmektedir. Kadın eşe takılan takılar ise kural olarak bağışlama niteliği taşıdıkları için kadının kişisel malı sayılmaktadır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.05.2004 tarih ve 249-247 sayılı kararında da belirtildiği gibi, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır. Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.04.2017 tarih ve 803-715 sayılı kararında aynı ilke tekrar edilmekle birlikte Türk Medeni Kanunu"nun 222. maddesinin birinci fıkrasına göre kadının ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere erkek eşe verdiğinin ispatına ihtiyaç duyulduğundan erkek eşin bu durumu ispat etmesinin gerektiği vurgulanmıştır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
    Mağdur ... ile sanık ...’ın suç tarihinde evli oldukları ve ortak konutlarında ikamet ettikleri, mağdurun, işe başlaması nedeniyle kendisine bankadan verilen ATM kartının kimde kalacağı konusunda eşi sanık ... ile tartıştığı, sanık ...’ın kendisine maaş kartını vermeyen eşine “Seni babanın evine götüreceğim.” dediği, mağdurun kayınvalıdesi olan sanık ... ile kayınpederi sanık ...’in mağdur ile sanık ...’ın müşterek konutlarına gelip söz konusu tartışmaya dahil olmaları üzerine çıkan kavgada, sanıklar... ile...’in mağduru evinden zorla çıkartıp babasının evine götürmek için şiddet uyguladıkları, sanık ...’ın, eşi mağdurun kollarına ve bacaklarına bastırdığı, kayınpederi sanık ...’in mağdurun ağzını kapatarak bağırmasına engel olduğu, kayınvalidesi sanık ...’ın ise mağdurun kolyesini, bilekliğini ve yüzüklerini zorla çıkarttığı, alınan adli muayene raporuna göre mağdurun boynunda, sağ bileğinde, sol kolunda ve yüzük parmağında ekimozlar oluştuğu, mağdurdaki yaralanmanın basit bir tıbbî müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun anlaşıldığı olayda; mağdurun aşamalarda değişmeyen beyanları, bu beyanlar ile örtüşen adli muayene raporu içeriği ve tanık ..."in sanık ..."ın olayların eşi mağdur ..."nin anlattığı gibi olduğuna, annesi ve babası olan diğer sanıklar ile birlikte poliste ve savcılıkta doğruyu anlatmadıklarına dair ifadesi, mağdurun annesi olan tanık ..."in damadı olan sanık ..."ın kendilerinden özür dilediğine yönelik beyanları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde tüm sanıkların cebir kullanarak mağdurun takılarını almaları şeklindeki eylemlerinin TCK’nın 149/1-c maddesinde düzenlenen birden fazla kişi tarafından birlikte yağma suçunu oluşturduğu, sanık ... ile mağdurun 19.07.2008 tarihinde evlenmeleri ve bu tarih itibarıyla "Edinilmiş mallara katılma rejimine" tabi olmalarına rağmen zorla alınan ziynet eşyalarının mağdurun kişisel malları niteliğindeki takıları olması nedeniyle sanık ... ile mağdur ... arasında "Edinilmiş mallara katılma rejimine" dayalı bir hukuki ilişkiden söz edilemeyeceği, kaldı ki; sanık ...’ın suça konu altınların mağdur ile ortak mülkiyetlerinde olduğuna dair bir iddiasının dahi bulunmadığı, aksine sanıklar müdafisinin 17.11.2011 tarihli oturumda suça konu takılardan kolyenin 300 TL değerinde olduğu ve sanık ... tarafından eşine doğum gününde hediye edildiğine yönelik beyanda bulunduğu gözetildiğinde sanığın yağma suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli hâli konusunda mağdura ait takılarda hak sahibi olunduğuna ilişkin subjektif kabulünden kaynaklanan hataya düştüğünden bahsedilmeyeceği, mağdur ile aralarında herhangi bir hukuki alacak ilişkisi bulunmayan sanıklar... ve... ile Türk Medeni Kanunu hükümleri çerçevesinde kendisine alacak hakkı tanınmayan sanık ... hakkında TCK"nın 150. maddesinin birinci fıkrasının uygulanma koşullarının bulunmadığı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme kararına konu hükümlerinin, sanıkların üzerlerine atılı eylemlerin nitelikli yağma suçunu oluşturduğunun sabit olduğu gözetilmeden hatalı değerlendirme ve yanlış vasıflandırma sonucu sanık ...’ın beraatine diğer sanıkların kasten yaralama suçlarından mahkûmiyetlerine karar verilmesi isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
