Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2018/536
Karar No: 2019/538

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/536 Esas 2019/538 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2018/536 E.  ,  2019/538 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza
    Sayısı : 30-205

    Nitelikli dolandırıcılık suçuna teşebbüs ve resmî belgede sahtecilik suçlarından sanıklar ... ve ..."ın, TCK"nın 158/1-d, 62, 52 ve 53. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 2 yıl 6 ay hapis ve 10.000 TL adli para cezası; resmî belgede sahtecilik suçundan aynı Kanun"un 204/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına ilişkin Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.10.2014 tarihli ve 22-421 sayılı hükümlerin sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 11.11.2015 tarih ve 12768-31150 sayı ile onanmasına oy birliğiyle karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 31.12.2015 tarih ve 418975 sayı ile;
    "...Suça konu senedin imzalandığı sırada olay yerinde başka birinin bulunup bulunmadığı dosya kapsamından anlaşılamamıştır. Sanık ... olay yerinde müştekinin yanında bulunan... isimli bir şahıstan bahsetmiş ancak müşteki bu beyanı kabul etmemiştir. Müşteki ... ise ..."nin kavga ettiği bir şahıstan bahsetmiş, sanık ... ise bu iddiayı kabul etmemiştir. Sanık ... senedin ticari alışverişten kaynaklanmadığını, şahsi işten kaynaklandığını beyan etmiştir. Kamu davasının amacı sanığın işlediği belirtilen suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğini araştırmak ve sonucunda mahkûmiyetine yeterli delil bulunduğunda onu cezalandırmak, mahkûmiyetine yeterli delil bulunmadığında beraatine karar vermektir. Adil bir yargılama yapılabilmesi için mahkeme tarafından her türlü olasılık değerlendirilmeli, araştırılmamış hiç bir husus kalmamalıdır. Eğer mahkeme tarafından bir husus eksik bırakılmış ise bu durumun nedenleri gerekçede gösterilmelidir. Mahkemeler, verdikleri kararlarında, kararın dayandığı hususlara ilişkin olarak davanın tüm taraflarını bilgilendirilmek için kararlarını gerekçelendirmek zorundadırlar. Mahkeme kararının gerekçesiz olması adil yargılama hakkınn ihlalini oluşturacağı gibi yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması da aynı sonucu doğuracaktır. Adil yargılanma hakkına uygun bir gerekçeden söz edebilmek için somut olaya uygulanabilir geçerli bir mevzuat hükmüne dayanılması gerekmektedir. Anayası"nın 141. maddesine göre "Bütün mahkemelerin her türlü kararlari gerekçeli olarak yazılır" hükmünü içermektedir. 5272 sayılı CMK"nın 34. maddesinde ise "Hakim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir" hükmünü içermektedir. CMK"nın 230. maddesinde ise, ceza yargılamalarının sonunda verilen hükümlerin gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar düzenlenmiştir. Buna göre, bir mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin, delillerin tartışma ve değerlendirmesinin, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin, bu kapsamda -ayrıca ve açıkça olmak üzere- dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin, ulaşılan kanaatin, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiilinin ve bunun nitelendirmesinin yer alması gerekmektedir." hükmü yer almaktadır. Yeterli ve geçerli yasal bir gerekçeye karar verilmesi uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek ve yargısal denetimin yapılmasına kolaylık sağlamak için hükmün gerekçeli olması gerekir. Nitekim Yargıtay, "Mahkeme kararları, tarafları ve herkesi inandıracak ve Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde olmalı, Yargıtay"ın gerekçelerle tutanak denetimini yapması ve bu açıdan disiplin işlemlerini yerine getirmesi için, kararın dayandığı tüm verilerin, bu veriler konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ve tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin açık olarak gerekçeye yansıtılması, belirsiz, kapalı ve duraksamalı söylemlerden kaçınılması ve genelleme yapılmaması gerekir." tespitlerinde bulunmaktadır. Aralarında bağlantı kurulmadan, sadece delillerin art arda sıralanması "yeterli ve geçerli" bir gerekçe değildir. Dayanılan gerekçe ile birlikte, iddia, savunma, sanığın lehinde ve aleyhinde olan delillerin tartışılması, suçun kanuni unsurlarının yanı sıra sabit kabul edilen ve edilmeyen olayların kararda gösterilmesi gerekmektedir. Hangi delillere hangi gerekçeyle üstünlük tanındığının gerekçeye açıkça yansıtılması gerekmektedir.
    İncelemeye konu olayda mahkeme gerekçesinde müşteki ..."ın beyanında 27.06.2013 günü buluşmanın akşam saatlerinde gerçekleştiğinin telefon sinyal kayıtları ile doğrulandığı; sanık ..."nin çevrede müflis şahıs olarak tanındığı; mal varlığı araştırılan sanık ... ve ..."nin ödenmemiş borçlarının bulunduğunun tespit edildiği; sanık ... ile sanık ..."nin, müşteki ..."dan alacaklı olduklarına ilişkin hiçbir belge bulunmadığı; sanıklar ... ve ..."nin arasında 6.750.000 TL tutarlı alacak ve mal varlığı değeri oluşturacak herhangi ticari bir münasebet belirlenemediği; sanıklar ... ve ..."nin beyanlarının, elde edilen resmî kayıtlar ve kanıtlar karşısında hayatın olağan akışına uygun düşmediği; sanıklar ... ve ..."nin, birlikte hareket ettikleri müşteki ..."a hileli yöntemlerle imzalattırdıkları unsurlarına haiz iğfal kabiliyeti bulunan senedin alacak hanesini hakikat hilafına 6.750.000 TL olarak doldurup icra takibine koydukları; müşteki ..."ın, senedin imzalattırılması aşamasında olay yerine gelen sanık ..."ı teşhis ettiği; bilirkişi raporlarıyla "senette tahrifat bulunmadığının, senedin ön yüzündeki el yazıları - borçlu imzası ile arka yüzü birinci ciranta hanesindeki ... ismi ve yazısı altında bulunan ciranta imzasının benzer mürekkepli kalemle; senedin arka yüzü ikinci ciranta hanesindeki ... ismi ve yazıları ile altında bulunan imzaların ise farklı mürekkepli ikinci bir kalem ile oluşturulduğunun; senet üzerindeki yazıların yaşı konusunda tespit imkanı bulunmadığının" bildirildiği, tüm dosya kapsamı değerlendirildiğini gerekçe göstermiştir.
    Dosyanın incelenmesinde sanıkların bir takım borçlarının olduğu görülmektedir. Bu husus kolluk tarafından yapılan anlaşılmaktadır. Ancak sanıkların ailelerinin maddi durumu araştırılmamıştır. Dosya içerisinde sanıkların kendilerinin ve ailelerinin mal varlığına ilişkin beyanları bulunmaktadır. Sanık ..."in hissedarı bulunduğu şirket ait fabrikanın değeri kolluk tarafından araştırılmamıştır. Sanığın aleyhine değerlendirilen borç bilgilerinin yanında sanıkların aktif mal varlıklarının araştırılması gerekirken eksik soruşturma ile hüküm kurulmuştur.
    Mahkeme gerekçesinde gerek sanıklar arasında gerekse sanıklar ile müşteki arasında 6.750.000 TL"lik mal varlığı değeri oluşturacak herhangi bir ticari münasebet belirlenemediğini belirtmiştir. Bu hususta tarafların ticari defterleri incelenmemiştir. Tarafların ticari defterleri usulüne uygun bilirkişi raporu alınmadan, sadece tarafların beyanı ile bu gerekçeye dayanarak sanıkların mahkûmiyetine karar verilmesi adil yargılanma hakkının ihlalidir. Mahkemenin usulünce yapılacak bilişkişi incelemesinden sonra karar vermesi gerekirken eksik soruşturma ile hüküm kurulması usule aykırıdır.
    Mahkeme gerekçesinde senedin imzalandığı gün sanık ..."in olay yerine geldiğinin müşteki tarafından teşhis edildiğini belirtmiştir. Müşteki tüm aşamalarda olay yerine gelen kişinin sanık ... olup olmadığını bilmediğini, benzediğini beyan etmiştir. Müşteki beyanlarında olay yerine gelen kişi sanık ... dememiştir, benziyor demiştir. Müşteki olay sırasında kavga olduğunu, olay yerine gelen kişiyi gördüğünü söylemiş, ancak sanık ..."dir dememiş, benziyor demiştir. Kollukta fotoğraf üzerinde yapılan teşhis olaydan hemen sonra yapılmış, mahkemede yüz yüze yapılan teşhis ise 11 ay sonra yapılmıştır. Müşteki iki teşhiste de aynı şeyi söylemiştir. Müştekinin kesin olara sanık Celallettin"i teşhis etmemesine rağmen mahkemenin teşhis kesinmiş gibi değerlendirmesi usule aykırıdır.
    Mahkeme gerekçesinde sanıkların müştekiden alacaklı olduğuna dair hiç bir belgenin bulunmadığını belirtmiştir. Suça konu senetteki imza müşteki tarafından kabul edilmiştir. Müştekinin iddiası senedin hile ile alındığına ilişkindir. Türk Ticaret Kanununa göre bono ödeme vaadidir. Bonoyu düzenleyen kimse lehdara belirli bir miktar parayı ödemeyi vaadetmektedir. Hilede kişinin iradesi ile beyanı arasında bir uyuşmazlık söz konusudur. Burada imzayı atan kişinin yanılgısı söz konusu olmayıp başkası tarafından yanıltılması söz konusudur. Sözleşme yapan taraflardan biri kasıtlı olarak yanıltılmış veya aldatılmıştır. Hilenin varlığı her türlü delille ispat edilebilir. Buna tanık da dahildir. Somut olayda müşteki sadece nasıl olduğunu bilmediği şekilde dolandırıldığını söylemektedir. İhtimal olarak da üstte kendisine gösterilen senede imza atmayıp aşağısındaki boş senede imza atmış olabileceğini beyan etmektedir. Müştekinin bu iddiasının doğruluğu yargılama aşamasında ispat edilememiştir. Bu iddianın doğru olma ihtimali bulunduğu gibi doğru olmama ihtimali de bulunmaktadır. Bu iddianın doğru olduğun ispatlanması gerekmektedir. Müşteki tüm aşamalarda nasıl dolandırıldığını anlamadığını, iki farklı senet olabileceğini, üstteki senedi imzaladığını düşünerek altta kalan senedi imzalamış olabileceğini beyan etmiş, buna ilişkin delil sunamamıştır. Mahkeme tarafından bu yönde yapılmış bir inceleme bulunmamaktadır. Suça konu senedin, ön ve arka yüzünde inceleme yaptırılarak herhangi bir katlama, kesme, yapıştırma işlemine tabi tutulup tutulmadığı araştırılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
    Somut olayda suça konu senedin müştekiden hile ile alındığına ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Sadece kolluk tarafından yapılan maddi durumlarının kötü olduğuna ilişkin basit araştırmadan başka bir delil bulunmamaktadır. Mahkeme tarafından tarafların ticari defterlerinin incelenmesi, senet üzerinde, senedin kesilip kesilmediği, katlanıp katlanmadığı, yapıştırılıp yapıştırılmadığına ilişkin bilişkişi incelemesi yaptırılması, senedin imzalandığı yerde kamera kaydı bulunup bulunmadığına ilişkin araştırma yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, sadece yaşamın gerçekleriyle bağdaşmaması gerekçe gösterilerek karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    Yargıtay 15. Ceza Dairesince 10.02.2016 tarih ve 332-1386 sayı ile;
    "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz dilekçesinde ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden kabulüne,
    Dairemizin 11.11.2015 gün ve 2015/12768-31150 esas ve karar sayılı kararının kaldırılmasına,
    ...
    Sanık ..."nin, katılanı Antalya"ya çağırdığı; burada ... isimli kişinin yanına gidip sanık ..."nin alacağı karşılığı 70.000 TL"lik çek aldıkları, bu çekin sanık ... tarafından borcuna karşılık katılana verildiği; katılan ile sanık ..."nin Antalya/Konyaaltı liman bölgesinde bir süre oturdukları; bu esnada sanık ..."nin, bir borcundan dolayı katılandan 3.000 TL"lik senet vermesini istediği; havanın karanlık olması ve ... tarafından diğer sanık ..."ın yanlarına çağrılıp yaratılan kargaşadan istifade katılana 3.000 TL meblağlı denilerek gerçekte boş bir senede imza attırıldığı; senedin diğer kısımlarının yazılmadığı, sanıklar ... ve ..."ın aynı suçu işlemesi iradesiyle suça konu senedin sanık ... tarafından 6.750.000 TL bedelli olarak diğer kısımların doldurulduktan sonra sanık ... tarafından ciro edildiği, sanık ... tarafından da borçlular ... ile katılan aleyhine takibe geçilip takip sırasında katılan tarafından Antalya 15. İcra Müdürlüğünün 2013/7055 Esas sayılı dosyasına 01.10.2013 tarihinde 3.267,48 TL para yatırıldığı iddia olunan olayda, senetteki imzanın katılana ait olduğu konusunda ihtilaf bulunmaması, katılanın iddiasının senedin hile ile alındığına dair bulunması karşısında, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bakımından, sanıkların ve ailelerinin maddi durumlarının ve aktif mal varlıklarının araştırılması, sanık ..."in hissedarı bulunduğu şirkete ait fabrikanın değerinin tespit edilmesi, sanıklar arasında ve sanıklar ile katılan arasında 6.750.000 TL"lik mal varlığı değeri oluşturacak herhangi bir ticari münasebet olup olmadığı hususunda tarafların ticari defterleri üzerinde inceleme yaptırılıp bilirkişi raporu aldırılması, katılanın tüm aşamalarda nasıl dolandırıldığını anlamadığını, iki farklı senet olabileceğini, üstteki senedi imzaladığını düşünerek altta kalan senedi imzalamış olabileceğini beyan etmesi karşısında, suça konu senedin, ön ve arka yüzünde inceleme yaptırılarak herhangi bir katlama, kesme, yapıştırma işlemine tabi tutulup tutulmadığının belirlenip belirleneyemeyeceği konusunda gerekirse bilirkişi incelemesi yaptırılması, senedin imzalandığı yerde kamera kaydı bulunup bulunmadığına ilişkin araştırma yapılıp tüm deliller toplandıktan sonra sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
    Kanuna aykırı olup, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi uyarınca hükmün bozulmasına," oy çokluğu ile karar verilmiş;
    Daire Üyesi E. Yüzer "...Nitelikli dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarının oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmediğinden, itirazın reddi düşüncesi ile Yüksek heyetin kararına muhalifim." düşüncesi ile karşı oy kullanmıştır.
    Bozmaya uyan Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesince 10.10.2017 tarih ve 30-205 sayı ile önceki hükümler gibi sanıkların mahkûmiyetlerine karar verilmiştir.
