Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2105
Karar No: 2021/848
Karar Tarihi: 24.06.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2105 Esas 2021/848 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2105 E.  ,  2021/848 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “menfi tespit ve istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 1. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karar davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalılık tescilinin bulunduğunu, terk işleminin 31.12.1991 tarihinde yapıldığını, ... Genel Müdürlüğüne (...) olan prim borcunun bilgisayar ekstresinden anlaşılacağı üzere 25.08.2003 tarihi itibariyle gecikme zammı dahil 24.737.449 ETL (24,74TL) olduğunu, borcunu 25.08.2003 tarihinde 25.000.000 ETL (25,00TL) olarak ödediğini, ancak 21.05.2004 tarihinde emeklilik için ekstre alan davacının borç miktarının 3.647.849.595 ETL (3.648TL) olduğunu öğrendiğini, 31.07.2001 tarihindeki ilgili basamaklara göre prim borcunun hesaplanmasını öngören 4692 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin son fıkrasının 4956 sayılı Kanun’un 56. maddesi ile 02.08.2003 tarihi itibariyle yürürlükten kaldırıldığını, bu nedenle ...’un borç tahakkuk işleminin yerinde olmadığını ileri sürerek borçlu olmadığının tespitini ve borç tahakkuk işleminin iptalini talep etmiştir.
    5. Davacı vekili 12.11.2009 tarihli duruşmada; “Biz dava açılmazdan evvel dava dilekçemizde belirttiğimiz miktarı müvekkilimizin emekli olması için yatırmıştık, ayrıca daha sonradan yatırdığımız miktarı da yasal haklarımız saklı kalmak üzere yatırmıştık, esasen biz bu bedeli yatırmamız gerektiğini ve dava tarihi itibariyle borcumuz olmadığını düşünüyoruz bu nedenle davamız kabul edilsin ve yatırdığımız paranın yani 5.646.-TL "nin iadesine karar verilsin, önceki raporlarda müvekkilimin borcu olmadığı da belirtilmiştir, biz bu nedenle güncelleme nedeniyle tarafımıza çıkartılan ve daha sonra müvekkilimi emekli edebilmek için ödemek zorunda kaldığımız bedelin iadesini istiyoruz” şeklinde beyanda bulunarak davacının borçlu olmadığının tespiti yanında dava devam ederken ödenen miktarın istirdadını talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    6. Davalı (Kapatılan) ... Genel Müdürlüğü (.../Kurum) vekilinin cevap dilekçesi olarak kabulünü talep ettiği 30.03.2005 tarihli ... ... İl Müdürlüğü yazısında; sigortalının hesaplama yaptığı 25.08.2003 tarihi itibariyle 4692 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin son fıkrası kapsamına girdiği, bu nedenle 31.07.2001 tarihindeki gelir basamağı esas alınarak prim karşılığı tespit edilip buna göre gecikme zamları da uygulanarak borcun belirlendiği, 4956 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemenin geriye dönük uygulanmasının Kurumun aktüeryel dengesini bozacağı gibi, 4692 sayılı Kanun hükümlerine göre borçlarını ödeyen sigortalılar açısından eşitsizlik yaratacağı, Kurum bilgisayarında yapılan hesaplamanın geçerli sayılması gerektiği belirtilmiş; davalı vekili de davanın reddini istemiştir.
    Mahkeme Kararları İle Özel Daire Bozma Kararları:
    7. ... İş Mahkemesinin 06.10.2005 tarihli ve 2005/105 E., 2005/443 K. sayılı kararı ile; 4956 sayılı Kanun’un 56. maddesinin (b) bendi ile 4692 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin son fıkrası ve dolayısıyla bu fıkra hükmünde öngörülen güncelleme sisteminin yürürlükten kaldırıldığı, davacının prim borcunun Kurum tarafından 31.08.2003 tarihi itibariyle 24.737.449 ETL olarak hesaplandığı, davacının borcunu 25.000.000 ETL olarak ödediği, buna rağmen prim borcunun güncelleme yapılarak tahakkukuna ilişkin Kurum işleminin yerinde olmadığı gerekçesiyle davacının prim borcu bulunmadığının tespitine ve Kurum işleminin iptaline karar verilmiştir.