    Tüm uyuşmazlıklar yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
    "Sanık ..., ... ve ... hakkında; yağma suçundan dolayı kamu davasının açılması üzerine Kütahya 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; sanık ... hakkında TCK"nın 86/2, 62, 52/2-3. maddeleri uyarınca 4.000 TL adli para cezasına, sanık ... hakkında TCK"nın 86/2, 86/3-a, 62, 52/2-3. maddeleri uyarınca 4.500 TL adli para cezasına hükmedilmiş, sanık ... hakkında ise beraat kararı verilmiş, anılan kararın o yer Cumhuriyet savcısı ile katılan vekili ve sanıklar ... ile ... müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin 02.03.2016 tarihli kararı ile sanıkların eylemlerinin yağma suçunu oluşturduğundan bahisle Yerel Mahkemece verilen hükmün bozulmasına karar verilmiş, Yerel Mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda verilen direnme kararının o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi tarafından Yerel Mahkemece verilen direnme kararının yerinde olmadığından bahisle temyiz incelemesinin yapılması için dosya Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kuruluna gönderilmiştir. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu tarafından; sanıkların eylemlerinin kül halinde yağma suçunu oluşturduğundan bahisle Yerel Mahkemece verilen direnme kararı bozulurken, TCK"nın 150/1. maddesindeki koşulların oluşmadığına karar verilmiştir.
    Sanıklardan ..."in eyleminin sübutu hususunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda herhangi bir uyuşmazlık bulunmamasına karşın; TCK"nın 150/1. maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığı hususunda uyuşmazlık doğmuştur.
    Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun; TCK"nın 150/1. maddesindeki koşulların oluşmadığına ilişkin kararına aşağıda arz ve izah edilecek sebeplerle iştirak edilmemiştir.
    Uyuşmazlığın çözümü için 5237 TCK"nın 150/1. maddesindeki koşulların, benzer hükümlere yer veren 765 sayılı TCK"nın 308. maddesi ile birlikte kıyaslanarak arada fark bulunup bulunmadığının tespitinden sonra TCK"nın 150/.1 maddesinde tanımlanan "hukuki ilişki" nin ceza kanununun amacı ve kanunilik ilkesi ile irtibatlandırılarak, öğretide benimsenen ana ilkeler ve benzer olaylardaki yerleşik yargısal kararlar doğrultusunda somut olaya bakılması gerekmektedir.
    5237 sayılı TCK"nın 150/1. maddesi; "Kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması halinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır" hükmüne yer verilmiştir.
    765 sayılı TCK"nın 308. maddesinde;
    "Bir kimse Hükümete müracaata muktedir olduğu ahvalde iddia eylediği bir hakkı istihsal maksadiyle eşya üzerinde kuvvet sarfiyle kendiliğinden hakkını ihkak ederse otuz liradan elli liraya kadar ağır cezayı nakdiye mahkum olur.
    Eğer fail eşya üzerine değil de şahıslara karşı tehdit veya şiddet istimal etmiş olursa bir aydan bir seneye kadar hapis ve elli liraya kadar ağır cezayı nakdiye mahkum olur.
    Şiddet silah ile veya dövmek veyahut yaralamak ile vukua gelirse işbu dövmek veya yaralamaktan dolayı 456 ncı maddenin birinci fıkrasında beyan olunan ahvalden daha ağır bir netice husule gelmediği takdirde hapis iki aydan ve ağır cezayı nakdi kırk liradan aşağı olamaz.
    Cürmün faili hakkını ispat ederse göreceği cezanın dörtte üçü kadarı indirilebilir" hükümlerini yer verilmiştir.