    Bu hükümlerin de sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 27.06.2018 tarih ve 1696-4744 sayı ile;
    "...Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından; sanık ... tarafından dosyaya fotokopisi sunulan ve içeriğinde; sanık ... ile katılan arasında daha önceden yapılan sözleşme gereğince katılana ait olan Mermer Ocağı"nın yüzde ellisinin sanığa devredilmesi karşılığında sanık tarafından katılana 8.000.000 TL verildiği, ancak devir yapılamadığı, bu sebeple protokol gereğince 6.750.000 TL"lik senedin katılan tarafından sanığa verileceği, 15.07.2013 tarihine kadar kalan 1.250.000 TL"lik kısmın katılan tarafından ödenmemesi hâlinde 6.750.000 TL"lik senedin katılan tarafından ödeneceğinin belirtildiği anlaşılmakla; katılan ..."ın imzası bulunan protokol aslının mahkeme tarafından getirtilmesi, protokol içeriğinin doğru olup olmadığı konusunda katılanın beyanına başvurulması, katılan tarafından belge içeriğinin ve imzanın inkâr edilmesi hâlinde protokol üzerinde yer alan yazı ve imzasının gerçekte katılana ait olup olmadığının belirlenmesi ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenip düzenlenmediği konusunda uzman bilirkişilere inceleme yaptırılıp rapor alınarak sonuca göre sanıkların hukuki durumunun tayin ve tespiti gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
    Kanuna aykırı olup, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun"un 6723 sayılı Kanun"un 33. maddesi ile değişik 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına," oy birliği ile karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.08.2018 tarih ve 69014 sayı ile;
    "...Dosyaya temyiz aşamasında fotokopisi sunulan, herhangi bir resmî onay içermeyen "28.06.2013 tarihinde ... ile ... arasında imzalandığı iddia olunan PROTOKOL başlıklı" belgeye dayanılarak bozma kararı verilmiştir. Şikâyetin vuku bulduğu 31.07.2013 tarihinden bu yana gerek soruşturma aşamasında gerekse uzun yargılama sürecinde defalarca sanıklara yargılamaya konu 6.750.000,00 TL"lik borç-alacak ilişkisinin nereden kaynaklandığı sorulduğu halde böyle bir protokolden ve hatta böyle bir protokolün varlığından bahsedilmemiş olmasına karşın temyiz aşamasında ibraz yöntemine, fotokopi oluşuna, onaysızlığına göre gerçekliği şüpheli böyle bir belgeye dayalı olarak bozma kararı verilemez. Ayrıca gerek yerel mahkeme gerekse yüksek Yargıtay Dairesi borcun kaynağı konusunda bilirkişi incelemesi, defterlerin incelenmesi, alacaklıların (sanıkların) iş kapasitelerinin incelenmesi, sanıkların mal varlıklarının incelenmesi gibi sanıkların dahi talep etmediği hususları sırf maddi gerçeğe ulaşabilmek adına incelemiş ve inceletmiştir. Bu aşamalarda ibraz edilmeyen ve varlığından dahi bahsedilmeyen belgenin bu şekilde temyiz aşamasında sunularak, ibraz eden yararına bozma kararının tesisi usul ve yasalara aykırıdır. Şayet böyle bir belge gerçekten var ise ya usulüne uygun yöntemle ibraz edilmeliydi, ya da onama sonrası ancak yeni delil kapsamında yargılamanın yenilenmesine konu edilebilirdi. Bu hali ile vaki itiraza konu bozma kararının usul ve yasalara aykırı olduğu," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 07.11.2018 tarih ve 5782-7705 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık sanıklara atılı suçların unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının tespiti bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya içeriğinden;
    Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca; katılan ..."ın önceye dayalı iş ilişkisi nedeniyle sanık ..."den alacağının bulunduğu, sanık ..."in katılanı 27.06.2013 tarihinde Antalya"ya çağırdığı, birlikte tanık ..."ın çalıştığı iş yerine gittikleri, sanık ..."in tanık Sedat"tan aldığı 70.000 TL tutarındaki çeki borcuna karşılık olmak üzere katılana verdiği, aynı gün Konyaaltında bir kafede oturdukları sırada sanık ..."in, bir başkasına olan borcundan dolayı 3.000 TL tutarında bir senedi imzalamasını katılandan istediği, havanın karanlık olması ve yanlarına gelen diğer sanık ..."ın sanık ... ile tartıştığı sırada katılanın kendisine verilen boş bir senede imza attığı, senetteki yazıların tamamının yazılmadığı, daha sonra sanık ..."in senedi ciro ederek sanık ..."e verdiği, 24.07.2013 tarihinde sanık ..."in, sanık ... ve katılan aleyhine 6.750.000 TL tutarındaki senede dayanarak icra takibi başlattığı, sanık ..."in katılandan, sanık ..."in de sanık ..."den alacaklı olduğuna ilişkin hiç bir belge olmadığı gibi sanıklar arasında da 6.750.000 TL alacak verecek olduğuna dair herhangi ticari faaliyet bulunmadığı, sanık ..."in iflas etmiş olduğu, yapılan mal varlığı araştırmasında sanıkların ve aile bireylerinin borçlarının bulunduğu, bu şekilde aynı fikir ve eylem birliği içerisinde hareket eden sanıkların katılanın imzalamış olduğu senet içeriğini 6.750.000 TL şeklinde doldurduktan sonra katılan aleyhine icra takibinde bulunmak suretiyle atılı kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçuna teşebbüs ve resmî belgede sahtecilik suçlarını işledikleri iddiasıyla sanıklar hakkında kamu davası açıldığı,
    Antalya 15. İcra Müdürlüğünün 2013/7055 esas sayılı dosyasında; alacaklısı sanık ..., borçluları katılan ile sanık ... olan 28.06.2013 düzenleme ve 15.07.2013 vade tarihli, 6.750.000 TL tutarındaki senet dayanak gösterilerek 24.07.2013 tarihinde icra takibi başlatıldığı, dosya borçlusu katılan tarafından 01.10.2013 tarihinde 3.267,48 TL"nin dosyaya yatırıldığı,
    Antalya 5. İcra Hukuk Mahkemesinin 10.10.2013 tarihli ve 804-1041 sayılı gerekçeli kararında; davacının katılan, davalının sanık ..., davanın Antalya 15. İcra Müdürlüğünün 2013/7055 esas sayılı dosyası ile yürütülen icra takibine itiraz (borca itiraz) ve dava tarihinin 31.07.2013 olduğu, mahkemece davanın reddine karar verildiği, davacı katılanın temyiz istemi üzerine hükmün Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 29.01.2014 tarihli ve 35789-2243 sayılı kararı ile onandığı,
    Antalya 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/325 esas sayılı dosyasında; davacının katılan, davalıların sanıklar Ömer ve Celalettin, dava konusunun suça konu senet ve davanın menfi tespit davası olduğu, mahkemece Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/22 Esas sayılı dosya sonucunun beklenmesine karar verildiği,
    Kolluk tarafından düzenlenen 04.09.2013 tarihli teşhis tutanağında; katılanın suça konu senedi imzaladığı sırada havanın çok karanlık olması ve bazı kavgalar yaşanması nedeni ile sanık ..."in yanına gelen ve senedi alan kişinin simasını çok net hatırlamadığını, ancak bu kişinin kendisine gösterilen beş farklı kişiye ait fotoğraflardan iki numaralı fotoğraftaki kişiye çok benzediğini ifade ettiği,
    Kolluk tarafından düzenlenen 03.10.2013 tarihli tutanakta; 04.09.2013 tarihli teşhis tutanağında belirtilen iki numaralı fotoğraftaki kişinin sanık ... olduğu,
    Kolluk tarafından düzenlenen 06.05.2016 tarihli tutanakta; katılan ile yapılan telefon görüşmesinde, katılanın sanık ... ile 27.06.2013 tarihinde Konyaaltında ana cadde üzerinde bulunan Petrol Ofisi isimli akaryakıt bayisinde buluştuklarını ve Sealife Otel ile Petrol Ofisi arasında bulunan Turkish Cafe isimli iş yerinde oturduklarını, olayın bu iş yerinde gerçekleştiğini, şikâyette bulunduktan sonra Petrol Ofisi ve Turkish Cafe"nin kamera kayıtlarını temin etmeye çalıştığını, ancak belli bir süre geçince kayıtların otomatik olarak silinmesi nedeniyle kayıtları temin edemediğini, Ahmet Altın isimli bir bilgisayar uzmanından yardım istediğini, ancak kayıtları geri getirmenin mümkün olmadığını bildirdiği, kolluk tarafından yapılan araştırmada da Turkish Cafe isimli iş yerinin kapalı olduğu, halen bu yerde herhangi bir işletmenin bulunmadığı,
    Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının 08.11.2013 tarihli yazısı ekinde sunulan HTS kayıtlarında; sanık ..."in kullanmakta olduğu 0 532 798 .. .. numaralı GSM hattı ile sanık ... adına kayıtlı 0 533 273 .. .. numaralı GSM hattı arasında, 27.06.2013 tarihinde saat 12.56"dan saat 22.15"e kadar uzunlukları 11 ila 147 saniye arasında değişen toplam on dört; yine sanık ..."in kullanmakta olduğu 0 532 798 .. .. numaralı GSM hattı ile katılan tarafından kullanılan 0 532 296 .. .. numaralı GSM hattı arasında, aynı tarihte saat 11.14"ten saat 20.02"ye kadar uzunlukları 8 ila 172 saniye arasında değişen toplam dokuz telefon görüşmesi yapıldığı, katılanın kullandığı GSM hattının sırasıyla Uşak, Çivril, Döşemealtı, Kepezaltı ve Konyaaltı istikametindeki baz istasyonlarını kullandığı,
