Esas No: 2017/2490
Karar No: 2021/856
Karar Tarihi: 29.06.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2490 Esas 2021/856 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki "boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı tarafın temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 11.11.2011 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 44 yıllık evli olduklarını, evlendikleri günden beri anlaşamadıklarını, ortak çocukların hatırına bugüne kadar evliliğin devam ettiğini, davalının her gün huzursuzluk çıkarıp davacıyı evden dışarı attığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı 19.12.2011 tarihli cevap dilekçesinde; evlilik hayatı boyunca davacıdan dayak yediğini, hakaret gördüğünü, aşağılandığını, hiç gün yüzü görmediğini, davacı tarafından üzerine kaynar su döküldüğünü, başının tuvalete sokulduğunu, ellerinin sobada yakıldığını, dişlerinin kırıldığını, sürekli evden kovulduğunu, her türlü kötü muameleye maruz kaldığını ileri sürerek boşanmaya ve yararına 360TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 150.000TL maddi, 80.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. ... Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 01.10.2013 tarihli ve 2011/363 E., 2013/237 K. sayılı kararı ile; erkeğin kadına fiziksel şiddet uyguladığı buna karşılık kadının da eşi hakkında “ne hali varsa görsün, ...’a gideceğim” şeklinde söz söylediği, gerçekleşen bu olaylara göre erkeğin ağır, kadın eşinse az kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, kadın yararına 250TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000TL maddi ve 10.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15.05.2014 tarihli ve 2014/354 E., 2014/11296 K. sayılı kararı ile;
"...Hüküm davalı tarafından nafaka ve tazminatların miktarı ile vekalet ücreti yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davalı kadın yararına hükmedilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
3-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecelerine paranın alım gücüne , ihlal edilen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına nazaran davalı kadın yararına hükmolunan maddi tazminat azdır. Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanununun 50. ve devamı maddeleri hükmü nazara alınarak daha uygun miktarda maddi tazminat (TMK. md.174/1) takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. ... Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 11.11.2014 tarihli ve 2014/299 E., 2014/401 K. sayılı kararı ile; yoksulluk nafakasının miktarına yönelik bozma kararına uyularak kadın yararına talep gibi 360TL yoksulluk nafakası ödenmesine, maddi tazminatın miktarına yönelik bozmaya karşı ise, tarafların ekonomik ve sosyal durumu gözetildiğinde erkek eşin emekli öğretmen olduğu, adına kayıtlı evlilik birliği içinde alınmış bir taşınmaz olduğu, bunun dışında bir gelirinin bulunmadığı, kadının ise çalışmadığı ve çocuklarının yanında kaldığı, bunun dışında kadın yararına ödenmesine karar verilen yoksulluk nafakasının miktarı, erkek adına kayıtlı taşınmazın ileride mal rejimi davasına konu olma ihtimalinin bulunması karşısında daha önce takdir edilen maddi tazminat miktarının uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, tarafların sosyal ekonomik durumları, maddi tazminatın niteliği ve hakkaniyet ilkesi gözetildiğinde davalı yararına takdir edilen maddi tazminatın miktarının az olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. BİRİNCİ ÖN SORUN
11. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce ilk olarak direnme kararının davalı vekiline 22.12.2014 tarihinde tebliğ edildiği, vekilin yapılan tebliğin usulsüz olduğu iddiasıyla kararı 09.01.2015 tarihinde temyiz ettiği, mahkemece 23.01.2015 tarihli ek karar ile temyiz talebinin süre yönünden reddine karar verildiği, ek kararın 10.02.2015 tarihinde tebliği üzerine 17.02.2015 tarihli dilekçe ile ek kararın temyiz edildiği, dosyanın Özel Daireye gönderildiği anlaşılmakla adı geçen vekile yapılan tebligatın usule uygun olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre temyiz talebinin reddine ilişkin ek kararın kaldırılmasının gerekip gerekmediği hususu ilk ön sorun olarak tartışılmıştır.
12. Bilindiği üzere mahkemelerin her türlü tebliğ işlemleri, 7201 sayılı Tebligat Kanunu (TK) ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik (Yönetmelik) hükümlerine göre yapılır.
13. 7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun 11. maddesinin ilk cümlesine göre vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Somut olayda mahkemece direnme kararının davalı vekiline Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre tebliğ edildiği görülmektedir.
14. Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkânsızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21. maddesinin 1. fıkrası “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama hâlinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” hükmünü içermektedir.
15. Madde bu şekliyle iki hâli birlikte düzenlemiştir. Bunlardan ilki “adreste bulunmama” diğeri ise “tebellüğden imtina” durumlarıdır. Tebligat görevlisi tarafından belirtilen adrese gidildiğinde adresin doğru olduğu ancak muhatap ya da muhatap adına tebliği almaya yetkili diğer kimselerin adreste bulunmadığının tespit edilmesi hâlinde tebliğ imkânsızlığı, adreste bulunan kimseler tarafından tebliğ evrakının kabulden kaçınılması hâlinde ise tebellüğden imtina söz konusu olur. Adres kayıt sistemi adresi şerhi verilerek yapılan tebliğler (TK. m. 21/2) hariç, muhatap ya da muhatap adına tebliği almaya yetkili diğer kimselerin adreste bulunmaması veya tebellüğden kaçınılması hâlinde tebliğ işlemleri Tebligat Kanunu’nun 21/1 ve 23/7. maddeleri ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 30/1 ve 35/1-f. maddelerinde öngörüldüğü şekilde yapılmalıdır. Aksi hâlde tebligat usulsüz olur (Muşul, T.: Tebligat Hukuku, ... 2018, s. 347-348).
16. Muhatabın ya da muhatap adına tebliği almaya yetkili diğer kimselerin adreste bulunmaması hâlinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiğini düzenleyen Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 30. maddesinin 1. fıkrası; “Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri hâlinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir.” şeklinde düzenlenmiştir.
17. Tebligat Kanunu"nun "Tebligat mazbatası" başlıklı 23. maddesinde, tebliğin mazbata ile tevsik edileceği belirtildikten sonra bu mazbatanın ihtiva etmesi lazım olan hususlar düzenlenerek, 7. bendinde "21 inci maddedeki durumun tahaddüsü halinde bu hususlara mütaallik muamelenin yapıldığını, adreste bulunmama ve imtina için gösterilen” sebebinin tebligat mazbatasına yazılması zorunlu kılınmış, benzer şekilde Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin “Tebliğ mazbatasında bulunması gereken bilgiler ve tanzimi" başlıklı 35/1-f maddesinde "30 uncu ve 31 inci maddelerdeki durumların gerçekleşmesi hâlinde bu hususlarla ilgili hangi işlemlerin yapıldığını, adreste bulunmama ve kaçınma için gösterilen” sebebinin tebligat mazbatasına yazılacağı hüküm altına alınmıştır.
18. Yönetmeliğin 30. maddesi, tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklemiştir. Burada tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp, bunu tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu Tebligat Kanunu"nun 23/7 ve Yönetmeliğin 35/1-f bendi gereğince tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacaktır.
19. Muhatap veya yerine tebligat yapılacak kimseyi bulamayan tebligat memuru, önce o kimsenin sürekli mi geçici mi o adreste bulunmadığını ve bulunmama sebebini doğru şekilde araştırmakla yükümlüdür. Bu araştırma, özellikle muhatabın geçici belirli bir süre mi, yoksa tamamen mi adresten ayrılmış olup olmadığını tespit bakımından önemlidir. Böyle bir araştırma yapmadan ve bunu tutanağa geçirmeden, bir tebligat yöntemi belirlemek mümkün ve doğru değildir. Zira, muhatabın adreste geçici olarak bulunmaması ile tamamen ayrılmış olması hâlinde izlenecek tebligat usulü birbirinden farklıdır (Hanağası, E./Özekes, M.: Yargı Örgütü ve Tebligat Hukuku, ... 2017, 3. B., s. 120).
20. Muhatabın tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte, kısa süreli ve geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve bunun tevsik edilmesi hâlinde ancak; maddede sayılan kişilerden birisine, imza karşılığı tebliğ edilip 2 numaralı ihbarnamenin kapıya yapıştırılması ve komşunun durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir. Tahkikatta muhatabın adresten kesin olarak ayrıldığının ya da öldüğünün tespiti hâlinde ise Yönetmeliğin 30. maddesinin 2, 3 ve 4. fıkraları gereğince işlem yapılacaktır.
21. Tebliğ tutanağında; beyanına başvurulmuş olup da isim ve imzadan imtina etmiş komşunun ad ve soyadının belirtilmemesi, haber bırakılan komşunun isminin, kim olduğunun, imzadan imtina edip etmediğinin tebliğ memuru tarafından tutanağa yazılıp imzalanmaması hâlinde tebliğ işlemi, Tebligat Kanunu’nun 21/1 ve 23/7. maddeleri ile Tebligat Kanunu Yönetmeliğinin 30/1. maddesi hükümlerine göre usulsüz olur (Muşul, s. 359).
22. O hâlde, tebliğ memurunun Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre tebligat yapabilmesi için önce muhatap tebliğ evrakında belirtilen adreste oturmakla birlikte posta dağıtım saatinde muhatap veya muhatap adına kendisine tebliğ yapılacak kimseden hiçbirinin gösterilen adreste bulunmadığını, adreste geçici olarak bulunmama sebebini ve posta dağıtım saatinden sonra adrese döneceğini tahkik ve tevsik etmelidir. Adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti, meclis üyesi, zabıta amir veya memurlarından adreste bulunmama nedenini öğrenerek bu durumu tebliğ tutanağına yazıp altını beyanda bulunan kişiye imzalatması, imzadan çekinmeleri hâlinde de bu durumu tebliğ mazbatasına yazarak kendisinin imzalaması gerekir. Daha sonra tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesinde yazılı kişilerden birine imza karşılığı, tebliğ ettikten sonra tebellüğ edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber adreste bulunmama hâlinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirmesi gereklidir (TK. m. 21, Yönetmelik m. 31/1-a).
23. Tebligat Kanunu"nun 21/1. maddesine göre, yapılan tebligatlarda tebliğ tarihi, maddenin son cümlesinde açıkça belirtildiği üzere, 2 numaralı ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihtir. Tebliğ tarihinin bu şekilde belirlenmesi ve geçerli sayılabilmesi, tebliğ memurunun yukarıda açıklanan araştırmayı mutlaka yapmasına ve belgelemesine bağlıdır.
24. Hemen belirtilmelidir ki, tebligat ile ilgili Kanun ve Yönetmelik hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemi olmakla, gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak Kanun ve Yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisi de daima göz önünde tutulmalıdır.
25. Kanun ve Yönetmeliğin amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi (tebligatın bilgilendirme fonksiyonu) ve bu hususların belgeye (tebligatın belgelendirme fonksiyonu) bağlanmasıdır. Hâl böyle olunca, Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Tebligat Kanunu ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Nitekim Kanun’un ve Yönetmeliğin belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır.
26. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; yerel mahkemenin direnmeye ilişkin gerekçeli kararının davalı vekiline “…Muhatap aranan saatlerde adreste rastlanmadığı, nereye gittiğini bilmesi muhtemel en yakın komşusu ...’dan soruldu, nereye gittiğini bilmediği, bu nedenle evrak muhtara teslim edildi, muhatabın kolayca görebileceği kapısına 2 nolu haber kâğıdı hazırlanarak yapıştırıldı, komşusu ...’a haber verildi, komşusu imza etmekten kaçınmıştır.” şerhi ile 22.12.2014 tarihinde tebliğ edildiği görülmektedir. Tebliğ memurunca muhatabın adreste bulunmaması hâlinde, muhatabın adreste bulunmama sebebi, adresten geçici mi yoksa sürekli mi ayrıldığı, tevziat saatlerinden sonra gelip gelmeyeceği hususları tespit edilmeksizin tamamlanan tebliğ işleminin Tebligat Kanunu"nun 21/1 maddesi ile Yönetmeliğinin 29/1-f., 30/1-f. ve 35/1-f. hükümlerine aykırı olması dolayısıyla usulsüz olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
27. Ne var ki, Tebligat Kanunu’nun 32. maddesinde yer alan “tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur” hükmü gereğince davacı vekilinin tebliğden haberdar olduğunu beyan ettiği 08.01.2015 tarihi itibariyle 09.01.2015 tarihinde yapılan temyiz istemi süresindedir.
28. Hâl böyle olunca, davalı vekilinin temyiz isteğinin süresinde olmadığından reddine ilişkin yerel mahkemenin 23.01.2015 tarihli ek kararının kaldırılmasına karar verilerek ikinci ön soruna geçilmiştir.
IV. İKİNCİ ÖN SORUN
29. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 27.04.2017 tarihli ve 2016/25992 E., 2017/4865 K. sayılı kararı ile temyiz isteminin ek karara ilişkin olduğu gerekçesiyle dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi karşısında, 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 45. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na (HMK) eklenen Geçici 4. maddesi gereğince davalı vekilinin 09.01.2015 tarihli temyiz dilekçesinin öncelikle Özel Daire tarafından incelenmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
30. 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 45. maddesi uyarınca HMK’ya eklenen Geçici 4. madde ile “(1) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlarla ilgili Yargıtay hukuk daireleri tarafından verilen bozma kararları üzerine mahkemelerce verilen direnme kararları, kararına direnilen daireye gönderilir.” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Aynı maddenin 4. fıkrası ise “Daire, mümkün olan en kısa sürede direnme kararını inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir” hükmünü içermektedir. Bu düzenleme ile direnme kararlarının doğrudan Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi uygulamasından vazgeçilmiş, bunun yerine direnme kararlarının öncelikle kararına direnilen daire tarafından incelenmesi usulü benimsenmiştir. Daire direnme kararını yerinde gördüğü takdirde kendi kararını düzeltebilecek ve böylece hatasından dönebilecek; aksi takdirde dosyayı incelenmek üzere Hukuk Genel Kuruluna gönderecektir.
31. Somut olayda ise Özel Dairece temyiz isteminin 23.01.2015 tarihli ek karara yönelik olması nedeni ile böyle bir inceleme yapılmamış ve 27.04.2017 tarihli kararla dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiştir. Dolayısıyla Özel Dairece yasa gereği yapılması zorunlu direnme hükmüne ilişkin temyiz incelemesinin yapılamadığı anlaşılmaktadır.
32. Hâl böyle olunca, şu aşamada direnme kararına yönelik hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
33. Bu nedenle yukarıda sözü edilen yasal düzenlemeler dikkate alınarak yerel mahkemece verilen direnme kararının yerinde olup olmadığı ile ilgili bir karar verilmek üzere dosyanın bozma kararı veren Yargıtay 2. Hukuk Dairesine gönderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı vekilinin temyiz isteğinin reddine ilişkin 23.01.2015 tarihli ek kararının KALDIRILMASINA (III),
2. Direnme karının yerinde olup olmadığı ile ilgili bir karar verilmek üzere dosyanın YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE (IV), 29.06.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.