    TCK"nın 150/1. maddesinin hukuki niteliği, öğretide Prof. D.r Ersan Şen tarafından aşağıdaki şekilde açıklanmıştır.
    "Daha az cezayı gerektiren hal" başlıklı TCK m.150/1, yağma (TCK m.148) ile nitelikli yağma (TCK m.149) hükümlerinden sonra gelecek şekilde, içeriği ve başlığı itibariyle bu hükümlerle bağlantılı olduğunu açıkça belirtir şekilde düzenlenmiştir.
    Madde gerekçesinde de bu durum, "Madde metninde, yağma suçunun daha az cezayı gerektiren halleri belirlenmiştir. Bu hükme göre, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması halinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Böylece; Kanunda, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 308 inci maddesinde tanımlanan ve ‘ihkakı hak’ veya ‘kendiliğinden hak alma’ diye ifade edilen suç tanımına ayrıca yer verilmemiştir." şeklinde açıklığa kavuşturulmuştur.
    Kanaatimizce, hükmün bu haliyle yağma suçunun konusunu daraltıcı bir vasfa sahip olduğunu ifade etmek akla en uygun çözümdür. TCK m.150/1 yağma suçunun temel şeklini karşılamayıp, yalnızca verilecek cezanın tayini bakımından doğrudan diğer suç tiplerine (tehdit ve kasten yaralama suçlarına) yollama yapmaktadır. Bir başka ifadeyle, fiilin tipe uygunluğu bakımından -ilgisi ölçüsünde- yollama yapılan suçlar üzerinde bir değerlendirme yapılacaktır. TCK m.150’nin tartışıldığı bir durumda; yağma suçunun unsurlarına değil, yollama yapılan suçun unsurları dikkate alınacaktır. Yağma suçunda tipe uygunluğun araştırılmadığı bir durumda, bu suç tipi bakımından nitelikli halden de bahsetmek olanaklı değildir. Cebir veya tehdit fiilleri bakımından; bu fiillerin yağma suçunda yağma suçunda öngörüldüğü biçimlerde değil, bağımsız suç tipinde düzenlendiği koşullara göre değerlendirme yapılmalıdır. Şu halde; TCK m.150/1 hükmü, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın gündeme geldiği hallerde fiilin yağma suçunun konusu kapsamında kalmadığını, böyle bir fiilin diğer suç tipleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.10.2009 tarihli kararında; (TCK’nın 1501/1 Maddesindeki hukuki ilişki;
    5237 sayılı TCK’da, 765 sayılı TCK’nın 308. maddesindeki; "kendiliğinden hak alma" suçuna benzer bağımsız bir suç tipine yer verilmemiş, onun yerine kanunda belirtilen bazı suçların bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi halinde failin daha az ceza ile cezalandırılması öngörülmüş, bu bağlamda hırsızlık suçunda 144, yağma suçunda 150/1, dolandırıcılık suçunda 159, belgede sahtecilik suçunda 211. maddeler düzenlenmiştir. Nitekim 5237 sayılı TCK’nın "Daha az cezayı gerektiren hal" başlığı altındaki 150. maddesinin konumuzu ilgilendiren 1. fıkrası; "kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması halinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır" şeklindedir.
    Böylece 765 sayılı TCK’nın 308. maddesinde adliye aleyhine işlenen bir suç olarak koruma altına alınan eylemlerin bir kısmı, 5237 sayılı TCK’nın 150/1. maddesiyle malvarlığına ilişkin bir suç haline dönüştürülmüştür. Bu düzenlemeye göre, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla cebir veya tehdit kullanılması halinde eylem yağma suçunu oluşturmakla birlikte, bu özel düzenleme nedeniyle fail kasten yaralama ve/veya tehdit suçundan cezalandırılacaktır. Böylece, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla hareket edilmiş olması daha az ceza verilmesini gerektiren bir hâl olarak kabul edilmiş, başka bir anlatımla failin saikine önem verilmiştir.
    Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp, hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir." şeklinde açıklanmıştır.
    Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2010/198 K sayılı ilamında:
    765 sayılı TCY’nın 308. maddesinde adliye aleyhine işlenen bir suç olarak koruma altına alınan eylemlerin bir kısmı, 5237 sayılı TCY’nin 150/1. maddesiyle malvarlığına ilişkin bir suç haline dönüştürülmüştür. Bu düzenlemeye göre, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla cebir veya tehdit kullanılması hâlinde eylem yağma suçunu oluşturmakla birlikte, bu özel düzenleme nedeniyle fail kasten yaralama ve/veya tehdit suçundan cezalandırılacaktır. Böylece, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla hareket edilmiş olması daha az ceza verilmesini gerektiren bir hâl olarak kabul edilmiş, başka bir anlatımla failin saikine önem verilmiştir.
    Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili yasada belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Mağdur ...’ya, sanık ... Kara tarafından verilen 10.000 Euro’nun, 3000 Eurosu, sanık...’dan alınmıştır. Mağdurdan alacak tahsil edildiğinde, sanık...’nın da alacağı ödenecektir. Sanık ... soruşturma evrakı ayrılan ... isimli kişi ile birlikte mağduru, ...’in yönlendirmesi ile kaçırıp zor kullanarak borcun ödenmesini istemiş, korkan mağdur dizüstü bilgisayarını ve cep telefonunu, borcu ödeyene kadar ...’e verilmek üzere sanık ...’ye teslim etmiştir. Sanık... yağma kastı ile değil, "dolaylı alacaklı" olduğu bir paranın tahsili kastı ile eylemi gerçekleştirmiştir. Hâl böyle iken Yerel Mahkemece suçun nitelendirilmesinde ve sanığın kastının değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek, sanığın 5237 sayılı TCY’nin 150/1. maddesi yollamasıyla 106/2-c. maddesi yerine, anılan Yasa"nın 149/1-a-c maddesi ile cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsiz olup, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
    Y.C.G.K- (2016/348 K)
    Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp, hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Başka bir anlatımla, şekil şartına uyulmadan kurulan bu ilişkinin ilgili kanun hükümleri uyarınca özel hukuk alanında hukuki sonuç doğurmayacak olması, ceza hukuku alanında dikkate alınmasına engel olmayacaktır. Burada önemli olan şekil şartına uyulsun veya uyulmasın meşru bir hukuki ilişkinin bulunup bulunmadığı ve bu hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla hareket edilip edilmediğidir.
    Bununla birlikte fail tarafından alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirilen yağma eyleminin alacak ile orantılı olması gerekmektedir. Alacak miktarından bariz bir şekilde çok daha fazla miktarın alınması durumunda artık TCK’nın 150/1. maddesinin uygulanması mümkün değildir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Bir numaralı uyuşmazlık konusunda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; sanık..."nın sevk ve idaresindeki araç ile seyrederken hatalı manevra yapan katılan ... yönetimindeki araca çarpmamak için aracını bariyerlere vurması neticesinde aracında hasar oluştuğu, katılan ...’ın Borçlar Kanunu kapsamında haksız fiil teşkil eden eylemi nedeniyle sanık...’nın zarara uğradığı, sanıkların mahkemeye sundukları faturaya göre olay sonucunda 910 Liralık zararın bulunduğu, bu zararın tanık ... tarafından da doğrulandığı, faturada kolluk tarafından araç üzerinde yapılan görgü ve tespit sonucu düzenlenen tutanağa aykırı olacak bir hasarın yer almadığı hususları gözetildiğinde; sanık..."nın haksız fiilden kaynaklı hukuki ilişkiye dayanan alacağı ile orantılı olacak miktardaki parayı tahsil amacıyla katılanlara cebir uyguladığı, aracında bulunan sanık Dilaver"in de sanık..."nın bu alacağını tahsil amacıyla eyleme iştirak ettiği anlaşılmakla, sanıkların eyleminin TCK’nın 150/1. maddesi kapsamında kaldığı kabul edilmelidir.