    Antalya Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü grafoloji ve sahtecilik uzmanı Osman Değirmencioğlu tarafından düzenlenen 25.09.2013 tarihli bilirkişi raporunda; suça konu senette tahrifat yapıldığını gösterir nitelik ve yeterlikte kati bulgular tespit edilemediği,
    Antalya Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 03.10.2013 tarihli ekspertiz raporunda; suça konu senedin ön yüzündeki el yazıları ve borçlu imzası ile arka yüzündeki birinci ciranta hanesinde yer alan "..." yazısı ve altında atılı bulunan ciranta imzasının benzer mürekkepli bir kalem; arka yüzündeki ikinci ciranta hanesinde yer alan "..." yazısı ve altında atılı bulunan ciranta imzasının ise farklı mürekkepli bir kalem ile oluşturuldukları, senet üzerindeki yazıların aynı zamanda mı yoksa farklı zamanlarda mı oluşturuldukları hususunda yazı yaşının laboratuvar ortamındaki teknik incelemeye dayalı olarak tespit edilemediği,
    Antalya İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 16.12.2013 tarihli mal varlığı araştırmasında; sanık ..."in tüm bankalar nezdinde toplam 52 adet hesabının olduğu ve hesaplarında toplam 6.441,11 TL bulunduğu, 01.01.2005 tarihinden itibaren 90 adet kredi kullandığı ve bu kredilerin toplam miktarının 2.058.201 TL olduğu, bu kredilerden 88 adedinin kapalı olduğu, 2 adet kredinin ödemesinin ise devam ettiği, 01.01.2005 tarihinden itibaren sanık ..."in hesaplarına toplam 14.627.596,58 TL"nin yattığı, hesaplarından 16.936.132,90 TL"nin ise çekildiği, Türkiye İş Bankası Burdur Şubesinde bulunan hesabına 30.09.2011 tarihinde "Deva Tekstil Madencilik Avans Bedeli" açıklaması ile 111.240 TL gönderildiği, bir adet arsa ve iki adet tarla olmak üzere üç adet taşınmazının olduğu ve bu taşınmazlar ile adına kayıtlı bulunan sekiz adet araç üzerinde birden çok haciz bulunduğu, 31.08.2013 tarihi itibarıyla sigorta prim borcunun 5.785,78 TL olduğu, diğer sanık ..."in tüm bankalar nezdinde toplam 8 adet hesabının olduğu ve hesaplarında para bulunmadığı, bir adet konut ve iki adet tarla olmak üzere üç adet taşınmazının bulunduğu ve bu taşınmazlar üzerinde haciz bulunduğu, 30.09.2013 tarihi itibarıyla sigorta prim borcunun 19.740,23 TL olduğu,
    İnşaat mühendisi ve gayrimenkul değerleme uzmanı tarafından düzenlenen 20.06.2017 tarihli bilirkişi raporunda; 28.06.2013 tarihi itibarıyla tapuda sanık ..."in eşi Havva Kanat adına kayıtlı bulunan 21 adet taşınmazın Havva Kanat"ın hissesi oranındaki toplam değerinin 1.213.743,88 TL; sanık ... adına kayıtlı bulunan 1 adet taşınmazın değerinin 107.551,55 TL ve sanık ... adına kayıtlı bulunan 1 adet taşınmazın değerinin ise 104.255,50 TL olarak hesaplandığı,
    İnşaat ve makine mühendisleri tarafından düzenlenen 07.11.2016 tarihli üç kişilik bilirkişi raporunda; sanık ..."in ortağı olduğu Çiftyıldız Mermer Makinaları Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti"ne ait mermer fabrikasının değerinin 3.000.000 TL, fabrika içerisinde bulunan makinaların toplam değerinin ise 348.000 TL olduğu,
    Serbest muhasebeci mali müşavir Oğuz Can tarafından düzenlenen 25.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda; sanık ..."in ortağı olduğu Çiftyıldız Mermer Makinaları İnşaat Oto Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti"nin ticari defter ve belgeleri ile 31.12.2013 tarihli bilanço ve gelir tablosunun incelenmesinde sözü edilen şirketin 6.750.000 TL tutarında mal varlığı oluşturacak büyüklükte bir ticari işletmesinin bulunmadığı ve ayrıca sanık ... ve katılan ile 6.750.000 TL tutarında bir mal varlığı değeri oluşturucak herhangi bir ticari ilişkisinin de tespit edilemediği,
    Mali müşavir-bağımsız denetçi Ahmet Kuşcu tarafından düzenlenen 21.11.2016 tarihli bilirkişi raporunda; katılanın ortağı olduğu Deva Tekstil Gıda Madencilik Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti"nin 2006-2015 dönemi ticari defter ve belgelerinin incelenmesinde sanıklar ile katılan arasında 6.750.000 TL tutarında bir mal varlığı değeri oluşturucak herhangi bir ticari ilişki bulunmadığı, sanık ..."in sözü edilen şirkete 31.12.2012 tarihi itibarıyla 70.442,42 TL, 31.12.2013 tarihi itibarıyla ise 442,47 TL borçlu olduğu,
    Grafoloji ve sahte belge inceleme uzmanı Av. Sevim Apturahman tarafından düzenlenen 24.01.2017 tarihli bilirkişi raporunda; suça konu senet üzerinde herhangi bir yapıştırma izi bulunmadığı, senet üzerinde 4 adet katlama izinin olduğu, yapılan incelemede senedin cep veya cüzdan gibi yerlerde muhafaza edilmek için kıvrılmadığı, zira cep ve cüzdanda muhafaza edildiğine ilişkin bir yıpranma izinin tespit edilemediği, katlamaların soldan sağa doğru sırasıyla; ön yüzden arka yüze doğru boydan 1 cm. olacak şekilde, "Ödeme Tarihi" ibaresindeki "Öde"nin e"si üzerinden arka yüze doğru ilk kıvırma ile ikinci kıvırma arasında 5 cm olacak şekilde, "Türk Lirası" ibaresindeki "Lira"nın L"si üzerinden ön yüzden yine ön yüze doğru ikinci ve üçüncü kıvırma arasında 4 cm. olacak şekilde ve son olarak ise 6.750.000 rakamının tam bitiş kısmından ön yüzden arka yüze doğru üçüncü ve dördüncü kıvırma arasında 1,4 cm. olacak şekilde yapıldığı, en son kıvrımın içerisine yeni bir senet konulduğunda ve düz tutulduğunda keşidecinin genel alışkanlık üzerine hem suça konu senede ve hem de kıvırma yerine konulan senede imza atmış olabileceği, senette tek imzanın bulunması ve yapılan kıvrımlar dikkate alındığında eylemin ancak bu şekilde yapılmış olabileceğinin değerlendirildiği,
    Finansbank A.Ş. Bir Eylül Şubesinin 09.10.2013 tarihli ve 1023467 sıra sayılı dekontunda; 339627 seri nolu ve 70.000 TL tutarındaki çeke istinaden katılana çek tutarının ödendiği,
    Türkiye Finans Katılan Bankası A.Ş"nin 30.09.2011 tarihli ve 97-B8519 sayılı dekontunda; Deva Tekstil Madencilik İnşaat Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından sanık ... adına "Avans Ödemesi" açıklaması ile 111.240 TL havale yapıldığı,
    Bozma öncesi Yerel Mahkemece 27.02.2014 tarihli oturumda yapılan gözlemde; adli emanetin 2013/11224 sırasında kayıtlı senet aslının incelenmesinde dosyada fotokopisi bulunan senet ile ön ve arka yüzü itibariyle aynı senet olduğu, senet vasfını taşıdığı ve yanıltma özelliğinin bulunduğu,
    Bozma sonrası Yerel Mahkemece 04.05.2017 tarihli oturumda yapılan gözlemde; suça konu senedin düzenleme tarihinin 28.06.2013, ödeme tarihinin 15.07.2013, bedelinin 6.750.000 TL, alacaklısının sanık ..., borçlusunun katılan ve unsurlarının tam olduğu, senette 3 adet katlama izi ile birlikte senedin sol yan kısmında koçandan koparıldığını gösteren tırtık izi bulunduğu, senedin sırayla sanıklar Ömer ve Celalettin tarafından ciro edildiği,
    Sanık ... tarafından temyiz aşamasında sunulan ve sanık ... ile katılan tarafından imzalanmış görünen 28.06.2013 tarihli protokol başlıklı belgede; katılanın sahibi olduğu Deva Tekstil Madencilik Ltd. Şti. adına kayıtlı olan Antalya ili, Korkuteli Manay Köyü Mevkiinde bulunan mermer ocağının daha önce yapılan sözleşme gereği % 50"sinin sanık ..."e devredilmesi nedeniyle kararlaştırılan 8.000.000 TL"nin 6.750.000 TL"sinin ödenmesi ile geriye kalan 1.250.000 TL"sini sanık ..."in ödeyemeyeceğini belirtmesi üzerine daha önce yapılan sözleşmenin iptal edilerek imha edildiği, katılanın almış olduğu 6.750.000 TL için 28.06.2013 düzenleme ve 15.07.2013 vade tarihli senedi sanık ..."e teslim ettiği, sanık ..."in bakiye kalan 1.250.000 TL"yi senet vadesi olan 15.07.2013 tarihine kadar ödemesi hâlinde katılanın mermer ocağının % 50"sini sanık ..."e devredeceği ve bu durumda senedin katılana teslim edileceği, sanık ..."in 15.07.2013 tarihine kadar 1.250.000 TL"yi ödeyememesi hâlinde ise katılanın vadesi geldiğinde senet tutarını hiçbir şart ve koşul olmaksızın ödeyeceği ve katılan senet tutarını ödedikten sonra iki tarafın birbirinden başkaca hiçbir talebi olmayacağı,
    Bilgilerine yer verilmiştir.
    Katılan, 31.07.2013 havale tarihli şikâyet dilekçesinde; daha önceden tanıdığı ve aralarında ticari ilişki bulunan sanık ... ile olay günü birlikte otururken sanık ..."in "Hocam birisinden emanet aldığım bir araba ile kaza yaptım, adamla kavga ettik, Trabzon"lu belalı bir adam, ben senin adına söz verdim, benim imzamı kabul etmiyor, 30.10.2013 tarihli ve 3.000 TL bedelli bonoyu imzalar mısın" dediğini, sanık ..."in o zamana kadar kendisine saygı ve nezakette bir kusuru olmadığı ve senedin tutarı da düşük olduğu için kabul ettiğini, sanık ..."in telefon ile kaza yaptığını söylediği kişiyi aradığını, şahsın kısa bir süre içerisinde geldiğini, aralarında münakaşa etmeye başladıklarını, sanık ..."in daha önceden içeriği yazılı olan senedi eli ile tutarak sehpaya koyduğunu, 30.10.2013 tarihli ve 3.000 TL bedelli senedi okuyup kontrol ettiğini ve imzaladığını, senedi imzalayınca hemen aldıklarını, adres ve kimlik numarası kısımlarını da doldurmak için senedi istediğinde sanık ..."in yüksek sesle "Gerek yok hocam o gün elden öderiz" dediğini ve gelen şahsı gönderdiğini, zaten gergin bir ortam olduğunu, sanık ... ile saat 23.30 sıralarında vedalaşıp ayrıldıklarını,
    Soruşturma evresinde; 20 yıldır Deva Madencilik, Elmalı Madencilik ve Burç Madencilik isimli şirketleri ile tekstil, inşaat ve mermer üzerine ticari faaliyette bulunduğunu, Antalya ili Korkuteli ve Elmalı ilçelerinde bulunan mermer ocaklarından çıkan mermerlerin nakliyesini yapan sanık ..."i yaklaşık 7 yıldır tanıdığını, aralarındaki ticaretin yıllık ortalama 35.000-40.000 TL kadar olduğunu ve bu süre zarfında toplam 209.000 TL tutarında iş yaptıklarını, zaman içerisinde sanık ..."e borç para da verdiğini, en son 30.09.2011 tarihinde banka aracılığı ile 111.240 TL havale ettiğini, sanık ..."in iki yıl içerisinde 500.000 TL"ye ulaşan borcunun büyük bir kısmını ödediğini ve 90.000 TL kadar borcu kaldığını, 27.06.2013 tarihinde borcuna karşılık bir çek vermek istediğini söyleyince kabul ettiğini, olay günü Uşak"tan Antalya"ya geldiğini, sanık ..."in Finansbank"a ait 30.09.2013 vade tarihli, 70.000 TL bedelli ve kendisinin de bildiği bir şirket tarafından keşide edilmiş çeki ciro ederek kendisine verdiğini, aynı gün akşam saat 21.00 sıralarında Liman mahallesinde bulunan bir kafede çay içtikleri sırada sanık ..."in emaneten aldığı bir arabayla kaza yaptığı için Trabzon"lu bir şahsa senet vermesi gerektiğini, ancak şahsın kendisinin imzalayacağı senedi kabul etmediğini söyleyerek senedi imzalamasını istediğini, miktar az olduğu için kabul ettiğini, yarım saat kadar sonra sanık ... ile oturdukları yere ilk kez gördüğü bir şahsın geldiğini, sanık ..."in daha önceden doldurmuş olduğu bir senedi kendisine verdiğini, senede baktığında alacaklı kısmını karanlık nedeniyle göremediğini, senedin 30.10.2013 vade tarihli, 3.000 TL tutarında olduğunu gördüğünü ve senedi imzaladığını, senede adres ve kimlik bilgilerini yazmak istediğinde sanık ..."in "Boşver önemli değil, elden öderiz" dediğini ve senedi kendisine geri vermeden alacaklısı olduğunu düşündüğü yanlarına gelmiş olan şahsa teslim ettiğini, senedin fotokopisini alamadığını, bu olaydan yaklaşık bir ay sonra 6.750.000 TL borçlu olduğuna dair icra tebligatı geldiğini, ödeme emri ekindeki senedin kendisi tarafından düzenlenmediğini, senet üzerindeki yazıları kendisinin yazmadığını, yazıların iki farklı şahıs elinden çıkmış olduğunu, hiç kimseye bu kadar borcu olmadığını, olay günü imzaladığı senedin sahtecilik ile düzenlenerek icraya verildiğini düşündüğünü, senedi imzaladığı zamanın geceye denk gelmesi, bulundukları ortamın ışıklı olması ve sanık ... ile Trabzon"lu olduğunu söylediği şahsın tartışmaları nedeniyle dikkatinin dağıldığını, sanık ..."in kendisine tuzak kurarak iki nüsha hâlinde üstte 3.000 TL tutarında görünen ve altta 6.750.000 TL tutarında sonradan düzenlenen senedi kendisine imzalattığını anladığını, icra takibi nedeniyle tüm mal varlığına haciz konulduğunu ve iş yapamaz duruma geldiğini,
    Kovuşturma evresinde ek olarak; sanık ..."in kendisine olan 70.000 TL tutarındaki borcunu ödemesinden dolayı iyiniyetli olduğunu düşünerek 3.000 TL tutarındaki senedi imzalamayı kabul ettiğini, bunun üzerine sanık ..."in Trabzon"lu dediği kişiyi yanlarına çağırdığını, şahıs geldiğinde birbirlerine yüksek sesle bağırdıklarını ve bir kavga ortamı oluştuğunu, kendisinin "3.000 TL için değmez kardeşim" diyerek ortamı yatıştırmaya çalıştığını, sanık ..."in içeriği yazılı olan senedi çıkarıp karşıdan kendisine okuttuğunu, senette 30.10.2013 tarihi ile 3.000 TL bedel yazılı olduğunu, senedi sanık ..."in sehpanın kenarına eliyle tutarak koyduğunu, kendisinin imza atınca da hemen aldığını, adres ve kimlik numarası kısımlarını doldurmak için senedi istediğinde sanık ..."in "Lanet olsun, gerek yok hocam, bir de bu lanet herife adresini bildirme, günü gelince elden öderiz" dediğini ve yanlarına gelen şahsı gönderdiğini, Hasan isimli bir şahsı ve sanık ..."i tanımadığını, duruşmada hazır bulunan sanık ..."in gece karanlığı nedeniyle olay yerindeki şahıs olup olmadığını bilmediğini, ancak olay yerindeki şahsa benzediğini, sanık ..."e kesinlikle 6.750.000 TL tutarında bir borcu bulunmadığını,
    Tanık ...; muhasebe işlerini yaptığı mermer ocağının nakliyat işini yapan sanık ..."e olan borçları nedeniyle çek vermek istediklerini, bu nedenle sanık ..."i 27.06.2013 tarihinde iş yerine çağırdıklarını, sanık ..."in saat 20.00-20.30 sıralarında yanında mermer ticareti nedeni ile tanıdığı katılan ile birlikte geldiklerini, sanık ..."in katılana borcu olduğunu, çeki katılana vereceğini ve bu nedenle birlikte geldiklerini söylediğini, sanık ..."e 70.000 TL bedelli çeki verdiğini ve buna ilişkin bir protokol yaptıklarını, sanık ..."in de yanında çeki ciro edip katılana teslim ettiğini, saat 22.00 sularında sanık ... ve katılanın birlikte iş yerinden ayrıldıklarını,
    Tanık ...; lastik kaplama ve mermer işi yaptığını, katılanı ve sanık ..."i tanıdığını, her ikisi ile de ticaret yaptığını, sanık ..."in kaplattırdığı lastik işleri için kendisine çekle ödeme yaptığını, 2012 yılı Nisan ayında borcuna karşılık 31.12.2012 vadeli ve 1.350 TL tutarında bir çek verdiğini, ancak ödeme olmayınca 2013 Ocak ayı başlarında kendisini telefon ile aradığında ticari olarak battığını, çek tutarını ödeyemeceğini ve çek yaprağı için bankadan 1.000 TL almasını söylediğini, çevreden de sanık ..."in iflas ettiğini duyduğunu, katılan ile konuştuklarında sanık ..."in kendisini bir senet nedeni ile zor durumda bıraktığını anlattığını,
    Tanık Ali İhsan Saygın; sanık ... ile 2012 yılından itibaren birbirlerine kefil olarak kredi kullandıklarını, sanık ..."in kendisini dolandırdığını, halen 40.000 TL alacağı olduğunu, Antalya 5. Asliye Ticaret Mahkemesindeki davayı kazandığını, ancak alacağını tahsil edemediğini,
    Tanık Mehmet Cengiz Yener; mermer fabrikası işlettiğini, sanık ..."den 2012 yılından itibaren 77.000 TL alacağı bulunduğunu, İzmir Fuarında iken katılanın kurduğu stantta görüştüklerinde "Ödemeni yap" dediğini, sanık ..."in "İbrahim abiye borcum var o duymasın" diye cevap verdiğini, alacağını halen tahsil edemediğini,
    Tanık ...; katılanın ticari olarak yönetim danışmanlığını yaptığını, sanık ..."i 2013 yılı Şubat ayında, katılan ile birlikte Antalya iline gittiklerinde gördüğü için tanıdığını, sanık ..."in Çakırlar Mevkiinde bir portakal bahçesi satmak istediğini, bahçeye bakıp dönerlerken 10 ay kadar hapis cezası aldığını, 600 TL kadar para yatırırsa hapse girmeyeceğini söylemesi üzerine katılanın "Hapse gireceğine ben sana bu 600 TL parayı veririm" dediğini, sanık ..."in de "Benim zaten sana bir sürü borcum var. gerek yok abi, ben bu parayı başka bir yerden bulurum" dediğini ve katılandan para almadığını, sanık ..."i bir daha görmediğini,
    Tanık ... soruşturma evresinde; sanık ..."e ait olan Deveci Nakliyat isimli iş yerinde yaklaşık 5 yıl süreyle ön muhasebeci olarak çalıştığını, halen sanık ... ile birlikte yaşadığını, katılanı mermer ocağı sahibi ve sanık ..."in arkadaşı olması nedeniyle tanıdığını, katılanın 2009 yılından itibaren sanık ..."den sürekli borç aldığını, sanık ..."in diğer sanık ..."den borç alıp katılana verdiğini iyi bildiğini, borç miktarının tahminine göre 6.000.000-7.000.000 TL kadar olduğunu, aldığı borçlar için katılanın hiçbir zaman bir evrak, çek veya senet vermediğini, borcunu ödemeyince yaklaşık bir ay önce bir senet düzenleyip verdiğini,
    Kovuşturma evresinde ek olarak; sanık ... ile gayri resmî nikahlı olarak evli olduklarını, katılan ile sanık ... arasında iki kez para alış verişi yapıldığını gördüğünü, katılanın suça konu senedi sanık ..."e verdiğini duyduğunu,
    Tanık Ramazan Çelik; organize sanayi bölgesinde mermer fabrikası olduğunu, 2010 yılı Ocak ya da Şubat ayında sanık ... ile katılanın iş yerine geldiklerini, ortak bir mermer fabrikaları olduğunu, bir fabrika daha alacaklarını söyleyerek kendisinin fabrikasına müşteri olduklarını, fabrika karşılığında 1.500.000 TL istediğini, ancak onların 1.000.000 TL teklif ettiklerini, kendisi ile anlaşamayınca sanık ..."in yanına gittiklerini, sanık ..."in mermer fabrikasının kendi fabrikasından daha büyük olduğunu, anlaşıp anlaşamadıklarını bilmediğini,
    İfade etmişlerdir.
    Sanık ... soruşturma evresinde; 1994-2010 yılları arasında mobilya mağazası işlettiğini, aynı zamanda kömür ve araç ticareti de yaptığını, 2002 yılında kurduğu Deveci Nakliyat isimli şirketin faaliyetine 2012 yılında son verdiğini, bu tarihten sonra geçimini önceki birikimleri ile sağladığını ve önceden kalan alacaklarını topladığını, düzenli bir geliri olmadığını, kendisine ait olan 8 adet tırın borçları nedeniyle haczedildiğini ve çalışmadığını, katılanı 2005 yılından itibaren tanıdığını, nakliye şirketi faaliyette iken son iki yıl katılanın mermer ocaklarından mermer nakliyesi yaptığını, katılanın 2006 yılında kendisini mermer ocağına ortak yapmak istediğini, bu nedenle parça parça olmak üzere toplam 6.750.000 TL kadar parayı elden katılana verdiğini buna ilişkin tanığı ve belgesi olmadığını, sadece birkaç kez muhasebecisi olan tanık Perihan"ın para verdiğini gördüğünü, katılanın zengin bir iş adamı olduğu için kendisinden para aldığını saklamasını istediğini, sanık ... ile mermer fabrikası sahibi olması nedeniyle 2003 yılında tanıştığını ve 10 yıldır hem ticaret yaptıklarını hem de dostluklarının bulunduğunu, katılanın kendisini mermer ocağına ortak etmek istediği 2006 yılında konuyu sanık ... ile görüştüğünü ve kendisinden 2012 yılına kadar parça parça elden 7.000.000 TL kadar para aldığını, bu paranın bir kısmı ile tır satın aldığını, kalanını da katılana verdiğini, ticari olarak zor bir dönemde olduğu için verdiği paraları katılandan geri istediğini, katılan ile buluştuklarını ve kendisinin alacaklı olduğu bir iş yerine gittiklerini, bu iş yerinden alacağına karşılık 70.000 TL bedelli bir çek aldıktan sonra katılan ile birlikte Konyaaltında bir kafede oturup hesaplarını görmeye başladıklarını, hesap sonunda kendisinin katılandan 6.750.000 TL alacaklı olduğunun ortaya çıktığını, kendisinin bir senet düzenlediğini ve katılanın da kabul ederek senedi imzaladığını, senedin adres kısmını ve düzenlenme tarihini katılanın yanında bulunan ismini bilmediği bir şahsın yazdığını, senetteki diğer yazıların kendisine ait olduğunu, 70.000 TL tutarındaki çekin yaptıkları hesabın yani 6.750.000 TL"nin içinde olduğunu, olay günü yanlarına gelmesi için hiç kimseyle görüşmediğini, olayın 28.06.2013 günü akşam üstü saat 19.00 veya 20.00 sıralarında gerçekleştiğini, senedin vadesine bir hafta kala borçlu olduğu sanık ..."in Konyaaltında bulunan Kanat Gayrimenkul isimli iş yerine giderek senedi gösterdiğini, sanık ..."i katılan ile telefonda görüştürüp senedin sağlamlığını sordurduğunu, sanık ..."in senedi almayı kabul ettiğini, katılan kendisini mermer ocağına ortak etmeyince suça konu senedi sanık ..."e verdiğini, böylece sanık ..."e olan borcundan kurtulduğunu, senedin gününde ödenmemesi nedeni ile sanık ..."in icra takibinde bulunduğunu katılandan öğrendiğini,
    Kovuşturma evresinde ek olarak; senetteki adres kısmı ile düzenleme tarihini yanlarına gelen... isimli bir şahsın yazdığını, senedin veriliş tarihinin 27 veya 28 Haziran olduğunu,
    Mahkemeye sunduğu 10.10.2014 havale tarihli dilekçesinde; 70.000 TL tutarındaki çeki katılana borcuna karşılık vermediğini, katılana ve şirketine borcunun bulunmadığını, katılanın kendisine "Benim sana 6.680.000 TL borcum var, 70.000 TL"lik çeki de ver, borcumun tamamı için 15.07.2013 ödeme tarihli senet vereyim, namus şeref sözü gününde öderim, sorun olmayacak" dediğini, çekin vadesinin uzun olması nedeniyle kabul edip çeki verdiğini,
    Mahkemeye sunduğu 06.10.2017 havale tarihli dilekçesinde; ..."tan aldığı 70.000 TL tutarındaki çekin vadesinin 4 ay olduğunu, katılanın 6.680.000 TL tutarında senet verecekken "Zaten seni mağdur ettim abim, çeki bana ver, 4 ay bekleme, senede ekleyelim, ben de çeki kullanırım, sana 6.750.000 TL senet vereyim, vadesi daha kısa 19 günlük vade var, bu şekilde biraz faydam olsun, zaten mağdur ettim" demesi üzerine senedin vadesinin kısa olması nedeniyle ve nasılsa ödenir düşüncesiyle teklifi kabul ettiğini,
    Temyiz aşamasında Yargıtay 15. Ceza Dairesi Başkanlığına hitaben yazdığı 28.02.2018 havale tarihli dilekçesinde; yıllar içerisinde sanık ..."den almış olduğu paralara karşılık verdiği senet ve sözleşmeleri davaya konu senedi aldıktan sonra yırttığını, senedi aldığı tarihte katılan ile aralarında imzaladıkları senedin ne için verildiğini düzenleyen ancak imha ettiğini düşündüğü protokolü daha sonra kişisel evrakı arasında bulduğunu, bu protokolün ortaklık anlaşmasının iptalinden sonra bizzat katılan tarafından adı, soyadı ve kimlik numarası yazılmak suretiyle imzalanarak kendisine verildiğini, protokolün aslının kendisinde olduğunu, talep edilmesi hâlinde protokolün aslını mahkemeye ibraz edeceğini,
    Sanık ... soruşturma evresinde; 1998 yılında Konya"da kardeşleri ile birlikte ...Mermer Makinaları İnşaat Ltd. Şti"yi kurduklarını, 2001 yılında da Antalya"da kurdukları Orkamar Madencilik Mermer A.Ş"nin 2009 yılına kadar faaliyetine devam ettiğini, bu şirketin faaliyetine son verdikten sonra Antalya"da emlak alım satım işleri ile uğraşmakta olduğunu, katılanı tanımadığını ve daha önceden görüp görmediğini hatırlamadığını, sanık ..."i ise nakliye işlerini yapması nedeniyle 2005 yılından itibaren tanıdığını ve ticari ilişkileri olduğunu, 2005 yılından itibaren sanık ..."e 300.000 veya 500.000 dolar civarında olmak üzere parça parça toplam 7.000.000 TL borç para verdiğini, bu paraların hepsini nakit olarak elden verdiğini, bu borcun sadece ikisi arasında olan ve şirket hesaplarını ilgilendirmeyen şahsi alacak verecek olduğunu, tanık olarak gösterebileceği kimse bulunmadığını, borç karşılığında zaman zaman senet düzenlediklerini, sanık ..."in bu parayı alırken bir mermer ocağına ortak olacağını söylediğini, her seferinde devir işleminden sonra ocağı satıp borcunu nakit olarak ödeyeceğini vaat ettiğini, sanık ... ile suça konu senedi kendisine verdiği tarihten birkaç gün önce Antalya Uncalı bölgesinde bir çay bahçesinin önünde karşılaştıklarında sanığın, katılandan alacağına karşılık senet aldığını ve bu seneti borcuna karşılık vermek istediğini ayak üstü söylediğini, bunun üzerine sanık ..."i emlak ofisine davet ettiğini, sanık ..."in birkaç gün sonra yalnız olarak iş yerine geldiğini, suça konu senedi gösterdiğini, sanık ..."in senedi kendisine vermeden birkaç gün önce de sanık ..."in telefonundan katılan ile görüştüğünde katılanın, senedin ödenmesinde problem olmayacağını, günü geldiği zaman ödeme yapacağını söylediğini, kendisinin de buna güvenerek senedi aldığını, senedi aldığında senedin ön kısmının tamamen yazılı olduğunu, arkasını sanık ..."in ciro ettiğini, aldıktan sonra kendisinin de senedi ciro imzası ile imzaladığını, sanık ..."in senedin fotokopisi üzerine senedi borcundan dolayı verdiğine dair yazı yazarak imzaladığını, birkaç gün sonra sanık ..."in daha önce vermiş olduğu 20 civarında toplam değeri 6.000.000-7.000.000 TL tutarındaki senetleri sanık ..."e teslim ettiğini, suça konu senedin vadesi geldiğinde sanık ..."in senet tutarını ödeyemeyeceğini söylediğini, senedi icraya koyacağını söyleyince "Verirsen ver avukata ne yapayım" dediğini, bunun üzerine avukatı aracılığıyla icra takibi başlattığını,
    Kovuşturma evresinde ek olarak; suça konu senet kendisine verildiğinde katılan ile telefonda görüştüğünü ve borcu zamanında ödeyip ödemeyeceğini sorduğunda katılanın "Bir gün de önce öderim, seni mahçup ederim" dediğini,
    Savunmuşlardır.
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarının unsurlarının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
    Dolandırıcılık suçu 5237 sayılı TCK"nın 157. maddesinde; "Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir." şeklinde düzenlenmiş, 158. maddesinde ise suçun nitelikli hâlleri sayılmıştır.
    Mal varlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
    1) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
    2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
    3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
    Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
    Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da, nesnel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik bir zarar olmalıdır.
    Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu diğer mal varlığına karşı işlenen suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece mal varlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.
    5237 sayılı TCK"nın 157. maddesinde yalnızca hileli davranıştan söz edilmiş olmasına göre, her türlü hileli davranışın dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesi gerekmektedir.
    Kanun koyucu anılan maddede hilenin tanımını yapmayarak suçun maddi konusunun hareket kısmını oluşturan hileli davranışların nelerden ibaret olduğunu belirtmemiş, bilinçli olarak bu hususu öğreti ve uygulamaya bırakmıştır.
    "Hile", Türk Dili Kurumu sözlüğünde; "Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika" (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s. 891) şeklinde, uygulamadaki yerleşmiş kabule göre ise; "Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez." biçiminde tanımlanmıştır.
    Öğretide de hile ile ilgili olarak; "Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir." (Sulhi Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler 2004, s. 453), "Hile, oyun, aldatma, düzen demektir. Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki doğurucu her davranış hiledir." (Nur Centel/Hamide Zafer/Özlem Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar, İstanbul 2011, Beta Yayınevi, 2. Baskı, Cilt I, s. 456) biçiminde tanımlara yer verilmiştir.
    Yerleşmiş uygulamalar ve öğretideki baskın görüşlere göre ortaya konulan ilkeler göz önünde bulundurulduğunda; hile, maddi olmayan yollarla karşısındakini aldatan, hataya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü eylem olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkânlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hallerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir.
    Failin davranışlarının hileli olup olmadığının belirlenmesi noktasında öğretide şu görüşlere de yer verilmiştir: "Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir." (Veli Özer Özbek/Koray Doğan/Pınar Bacaksız/İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2012, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, s. 650), "Hileli davranışın anlamı birtakım sahte, suni hareketler ile gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır." (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6. Baskı, s. 343), "Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir." (Nur Centel/Hamide Zafer/Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul 2011, Beta Yayınevi, 2. Baskı, Cilt I, s. 462).
    Esasen, hangi davranışların hileli olup olmadığı konusunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte, bu konuda olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır.
    Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren "Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle" dolandırıcılık suçu ise; suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK"nın 158/1-d maddesinde; "(1) Dolandırıcılık suçunun; ...d- kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur." şeklinde iken, suç tarihinden sonra 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun"un 14. maddesiyle “iki yıldan yedi yıla kadar hapis” şeklindeki yaptırım "üç yıldan on yıla kadar hapis" olarak değiştirilmiştir.
    Bu düzenleme ile toplumda yaşayan insanlar üzerinde güven etkisi oluşturan kurum, kuruluş ve tüzel kişiler aracı kullanılmak suretiyle kişilerin istismar edilmesinin önlenmesi amaçlanmış ve maddenin bu bölümüne ilişkin gerekçesinde de; "Birinci fıkranın (d) bendinde, dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişilerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi, bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Çünkü, kamu kurum veya kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişilikleri toplumda güven beslenen müesseler olarak kabul edilmiştir."şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
    Resmî belgede sahtecilik suçu TCK"nın 204. maddesinde;
    "(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmî belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) Resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır." şeklinde düzenlenmiştir.
    Suçun konusu resmî belge olup, resmî belgede bir kamu görevlisi tarafından görevi gereği düzenlenen yazıyı ifade etmektedir.
    Maddenin birinci fıkrasında resmî belgede sahtecilik suçu seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır. Birinci seçimlik hareket, resmî belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle, resmî belge esasında mevcut olmadığı halde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir. İkinci seçimlik hareket gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmektir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan resmî belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmaktadır. Birinci ve ikinci seçimlik hareketle bağlantılı olarak belirtmek gerekir ki; sahteciliğin, belge üzerindeki bilgilerin bir kısmına veya tamamına ilişkin olmasının, suçun oluşması açısından bir önemi bulunmamaktadır. Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmî belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin kişinin kendisi veya başkası tarafından düzenlenmiş olmasının bir önemi yoktur. Kullanma mütemadi suç şeklinde de gerçekleşebilir.
    Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak düzenlenmiş ve daha ağır bir yaptırıma bağlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesinin yanı sıra, suçun konusunu oluşturan belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belge olması gerekir. Kamu görevlisinin gerçeğe aykırı olarak bir olayı kendi huzurunda gerçekleşmiş veya bir beyanı kendi huzurunda yapılmış gibi göstererek belge düzenlemesi hâlinde, bu fıkra hükmünde tanımlanan suç oluşmaktadır.
    Maddenin üçüncü fıkrasında ise, suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması hükme bağlanmıştır.
    Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamu güveni olup, belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye eklemeler yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek, söz konusu eylemler suç olarak düzenlenmiş ve yaptırım altına alınmıştır.
    Sahtelikten söz edebilmek için, düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup, özel bir incelemeye tâbi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte (nesnel) bulunup bulunmadığının ve beş duyuyla ilk bakışta anlaşılabilir olup olmadığının şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlenmesi gerekir.
    Öte yandan ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
    Suç ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK"nın, "Kovuşturma Evresi"ne ilişkin üçüncü kitabının, "Kamu Davasının Yürütülmesi" başlıklı birinci kısmının, "Delillerin Ortaya Konulması ve Tartışılması" başlıklı dördüncü bölümünde yer alan, "Delillerin ortaya konulması ve reddi" başlıklı 206. maddesi;
    "(1) Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir.
    (2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
    a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
    b) Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa.
    c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa.
    (3) Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.",
    "Delil ve olayın geç bildirilmesi" başlıklı 207. maddesi ise;
    "(1) Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez."
    Şeklinde düzenlenmiştir.
    Görüldüğü üzere CMK"nın 206. maddesinin ikinci fıkrasında, ortaya konulması istenilen bir delilin reddolunacağı hâller gösterilmiş, 207. maddesinde ise, delilin ortaya konulması isteminin geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
    Uygulamada, iddianamede yer verilmeyen yeni delillerin duruşma evresinde araştırılması ve tartışılmasına soruşturmanın genişletilmesi (tevsii tahkikat) denilmektedir. Taraflar da mahkemeden soruştumanın genişletilmesi talebinde bulunabilirler. Soruşturmanın genişletilmesi kavramı, yargılamada bir geriye dönüşü ortadan kaldırmak, taraflara delil ileri sürme olanağını tanımak amacına yönelik bir ilkedir. Soruşturmanın genişletilmesi imkânından yararlanılarak bir delilin ortaya konulması istemi, mahkemenin süzgecinden geçmek durumundadır. Mahkeme bu istemi serbestçe değerlendirecek, talebin kabulü ya da reddi biçiminde bir karar verecektir. Mahkemece soruşturmanın genişletilmesi kapsamı içinde bir delilin toplanması ve tartışılması yerinde görüldüğünde, bunun için gerekli işlem yapılacaktır. Söz gelimi bu bir tanık olduğunda, tanık duruşmaya çağrılacak ve dinlenecektir (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Bası, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2008, s. 607; Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 10. Bası, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul, 2004, s. 537-538).
    Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık ..."in, daha önceden tanıdığı ve aralarında ticari ilişki bulunan katılana borcunu ödemek istediğini söylediği, bunun üzerine alacağını tahsil etmek isteyen katılanın olay günü Uşak"tan Antalya"ya gelerek sanık ..."in alacaklı olduğu tanık Sedat"ın iş yerine sanık ... ile birlikte gittiği, burada tanık Sedat"ın 70.000 TL tutarındaki çeki sanık ..."e teslim ettiği, sanık ..."in de bu çeki ciro ederek katılana borcuna karşılık olmak üzere verdiği, aynı gün akşam saatlerinde sanık ..."in, bir trafik kazası nedeniyle 3.000 TL borcu bulunduğunu, senet vermek istediğini ancak karşı tarafın kendisinin imzalayacağı senedi kabul etmeyeceğini söylemesi nedeniyle katılandan bu borcuna karşılık verilmek üzere bir senet imzalamasını istediği, borç miktarının az olması nedeniyle senedi imzalamayı kabul eden katılanın, sanık ..."in eliyle tutar vaziyette sehpaya koyduğu 30.10.2013 vade tarihli, 3.000 TL tutarında ve borçlu olarak kendi adının yazılı olduğu senedi okuyarak imzaladığı, ancak sanık ..."in, havanın karanlık olması ve yanlarına çağırdığı diğer sanık ... ile yaptığı münakaşadan istifade ederek katılana gerçekte boş olan suça konu senedi imzalattırdığı, sanık ..."in katılana bu şekilde imzalattırdığı senedi sonradan 15.07.2013 vade tarihli ve 6.750.000 TL tutarında olacak şekilde doldurup birlikte hareket ettiği diğer sanık ..."e ciro yoluyla verdiği, sanık ..."in de suça konu senedi ciro ederek katılan aleyhine icra takibi başlattığı iddiası ile açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece "...Gerek sanıklar arasında gerekse sanıklar ile katılan arasında 6.750.000 TL"lik mal varlığı değeri oluşturacak herhangi bir ticari münasebet belirlenemediği, sanıkların ekonomik durumunun bu denli yüksek miktarlı iş ve işlem yapmaya müsait olmadığı, senetteki katlama şeklinin de bilirkişi raporuna göre katılanın beyanını doğruladığı, sanıkların yüklenen suçları işlemedikleri yönündeki beyanlarının kendilerini suçtan kurtarmaya yönelik olduğu, suça konu senedin katılandan hile ile alınarak icra takibine konulduğu..." gerekçesiyle sanıkların kamu kurumunu araç olarak kullanmak suretiyle dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarından mahkûmiyetlerine karar verildiği anlaşılmış ise de;
    Katılanın aşamalarda, hatır amacıyla imzaladığı senet tutarının 3.000 TL olduğunu, sanık ..."e 6.750.000 TL borcunun bulunmadığını, bu tutardaki bir senedi imzalamadığını beyan ettiği ve boş bir senede imza attığı yönünde bir ifadesinin de bulunmadığı, sanık ..."in ise katılana 2006 yılından itibaren elden vermiş olduğu paraları geri istemesi nedeniyle katılan ile aralarında yaptıkları hesap sonucunda katılanın kendisine 6.750.000 TL borçlu olduğunun anlaşıldığını ve bu tutardaki senedi katılanın okuyup imzalayarak kendisine verdiğini savunduğu ve bu savunması doğrultusunda temyiz aşamasında Özel Direye hitaben yazdığı 28.02.2018 havale tarihli dilekçesinde, "Suça konu senedi aldığı tarihte katılan ile aralarında senedin ne için verildiğine ilişkin bir protokol imzaladıklarını, bu protokolün bizzat katılan tarafından adı, soyadı ve kimlik numarası yazılmak suretiyle imzalanarak kendisine verildiğini, daha önceden imha ettiğini düşündüğü bu protokolü kişisel evrakı arasında bulduğunu, protokolün aslının kendisinde olduğunu, talep edilmesi hâlinde protokolün aslını mahkemeye ibraz edeceğini" belirterek dilekçe ekinde sunduğu 28.06.2013 tarihli protokol başlıklı fotokopi belgede "Katılanın sahibi olduğu mermer ocağının daha önceden yapılan sözleşme gereğince yarı hissesinin 8.000.000 TL karşılığında sanık ..."e devredilmesi hususunda anlaşılmış olduğu, sanık ..."in katılana 6.750.000 TL ödeme yaptığı, geriye kalan 1.250.000 TL"yi ise ödeyemeyeceğini söylemesi üzerine aralarında yapılmış olan sözleşmenin iptal edilerek imha edildiği, bu nedenle katılanın sanık ..."den almış olduğu paralar karşılığında 6.750.000 TL tutarında, 28.06.2013 düzenleme ve 15.07.2013 vade tarihli senedi sanık ..."e teslim ettiği," bilgilerine yer verildiği nazara alındığında;
    Ceza yargılamasının amacının, hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın maddi gerçeğin ortaya çıkarılması olduğundan hareketle, sanık ..."in katılan ile birlikte imzaladıklarını savunduğu 28.06.2013 tarihli protokol metninin suça konu senet içeriğinin oluşturulma aşamasına ilişkin bulunması ve senedin sahte olarak oluşturulup oluşturulmadığı bakımından sanıklara atılı suçların sübutuna etkili nitelikte olması, ayrıca CMK"nın 207. maddesi uyarınca delilin ortaya konulması isteminin geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilememesi gerektiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, protokol aslının getirtilerek katılandan protokol içeriğinin doğru olup olmadığının ve protokolün kendisi tarafından imzalanıp sanık ..."e verilip verilmediğinin sorulması, katılanın inkâr etmesi hâlinde protokoldeki katılanın adı, soyadı ve kimlik numarası ile katılan adına atılmış bulunan imzanın katılanın eli ürünü olup olmadığının ve renkli fotokopi gibi bir yöntemle senede eklenip eklenmediğinin tespit edilmesi amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılması ve toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesi gerekirken, eksik araştırmayla sanıklar hakkında mahkûmiyet hükümleri kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
    Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı, itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 17.09.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi