Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 47 sayılı parselin 2/3 payının kendisine 1/3 payının da dava dışı kızı S.ait iken taşınmazda kat mülkiyeti tesis ettirmek amacıyla paylarını davalı kardeşine devrettiklerini ancak davalı kardeşinin kat mülkiyeti tesisinden sonra çekişmeli 5 numaralı bağımsız bölümü ile 10,11, ve 12 numaralı dükkanları iade etmediğini, davalıya yapılan pay temlikinin hile ve gabin nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek iptal tescil istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davada her nekadar hile ve gabin iddiasında bulunulmuş ise de taraflar arasındaki uyuşmazlığın inançlı işlemden kaynaklandığı ve yazılı delille kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 47 sayılı parselin 2/3 payının davacı Emire, 1/3 payının dava dışı kızı Selma adlarına kayıtlı iken paylarını 26.5.2006 tarihinde davalıya satış yoluyla devrettikleri, taşınmazda kat mülkiyeti tesis edildikten sonra 2, 4 ve 6 numaralı daireler ile 7, 8 ve 9 numaralı dükkanların davalı tarafından davacıya yine satış yoluyla iade edildiği, 1, 3 ve 5 numaralı daireler ile 10,11 ve 12 numaralı dükkanların ise davalı üzerinde kaldığı görülmektedir.
Davacı, kat mülkiyeti tesis ettirmesi için taşınmazdaki payını davalıya devrettiğini, ancak kat mülkiyeti kurulduktan sonra payına isabet eden 5 numaralı daire ile 10, 11 ve 12 numaralı dükkanların da davalı tarafından kendisine iade edilmesi gerekirken edilmediğini, pay temlikinin hile ve gabin nedenleriyle geçersiz bulunduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. B.K.’nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere, taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Ş.) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Diğer taraftan, sözleşmenin gabin nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki nispetsizliğin, taraflardan birinin diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış, Borçlar Kanunun 21. maddesi ile aynen "bir akitte ivazlar arasında açık bir nispetsizlik bulunduğu takdirde eğer gabin mutazarrırın müzayaka halinde bulunmasından veya hiffetinden yahut tecrübesizliğinden istifade suretiyle vukua getirilmiş ise mutazarrır bir sene zarfında akti feshettiğini beyan ederek verdiği şeyi geri alabilir" hükmü getirilmiştir.
O halde, gabin den söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı nispetsizlik yanında bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik(hafiflik ) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki subjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı, zarar görene (sömürülene) sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı verir. Hemen belirtmek gerekir ki, gabin davasında öncelikle edimler arasındaki aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde mutazarrırın kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü, psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani subjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.
Somut olayda, yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda bir araştırma yapılmadığı gibi, davalı hakkındaki ceza davası da değerlendirilmemiş, davacının taraf muvazaasına dayandığından söz edilerek hüküm kurulmuştur.
Hal böyle olunca, değinilen ilkeler kapsamında hile ve gabin iddiaları yönünden taraf delillerinin eksiksiz toplanması, davalı hakkındaki 2007/51 esas sayılı Asliye Ceza Mahkemesi dava dosyasının getirtilerek incelenmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı nitelendirme ve noksan soruşturma ile hüküm kurulması isabetsizdir. Tarafların temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.