    Y.C.G-K (2017/291 K)
    İnceleme dışı sanık... ile katılan ... arasında ...plakalı aracın satışı nedeniyle hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişkinin bulunduğunun sabit olduğu, katılanın, yetkilisi olduğu şirketin vergi borcu nedeniyle haczedilerek elkonulan aracı teslim almasına rağmen..."e iade etmemesi üzerine, ..."in hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsili amacıyla yağma eylemini gerçekleştirdiği, sanık İsmet"in ise yanında çalıştığı..."in katılan ..."dan olan alacağını tahsil etmek için adı geçen sanıkla birlikte hareket ederek yağma eylemine iştirak ettiği, bu nedenle sanık İsmet hakkında da TCK"nın 150/1. maddesinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2011/63 K sayılı ilamı;
    Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili Yasa"da belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir.
    Y.C.G.K-(2014/98 K)
    Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp, hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Başka bir anlatımla, şekil şartına uyulmadan kurulan bu ilişkinin ilgili kanun hükümleri uyarınca Özel Hukuk alanında hukuki sonuç doğurmayacak olması, ceza hukuku alanında dikkate alınmasına engel olmayacaktır. Burada önemli olan şekil şartına uyulsun veya uyulmasın meşru bir hukuki ilişkinin bulunup bulunmadığı ve bu hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla hareket edilip edilmediğidir.
    Yukarıda örnek olarak gösterilen içtihatlarda ve öğretide çok net bir şekilde vurgulandığı üzere;
    765 sayılı TCK"nın 308. maddesine karşılık olarak düzenlenen TCK"nın 150/1. maddesinin uygulanabilmesi için;
    1-) Failin, mağdur ile kurduğu hukuki ilişkiden kaynaklanan bir alacak hakkına sahip olması gerekir.
    2-)Fail ile mağdur arasında gerçek bir borç ilişkisi bulunmalıdır. Dolayısıyla söz konusu alacağın gerçekten mevcut olmadığı veyahut söz gelimi ödeme gibi bir sebeple sona erdiği durumlarda failin bu hükümden faydalanamayacağı ifade edilebilir.
    Ancak öğretide bazı yazarlar tarafından failin gerçekte olmayan ya da sona ermiş bir borç ilişkisinin varlığına inandığı hâllerde, TCK m.30/2 hükmünün uygulanması ve nitelikli hâllerin gerçekleştiği hususunda düştüğü hatadan yararlanması gerektiği kabul edilmektedir. 765 sayılı TCK"nın 308. maddesinin yürürlükte olduğu dönemde; bu görüşü destekleyen içtihatlar mevcuttur. Zaten anılan maddenin dördüncü fıkrasında, alacağın ispat edilmesi bir indirim nedeni olarak düzenlenmiştir.
    3-)Alacak hakkının, hukukun meşru kabul ettiği bir ilişkiden doğması gerekir.
    765 sayılı TCK"nın 308 maddesinin dördüncü fıkrasında; "Cürmün faili hakkını ispat ederse göreceği cezanın dörtte üçü kadarı indirilebilir" hükümlerine yer verilerek anılan madde hükümlerinin uygulanabilmesi için failin görünüşte haklı olması yeterli görüldüğü net bir şekilde vurgulanmak istenmiştir.
    765 sayılı ...nun 308/4 maddesindeki indirim hükümlerinin uygulanabilmesi için cürmün failinin hakkını ispat etmesi aranırken, böyle bir indirim hükmüne yer vermeyen 5237 sayılı TCK"nın 150/1 maddesindeki koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenebilmesi sırasında hakkın ispatının zorunlu olduğuna dair madde metninde herhangi bir ibareye yer verilmediği gibi gerekçede de bu hususa değinilmemiştir. Özet olarak madde metninde ve gerekçesinde yer almayan ölçütlerin içtihat yoluyla üstelikte sanık aleyhine hüküm doğuracak şekilde kullanılmasının "Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz" kuralının sınırları içerisinde kalmak kaydıyla Ceza Hukukunun izin verdiği ölçüde yorum kuralları ile bağdaştırmak suretiyle çözümü gerekmektedir.