    8. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    9. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 06.03.2006 tarihli ve 2005/12137 E., 2006/2257 K. sayılı kararı ile; somut olayda primi ödenmemiş sigortalılık süresi yönünden 4692 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin son fıkrasındaki yasal koşullar oluşmakla birlikte bu hükmün 4956 sayılı Kanun’un 56/b maddesi ile 02.08.2003 tarihi itibariyle yürürlükte kaldırılması karşısında 25.08.2003 tarihli prim ödemesi göz önünde tutulmak suretiyle prim borcunun bulunduğu süre yönünden prim hesabında 1479 sayılı Kanun’a 4956 sayılı Kanun’un 47. maddesi ile eklenen geçici 18. maddesi başta olmak üzere diğer ilgili madde hükümleri çerçevesinde değerlendirme yapılması ayrıca 01.04.2006 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek olan 5458 sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun hükümlerinin gözetilmesi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    10. ... İş Mahkemesinin 24.04.2007 tarihli ve 2006/731 E., 2007/292 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 23.07.2007 tarihli bilirkişi raporunda gerekli değerlendirmelerin yapıldığı, 5458 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınarak davacının yatırması gereken prim ve gecikme zammı borçlarının hesaplandığı, buna göre davacının yatırması gereken tutarın 20.666.665 ETL olduğu, 25.000.000 ETL ödeme yapan davacının Kuruma borcu olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    11. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
    12. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 10.12.2007 tarihli ve 2007/22612 E., 2007/20800 K. sayılı kararı ile; 5458 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmak için 01.04.2006-30.06.2006 tarihleri arasındaki üç aylık yasal süre içerisinde yazılı başvuru koşulunu yerine getirdiğinin belirlenmesi hâlinde 5458 sayılı Kanun hükümlerine göre Kurumun belirlediği prim borcuna ilişkin ayrıntılar Kurumdan sorulup tespit edildikten sonra, prim ödemesi ve basamak farkları da gözetilmek suretiyle 5458 sayılı Kanun hükümleri esas alınarak dava konusu dönem prim ve gecikme zammı borcunun hesap edileceği ve Kurumun belirlediği borç miktarı ile arasında oluşabilecek farklara ilişkin nedenlerin açıklanacağı bilirkişi raporu alınarak; yasal süre içerisinde davacı talebi bulunmadığı takdirde ise, önceki bozma ilamında belirtildiği şekilde, prim ödemesi ve basamak farkları da gözetilmek suretiyle 1479 sayılı Kanun"a 4956 sayılı Kanun"un 47. maddesiyle eklenen geçici 18. maddesi başta olmak üzere diğer ilgili madde hükümleri esas alınarak dava konusu dönem prim ve gecikme zamlarının miktarı konusunda bilirkişiden alınacak rapor sonrası yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek karar yeniden bozulmuştur.
    13. ... İş Mahkemesinin 11.10.2011 tarihli ve 2008/84 E., 2011/723 K. sayılı kararı ile; Kurumdan gelen cevabi yazıda davacının 5458 sayılı Kanun’dan yararlanmak için başvurusu bulunmadığı ancak 21.09.2006 ile 21.03.2007 tarihleri arasında borcunun tamamını yatırdığı, borcu olmadığının bildirildiği, 06.08.2009 tarihli raporda da davacının Kuruma borçlu olmadığının tespitine karar verilebileceğinin belirtildiği, ayrıca 4956 sayılı Kanun’un 47. maddesi ile eklenen 1479 sayılı Kanun’un geçici 18. maddesi başta olmak üzere diğer ilgili maddelerdeki hükümlere göre prim ve gecikme zammı miktarlarının hesaplanması için 09.09.2011 tarihli ek rapor alındığı, davacının Kurumdan talep edebileceği alacak miktarının 5.695,97TL olarak belirlendiği, raporun gerekçeli ve denetime elverişli olduğu, bozma kararında belirtildiği şekilde dava konusu dönem prim ve gecikme zamlarının miktarının belirlenmiş olduğu, bu nedenle davacı vekilinin 12.11.2009 tarihli duruşmadaki beyanı da dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacının Kuruma borçlu olmadığının tespitine ve taleple bağlı kalınarak 5.646,00TL’nin davalı Kurumdan tahsiline karar verilmiştir.
    14. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde (Devredilen) Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (.../Kurum) vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    15. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 13.05.2013 tarihli ve 2013/6157 E., 2013/10004 K. sayılı kararı ile; bozma ilamına uyulmasına karşın, ilamda öngörülen gerekli inceleme ve araştırma yapılmadan, bilirkişinin şahsi kanaatine göre hesaplandığı rapor dayanak kılınarak karar verildiği, mahkemenin uyma kararı verdiği bozma kararında açıklandığı üzere 21.08.1986-31.12.1991 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğu anlaşılan davacının prim ödemesi ve basamak farkları da gözetilmek suretiyle prim ödemesi yaptığı dönemde yürürlükte olan ve değerlendirme için sigortalının hâlen aktif sigortalı olması gibi bir şart öngörülmeyen 1479 sayılı Kanun"a 4956 sayılı Kanun"un 47. maddesiyle eklenen geçici 18. maddesi başta olmak üzere diğer ilgili maddelerdeki hükümler esas alınarak dava konusu dönem prim ve gecikme zammı borçlarının ayrıntıları davalı Kurumdan sorulup belirlendikten sonra buna davacının itirazı olması hâlinde, Kurumun belirlediği borç miktarı ile oluşabilecek farklara ilişkin nedenlerin açıklanacağı bilirkişi raporu alınarak yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmesi gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
    16. ... İş Mahkemesinin 19.06.2014 tarihli ve 2013/692 E., 2014/672 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyulduktan sonra yapılan yargılama sonucu bozma ilamı doğrultusunda yazılan müzekkereye Kurumun 17.02.2014 tarihinde cevap verdiği, bu yazıdaki bilgilerin değerlendirildiği 14.05.2014 tarihli bilirkişi raporunda davacının 24.01.2005 tarihi itibariyle Kuruma 0,80TL borcu bulunduğu, dava tarihinden sonra fazla ödenen prim miktarının 5.645,11TL olduğu, bozma kararı doğrultusunda hesaplama yapıldığında ise 1479 sayılı Kanun’un geçici 18. maddesinde prim borçlarının aynı Kanun’un 49 ve Ek 15. maddelerine göre belirlenmesi gerektiğinin hükme bağlandığı, bu durumda da sağlık primleri dahil edilen tutarların esas alınması gerektiği ancak bu maddenin davacı hakkında uygulanmasının mümkün olmadığı, Kurumun ise hesaplamayı bu maddeye göre yaptığı, bu nedenle raporda ulaşılan sonucun mahkemece uygun bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının Kuruma borçlu olmadığının tespitine ve 5.644,31TL’nin davalı Kurumdan tahsiline karar verilmiştir.
    Direnmeye Esas Özel Daire Bozma Kararı:
    17. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen karar süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    18. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 15.03.2016 tarihli ve 2014/25168 E., 2016/3222 K. sayılı kararı ile; "...09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bir Mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda; Mahkeme yönünden o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine bozma kararında açıklanan hukuki esaslar çerçevesinde hüküm kurmak yükümlülüğü doğar. Bu hukuki aşama "usuli kazanılmış hak" olarak adlandırılır. Bu hukuki müessese Mahkemeye; hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esaslar ve istenilenler kapsamında işlem yapmak ve hüküm kurma zorunluluğunu getirir.
    Uzun yıllardan beri Yargıtay’ın kökleşmiş, sapma göstermeyen uygulamaları ve öğretide benimsenen usuli kazanılmış hak müessesesi, usul hukukunun dayandığı vazgeçilmez ana temellerinden biridir.
    Bu hukuki kuralın ancak iki istisnası bulunmaktadır. Bunlardan biri, Mahkemece Yargıtay bozma kararına uyulduktan sonra görülmekte olan davaya uygulama imkanı olan yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması; diğeri de, 4.2.1959 gün ve 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirlendiği üzere, hükmüne uyulan bozma kararından sonra görevle ilgili yeni bir yasal düzenlemenin getirilmiş olmasıdır. Olayda, Dairemizin bozma kararına uyulmakla, meydana gelen usuli kazanılmış hakkın sonuç doğurmayacağı haller söz konusu değildir.
    Yapılan açıklamalar çerçevesinde mahkemenin uyma kararı verdiği Dairemizin bozma ilamında açıklanan "21.08.1986 – 31.12.1991 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğu anlaşılan davacının; prim ödemesi ve basamak farkları da gözetilmek suretiyle, prim ödemesi yaptığı dönemde yürürlükte olan ve değerlendirme için sigortalının halen aktif sigortalı olması gibi bir şart öngörülmeyen 1479 sayılı Kanuna 4956 sayılı Kanunun 47 nci maddesiyle eklenen geçici 18 inci maddesi başta olmak üzere diğer ilgili madde (49. ve devamı ile, ek 15. maddeler) hükümleri” esas alınarak hesaplanması gereken dava konusu dönem prim ve gecikme zammı borçları miktarlarına göre; yersiz prim ödemesi olmadığı belirgin olmakla davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O halde, davalı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    19. Bozma sonrası dosyanın tevzi edildiği ... 1. İş Mahkemesinin 09.06.2016 tarihli ve 2016/301 E., 2016/302 K. sayılı kararı ile; bozma kararında sözü edilen önceki bozma ilamı doğrultusunda gerekli araştırmalar yapılıp belgelerin temininden sonra yine bozma kararında belirtildiği şekilde değerlenme yapan bilirkişi raporuna göre verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu, tüm dosya kapsamına göre davacının dava tarihi itibariyle Kuruma borcu bulunmadığı, dava tarihinden sonra ödenen miktarın ise davalı Kurumdan tahsili gerektiği, varılan sonucun sosyal güvenlik ilkelerine, yasa hükümlerine, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesindeki sosyal güvenlik hakkı ile ilgili düzenleme ve ilkelere uygun olduğu gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    20. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    21. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu (HGK) önüne gelen uyuşmazlık; 21.08.1986-31.12.1991 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalılığı bulunan, 25.08.2003 tarihinde prim aslı ve gecikme zammı olarak 25.000.000 ETL (25,00TL) ödeyen ayrıca dava tarihinden sonra 21.09.2006 ve 21.03.2007 tarihleri arasında ödeme yapan davacının borçlu olmadığının tespiti ve dava tarihinden sonra ödediği miktarın istirdadı istemi ile açtığı eldeki davada; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre 1479 sayılı Kanun’a 4956 sayılı Kanun’un 47. maddesi ile eklenen başta geçici 18. madde olmak üzere 49 ve devamı maddeler ile Ek 15. maddedeki hükümler dikkate alındığında; yersiz ödeme bulunup bulunmadığı ve davanın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    22. Öncelikle ilgisi nedeniyle usuli kazanılmış hak kurumu ve konuyla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durmak gerekir.
