Taraflar arasında görülen davada;
Davacı,alacaklı M. K.ın aleyhine icra takibi başlattığı dönemde alacaklıya satış yetkisini içerir vekaletname verdiğini,vekil M.K.bın bu vekaletnameyi kullanarak 18 parça taşınmazını eşi davalı Adile’ye,ondan davalı birlikte yaşadığı davalı T..,onunda 10 parça taşınmazı diğer davalılara satış suretiyle temlik ettiğini, M. K.’ın vekili ile girdiği vekalet ücretine yönelik çekişmede anılan taşınmazların temlikinin muvazaalı olduğuna dair beyanda bulunduğunu,borç ödendiği halde taşınmazların iade edilmediğini,davalıların el ve işbirliği içinde hareket eden kişiler olduğunu ileri sürüp vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Bir kısım davalılar,dava konusu taşınmazların bedeli karşılığı temliklere konu edildiğini belirtip davanın reddini savunmuşlardır. Bir kısım davalılar,yargılamaya katılmadıkları gibi davaya cevap da vermemişlerdir.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazların davalılara temlikinin muvazaalı olduğu iddiasının yazılı belge ile kanıtlanamadığı,davalıların satın almadan itibaren taşınmazları fiilen kullandıkları,yapılan işlemlerde usulsüzlük bulunmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 4.11.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat N.Ç.ile temyiz edilen T. H. vekili Avukat A.K.geldiler,davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilenler gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARARDavacı, alacaklı M.K. tarafından aleyhine Gaziantep İcra Müdürlüğünün 2003/5701 esas sayılı dosyası ile 2.5.2003 tarihinde 70.000 YTL lik icra takibi başlatıldığını ve Y. B. Köyündeki taşınmazlarına haciz konulduğunu, bu işlemlerden sonra alacaklı M.K.ın vekil sıfatı ile çekişmeli taşınmazlarını eşi olan davalı A.ye satış göstererek devrettiğini, A.nin de diğer davalı T."a aktardığını ileri sürüp 30-31-116 ada 1, 86-100-27-107 ada 37-69-125-90-122-89-137-118 ada 37,54-7-6-119 ada 1 nolu parsellerin tapularının iptali ile adına tescilini istemiş,yargılama aşamasında taşınmazlardan bir kısmının el değiştirmesi üzerine yeni malikler aleyhine açılan 2007/131 esas sayılı dava eldeki dava ile birleştirilerek görülmüştür.
Davalılar,davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece,davada taraf muvazaası hukuksal nedenine dayanıldığı, ilk işlem bakımından iddianın 1947 tarih 20/6 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yazılı delil ile kanıtlanamadığı,diğer işlemler bakımından da alıcıların iyiniyetli oldukları gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Oysa, iddianın içeriğinden ve ileriye sürülüş biçiminden davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; çekişmeli 119 ada 1, 116 ada 1 30-31-100-125-137 nolu parsellerin 10/20"şer payları, 6 nolu parselin 1/2 payı 107 ada 37 118 ada 37,86,27,69,90,122,89,54 ve 7 nolu parsellerin tamamı davacıya aitken bir kısım davalıların miras bırakanı olan M.K.ın vekil sıfatı ile eşi olan A. K."a 21.8.2003 tarihinde 10 milyar lira bedelle satış suretiyle temlik ettiği, A."nin tüm taşınmazları 15.10.2004 tarihinde diğer davalı vekil M.K.ile birlikte yaşayan ve ondan çocukları olan T."a yine satış suretiyle 14.200.000.000 lira bedelle aktardığı, taşınmazların bir bölümünün yargılama aşamasında üç ayrı akitle birleştirilen davanın davalılarına yine satış suretiyle temlik edildiği, alıcıların eldeki davanın bütün hukuki sonuçlarını kabul ederek alım-satım aktini imzaladıkları, çekişmeli 107 ada 37 nolu parselin karar tarihinden sonra 27.3.2008 tarihinde İ.oğlu C. A.a davalı olarak ve davanın bütün hukuki vecibeleriyle devredildiği kayden sabittir.
Ne var ki, mahkemece taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak irdeleme ve inceleme yapılmış,vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedeni üzerinde durulmaksızın sonuca gidilmiştir.
Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler uyarınca irdeleme ve inceleme yapılması,107 ada 37 nolu parsel bakımından H.U.M.K."nun 186. maddesinin uygulanması, 119 ada 1 nolu parsele ilişkin tüm kayıtların getirtilmesi ve hasıl olacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken,hukuki nitelemede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün H.U:M.K."nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 4.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.