    765 sayılı TCK"nın 1. maddesi ile sonradan yürürlüğe giren 5237 Sayılı TCK"nın 2. maddesinde: Özet olarak "Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez. Kanunda yazılı cezalardan başka bir ceza ile de kimse cezalandırılamaz." denilerek kanunilik ilkesi özelikle vurgulanmak istenmiştir.
    "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" kuralı Türk Ceza Hukukunda, Devlet ve Yargıç karşısında bireylerin "Kamu Hakları"nın güvencesidir.
    Öğretide değerini koruyan bu kural, Anayasamızın (mad.38) ilkeleri arasına girmiş ve 5237 sayılı TCK"nın 2. maddesinde de açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu hükmün 2. maddede yer alması bile kurala verilen önemi gösterir.
    Kanunun 2 maddesindeki "açıkça" kelimesi Türk Ceza Hukukunda "kıyaslama" nın yasaklandığını gösterir.
    Kanunsuz ceza olamayacağından, suçun cezasının belirlenmiş olması suçluların cezalandırılmasında şarttır.
    Bir fiili suç saymak ve cezalandırmak yetkisinin yalnız kanuna tanınması bireylere özgürlüklerinin sınırı hakkında bilgi verir. Bireyin, nelerin ne kadar yasak olduğunu bilmeye hakkı vardır. Bu hakkını kullanan birey yasak olanı yapmaktan çekinmek, yasak olmayanı yaparken de korkusuz hareket etmek imkanını kazanır. Kanun kuralına gerçek anlamını kanun koyucunun iradesi verir. Kanunun iradesi kanun koyucunun subjektif iradesi değildir. Yazılı formül içinde ifade edilmiş objektif irade kanunun iradesini oluşturur. Kanunun iradesini gösteren formül zorunlu olarak genel ve soyut olacağından, kuralın önce içeriğini ve anlamını belirtmeden, iradenin somut olaylara uygulanmasına imkân yoktur. Pozitif hukuk, yorum faaliyetlerinin sınırını oluşturur.
    Kanunilik ilkesine tamamlayan diğer esasları ana başlıklar altında şu şekilde sıralamak mümkündür.
    1-) Failin durumunu ağırlaştıran ceza kanunları geçmişe yürürlü olamaz.
    2-) Maddi ceza hukukunun suç ve cezaları belirleyen hükümleri bakımından kıyas yoluyla genişletme ve kural yaratma esasları uygulanamaz.
    3-) Ceza hukukunda hakimin hukuku yaratmak rolü sınırlıdır ve bu yetkisi kanunun boşluklarını doldurmayı gerektirmez; bu rol, kanunun anlamına sadık bir şekilde uygulanmasını zorunlu kılar.
    Uyuşmazlığa konu TCK"nın 150/1. maddesinde hukuki ilişkiden söz ederken hakkın ispatının aranacağına dair herhangi bir ibareye yer verilmemiş olmasına karşın, anılan maddedeki özel hükmün uygulanabilmesi için hakkın ispatının aranmasını ön şart olarak kabul etmek Türk Ceza Hukukunun çok sınırlı bir şekilde kabul ettiği hakimin hukuk yaratmak rolünü "sınırsız" bir yetkiye dönüştürerek kanundaki boşlukları doldurmasını kabul etmek anlamına gelir ki, bunun kanun koyucunun iradesine aykırı olacağı gibi hukuk devleti ilkesi ile de bağdaşmayacağı açıktır. Zira Kanun Koyucu, genel gerekçede iradesini açıkça ortaya koymuştur. Özellikle sanık aleyhine getirilen hükümlerin hiç bir tereddüde yer vermeyecek şekilde Kanun"da açıkça belirtilmesi gerekir. Bu kural Türk Ceza Kanunu"nun 2. maddesi ile hüküm altına alınan ve Anayasa hükümleri arasında da yer bulan suçların kanuniliği prensibinin doğal bir sonucudur.
