1. Hukuk Dairesi 2016/14434 E. , 2020/97 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil- tazminat davası sonunda, yerel mahkemece tazminat isteminin kabulüne, tapu iptali ve tescil istemi yönünden karar verilmesine yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteklerine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ..."a murisi ...’ten intikal eden ... ada ... parsel sayılı taşınmazla ilgili resmi işlemleri yapacağı telkiniyle muris İsa ve diğer mirasçılardan vekaletname alan davalının vekalet görevini kötüye kullanarak dava konusu taşınmazın adına tescilini sağladığını belirterek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adlarına tesciline, olmadığı takdirde muris İsa adına tesciline karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında taşınmazın üçüncü kişiye devredilmesi üzerine davaya tazminat davası olarak devam etmişlerdir.
Davalı, dava konusu taşınmazdaki paylarını diğer mirasçılardan ve davacıların murisi olan ...’dan bedelini ödemek sureti ile satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın sübut bulduğu gerekçesi ile tazminat isteğinin kabulüne, tapu iptali ve tescil istemi yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1949 doğumlu mirasbırakan ...’ın 21.02.2010 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı eşi ... ile davacı kızı ...’ın kaldıkları, davalı ...’ın ise muris ...’nın kardeşi olduğu, çekişme konusu eski ... - yeni ... ada ... parsel sayılı taşınmaz kök muris ... adına kayıtlı iken ölümü üzerine 01.11.2005 tarihli işlem ile mirasçıları olan ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... adlarına intikal ettiği, yine aynı tarihli satış işlemi ile davacıların mirasbırakanı ...’nın ... 1.Noterliğinin 16.09.2005 tarih ve ... yevmiye numaralı vekaletnamesi ile yetkili kıldığı annesi ...’nin (muris adına vekaleten) ...’ya ait 3/32 payı ( ki mirasçı ... aynı işlem ile kendi payını da davalıya devretmiş) ve diğer mirasçılardan ... ve ... dışındakilerin tümünün paylarını davalı ...’a, temlik ettiği 30.03.2015 tarihli satış işlemi ile de davalı ... ve dava dışı mirasçılar ... ile ...’in paylarını dava dışı ...’ya devrettikleri, anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince, dinlenen tanık beyanlarından ve tüm dosya içeriğinden davacıların murisi ...’nın payını iradi olarak diğer mirasçılarla birlikte davalıya temlik ettiği sonucuna varılmaktadır. Her ne kadar davacı taraf haricen düzenlenmiş ve davalı ... ile muris İsa arasında imzalanmış “Yazılı Senet Anlaşması” başlıklı belgeyi ibraz etmiş ise de bu belge vekalet görevinin kötüye kullanıldığını değil, aksine temlikin iradi olduğunu gösterir nitelikte bir belgedir. Dolayısıyla somut olayda, toplanan delillerle davacıların iddialarını kanıtlayabildiğini söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek kabul kararı verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcnı temyiz edene geri verilmesine, 08/01/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.