8. Hukuk Dairesi 2011/7821 E. , 2012/4489 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile ... aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair ... Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 20.10.2010 gün ve 213/509 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı, kadastro çalışmaları sırasında adına tespit ve tescil edilen 119 ada 8 parsel sayılı taşınmazın sınırında yer alan ve üzerinde fırın bulunan aynı ada 26 parsel sayılı taşınmazın miras yoluyla kendisine intikal ettiğini, eklemeli olarak 20 yıldan fazla süre ile zilyetliğinde bulunduğunu açıklayarak 119 ada 26 nolu parselin tapu kaydının iptali ile adına kayıtlı bulunan aynı ada 8 nolu parsele eklenmek suretiyle adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı köy tüzel kişiliği temsilcisi, dava konusu taşınmazın köye ait olduğunu, tüm köylü tarafından ortak kullanılan yerlerden bulunduğunu bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın tüm köylü tarafından ortak kullanılan fırın niteliğindeki bir yer olduğu, davacının bu yerde kişisel ya da başka bir yolla hakkı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller, tüm dosya kapsamından; dava konusu 119 ada 26 parsel sayılı taşınmaz, senetsizden, arsa niteliği ile 53,11 m2 yüzölçümlü olarak, 20 yılı aşkın süreden beri köyün ve köylülerin tasarrufunda bulunduğu açıklanmak suretiyle 9.7.2007 tarihinde ... adına tespit edilmiş, 9.10.2007 tarihinde kesinleşen tutanağa istinaden tapu kaydı oluşmuştur.
Keşifte dinlenilen yerel bilirkişiler; dava konusu taşınmazın önceki maliki tarafından köye bağışlandığını, köylüler tarafından fırın olarak kullanıldığını bildirmişlerdir. Mahkemece, bilirkişilerin beyanları esas alınarak davanın reddine karar verilmiştir. Davacı miras yoluyla intikal ve eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanarak, iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Bu tür uyuşmazlıklarda maddi olaylardan olan zilyetliğin tanık dahil her türlü delille kanıtlanması mümkün bulunmaktadır. İncelenmekte olan olayda, davacı tarafından tanık istesi verildiği ve dinlenilmesinden vazgeçilmediği halde, bildirilen tanıklar dinlenilmeden salt yerel bilirkişi sözleriyle yetinilerek hüküm kurulmuştur. 6100 sayılı HMK.nun 266. (HMUK. 275) maddesinde hangi amaçla bilirkişinin bilgisine başvurulacağı açıklanmıştır. Bunun dışında, tanık sözleri ile tespiti gereken bir husus için tanık dinlenilmeden yerel bilirkişinin bilgisi ile yetinilip karar verilemez (HGK 30.03.1994 tarih 1993/8- 939 Esas, 1994/176 Karar). Bu nedenle, yerel bilirkişiler ile davacı tarafından sunulan 6.5.2009 tarihli tanık listesinde bildirilen tanıkların, 6100 sayılı HMK.nun 243 ve 244. (HMUK. 258) maddeleri hükümleri uyarınca ve mümkün olduğunca keşif yerinde hazır bulunmak üzere davetiye ile çağrılmaları, aynı Kanunun 259/2 ve 290/2. (HMUK. 259) maddeleri hükümleri uyarınca ve mümkün olduğunca taşınmaz başında yapılacak keşif yerinde dinlenilerek taşınmazın öncesinin kime ait olduğu, kimler tarafından ne şekilde kullanıldığının tespit edilmesi, beyanları arasında aykırılık çıktığı takdirde aynı Kanunun 261/1. (HMUK. 265) maddesi hükmü gözönünde tutularak çelişkinin giderilmesine çalışılması, ondan sonra iddia ve savunma çerçevesinde tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm tesisi gerekir. Mahkemece sadece yerel bilirkişi sözleri ile yetinilip uyuşmazlığın esası hakkında yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 18,40 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 21.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.