    Aksini düşünmek, TCK"nın 150/1. maddesinin uygulanmasına hemen hemen imkansız hâle getirecektir. Zira failin gerçekte alacaklı olup olmadığının çoğu zaman hukuk mahkemeleri tarafından belirlenmesi sırasında dahi çok büyük zorluklar yaşanırken ya da çok uzun zaman dilimine ihtiyaç duyulurken, ceza mahkemesinin TCK"nın 150/1. maddesinin koşullarının bulunup bulunmadığını belirlemesi için gerçek alacağın ispatlanmasını beklemesinin anılan maddenin konuluş amacına aykırı olacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.
    Türk Medeni Kanunu"nun 202. maddesinde; "Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır" denilerek evlilik birliği içerisinde edinilen malların ortak olduğu net bir şekilde vurgulanmıştır. Somut olayımızda suça konu ziynet eşyalarının mağdurun şahsi malı olduğunun dosya içeriğinden net bir şekilde anlaşılamadığı gibi şahsi malı olsa dahi resmî evlilik devam ederken, eşlerden birisine ait şahsi mal üzerinde, diğer eşin hakkının bulunmadığından söz etmenin, Türk toplumu için son derece kutsal sayılan evlilik bağının ruhu ile bağdaşmayacağı açıktır. Ömür boyu kader ortaklığı yapan eşlerin resmi evliliklerinin devam ettiği süre içerisinde birbirlerin şahsi malları üzerinde de hak iddia etmelerinin Kanun"a aykırı bir yönünün bulunmadığı gibi örf ve adetlere aykırı bir yönü de bulunmamaktadır.
    Muhalefete konu uyuşmazlığın daha iyi anlaşılabilmesi için Ceza Kanunumuzun amacı bakımından da somut olayın irdelenmesi gerekmektedir.
    Çağdaş ceza hukukunun ve bunun ifadesini oluşturan ceza kanununun amacı; hukuk devleti, kusur ve hümanizm gibi evrensel ilkelere dayalı olarak, insan onurunu, bireyin hak ve özgürlüklerini korumak, suçluyu sosyalleştirip tekrar topluma kazandırmak ve aynı zamanda bireyi ve toplumu suça karşı korumaktır.
    5237 sayılı TCK"nın 1. maddesinde Ceza Kanunu"nun amacı; "Kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir" şeklinde açıklanmıştır. Görüldüğü gibi toplumsal barışın sağlanmasını en temel amaç olarak benimseyen kanun koyucunun, toplumun temelini teşkil eden evlilik birliğinin temelden sarsılmasına ve hatta yok edilmesine kayıtsız kalması düşünülemez. İşte bu nedenledir ki; Türk Medeni Kanunu"nun 202 ve devamında aile birliğinin malvarlığına ilişkin düzenlemelerle öncelikle aile birliğinin devamı amaçlanmış, ancak bütün çabalara rağmen ailenin dağılmasının önlenememesi halinde aile bireylerinin mali hakları güvence altına alınmak istenmiştir. Yani mal ayrılığı, mal ortaklığı yada şahsi mal kavamları ile güvence altına alınmak istenen toplumunun temelini teşkil eden aile birliğinin sağlanması ancak bunun olmaması halinde bireylerin mali haklarının güvence altına alınmasıdır. Medeni Kanun ile getirilen düzenlemeden yola çıkılarak, sırf şahsi mal kavramından hareketle, aile birliğini temelinden sarsacak belki de ailenin dağılmasına yol açacak şekilde eşlerin şahsi malları üzerinde diğer eşin görünüşte de olsa hakkı olmadığını düşünmek, somut olayımızda olduğu gibi ceza hukuku anlamında telafisi imkansız zararların ortaya çıkmasına neden olacağı gibi ceza hukukunun en temel değerlerden birisi olarak benimsenen hakkaniyet ilkesine de aykırı olacağı açıktır.
    Kanun koyucu adaletin gerçekleştirilmesi için hakkaniyet ilkesini kabul etmiştir (5237 sayılı TCK"nın 3, MK 4/BK 44)
    Adalet hukuk kurallarına egemen en ulvi düşünceyi ifade ederken, hakkaniyet somut olayın özelliklerini göz önünde tutarak adalete ulaşmak için başvurulan yollardan biridir (somut olay adaleti).
    Hakkaniyet adil olmayan kuralın değil, adil olmayan sonuçların değiştirilmesi amacına hizmet eder.
    Somut olayımızda suça konu ziynet eşyalarının mağdura ait şahsi mal olduğunun dosya içeriğinden anlaşılamamasına karşın iştirak etmemekle birlikte Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşünün bir an için doğru olduğunun kabul edilmesi hâlinde dahi bu seferde öğretide ve uygulamada kabul edildiği üzere failin gerçekte olmayan ya da sona ermiş bir borç ilişkisinin varlığına inandığı hâllerde, TCK m.30/2 hükmünün uygulanması ve nitelikli hâllerin gerçekleştiği hususunda düştüğü hatadan yararlanması gerektiği kabul edilmelidir. Zira objektif verilere göre toplumuzun çok büyük çoğunluğunun eşlerin şahsi malları üzerinde dahi evlilik birliği devam ederken hakkı olduğu yönünde bir düşüncenin mevcut olduğu kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Kaldıki evlilik birliğinin devam ettiği bir süreçte halen sanıklardan ... ile mağdurun 6 yaşındaki çocukları ile birlikte yaşadığı bir ortamda adı geçen sanık ile kendisinin eylemine aynı gayeyle iştirak eden anne ve babası olan diğer sanıkların eylemlerinin hiç tanımadıkları bir kişinin önüne geçerek yağmalayan faillerle bir tutulmasının TCK’nın 3. maddesindeki adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı olacağı açıktır. Ülke gerçeklerinden hareketle evlilik birliğinin devam ettiği bir süreçte sonradan şikâyetinden vazgeçen mağdurun evi terketmek isterken kime ait olduğu bu aşamada bilinmeyen ancak mağdura ait şahsi mal olsa dahi olası bir boşanma sonucunda alacak davasına konu edilebilecek ziynet eşyalarını maddi cebir ile alan sanık ..."in eyleminin TCK’nın 150/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun"un 86/2, 3-a maddelerinde yazılı bulunan kasten yaralama suçunu, sanıklardan ... ile ...’in eylemlerinin de Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun (2016/348 K) sayılı yukarıda açıklanan ilamında belirtildiği üzere oğulları olan diğer sanık ...’in alacağını tahsil amacıyla eyleme iştirak ettikleri kabul edilerek TCK’nın 150/1. maddesi delaletiyle aynı kanunun 86/2 maddesi ile cezalandırılması gerekirken, Türk Medeni Kanunu"nun 202 ve devamındaki maddelere farklı anlam yüklenerek adli sicil kaydında hiç bir hükümlülükleri bulunmayan sanıkların eylemlerinin kül halinde nitelikli yağma suçunu oluşturduğuna ilişkin Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşüne iştirak edilmemiştir." düşüncesiyle,
    Birinci uyuşmazlık konusunda çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanıklar ... ve ..."in eylemlerinin kasten yaralama suçunu oluşturduğu,
    İkinci uyuşmazlık konusunda çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık ..."ın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu,
    Aynı uyuşmazlık konusunda çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık ..."ın eyleminin TCK"nın 150. maddesinde düzenlenen yağma suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli hâli kapsamında kasten yaralama suçunu oluşturduğu,
    Üçüncü uyuşmazlık konusunda çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; tüm sanıklar hakkında TCK"nın 150. maddesinde düzenlenen yağma suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli halînin uygulanma koşullarının oluştuğu,
    Görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Kütahya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.07.2016 tarihli ve 87-211 sayılı direnme kararına konu hükümlerin sanıklar ... ve ... yönünden sanıkların eylemlerinin TCK’nın 149/1-c maddesinde düzenlenen birden fazla kişiyle birlikte yağma suçunu oluşturduğunun, sanık ... yönünden ise üzerine atılı nitelikli yağma suçunun sabit olduğunun gözetilmemesi isabetsizlikleri nedeniyle BOZULMASINA,
    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 26.09.2019 tarihinde yapılan müzakerede her üç uyuşmazlık konusu yönünde oy çokluğuyla karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi