Esas No: 2018/253
Karar No: 2021/849
Karar Tarihi: 24.06.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/253 Esas 2021/849 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 5. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karar davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin vergi kaydına istinaden 01.03.1984 tarihinde zorunlu ... sigortalılık tescilinin yapıldığını, tüm borçlarını ödediğini, 07.01.2014 tarihinde emeklilik başvurusu üzerine davalı Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından vergi dairesine yazılan yazıya verilen cevapta vergi kaydının 01.03.1989 tarihinde başladığının bildirilmesi nedeniyle 01.03.1984-01.03.1989 tarihleri arasındaki sigortalılığının iptal edilerek tahsis talebinin reddedildiğini, yerleşik içtihatlar uyarınca davalının primleri tahsil edip kullandıktan sonra iptal etmesinin kamuya güven, iyi niyet ve hakkaniyet ilkeleri ile bağdaşmadığını ileri sürerek müvekkilinin 01.03.1984-01.03.1989 tarihleri arasında zorunlu ... sigortalısı; bunun mümkün olmaması durumunda primlerini ödemiş olması nedeniyle bu tarihler arasında isteğe bağlı ... sigortalısı kabul edilmesini ve tahsis talep tarihini takip eden ay başı olan 01.02.2014 tarihinden itibaren emekli sayılarak birikmiş aylıklarının yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (.../Kurum) vekili cevap dilekçesinde; Kurum kayıtlarına göre davacının ... sigortalılık başlangıç tarihinin 01.03.1989 olduğunu, 8940 gün prim ödemesi bulunduğunu, bu nedenle tahsis talebinin reddedildiğini, vergi dairesi ile yapılan yazışmada da vergi mükellefiyetinin 01.03.1989 tarihinde başladığı, sehven 01.03.1983 yazıldığının belirtildiğini, davacının 1983 yılında 17 yaşında olduğu da dikkate alındığında bu yaşta bir işyeri sahibi olmasının düşünülemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. ... 5. İş Mahkemesinin 24.10.2014 tarihli ve 2014/231 E., 2014/284 K. sayılı kararı ile; davacının 30.06.1997 tarihli bildirge ile 01.04.1988 tarihli vergi kaydına istinaden aynı tarih itibariyle sigortalılık tescilinin yapıldığı, 21.08.1997 tarihli İB formunda vergi kaydının 01.03.1983 tarihinde başladığı bildirildiği hâlde tescil tarihinin sehven 01.03.1984 tarihine çekildiği, 07.01.2014 tarihine kadar bu şekilde işlem yapıldığı, 27.02.2014 (21.02.2014) tarihli vergi dairesi yazısında vergi kaydının 01.03.1989 tarihinde başladığının bildirilmesi üzerine tescil tarihinin bu kez 01.03.1989 olarak düzeltildiği, bu tarihten önceki sigortalılığının iptal edildiği, 1985 yılında yürürlükte bulunan 1479 sayılı Kanun’un 24. maddesi uyarınca davacının bu dönemde herhangi bir kaydı olmadığından sigortalılık koşullarının oluşmadığı açık ise de, tescil tarihinden itibaren prim ödemelerinin düzenli olması, iptal edilen döneme ilişkin primlerin toplu olarak ödenmesi dikkate alındığında davalı Kurumun primleri uzun süre kullandıktan sonra primi ödenen süreleri iptali etmesinin Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. ... 5. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
8. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 09.12.2015 tarihli ve 2015/8 E., 2015/22065 K. sayılı kararı ile; "...1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı Kurumun aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, davacının 01.03.1984-01.03.1989 tarihleri arasında zorunlu ... sigortalı olduğunun tespiti ile 01.02.2014 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelenle davanın kabulüne karar verilmiştir.
0.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunun 6. maddesi ile değişik 1479 sayılı Kanunun 24. maddesinde; zorunlu ... sigortalısı olmak için, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi mükellefi olma, gelir vergisinden muaf olanların da meslek kuruluşuna kayıtlı olması hükmü yer almaktadır. Yine, 22.03.1985 tarihinde 3165 sayılı Kanunla getirilen düzenleme ile de; kendi nam ve hesabına çalışanlardan vergi mükellefi olan, esnaf siciline veya meslek kuruluşuna kaydı olanların ...- ... sigortalısı olacağı belirtilmiştir.
Açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde; davacının 20.06.1997 tarihinde kurum kayıtlarına intikal eden işe giriş bildirgesi uyarınca vergi kaydına göre 01.04.1988 tarihi itibari ile tescili yapılmış, daha sonra davacı tarafından Kuruma verilen İB formuna göre davacının sigortalılığının 01.03.1984 tarihine çekildiği, vergi kaydının 01.03.1989-30.12.2013 tarihleri arasında, oda ve esnaf sicil kaydının 04.05.1988-devam şeklinde olduğu,davacının sigortalılık başlangıç tarihinin vergi kaydına istinaden 01.04.1988 olarak değiştirildiği anlaşılmış olup, davacının vergi, meslek kuruluşu ve esnaf sicil kaydı olmayan 01.03.1984-04.05.1988 tarihleri arasında kalan dönemde 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabulü mümkün değildir.
Öte yandan davacı, tecil ve taksitlendirme Kanunundan yararlanmak suretiyle geçmişe yönelik olarak dava konusu döneme ilişkin Kuruma prim ödemesinde bulunmuşsa da; gerek, 3780, gerekse, 4247 sayılı Kanunlar, kazanılmış ve mevcut sigortalılığa ilişkin olarak tahakkuk etmiş prim borçlarının ödenmesine ilişkin olup; Kurumun hatalı işlemi ile bu Kanunlardan yararlanmak suretiyle geriye yönelik olarak primlerin ödenmesinin, sigortalı olmadığı süreler yönünden davacı yararına usulü kazanılmış hak yaratması mümkün değildir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. ... 5. İş Mahkemesinin 12.02.2016 tarihli ve 2016/22 E., 2016/49 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten davacının evrakta sahtecilik yaptığı, Kurumu bilerek yanılttığı, Kurumdan bilgi, belge sakladığı, yahut kötü niyetli olduğu hususlarının iddia ve ispat edilmediği, yanlışlığın vergi dairesinin hatalı bildiriminden ve Kurum memurlarının tescil tarihini ibraz edilen belgeye uygun olarak kayıtlara geçirmemesinden kaynaklandığı, öte yandan Kurumun 23.07.2014 tarihli yazısı ekindeki iç yazışmasında herhangi bir af ya da icra ödemesi olmadığının belirtildiği, tüm prim ödemelerinin rızaen yapıldığı, yine Yargıtay 10 ve 21. Hukuk Dairelerinin bir çok kararında başlangıçtaki sigortalılık geçerli olmak kaydı ile sonradan sigortalılık koşullarının kaybedilmesine rağmen 3780 ve 4247 sayılı Kanun hükümlerine göre primlerin tahsil edilerek uzun süre kullanılmış olması durumunda yıllar sonra sigortalılığın iptal edilmesinin Türk Medeni Kanun’un 2. maddesine aykırı olduğu belirtilerek bu sürelere ilişkin sigortalılığın geçerli sayıldığı, sigortalılığın kesintiye uğradığı hâller ile başlangıçtaki sigortalılığın geçerli olmadığı durum arasında fark bulunmadığı, ayrıca bozma kararındaki kabule göre davacının ... Vergi Dairesindeki 01.04.1988 tarihli vergi kaydı nedeniyle 01.03.1984-01.04.1988 tarihleri arasında sigortalı kabul edilmemesi gerekirken 01.03.1984-04.05.1988 tarihleri arasında kalan dönemde 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olarak kabulünün mümkün olmadığı yönündeki bozmanın doğru olmadığı gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu (HGK) önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından 01.03.1984 tarihinde vergi kaydı bulunmadığı hâlde vergi dairesinin yazısına istinaden Kurum tarafından 01.03.1984 tarihi itibariyle tescili yapılan davacının 30.06.1997 tarihinde geriye dönük primlerini de ödediği dikkate alındığında; 01.03.1984-01.04.1988 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu ... sigortalısı olarak kabul edilip edilemeyeceği; buradan varılacak sonuca göre 01.02.2014 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Öncelikle ilgisi nedeniyle "Dürüst davranma" ve "İyiniyet" kavramları ile uyuşmazlıkla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durmak gerekir.
13. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) “Dürüst davranma” başlıklı 2. maddesinde;
“Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne yer verilmiştir.
14. Buna göre dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukukî ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (Dural, M./Sarı, S.: Türk Özel Hukuku, 6. Baskı, İstanbul 2011, s. 226-227).
15. Diğer bir anlatımla dürüst davranma; hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, namuslu, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekalı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi anlamındadır.
16. Türk Medeni Kanunu"nun 2. maddesinde yer verilen diğer ilke ise, "Hakkın kötüye kullanılması yasağı"dır.
17. Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nın 2/1. maddesi herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk, dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünü TMK"ya göre dürüstlük kuralları belirler. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasını ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
18 Bunun yanında aynı Türk Medeni Kanunu"nun “İyiniyet” başlıklı 3. maddesinde de:
“Kanunun iyi niyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır.
Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz.” düzenlemesi yer almaktadır.
19. İyi niyet kavramına, Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu"nun değişik maddelerinde yer verilmiş olmakla beraber, bu hükümlerin hiçbirinde iyi niyetin tam bir tanımı yapılmış değildir. Ancak TMK’nın 3 ve 1024. maddeleri başta olmak üzere, yasal hükümlerin içeriğinden hareketle, iyi niyetin genel bir tanımının yapılması mümkündür. Buna göre iyi niyet, bir hakkın kazanılması veya bir hukuki sonucun doğması yönünden mevcut bir engeli, bir eksikliği veya benzeri bir olguyu bilmemek ve hâlin gerektirdiği özen gösterilse dahi bilecek durumda olmamaktır. İyi niyetin tersi olan kavramı kötü niyet oluşturur. Kötü niyet de, bir hakkın kazanılması veya bir hukuki sonucun doğması yönünden mevcut bir engeli, bir eksikliği veya benzeri bir olguyu bilmek veya hâlin gerektirdiği özen gösterildiğinde bilebilecek durumda olmak şeklinde tanımlanabilir.
20. Bu tanımlar ve tanımların dayandığı kanun hükümleri dikkate alındığında, iyi niyet ve kötü niyet; belirli bir olay veya olguya ilişkin olarak, bir kişinin bilgisine ve inancına yönelik yapılan bir değerlendirmeyi ifade etmektedir. Bu değerlendirme sonucuna göre bir kişinin belirli bir durum karşısında iyi niyetli veya kötü niyetli olduğundan söz edilmektedir. Bu açıdan, iyi niyet kişiye özel olup, subjektif bir nitelik taşır. Bununla beraber, günlük hayatta ve bazı kararlarda "iyi niyetli olma, kötü niyetli olma bir davranış şekli olarak ele alınmakta; kişilerin iyi niyetli veya kötü niyetli hareket ettiğinden bahsedilmektedir. Bu şekilde kullanımın, Medeni Kanunda iyi niyet ve kötü niyet kavramlarına verilen anlama uygun olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Bununla beraber bu tarz bir kullanımda, yürürlükten kalkan 743 sayılı Medeni Kanun"un “herkes haklarını kullanmakta ve borçlarını ifada hüsniniyet kaidelerine riayetle mükelleftir” şeklindeki 2. maddesinin de etkisi vardır. Halbuki hakların kullanılması ve borçların ifasında geçerli davranış kuralları, herkes yönünden uygulanacağından, objektif bir nitelik taşımaktadır. Bu gerçeği göz önünde bulunduran TMK"nın 2. maddesinde herkesin “haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda” olduğu belirtilmiş, söz konusu davranış kurallarını, dürüstlük kuralı kavramı ile ifade etmiştir. Her ne kadar farklı kavramlar olsalar da, dürüstlük kuralı ve iyi niyetin temelinde namuslu, doğru ve dürüst davranma kuralı yer alır (Dural/ Sarı, s. 218-219).
21. Ancak Türk Medeni Kanunu"nun 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı, aynı Kanun"un 3. maddesinde düzenlenen iyi niyet ile birebir aynı niteliği de taşımamaktadır. TMK"nın 3. maddesinde düzenlenen iyi niyet “hakların kazanılması” ile ilgili olduğu hâlde, Kanun"un 2. maddesinde yer alan dürüst davranma “hakların kullanılması” ve “borçların yerine getirilmesinde” söz konusu olur.
22. İyi niyet, anılan Kanun"un 3. maddesinde ifade edildiği üzere hakların kazanılmasında kazanmaya engel bir durumu bilmemek ve bilmesi gerekmemektir. İyi niyette objektif olarak haksız bir davranış vardır, fakat haksızlık yaptığı bilinci bulunmadığı için hukuk düzeni, bu iyi niyeti korumaktadır. Bu sebeple kanunda belirtilen hâllerde hak kazanan şahsın olumsuz durumu, elverişsiz durumu kaldırılmakta, bertaraf edilmekte, onun hakkı kazanması sağlanmaktadır. Yanlış bir durum doğduğu hâlde, Kanunun 2. maddesinde ifadesini bulan güvenin korunması düşüncesi ile iyi niyetin korunması gerekmektedir. Başka bir deyişle, iyi niyetin korunması, temelindeki dürüstlük kuralı gereği olan güvenin korunmasına dayalıdır. Mesela emin sıfatı ile zilyetten bir menkulün mülkiyetinin kazanılmasında, devredenin tasarruf yetkisine sahip olmadığını bilmeme (yani iyi niyetli olma) başka deyişle tasarruf yetkisinin varlığına güvenme korunmaktadır. İşte bu güveni koruma, dürüstlük kuralı temeline dayanmaktadır. Ancak işaret etmek gerekir ki, bu yakınlık iki kurum arasında dürüstlük kuralı ile iyi niyet arasında mevcut farklılığı ortadan kaldırmaz. Dürüstlük kuralı ahlâki temele dayalı, orta vasıfta, makul ve dürüst bir insanın davranışını göstermektedir. İyi niyet ise sadece bir hakkın veya hukukî durumun kazanılmasına engel olabilecek bir durumu bilmemek ve bilmesi gerekmemektir (..., Ş., Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, İstanbul 1995, s. 10-11).
23. Objektif iyi niyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kuralını düzenleyen TMK’nın 2. maddesi, bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını Kanunun korumayacağını belirtmiştir. Aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenen, hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının amacı, hâkime özel ve istisnai hâllerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme olanağını sağlamaktadır.
24. Dürüstlük kuralı, bir kimseden dürüst bir insan olarak beklenen davranışı ifade eder. Bir davranışın bu nitelikte olup olmadığı, toplumda geçerli ahlâk ölçülerine gelenek ve göreneklere, karşılıklı uygulana gelen teamüllere ve hakları sağlayan ilişkilerin amacına göre tayin edilir.
25. Diğer yandan, hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı belirlenirken; o kişinin hakkın kullanılmasında geçerli ve haklı bir yararının varlığı, hakkın kullanılmasının sağlayacağı yarar ile başkalarına vereceği zarar arasında aşırı oransızlığın olmaması, bir kimsenin kendi ahlâka aykırı davranışına dayanmaması ve uyandırılan güvene aykırı davranışta bulunmaması gibi ölçütler hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını belirler (..., M. K.: Medeni Hukuk-Temel Kavramlar, 5. B, İstanbul 1985, s. 154 vd).
