8. Hukuk Dairesi 2018/3040 E. , 2019/2790 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı vekili; davacı ......in 46454 ada 1 parselde bulunan ......ı No: 20 olarak kayıtlı taşınmazın tamamının maliki olduğunu, dava konusu taşınmazın 9 nolu bağımsız bölümünü davalı ..."ın her hangi bir hakka dayanmaksızın kullandığını iddia ederek, davalının 9 nolu bağımsız bölüme el atmasının önlenmesi ile taşınmazın teslimini, davalının işgale başladığı tarihten itibaren 5.000 TL ecrimisil bedelinin yasal faiziyle birlikte tahsilini talep etmiş, 01.02.2013 tarihli dilekçesi ile ecrimisil talebini 10.484 TL olarak güncellemiştir.
Davalı; dava konusunu taşınmazın mülkiyetinin çekişmeli olduğunu, davacı ......in binaları yapan ...... Ltd Şti adlı müteahhit firmaya yaklaşık 4.000.000 TL borçlu olduğunu ve taşınmazlar üzerinde tedbir bulunduğunu, kendisinin üye olduğu ...... ......i ile davacı ......in birlikte hareket ederek hileli işlemler yaptığını, kendisinin üye olduğu ......ten ihraç edildiğini ve ihraç kararının iptali için dava açtığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin 16.07.2013 tarihli ve 2012/182 Esas, 2013/191 Karar sayılı kararı ile vermiş olduğu el atmanın önlenmesi talebinin kabulüne ve 10.484 TL ecrimisil bedelinin ödenmesine ilişkin karar davalı vekilince temyiz edilmiş, karar Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2013/17298 Esas, 2014/213 Karar sayılı ilamı ile el atmanın önlenmesi talebi ile ilgili dava değerinin belirlenerek dava değeri üzerinden peşin harcın tamamlanması gerektiği belirtilerek bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 21.05.2015 tarihli ve 2014/ Esas, 2015/112 sayılı karar ile davanın kabulüyle davalının el atmasının önlenmesine ve 10.484 TL ecrimisil bedelinin ödenmesine karar verilmiş, söz konusu karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava; el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.
T.C. Anayasa"sının 138 ve 141/3 maddeleri gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerekir. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 388/1-3. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297/1-c. maddesi, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (....../ ......; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’ye göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, ... 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Az yukarıda vurgulanan hususlar, Hukuk Genel Kurulunun 19.06.1991 gün ve E:323, K:391; 10.9.1991 gün ve E:281, K:415; 25.9.1991 gün E:355, K:440; 19.04.2006 gün ve E:2006/4-142, K:229; 05.12.2007 gün ve E:2007/3-981, K:936; 23.01.2008 gün ve E:2008/14-29, K:4; 19.03.2008 gün ve E:2008/15-278, K:254; 18.06.2008 gün ve E:2008/3-462, K:432; 21.10.2009 gün ve E:2009/9-397, K:453; 24.02.2010 gün ve E:2010/1-86, K:108; 28.04.2010 gün ve E:2010/11-195, K:238; 22.06.2011 gün ve E:2011/11-344, K:436 sayılı kararlarında da, benimsenmiştir. Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararıda “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır denilmiştir. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa"nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK"nin 297. (Mülga HUMK"nin 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK"nin 27. maddesinin (HUMK"un 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının tarafların, başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
O halde, mahkemece yapılacak iş; taraflarca sunulan tüm delilleri ile birlikte talepleri değerlendirmek, sonucuna göre kabul sebebini içeren, tarafları doyurucu, hukuki denetimi mümkün ve özellikle Anayasa"nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK"nin 297. (Mülga HUMK"un 381, 388 ve 389.) ve 27.maddeleri de gözetilerek gerekçelerini açıkça kaleme aldığı anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte bir hüküm kurmak olmalıdır.
Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde; Mahkemenin “yapılan yargılama sonucu tüm dosya kapsamından davalının dava konusu taşınmazı haksız olarak işgal ettiği anlaşıldığından” şeklinde belirtilen gerekçesi gerekçe olarak kabul edilemez. Mahkemece, dosya kapsamındaki delillerin hangisine neden üstünlük tanındığı anlaşılamamakta, deliller tartışılmadan ve değerlendirilmeden sonuca gidildiği görülmektedir. Mahkemece, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içermeyen, gerekçesiz, Yargıtay denetimine elverişsiz şekilde hüküm kurması doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK"ye 6217 sayılı Kanun"la eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK"un 428.
maddesi uyarınca kararın BOZULMASINA, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 18/03/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.