    23. Usulî kazanılmış hak kurumu; davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin hâkimin bir tarafa kesin süre vermesi ile karşı taraf lehine kazanılmış hak doğar. Nitekim HGK"nın 23.10.1981 tarihli ve 1981/15-2296 E.-1981/687 K. sayılı kararında "....mesalâ; bir Yargıtay bozma ilamına uyulmasına, ispat yükü kendisine düşen, takdiri delil iddiasını gerçeğe yakın bir şekilde ispat etmiş ve fakat hâkime bir kanaat vermemiş olan tarafa Usulün 365. maddesi hükmünce hâkim tarafından resen and yöneltilmesine; taraflardan birine kesin süre verilmesine (Usul 164) ilişkin ara kararları bu nitelikte olup bunlardan dönme (rücu) caiz değildir. Çünkü, usule ait kazanılmış hak müessesi, Usul Yasasının dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. (9/5/1960 gün 21 E., 9 K. ve 4.2.1959 gün, 13 E. 5 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları gerekçelerinden)...." denilmek sureti ile ara kararı ile oluşan kazanılmış hak çeşitlerinden bahsedilmiştir.
    24. Hemen belirtelimki, gerek 1086 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu"nda, (HUMK/1086 sayılı Kanun) gerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nda (HMK) “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Konu, yargı içtihatları ile gelişmiştir.
    25. Öte yandan kanun yolunda oluşan kazanılmış haklar da söz konusudur. Şöyle ki, bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (9.5.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararından -YİBK).
    26. Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak oluşturur (4.2.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).
    27. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
    28. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması durumunda Yargıtay bozma kararı ile oluşan usulî kazanılmış hak değer taşımayacaktır. 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında (YİBK) "...Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan bütün işlere tatbikinin gerekli olduğuna..." karar verilmiştir.
    29. Bunun gibi bozmaya uyulmasından sonra o konuda yürürlüğe giren yeni bir kanun karşısında bozma ilamına uyulmakla oluşan usulî kazanılmış hakkında bir değeri kalmayacaktır.
    30. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlinde usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilecektir (HGK"nın 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E.- 2004/19 K. ile 30.01.2013 tarihli ve 2012/1-683 E.-2013/165 K. sayılı kararları) .
    31. Görev konusu da usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır. Bu husus 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E.-1959/5 K. sayılı YİBK"da "...Kaide olarak usuli müktesep hak hükmünün vazife konusunda tatbik yeri olmayacağına ve duruşmanın bittiği bildirilinceye kadar vazifesizlik kararı verebileceğine,..." şeklinde ifade edilmiştir.
    32. Bu sayılanların dışında ayrıca hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzenine ilişkin konularda ve maddi hata hallerinde bozma kararına uyulması ile de usulî kazanılmış hak doğmaz.

    33. Öte yandan 02.09.1971 kabul tarihli 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu"nun 24. maddesinde bu Kanun kapsamında sigortalı olmanın koşullarına yer verilmiştir. Bu hükmün ilk şeklinde ... sigortalılığı için esnaf sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kaydı aranırken 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanun"un 24. maddesinin öngördüğü meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulu kaldırılmış sadece Kanun"un temel ilkesi olan kendi ad ve hesabına çalışma koşulu getirilmiş, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Yasa"nın 24. maddesi değiştirilecek zorunlu ... sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olma şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için meslek kuruluşuna kayıtlı olma yeterli görülmüştür. 22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Yasa ile 24. madde değiştirilerek zorunlu ... sigortalılığı için vergi kaydı veya esnaf sicil kaydı veya oda kaydının bulunması şartı aranmış, 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile 24. madde bir kez daha değiştirilerek zorunlu ... sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olma şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için esnaf sicil kaydı ve oda kaydının bir arada bulunmasının yeterli olduğu hükme bağlanmıştır.
    34. 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu"nun 20.06.1987 tarihli ve 3396 sayılı Kanun ile eklenen Ek 19. maddesinde Kuruma kayıt ve tescili yapıldığı hâlde kayıt ve tescil tarihinden itibaren 10 yıl içinde hiç prim ödememiş olan sigortalılar hakkında prim borcunun hesaplanmasında müracaat tarihinde yürürlükte bulunan hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir.
    35. 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu""nun Ek 19. maddesi daha sonra 04.10.2000 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile değişikliğe uğrayarak Kuruma kayıt ve tescili yapıldığı hâlde kayıt ve tescil tarihinden itibaren 3 yıl ve daha fazla süreyle hiç prim ödememiş olanların bu süreye ilişkin primlerinin ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağının prim tutarı üzerinden hesaplanarak tahsil edileceği ve haklarında ödeme tarihinde yürürlükte bulunan hükümlerin uygulanacağı öngörülmüş ise de, 619 sayılı KHK Anayasa Mahkemesinin (AYM) 26.10.2000 tarihli kararıyla iptal edilmiş ve iptal kararı 08.08.2001 tarihinde yürürlük kazanmıştır.
    36. Ancak sözü edilen AYM kararı henüz yürürlüğe girmeden 31.07.2001 tarihli ve 24551 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4692 sayılı Kanun"un geçici 1. maddesinin son fıkrasında; "2.9.1971 tarihli, 1479 sayılı Kanuna göre 4.10.2000 tarihinden önce Kuruma kayıt ve tescil edildiği halde, kayıt ve tescil tarihinden itibaren beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunanlar ile beş yıl ve daha fazla süreyle prim ödemeyenlerin bu sürelere ilişkin prim borçları, sigortalının bulunduğu gelir basamağının 31.7.2001 tarihinde geçerli olan prim tutarları üzerinden hesap ve tahsil edilir" yönünde düzenleme yapılmış ise de, bu düzenleme de 24.07.2003 kabul tarihli 4956 sayılı Kanun"un 56/b maddesi ile 02.08.2003 tarihi itibariyle yürürlükten kaldırılmıştır. Aynı Kanun"un 43. maddesi ile 1479 sayılı Kanun"un Ek 19. maddesinde de değişiklik yapılmıştır. Ek 19. maddenin 4956 sayılı Kanun ile değişik şekline göre; "Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce Kuruma kayıt ve tescili yapıldığı halde, beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunanlar ile beş yıl ve daha fazla süre prim ödemeyenlerin sigortalılıkları; prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödemesi bulunmayan sigortalının sigortalılığı ise tescil tarihi itibariyle sigortalının müracaatına kadar askıya alınır. Buna ilişkin usul ve esaslar Kurumca belirlenir".
    37. 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu"nun Ek 19. maddesinde daha sonra 22.02.2006 tarihli ve 5458 sayılı Kanun ile bir kez daha değişiklik yapılmış olup Ek 19. madde; "Bu Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalıların bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurumca yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde ödenmemesi halinde daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödemesi bulunmayan sigortalının ise tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulur. Prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, Kurum alacakları arasında yer verilmez. Ancak, sigortalı veya hak sahipleri daha sonra sigortalının en son bulunduğu basamağın başvuru tarihindeki değeri üzerinden hesaplanacak borç tutarlarını tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde ödedikleri takdirde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Bu madde kapsamına giren sigortalılar hakkında zamanaşımının kesilmesi ve zamanaşımının işlememesi ile ilgili olarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6), (8) ve (10) numaralı bentleri hariç diğer hükümleri ile aynı Kanunun 104 üncü maddesi hükümleri uygulanır." şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
    38. 4956 sayılı Kanun"un 47. maddesi ile eklenen 1479 sayılı Kanun"un geçici 18. maddesinde, "Bu Kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde 4.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri 4.10.2000 tarihinden itibaren başlar. Ancak, bu Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olanların sigortalılıkları, bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde Kuruma yazılı olarak başvurmaları ve 20.4.1982-4.10.2000 tarihleri arasındaki vergi kayıtlarını belgelemek ve belgelenen bu sürelere ilişkin olarak 49 uncu ve ek 15 inci maddelere göre hesaplanacak prim borçlarının tamamını, tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağının yürürlükte olan prim tutarı üzerinden ödemek kaydıyla bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir." hükmüne yer verilmiştir.
    39. 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu"nun 4956 sayılı Kanun"un 39. maddesi ile değişik Ek 15. maddesine göre;
    "Sağlık sigortası hizmetleri aşağıdaki gelirlerle karşılanır.
    a) (Değişik:24/7/2003-4956/39 md.) Sigortalılardan ilk sekiz basamakta bulunanların, bu Kanunun 50 nci maddesine göre belirlenen sekizinci gelir basamağının, dokuz ve daha yukarı basamaklarda bulunan sigortalıların ise bulundukları gelir basamağı tutarının % 20"si oranında ödeyecekleri sağlık sigortası primleri,
    b) Gerçek ve tüzelkişiler tarafından sağlık hizmetlerinde kullanılmak şartıyla yapılacak bağışlar ve vasiyetler,
    c) Diğer gelirler".
    40. 1479 sayılı sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu"nun 49 ve devamı maddelerinde ise ... prim oranı ve basamak değerleri ile ve süresinde ödenmeyen prim alacaklarından tahsilinde uygulanacak faiz oranları ile ilgili düzenlemeler bulunmaktadır.
    41. Somut olayda; 04.08.2000 tarihinde Kurum kayıtlarına giren 20.07.2000 tarihli ..."a giriş bildirgesi ile davacının 21.08.1986-31.12.1991 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu ... sigortalısı olarak tescili yapılmış olup dava dilekçesi ekinde sunulan ekstrede 31.08.2003 tarihi itibariyle prim borcunun 24.737.449 ETL (24,74 TL) göründüğü, davacının 25.08.2003 tarihinde 25.000.000 ETL (25TL) olarak borcunu ödediği, ancak Kurumca 30.09.2003 tarihi itibariyle davacıya 3.126.472.732 ETL prim borcu çıkarıldığı, bunun üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
    42. Davacının yaşlılık aylığı bağlanması için dava devam ederken 21.09.2006 tarihinde 2.500 YTL, 11.10.2006 tarihinde 1.100 YTL, 12.01.2007 tarihinde 1.048 YTL ve 21.03.2007 tarihinde 1.098 YTL ödediği konusunda ise mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
    43. Mahkemece verilen ilk karara esas alınan 20.07.2005 tarihli bilirkişi raporunda 4692 sayılı Kanun"un geçici 1. maddesinin son fıkrasının 02.08.2003 tarihi itibariyle 4956 sayılı Kanun"un 56/b maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olması nedeniyle davacı hakkında uygulanmasının mümkün olmadığı, öte yandan 1479 sayılı Kanun"un Ek 8. maddesindeki hüküm kapsamında Kurumdan alınan bilgisayar borç ekstresinde borcunun 24.737,449 ETL olarak hesaplanması ve davacının da bu borcu ödemesi karşısında yeniden hesaplama yapılmasının gerekmediği, davacının Kuruma borcu bulunmadığı belirtilmiştir.
    44. Sözü edilen kararın bozulması üzerine bozmaya uyularak alınan 27.03.2007 tarihli raporda davacının 5458 sayılı Kanun"dan yararlanmak için yaptığı bir başvurusu olmadığı hâlde başvuruya bağlı olarak yapılandırılmayı öngören hükümlere göre yapılan hesaplama sonucunda prim borcu 20.666.665 ETL olan davacının yaptığı ödeme nedeniyle borcunun kalmadığı yönünde görüş bildirilmiştir. Bu rapor esas alınarak verilen ikinci karar Özel Dairece 5458 sayılı Kanun"dan yararlanmak için davacının başvurusu olup olmadığının araştırılması ve sonucuna göre 5458 sayılı Kanun"a veya 1479 sayılı Kanun"un 4956 sayılı Kanun"un 47. maddesi ile eklenen geçici 18. maddesi ile diğer ilgili maddelerine göre prim borcunun bilirkişi raporu alınarak belirlenmesi gerektiği belirtilerek bozulması ve bozmaya uyularak yapılan yargılamada 14.09.2009 tarihli raporun yeterli görülmemesi üzerine alınan 09.09.2011 tarihli raporda davacının tescil tarihinin 04.10.2000 tarihinden önce olması ve vergi borçlanması bulunmaması nedeniyle geçici 18. maddenin davacı hakkında uygulanmasının mümkün olmadığı tespiti yapıladıktan sonra, güncelleme yapılmadan belirlenen prim borcunun ait oldukları dönemde yürürlükte bulunan hükümlere göre faiz ve gecikme zammı uygulanmak suretiyle 24,97TL olarak hesaplandığı, davacının ise 5.696TL fazla ödeme yaptığı belirtilmiştir. Mahkemece sözü edilen rapor benimsenerek davanın kabulüne karar verilmiş ise de, Özel Dairece bozmaya uyulmasına rağmen bozma kararının gereklerinin yerine getirilmediği gerekçesiyle karar yeniden bozulunca, bozma kararında belirtildiği şekilde davacının prim borcunun hesaplanarak gönderilmesi için davalı Kuruma müzekkere yazılmış olup Kurumun 27.09.2013 tarihli yazısına ekli dönemsel liste ve hesap ekstresine göre davacının fazla ödemesinin bulunmadığı, 1.060,32TL borcu bulunduğu bildirilmiştir.
    45. Mahkemenin hükme esas aldığı 21.05.2014 havale tarihli raporda ise; prim borcuna ilişkin hesap listesi irdelenerek Kurumun hesaplamayı 04.10.2000 tarihine kadar 1479 sayılı Kanun"un 53. maddesine göre, 01.08.2003 tarihi itibariyle ise geçici 18. maddeye göre yaptığı, daha sonra yapılan ödemeleri mahsup ettiği, bu şekilde karma yöntem uyguladığı ancak davacının 04.10.2000 tarihinden önce 21.08.1986 tarihinden itibaren tescil edilmiş olması nedeniyle geçici 18. maddenin davacı hakkında uygulanmasının mümkün olmadığı, güncelleme yapılmadan dönemsel faiz oranları üzerinden yapılan hesaplama ile 5.645,11TL fazla ödeme çıktığı, bozma kararında belirtildiği şekilde geçici 18. maddeye göre hesaplama yapıldığı takdirde 11.704TL prim borcu çıkmakla birlikte davacının dava tarihinde borç ödemesi olmadığından bu şekilde borç çıkarılamayacağı belirtilmiştir.
    46. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukukî olgular bir arada değerlendirildiğinde; mahkemece Özel Dairenin prim ve gecikme zammı borcunun 1479 sayılı Kanun"un 4956 sayılı Kanun"un 47. maddesi ile eklenen geçici 18. maddesi başta olmak üzere diğer ilgili maddelerine göre hesaplanması gereğine işaret eden bozma kararına bir çok kez uyulması ile davalı Kurum lehine oluşan usulî kazanılmış hak dikkate alınarak bozma kararında belirtildiği şekilde yapılan hesaplama çerçevesinde karar verilmesi gerekirken bozmaya uyulmasına rağmen aksi yöndeki bilirkişi görüşüne itibar edilmesi doğru olmamıştır. Öte yandan 21.05.2014 havale tarihli bilirkişi raporunda 1479 sayılı Kanun"un geçici 18. maddesi ile diğer ilgili maddelerindeki hükümler esas alınarak hesaplama yapıldığında davacının yaptığı fazla ödeme olmadığı bildirildiğine ve Kurumun cevabi yazısı da aynı yönde olduğuna göre davanın reddi gerektiği anlaşılmaktadır.
    47. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
    48. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 24.06.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi