Taraflar arasında görülen davada;
Davacı vasisi vekili, N.Ö.’in F. Sulh Hukuk Mahkemesinin 03.06.2004 tarihli kararı ile vesayet altına alınarak kendisine oğlu N.Ö.ve kızı Z.A.’nın vasi olarak atandığını, anılan kararın Kartal 3. Asliye Hukuk Mahkemesince de tenfizine karar verildiğini, ancak vasi N.’nin kısıtlının taşınmazlarının satışı için aldığı 14.06.2004 tarihli vekaletname ile çekişme konusu 5599 ada 31 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payı davalı H..K.’e, bu şahsında diğer davalı Ü. D.e satış yoluyla temlik ettiğini ileri sürerek, taşınmazın tapu kaydının iptali ile kısıtlı adına tescili olmazsa tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılardan Ü. taşınmazdaki H. ve H.’nın paylarını iyi niyetle satın aldığını, ayrıca dava konusu yere bitişik 30 nolu parseli de başka bir şahıstan devraldığını beyan ederek; davalı H. ise, emlak komisyoncusu olduğunu, taşınmazdaki diğer 1/2 payın Z. A.’nın eşine ait olup, Z., eşi ve N.’nin taşınmazın satışı konusunda anlaştıklarını kendisinin de taşınmazı Ü.e sattığını belirterek; diğer davalı N. ise, N.’ye vasi atanmadan önce Alman makamlarınca mal varlığına ilişkin inceleme başlatılması nedeniyle ailece taşınmazların satımı için karar alındığını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, iddianın sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, taraf vekilleri tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 5599 ada 31 parsel sayılı taşınmazda kısıtlı N."nin maliki olduğu 1/2 payın vekili N.tarafından 22.2.2005 tarihli akitle davalılardan H. K. bu şahsında anılan payı 22.4. 2005 tarihinde diğer davalı Ü. D. satış yoluyla temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Gerçektende N.nin gerek vekaletin veriliş tarihinde gerekse taşınmazdaki payın davalı H."ya temlik tarihinde kısıtlı bulunduğu ve yapılan temlikin ehliyetsizlik sebebiyle geçersiz olduğu dosya kapsamı ile sabittir.
Ne var ki, H.tarafından çekişme konusu pay davalı Ü.e temlik edilmiş olup, son kayıt maliki Ü."in söz konusu payı Türk Medeni Kanununun 1020. maddesinde öngörülen sicilin aleniyetine güvenerek edinen kişi olduğu ve 2. el konumunda bulunduğu kuşkusuzdur. Her ne kadar ilk el H. yönünden yapılan temlik geçersiz ise de son kayıt maliki olan 2. el konumundaki Ü. bakımından Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koşullarının gerçekleşmesi halinde iktisabının korunacağı tartışmasızdır.
Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince; mahkemece yukarıda değinilen ilkeler gözardı edilerek ehliyetsizlik sebebiyle sicilden edinen sonraki malik bakımından da temlikin geçersizliği kabul edilmek suretiyle neticeye gidilmiş olmasının yasal olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur.
Hal böyle olunca, değinilen ilkeler çerçevesinde tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalı Ü. temyiz itirazları yerindedir. kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K."nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.