Taraflar arasında görülen davada;
Davacı,kayden maliki bulunduğu 1429 ada 5 parsel sayılı taşınmazının başka bir iş nedeniyle oğlu davalı A.İ.’a verdiği vekaletname ile tevkil kılınan S.. E. tarafından davalı S.’e,ondan da davalı M.’e satış suretiyle temlik edildiğini,satışların gerçek olmadığını,kendisine bir bedel ödenmediğini ileri sürüp vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muvazaa nedeniyle tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar M.ve S.dava konusu taşınmazın bedeli karşılığında satışlara konu edildiğini,satışların geçerli vekaletnamelere istinaden yapıldığını,iyi niyetli olduklarını belirtip davanın reddini savunmuşlardır. Diğer davalı A.İ.yargılamaya katılmadığı gibi davaya cevap da vermemiştir.
Davalı M. birleşen davasında;kayden maliki bulunduğu 1429 ada 5 parsel sayılı taşınmazı davalı H.’nin haksız olarak kullandığını ileri sürüp elatmanın önlenmesi ile 1.500,00 YTL ecrimisilin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece,çekişme konusu taşınmazın satış yetkisini de içerir vekaletname kullanılarak temlike konu edildiği,davacının iddiasını kanıtlayamadığı birleşen dava bakımından davalının taşınmazı haksız kullandığı gerekçesiyle asıl davanın reddine,birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacı H.tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 18.11.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Y.Y.ile temyiz edilen M.E. vs. vekili Avukat S. D.geldiler,davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen gelmedi,yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Davalı M.tarafından davacı aleyhine 5 nolu parseldeki binanın ikinci katında oturduğu iddiası ile açılan elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istekli dava eldeki dava ile birleştirilerek görülmüştür.
Davalılar M.ve S., iyiniyetli olduklarını, davacı ile vekili arasındaki uyuşmazlığın kendilerini bağlamayacağını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, asıl davanın reddine,birleşen davada elatmanın önlenmesi isteğinin kabulüne,ecrimisil isteğinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacının 2.2.2005 tarihinde adına taşınmaz alımı, bunlarla ilgili tüm işlemlerin yapılması ve 5 nolu taşınmazın satılması yetkisini de içerir biçimde davalı oğlu A. İ. vekil tayin ettiği, A.İ."ın aynı gün bir başka noterde çekişmeli taşınmazın davalı S. satılması için dava dışı S.ı vekil tayin ettiği, vekil S.ın davacıya ait 5 nolu parseli 3.2.2005 tarihinde kardeşi davalı S.e 51.400 YTL. bedelle satış buretiyle temlik ettiği,S."ün de 7.6.2005 tarihinde annesi diğer davalı M."e 52.000 YTL. bedel gösterip devrettiği,M.arafından 7.6.2005 tarihinde davacıya kira bedeli ödemesi hususunda ihtarname keşide edildiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere;Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; davacının oğlu A.İ.ile davalı S."ün ticari ilişki içinde oldukları hususu, davalılar S.ve M.tarafından verilen 24.8.2005 günlü cevap dilekçesi ile kabul edilmiştir.Çekişmeli taşınmazın davacının oturduğu ev olduğu da tartışmasızdır.Davacının oturduğu evi satması için makul bir nedeninin olduğu iddia ve ispat edilemediği gibi bu durum hayatın olağan akışına da terstir.Öte yandan davalı M. davalı S.ün annesi olup,durumu bilen yada bilmesi gereken kişi konumundadır.
Tüm bu olgular yukardaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde davalıların, davacının vekil olan oğlu A.İ.ile el ve işbirliği içinde hareket ederek temlikleri gerçekleştirdikleri sonucuna varılmaktadır.Kaldı ki, akitlerde gösterilen bedeller ile saptanan gerçek değerler arasındaki aşırı oransızlık da, davacıyı zararlandırma kastı ile hareket edildiğinin bir göstergesidir.
Hal böyle olunca, iptal-tescil isteğine ilişkin asıl davanın kabulüne, birleştirilen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davasının reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.K."nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,18.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.