Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, maliki oldukları 147 parsel sayılı taşınmazdaki 2 ve 5 nolu bağımsız bölümleri davalı S."e 1 nolu bağımsız bölümü davalı H.a tapuda yapılan satış işlemi ile temlik ettiklerini, onlarında davalı K."e satış suretiyle devrettiklerini, davalılar S.ve H."a yapılan temlikin ehliyetsizlik sebebiyle, davalı K."e yapılan temlikin iyiniyetli olmaması nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescili isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, davacıların hukuki ehliyete haiz olduklarını, yapılan satış işlemlerinin geçerli bulunduğunu, satış bedellerinin ödendiğini,davalı K."in iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacı A."nin ehliyetli davacı M."in ehliyetsiz olduğunun Adli Tıp Kurumu raporuyla belirlendiği,davalı M.tarafından yapılan temliki işlemlerin ehliyetsizlik nedeniyle daha sonraki yapılan satışlarında bu nedenle geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın, davacı A. yönünden reddine, davacı M. yönünden kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 14.11.2008 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden S.E.vekili avukat C. F., K.K. vekili Avukat S. D. geldi davetiye tebliğe rağmen diğer temyiz eden vekili avukat ile temyiz edilen vs.vekili avukatlar gelmediler yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerinin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğine ve toplanan delillere, özellikle Adli Tıp Kurumundan elde edilen rapora göre; davacılardan M."in akit tarihinde ehliyetsiz olduğu belirlenmek ve mahkemece bu olgu benimsenmek suretiyle, davacı M. yönünden davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Gerçekten de davacı M.in 4.5.2005 tarihinde düzenlenen resmi akitlerle 147 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümün tamamını davalı Hannan"a 5 nolu bağımsız bölümdeki 1/2 payı ile 2 nolu bağımsız bölümün tamamını davalı Sevim"e satış suretiyle temlik ettiği, davalılar Sevim ve Hannan"ında bu bağımsız bölümleri 2.8.2005 tarihinde davalı Kadir"e satış yoluyla devrettikleri kayden sabittir.
Bu işleyişe göre, davalılar S.ve H.ın ilk el durumunda oldukları ve temlik eden M. ehliyetsiz olması sebebiyle adlarına tesis edilen sicilin illetten mücerret (geçerli bir hukuki sebebi olmadığı) bulunduğu ve yolsuz tescil niteliğinde olduğu bu durumda, ilk edinenlerin sicilin dayanağını oluşturan geçersiz belgeye dayanarak edinmelerinin Türk Medeni Kanununun 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı tartışmasızdır.
Ne varki, Türk Medeni Kanununun 1020.maddesi gereğince sicilin aleniyetine ve sicile güven ilkesine dayanmak suretiyle edinen kişinin 2.el konumunda bulunması sebebiyle Türk Medeni Kanununun 1023.maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde edinmesinin korunacağı açıktır.
Oysa mahkemece, davacı M.ehliyetsizliğinin saptanması nedeniyle sicilden edinen kişilerin dahi iktisaplarının ehliyetsizlik sebebiyle zincirin halkasının koptuğu bu sebeple sonraki iktisaplarının dahi geçersiz olacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ne varki, yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde mahkemenin kabul tarzının yasal olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
O halde, yukarıda açıklanan ilkeler ve olgular çerçevesinde tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda tüm delillerin toplanması gerekli araştırmanın yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Davalıların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına,alınan peşin harcın geri verilmesine, 14.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.