Esas No: 2017/3159
Karar No: 2021/858
Karar Tarihi: 29.06.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3159 Esas 2021/858 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki "nüfus kaydının düzeltilmesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı tarafın temyizi üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 23.12.2014 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin ... ilçesi ... Mah. Cilt No:3, Aile Sıra No: 830, Sıra No:1’de ... soyadı ile kayıtlı olduğunu, ... ilinde ikamet ettiğini, müvekkilinin ... vatandaşı eşi ... ... ... ile evli olduğundan ve ..."ta kişilerin soyadları bağlı oldukları aşiret/soy ile bağlantılı olarak belirlendikleri için eşinin bağlı olduğu aile soyu olan ... soyadını aldığını, (pasaport bilgilerinde her iki eşin soyadı ... olarak geçtiğini, müvekkilinin Türkiye’de anne kızlık soyadının ... olduğunu, toplumda akrabalar ve arkadaşları arasında soyadı ... olarak bilinen müvekkilinin resmî kayıtlarda soyadının ... olarak görünmesinin ciddi anlamla karışıklıklara neden olduğunu, müvekkilinin eşinin adı soyadı ... ... ... olmasına rağmen (pasaport aslı ve tercümesinde) müvekkilinin nüfus kaydının açıklama kısmına sehven ... ... olarak yazıldığını, müvekkilinin eşi ... vatandaşı olduğu için yasal olarak müdahale etme imkânı bulunmadığını, nüfus kaydının açıklamalar kısmına sehven ... ... yazılan adının ... ... ... olarak yazılarak düzeltilmesi gerektiğini, müvekkilinin eşi vatandaşlık başvurusunda bulunacağından nüfus kaydındaki karışıklığın giderilmesine ihtiyaç bulunduğunu ileri sürerek müvekkilinin ... olan soyadının nüfusta ... olarak tashihine ve nüfus kaydının açıklamalar kısmına sehven ... ... olarak yazılan eşinin ... ... ... olarak yazılması suretiyle düzeltilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... idaresi, davacının evlendiğini ve ... soyadının evlendiği eşinin soyadı olduğunu, Medeni Kanun’umuza göre yabancı kişi ile evlenen kadının aynı kütüğün son hanesine yeni hane açılarak koca soyadı ile kayıt edileceği, bu konuda ... Nüfus Müdürlüğünce 2014 tarihinde kayıt taşıma gerçekleştirilmiş olup eşinin soyadı ile kayıt edildiğini, davacının kızlık soyadını almak istiyorsa bir dilekçe ile nüfus müdürlüğüne başvurarak iki soyadını birlikte kullanabileceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.02.2015 tarihli ve 2014/2141 E., 2015/45 K. sayılı kararı ile; TMK’nın 26. maddesine göre haklı nedenin varlığı hâlinde soyadının düzeltilmesinin mümkün olduğu, Yargıtay uygulamalarında kişinin toplum içinde bilinip tanındığı soyadı ile anılmayı ve onu kayden de taşımasını istemesinin haklı neden kabul edildiği, herkesin etrafında tanındığı ve çağrıldığı soyadını yasaya aykırı olmadıkça resmen ve kayden taşıma hakkına sahip olduğu, dinlenen tanık beyanından ve dosyaya ibraz edilen evraklardan davacının soyadının ... olduğu, çevresinde ... soyadı ile tanınıp bilindiği, nüfusta kayıtlı soyadının ise ... olduğu, bu durumda davacının soyadını “...” olarak değiştirmekte haklı nedenleri olduğu, ayrıca dosyaya ibraz edilen evrakların incelenmesinden davacının eşinin adının ... ... ... olduğu hâlde evlilik evraklarında ... ... olarak kaydedildiği gerekçesiyle davacının soyadının ... olarak tashihen tesciline, eşinin adının da ..."tan alınan evraklar göz önüne alındığında ... ... ... olarak kaydedilmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 28.01.2016 tarihli ve 2015/6258 E., 2016/1372 K. sayılı kararı ile;
"...Hüküm davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vekili dava dilekçesinde, kızlık soyadı ... olan davacının ... uyruklu ... ... ... ile evliliği sırasında eşinin bağlı olduğu aile adı olan ... soyadını aldıklarını ve davacının nüfus kaydının şerhler bölümüne de ... ... ile evlidir kaydının düşüldüğünü, davacının halen ... soyadı ile tanındığını ve ... ... ... ile evli olmasına rağmen nüfus kaydında ... ... ile evli görünmesinin karışıklığa neden olduğunu ileri sürerek, davacının ... olan soyadının ... olarak ve nüfus kaydındaki ... ... ile evlidir şerhinin de ... ... ... ile evlidir şeklinde düzeltilmesini istemiş; mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacının soyadı ... iken ... Evlendirme Memurluğunca düzenlenen evlenme ihbariyesine göre 16.08.1968 tarihinde evlendiği eşinin soyadı olan ... soyadını aldığı, nüfus kaydının şerhler bölümüne de bu ihbariyeye uygun olarak ... uyruklu ... ... ile evli olduğunun yazıldığı anlaşılmaktadır.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 187. maddesine göre, kadın evlenmekle kocasının soyadını alır, ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir, somut olayda, davacı evlenmekle evlenme ihbariyesinde eşi olarak gösterilen ... ..."nin soyadını aldığından, evlilik birliği sürdükçe ve kocası soyadını değiştirmedikçe kadın kocasının bu soyadını taşımak durumunda olduğundan; davacının kendiliğinden evlenmekle aldığı soyadını değiştirme hakkı ve dosyaki nüfus kaydının şerhler bölümünde belirtilen evli olduğu kişinin ad ve soyadının değiştirilmesini gerektirecek nitelikte yeterli bilgi ve belge bulunmadığından; mahkemece, davanın reddine karar verilmesi yerine kabulü doğru görülmemiştir,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkeme Uyma Kararı:
8. ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.01.2017 tarihli ve 2016/662 E., 2017/7 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyulduğu, davacının iki ayrı talebi olduğu, ilkinin kendi soy ismine diğer talebinin ise eşinin ad ve soyadının düzeltilmesi istemine ilişkin olduğu, bozma sonrası davacının eşine ilişkin istemine dair dosyanın tefrik edildiği, 6100 sayılı HMK hükümleri gereğince göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olması nedeni ile yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerektiği, elde kalan davanın TMK’nın 187. maddesi ile düzenleme altına alınan hükme ilişkin olduğu, 4787 sayılı Kanun’un 4. maddesine göre TMK’nın 118 ila 395. maddelerinden kaynaklanan bütün davalarda aile mahkemesinin görevli olduğu, dolayısıyla uyuşmazlığa ilişkin görevli ve yetkili mahkemenin aile mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Direnme Kararı:
9. Dosyanın görevsizlik kararı ile gönderildiği ... 1. Aile Mahkemesi ise 15.05.2017 tarihli ve 2017/157 E., 2017/526 K. sayılı kararı ile; davacının arkadaş, akraba ve toplum içinde tanınabilirliği açısından evlendikten sonra da önceki soyadını kullanmakta hukukî yararı olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tanıdığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi, bunlara bağlı protokol ve tavsiye kararları hükümleri ile de evlendikten sonra önceki soyadını kullanma hakkının da olduğu gerekçesiyle kadının evlenmeden önceki soyadını kullanması yönündeki ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/2141 E., 2015/45 K. sayılı kararında direnilmesine karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 27. maddesine dayalı soyadının değiştirilmesi istemli davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Yukarıda açıklandığı üzere ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesince davanın reddi gerektiği belirtilerek bozulmuş, bozma kararı üzerine yerel mahkemece yapılan 20.12.2016 tarihli duruşmada bozmaya uyulmasına karar verildikten sonra kamu düzenine ilişkin olması nedeni ile görev hususu re’sen dikkate alınarak görevsizlik kararı verilmiş ve talep hâlinde dosyanın görevli aile mahkemesine gönderilmesine hükmedilmiştir. Direnme kararı ise bozma kararına uyulduktan sonra verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği ... 1. Aile Mahkemesince verilmiştir. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunda öncelikle direnme adı altında verilen bu kararın usule uygun olup olmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
13. Bilindiği üzere bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka usulî kazanılmış hak denilir. Bu kapsamda mahkemenin, Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar.
14. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozma kararında gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bozma sebebidir, meğerki bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir. Usul Kanunumuzda bu şekildeki usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukukî alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeniyle de ilgilidir.
15. Gerçekten mahkemenin doğru bularak uyduğu ve yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması manasına gelir ki, böyle bir netice asla kabul edilemez. Bundan başka, mahkemenin bozma kararına uygun karar vermesine rağmen Temyiz Dairesinin ilk bozmasıyla benimsenmiş olan kanuna veya usule ait hükümlere aykırı şekilde ikinci bir bozma kararı vermesi, usul hükümleriyle hedef tutulan istikrarı zedeler ve hatta kararlara karşı umumi güveni dahi sarsar (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
16. Nitekim aynı ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.02.2003 tarihli ve 2003/8-83 E., 2003/72 K.; 17.02.2010 tarihli ve 2010/9-71 E., 2010/87 K.; 25.01.2017 tarihli ve 2015/9-463 E., 2017/137 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
17. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki; Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulî kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usulî kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK’nın 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 19 K.; 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K.). Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü – C. V, 6. B., İstanbul 2001, s 4738 vd).
18. Usulî kazanılmış hakkın hukukî sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
19. Eldeki davada; yerel mahkemece davanın kabulüne karar verildiği, davalı tarafın temyizi üzerine Özel Dairece hükmün davanın reddi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, bozma kararı üzerine yerel mahkemece yapılan 20.12.2016 tarihli duruşmada bozma ilamına uyulduğu, böylece davalı yararına usulî kazanılmış hak oluştuğu tartışmasızdır. Usulî kazanılmış hak ilkesi kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Somut olayda usulî kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmadığına göre; yerel mahkemece yapılan yargılama sonunda önceki kararda direnilmesi usulen mümkün değildir.
20. Hâl böyle olunca, mahkemece hükmüne uyulan bozma gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken, bozmaya uyulmakla gerçekleşen usulî kazanılmış hak gözetilmeksizin, direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozulması gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.