26. Bütün hakların kullanılmasında ve borçların ifasında uyulması gereken dürüstlük kuralı ve hakların genel sınırlarını oluşturan hakkın kötüye kullanılması yasağı, kamu düzeni ihtiyaç ve gerekleri nedeniyle konulmuş kurallardır. Bu nedenle, Kanunun 2. maddesinin her iki fıkrası da emredici niteliktedir. Tarafların aralarındaki ilişkide dürüstlük kuralının ve hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulanmayacağının kararlaştırmaları mümkün değildir. Dürüstlük kuralına veya hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı bir davranış, doğrudan hakkın mevcudiyetini ortadan kaldırdığından bir itiraz teşkil eder. Bu nedenle, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden hâkim, dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması oluşturan davranışı tespit ediyorsa, ilgili tarafından ileri sürülmemiş olsa bile, kendiliğinden (re"sen) bunu dikkate almalıdır (... / Sarı, s. 243-244, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.02.1951 tarihli ve 1949/ 17 E., 1951/1 K. ; HGK"nın 21.10.1983 tarihli ve 1981/1-30 E., 1983/1000 K. sayılı kararları).
27. Gelinen bu noktada 14.09.1971 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Esnaf Ve Sanatkarlar Ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu"nun (1479 sayılı Kanun) sigortalılık ile ilgili düzenlemelerine değinmekte fayda vardır.
28. 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu"nun 24. maddesinde sigortalı olmanın koşullarına yer verilmiştir. Bu hükmün ilk şeklinde ... sigortalılığı için esnaf sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kaydı aranırken 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanun"un 24. maddesinin öngördüğü meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulu kaldırılmış, sadece Kanun"un temel ilkesi olan kendi ad ve hesabına çalışma koşulu getirilmiştir.
29. 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanun"un 24. maddesi tekrar değiştirilerek zorunlu ... sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olması şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için meslek kuruluşuna kayıtlı olma yeterli görülmüştür. 22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Yasa ile 24. madde bir kez daha değişikliğe uğramış ve zorunlu ... sigortalılığı için vergi kaydı veya esnaf sicil kaydı veya oda kaydının bulunması şartı aranmıştır. 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile 24. maddede yine değişiklik yapılmış ve zorunlu ... sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olma şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için esnaf sicil kaydı ve oda kaydının bir arada bulunmasının gerektiği hükme bağlanmıştır.
30. Somut olaya gelince; davacının 30.06.1997 tarihinde Kurum kayıtlarına giren ..."a giriş bildirgesi ile yaptığı başvuru üzerine 01.04.1988 tarihinde başlayan vergi kaydına istinaden bu tarih itibariyle 1479 sayılı Kanun (5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun 4/1-b maddesi) kapsamında sigortalılık tescilinin yapıldığı, ... Vergi Dairesindeki vergi kaydının 01.03.1983 tarihinde başladığına ilişkin 21.08.1997 tarihinde Kurum kayıtlarına giren İB formu dikkate alınarak tescil tarihinin 01.03.1983 yerine sehven 01.03.1984 tarihine çekildiği, 07.01.2014 tarihli tahsis talebi üzerine davacının vergi dairesinden getirdiği belgelerde tutarsızlık bulunduğu belirtilerek 09.01.2014 tarihinde gelir vergisi mükellefiyet sürelerinin vergi hesap numarası belirtilerek başlangıç ve bitiş tarihleri ile birlikte bildirilmesinin ... Vergi Dairesinden istendiği, Vergi Dairesinin 21.02.2014 tarihli yazısında "İB formunda işe başlama tarihinin sehven 01.03.1983 olarak yazıldığı", davacının daire nezdinde vergi mükellefiyetinin başlangıç ve bitiş tarihlerinin 01.03.1989-30.12.2013 tarihleri arasında olduğunun bildirildiği, ayrıca Kurumca 08.01.2014 tarihinde Vergi Daireleri Otomasyon Projesi (VEDOP) üzerinden yapılan sorgulamada ... Vergi Dairesindeki vergi mükellefiyetinin 01.03.1989, Gazikent Vergi Dairesindeki vergi mükellefiyetinin ise 01.04.1988 tarihinde başladığının tespit edildiği, bu nedenle davacının sigortalılığının 01.04.1988 tarihinden itibaren başlatıldığı, davacının ilk prim ödemesini 30.06.1997 tarihinde toplu olarak yaptığı, af kanunu veya icra vasıtasıyla yapılan tahsilat bulunmadığı, daha sonraki prim ödemelerinin de düzenli olarak devam ettiği, esnaf odası ve sicil kayıtlarının 04.05.1988 tarihinde başladığı; öte yandan davacıya ait sigorta sicil dosyası içinde bulunan ... Vergi Dairesince düzenlenen 19.08.1997 tarihli belgede vergi hesap numarasının son iki rakamında düzeltme bulunmakla birlikte vergi mükellefiyet başlangıç tarihinin 01.03.1983 tarihi olarak belirtildiği görülmüştür.
31. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut değerlendirildiğinde öncelikle belirtilmelidir ki; davacının sigortalılık tescilinin Kurumca re"sen yapılmayıp davacının gerekli belgeleri temin ederek yaptığı başvuru üzerine başlatıldığı ve ..."a giriş bildirgesindeki vergi mükellefiyet başlangıç tarihinin 01.04.1988 olduğu dikkate alındığında davacının vergi kaydının 01.04.1988 tarihinde başladığını bildiğinin kabulü gerekmekte olup bu tarihin daha sonra vergi dairesi tarafından hatalı olarak 01.03.1983; Kurumca 01.03.1984 olarak düzeltilmesine sessiz kaldığından iyi niyetli olduğundan bahsetmek mümkün değildir.
32. Yine tescil ve tescil tarihinin düzeltilmesi işlemlerinin yapıldığı tarihte ve hâlen sigortalıların vergi mükellefiyetlerinin re"sen sorgulanması ve araştırılması konusunda Kurumun yasal bir yükümlülüğü bulunmaktadır. Vergi kayıtlarının elektronik ortamda sorgulanmasına imkân veren ... ise tam olarak 2007 yılında hizmet vermeye başlamıştır.
33. Bundan başka Vergi Dairesince 19.08.1997 tarihli belgede vergi kimlik numarasının son iki rakamı üzerinde düzeltme yapıldığı görülmektedir.
34. Direnme kararında sözü edilen HGK kararları ise baştaki sigortalılık tescili geçerli olmak kaydı ile aradaki sürelere ilişkin uyuşmazlıklarla ilgili olup eldeki dava bakımından emsal oluşturmayacağı açıktır.
35. Ne var ki davacının ... Vergi Dairesindeki vergi mükellefiyet kaydının 01.04.1988 tarihinde başlaması nedeniyle 01.04.1988 tarihinden itibaren sigortalı kabul edilmesi gerekmekte olup zaten Kurum da davacının sigortalılık başlangıç tarihini 01.04.1988 tarihine çekmiştir. Böyle olunca Özel Dairenin davacının 01.03.1984-04.05.1988 tarihleri arasındaki dönemde 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı kabul edilmemesi gerektiği yönündeki bozması yerinde değildir. Yine davacının primlerini geriye dönük olarak af kanunu ya da icra takibi olmadan yatırdığı gözetildiğinde Özel Dairenin davacının 3780 sayılı Kanun ile 4247 sayılı Kanun"dan yararlanarak prim ödendiğine ilişkin tespiti de dosya kapsamı ile uyumlu bulunmamaktadır.
36. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.
37. Dava tarihi 14.04.2014 olduğu hâlde direnme kararında 18.01.2016 olarak yazılmış ise de, bu husus mahallinde her zaman düzeltilebilecek maddi hata kabul edilmiş ve esasa etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 24.06.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.