Taraflar arasında görülen davada; Davacı, Hazine"ye ait 959 parsel sayılı taşınmazın yapılan imar uygulaması ile 364 ada 6 parsel olarak S.Belediyesi adına tescil edildiğini,yapılan imar uygulamasının İdare Mahkemesince iptal edildiğini ve bu kararın kesinleştiğini belirterek, anılan taşınmazın imar öncesi kadastral durumuna dönüştürülerek Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı, imar uygulamasının geriye dönüş işlemlerinin başlatıldığını, davacının davada hukuki yararı bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, çekişme konusu taşınmaz hakkında yapılan imar uygulamasının İdare Mahkemesinde iptaline karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği gerekçesiyle davanın kabulü ile kadastral mülkiyet durumunun imar uygulamasından önceki hale dönüştürülmesine karar verilmiştir. Karar, davacı ve davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, kadastral parselin ihyasına ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan kanıtlardan davacı Hazinenin önceden maliki olduğu parselin imar uygulamasına tabi tutularak yeni parselin oluştuğu ve imar parselinin dayanağı olan idari işlemin idari yargı yerinde iptal edilerek, iptal kararının kesinleştiği, böylece imar parseli ile ilgili sicil kaydının illetten mücerret hale geldiği ve sicil kaydının yolsuz tescil durumuna düştüğü belirlenmek ve bu olgu Mahkemece benimsenmek suretiyle Türk Medeni Yasasının 1025. maddesi hükmü gereğince davanın kabul edilmiş olması kural olarak doğrudur. Ancak, dava dilekçesinde dava değeri 6.100 YTL olarak gösterilmiş ve davalı Belediye esasa cevap dilekçesi ile değere itiraz ederek çekişmenin Sulh Hukuk Mahkemesinin görevinde bulunduğunu ileri sürmüş ve Mahkemece mahallinde keşif yapılmasına karşın bu itirazı karşılamak yönünden bir değer tespiti yapılmamıştır. Hemen belirtilmelidir ki görev itirazı yapılmamış olsa idi daha geniş yetkiye haiz olan Asliye Hukuk Mahkemesinin işin esası bakımından karar vermiş olmasında bir isabetsizlik bulunmayacak idi. Ne var ki görev yönünden itiraz bulunduğuna göre ve görev kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilmek suretiyle itirazın değerlendirilmesi zorunlu hale gelecektir. O halde Mahkemece dava değerinin keşfen belirlenmesi ve görevin buna göre saptanması, ondan sonra Mahkemenin görevli olduğunun anlaşılması halinde işin esası bakımından bir karar verilmesi gerekirken belirtilen hususun göz ardı edilmiş olması doğru olmadığı gibi, vekalet ücreti ve harcın da keşfen belirlenecek değer üzerinden karar altına alınmamış olması, ayrıca davanın niteliği gözetilerek A.A.Ü.T. hükümleri uyarınca nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmiş olması da doğru değildir. Tarafların temyiz itirazları yerindedir, kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 10.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.