Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2742
Karar No: 2021/853
Karar Tarihi: 24.06.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2742 Esas 2021/853 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2742 E.  ,  2021/853 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirket tarafından davalıya satılan mal ile ilgili 11.02.2013 tarihli ve 9.899,02TL bedelli fatura düzenlendiğini, alacağın ödenmemesi üzerine mal bedelinin tahsili amacıyla başlatılan icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, davalının haksız itirazının iptali ile takibin devamına ve davalının alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı vekili süresinde sunulmayan cevap dilekçesinde; davacı tarafından satılan mal ile ilgili faturanın kesilmesini takiben dava konusu alacağa konu mala ilişkin teklifi vermiş olan şirket yetkilisine 24.05.2013 tarihli ve 3.400TL tutarında senet verildiğini, senet bedelinin davacı şirkete ödenerek geri alındığını, ayrıca fatura borcuna mahsuben 24.05.2013 tarihinde 2.600TL ve 4.000TL tutarındaki makbuzlarla ödeme yapılarak borcun fazlası ile ödendiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
    İlk Derece Mahkemesi Kararı:
    6. Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 2014/225 E., 2015/783 K. sayılı kararı ile; tarafların davaya ilişkin delil ve belgeleri toplandıktan sonra muhasebeci bilirkişiden alınan 16.12.2014 tarihli raporda incelenen davalı defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin yapıldığı ve sahibi lehine delil olma özelliği bulunduğu, davalı savunmasında belirtilen ödemelerin davalı defterlerinde kayıtlı olduğunun belirtildiği, davacı vekiline müvekkiline ait defterleri ibraz etmesi veya yerini bildirmesi hususunda süre verildiği, ancak davacı vekilinin 16.04.2015 tarihli celsede defterleri ibraz etmeyeceklerini belirterek kendi ticarî defterlerine dayanmaktan vazgeçtikleri yönünde beyanda bulunduğu, ayrıca ödemelerin yapıldığı şahsın şirket çalışanı olmadığı iddia edilmiş ve SGK’dan gelen yazıda bu şahsın davacı çalışanı olmadığı belirtilmiş ise de, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 222/2. fıkrasına göre ticarî defterlerin ticarî davalarda delil olarak kabul edilmesi için kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olmasının şart olduğu, üçüncü fıkrasında ise ikinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticarî defter ve kayıtların sahibi lehine delil olarak kabul edilebilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticarî defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması, aksinin kesin delillerle ispatlanmamış olmasının gerektiğinin belirtildiği; bu kapsamda davalı defterlerinin lehe delil olma özelliğine sahip olduğu, davacı tarafından da aksi kayıtlar ileri sürülmemiş olduğu nazara alındığında davalıya ait defterdeki kayıtlara itibar edilerek söz konusu borcun ödendiğini kabul etmek gerekeceği, davacıya mal bedelinin ödenmediği hususunda karşı tarafa yemin teklif edip etmediği sorularak beyan dilekçesinde yemin teklif edilmediği yönünde beyanda bulunulduğu, toplanan delillere göre davalının borcunu ödediği gerekçesiyle davanın reddine, davalının kötü niyet tazminatı isteminin ise şartları oluşmadığından reddine karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    7. Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    8. Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 14.06.2016 tarihli ve 2016/3264 E., 2016/10660 K. sayılı kararı ile;
    “…Davacı vekili, müvekkili tarafından davalıya satılan ve teslim edilen mal bedelinin ödenmediğini, alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptalini ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, satın alınan malın bedelinin davacının elemanı Ekrem Özdemir"e ödendiğini beyan ederek davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece, davacının ticari defterlerinin usulüne uygun olmadığı ve bu nedenle delil olarak değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
    Davalı, davaya vermiş olduğu cevabında akdî ilişkiyi kabul ederek borcun ödendiğini beyan etmiştir. Bu durumda ispat külfeti davalı tarafa geçmiş olup mevcut borcu ödediğini usulüne uygun delillerle kanıtlamak zorundadır. Dosyaya sunulan ödeme belgeleri, davacıdan elde edilmiş belgeler olmadığından ödeme kanıtlanamamıştır. Bu nedenle davanın kabulü gerekirken delil takdîrinde hataya düşürülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir,…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    9. Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.12.2016 tarihli ve 2016/845 E., 2016/796 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; icra takibine konu borcu ödediğini savunmuş olması nedeniyle ispat külfetinin davalıya düştüğü uyuşmazlık dışı olan eldeki davada, davalı tarafın sunmuş olduğu ödeme belgeleriyle savunmasını kanıtlayıp kanıtlayamadığı, buradan varılacak sonuca göre mahkemece davanın reddine karar verilmesinin isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
    13. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
    i) İlamsız takip yapılmış olması,
    ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
    İii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
    14. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K.; 25.11.2020 tarihli ve 2017/(19)11-894 E., 2020/942 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
    15. Dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
    16. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
    17. Eldeki davada, uyuşmazlığın her iki tarafı tacir olup, uyuşmazlık konusu iş her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgilidir. Bu nedenle fatura, faturaların delil olma niteliği üzerinde de durmakta yarar vardır.
    18. Dava konusu faturanın düzenleme tarihi itibariyle somut olay bakımından uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) fatura tanımlanmamıştır.
    19. Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesinde "Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır" hükmünü haizdir.
    20. Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
    21. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdî bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdî ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
    22. Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
    23. Tek başına fatura düzenlenmesi akdî ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticarî defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdî ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticarî defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
    24. Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi;
    “ (1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
    (2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
    (3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
    (4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
    (5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır” .
    şeklindedir.
    25. 7251 sayılı Kanunu’nun 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile 6100 sayılı Kanun’un 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir;
    “Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”.
    26. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada, ticarî nitelikteki satış sözleşmesi nedeniyle düzenlenen faturaya dayalı alacağın tahsili için girişilen icra takibine ilişkin itirazın iptali talep edilmiştir. Davalı taraf ise icra takibine itirazında ve süresinden sonra sunduğu cevap dilekçesinde; dava konusu alacak nedeniyle davacı şirket yetkilisine 24.05.2013 tarihli ve 3.400TL tutarında senet verildiğini, bedeli ödenen senedin davacı şirket tarafından iade edildiğini, ayrıca fatura borcuna mahsuben 24.05.2013 tarihinde 2.600TL ve 4.000TL tutarındaki makbuzlarla ödeme yapılarak borcun fazlası ile ödendiğini bildirmiştir.
    27. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun icra takibi ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 222/3 maddesine göre, usulüne uygun tutulan ticarî defter kayıtlarının sahibi lehine delil olabilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticarî defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiğinden mahkemece sadece davalı defterlerine dayalı olarak davanın reddi isabetli değildir.
    28. Davalının açıklanan savunması, borcun kaynağını oluşturan olgunun (satım akdînin) ve bundan doğan borcun varlığının kabulünü içermekle birlikte, bu borcun ödendiği yönündedir. Bu hâlde davalı taraf borcu ödediğine ilişkin savunmasını kanıtlamakla yükümlüdür. Eş söyleyişle, somut olayda ispat külfeti davalıya aittir. Davacı, davalının bu kabul beyanı nedeniyle alacağının varlığını kanıtlamak yükümlülüğünden kurtulmuş; buna karşılık davalı, borcu ödediğini kanıtlamakla yükümlü hâle gelmiştir. Ancak davalı tarafından dosyaya sunulan ödeme belgeleri davacıdan elde edilmiş belgeler değildir. Zira, mahkemece Sosyal Güvenlik Kurumuna yazılan müzekkere cevabında da ödeme belgelerinde adı geçen kişinin davacı şirket çalışanı olmadığı bildirilmiştir. Bu durumda davalı tarafça ödeme savunması kanıtlanamamış olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.
    29. Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    30. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 24.06.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi