Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1442
Karar No: 2021/839
Karar Tarihi: 24.06.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1442 Esas 2021/839 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1442 E.  ,  2021/839 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili dava dilekçesinde; Kahramanmaraş Merkez İlçe Erkenez çay yatağındaki kum ocak sahasının kiralama işlemlerinin 1995-2004 yılları arasında Defterdarlık Milli Emlak Müdürlüğü’nce yürütüldüğünü, bu kapsamda Hazine tarafından Baydemirli ve Önsen Belediyeleri ile ocak kiralama sözleşmesi yapıldığını ancak Belediyelerin ocakları davalıya kiraya verdiklerini, kum ocaklarının işletilmesi konusunda yapılan şikâyet üzerine Maliye Bakanlığınca yapılan inceleme sonucunda davalının kaçak ve fazla malzeme aldığının tespit edildiğini, her iki Belediyenin Hazineden kiraladığı kum, çakıl ocaklarının işletilme hakkını sözleşmede kiracının hakkını devredemeyeceği, ortak alamayacağı, kiralanan yeri genişletemeyeceği düzenlenmiş olmasına rağmen sözleşmeye aykırı olarak davalıya devrettiğini, Belediyeler ile davalı arasında yapılan sözleşmenin Hazineyi bağlamadığını, davalı şirketin haksız fiil hükümlerine göre sorumluluğu bulunurken Belediyelerin de kira dönemleri ile sınırlı davalı şirket ile birlikte sözleşmesel sorumluluğu bulunduğunu ileri sürerek kaçak alınan ve ödenmeyen malzeme bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı Hazinenin davada taraf ehliyeti bulunmadığını, davanın Maden Kanunu gereğince intibak işleminin yapıldığı tarih itibariyle bir yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmadığını, davaya dayanak yapılan raporun hatalı olduğunu, müvekkilinin ocaklarda bedelini ödeyerek, sözleşmeye dayalı ve ruhsatlı olarak çalıştığını, müvekkili şirketin Belediyelerden malzeme satın alma ihaleleri ile ilgili olarak belediye başkanları, encümen üyeleri ve müvekkili şirket ortakları aleyhine sahte evrak düzenleyerek ihaleye fesat karıştırmak, görevi ihmal ve kötüye kullanma suçlamasıyla Kahramanmaraş Ağır Ceza Mahkemesine açılan davada beraat ettiklerini, müvekkili şirketle Önsen Belediyesi arasında yapılan sözleşmeye Defterdarlığın da izin verdiğini, ruhsatsız dönemde alınan malzemenin kaçak alınan malzeme gibi nitelendirilmesinin ve sözleşmelerin hiçbirisinde tüvenan malzeme satışı olmamasına rağmen hesaplamaların tüvenan üzerinden yapılmasının hatalı olduğu, sebepsiz zenginleşmenin söz konusu olmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
    Mahkemenin Birinci Kararı:
    6. Kahramanmaraş 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.05.2007 tarihli ve 2006/361 E., 2007/175 K. sayılı kararı ile; davacı tarafından Önsen Belediyesi aleyhine bu dava konusu ile aynı konuda alacak davası açıldığı, Kahramanmaraş 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin hakem sıfatıyla gördüğü 2006/722 esas sayılı dava ile bu dava arasında hukukî ve fiili irtibat bulunduğu, biri hakkında verilecek kararın diğerini de etkileyeceği gerekçesiyle bu dosyanın hakem sıfatıyla görülen 2006/722 esas sayılı dosya ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
    Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
    7. Kahramanmaraş 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 02.03.2009 tarihli ve 2009/1892 E., 2009/2985 K. sayılı kararı ile; “…Davalı şirket, özel hukuk tüzel kişisi olup 3533 sayılı Yasa’nın 1. maddesinde hakeme tabi olduğu belirtilen daire ve müesseselerden değildir. Bu nedenle hakkında açılan davaya Hakem Mahkemesinde bakılamaz. Mahkemece işin esasının incelenmesi gerekirken, Hakem Mahkemesinde görülmek üzere oradaki dosya ile birleştirme kararı verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Mahkemenin İkinci Kararı:
    9. Bozma sonrası dosyanın tevzi edildiği Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.05.2012 tarihli 2009/600 E., 2012/183 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyulmasına karar verilerek davalı şirketin kum ve çakıl aldığı sahanın Önsen ve Baydemirli Belediye Başkanlıkları ve Hazine ile yapılan sözleşme ile Belediyelere kiraya verildiği, her iki Belediyenin de kiralama yapmak suretiyle işletme hakkını alt kiracı sıfatıyla davalı şirkete devrettiği, Belediyeler ile Hazine arasında yapılan sözleşmenin eki şartnamenin 2. maddesinde sahalardan fazladan kum-çakıl alındığı takdirde Belediyeler aleyhine cezai şart öngörüldüğü ancak Belediyelerle davalı arasında yapılan sözleşmeye fazla malzeme alınmayacağı şeklinde bir kayıt konulmadığı, davalı şirketin davacı Hazine ile direkt sözleşmenin tarafı olmadığından sözleşmede kararlaştırılan cezai şart bedelinden sorumlu olmadığı, ayrıca davacı Hazine tarafından Belediyeler aleyhine aynı gerekçelerle tazminat davaları açıldığı, açılan davaların birleştirilerek hakem sıfatıyla bakıldığı ve her bir Belediyenin ayrı ayrı tazminata mahkum edildiği, hüküm altına alınan tazminat karşısında açılan bu davanın mükerrer olduğu ve bu kapsamda davacı Hazinenin herhangi bir zararı kalmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
    10. Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 02.10.2014 tarihli ve 2014/11429 E., 2014/12818 K. sayılı kararı ile; “…Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden, davanın, davacı hazine tarafından dava dışı Önsen ve Baydemirli Belediyelerine kiralanan kum ve çakıl sahasından sözleşmede yazılandan fazla miktarda alınan kum ve çakıl nedeni ile uğranılan zararın ödetilmesi istemine ilişkin olduğu, kum ve çakılın davalı şirket tarafından çıkartıldığı, bu konuda taraflar arasında ihtilaf bulunmadığı anlaşılmaktadır.
    818 sayılı Borçlar Kanunu 41. maddesi uyarınca “Bir kimse, gerek kasten gerekse ihmal veya dikkatsizlik tedbirsizlik sonucu haksız bir şekilde, başkasının zarara uğramasına sebep olursa, o zararı tazmin ile sorumludur. Aynı kanunun 50. ve 51. maddeleri uyarınca birden fazla kimse birlikte bir zarara neden olursa veya farklı sebeplere (haksız fiil, sözleşme, kanun) binaen zarardan mesul oldukları takdirde zarar görene karşı müteselsilen sorumlu olacaklardır.
    Şu durumda, davacının dava dışı belediyelere kiraladığı kum ve çakıl sahasından sözleşme hükümleri uyarınca kiralanandan fazla alınan kum ve çakıl bedeli için haksız fiil hükümleri uyarınca kum ve çakılı alan davalı şirkete husumet yöneltebileceği, davanın haksız fiil hükümleri uyarınca görülüp çözümlenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Mahkemece yanılgıya düşülerek davacıya karşı sözleşme hükümleri uyarınca sorumlulukları bulunan dava dışı belediyelere karşı açılan davalar bulunması, davalı şirketin sözleşmenin tarafı olmaması nedeni ile kendisine husumet yöneltilemeyeceği gerekçesi ile istemin reddi isabetli olmayıp, işin esası hakkında inceleme yapılarak karar verilmesi gerektiğinden hükmün bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle davacının sair temyiz itirazları incelenmeksizin karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    12. Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.10.2015 tarihli ve 2014/858 E., 2015/771 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten, aynı eyleme dayalı olarak Belediyeler aleyhine açılan davaya hakem sıfatıyla bakılarak davacı Hazine lehine hüküm tesis edildiği, aynı konuda aynı alacağın bu davada da talep edilmesinin mükerrer talep olduğu, ayrıca Belediyelere karşı açılan davalarda alacak talebi karara bağlanmış olmakla davacının tekrar talepte haklılığının kalmadığı, davalı şirketle sözleşme yapan Belediyelerin davalı aleyhine her zaman dava açma hakkının mevcut olduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dışı Önsen ve Baydemirli Belediyelerine Hazine tarafından kiralanan kum ve çakıl sahasından anlaşma yapılan miktardan fazla miktarda kum ve çakıl alan davalı şirkete karşı husumet yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı, dava dışı Belediyeler aleyhine hakem mahkemesinde aynı zarara yönelik Hazine tarafından açılan davanın karara bağlanması karşısında bu davanın mükerrerlik taşıyıp taşımadığı; buradan varılacak sonuca göre uğranılan zarardan davalının sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    15. Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
    16. Dava konusu alacağın doğduğu iddia olunan tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK), “Borçların Teşekkülü” başlığı altında, sözleşmeden doğan borçlar (md.1– 40) ile haksız fiilden doğan borçlar (md.41– 60) düzenlenmiş; yine aynı başlık altında, borçların üçüncü genel kaynağı olarak, haksız (sebepsiz) iktisaba (md.61– 66) yer verilmiştir.
    17. Bunların dışında kanundan doğan borçlar da bulunmaktadır.
    18. Özetle, hukukumuzda borçların kaynağı; sözleşme, haksız fiil, sebepsiz iktisap ya da bir kanun hükmü olarak kabul edilmiştir.
    19. Sözleşme, tek taraflı hukukî işlemden farklı olarak, en az iki irade beyanını içerir ve bu irade beyanlarının birbirine uygun ve karşılıklı olması gerekir.
    20. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda sorumluluğun diğer bir genel kaynağı olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için, bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayanmaması gerekir.
    21. Kanundan doğan borçlarda da, borç kaynağını kanundan almakta ve sorumluluk buna göre belirlenmektedir.

    22. Bir diğer sorumluluk nedeni olarak 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenen ve 41. maddesinde ifadesini bulan haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Haksız fiilden söz edilebilmesi için şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalıdır. İkinci unsur, fiili işleyenin kusurudur. Üçüncü olarak, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalıdır. Nihayet, doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemez.  
    23. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. maddesine göre, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar veren kimse bu zararı tazmine mecburdur. Bu şekilde haksız fiilden sorumluluğun tazminat borcunun kaynağını oluşturduğu düzenlenmiştir. Özel bir sorumluluk hükmüyle düzenlenmemiş bütün hâllerde, bir  kimse için haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olması, BK"nın 41. maddesindeki şartların  gerçekleşmesine bağlıdır. Bir başka deyişle, ayrık bir düzenleme bulunmayan kusur sorumluluğu  hâllerinde, BK’nın 41. maddesi ve devamında yer alan hükümler uygulanır.
    24. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49. maddesinde de benzer bir düzenlemeye gidilerek kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verenin bu zararı gidermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.
    25. Bu aşamada hukukumuzda yerini bulan müteselsil sorumluluk kavramına da değinmek gerekmektedir.
    26. Müteselsil borçluluk; bir irade beyanı veya kanun hükmü dolayısıyla bir edimin birden ziyade borçlulardan her birinin tamamını ifa etmekle yükümlü bulunduğu, alacaklının ise tamamını ancak bir defa ifa etmek üzere edimi borçlulardan dilediği birinden talep etmeye yetkili olduğu ve borçlulardan birinin ifası veya ifa yerini tutan fiiliyle diğerlerinin bu oranda alacaklıya karşı borçtan kurtulacakları bir birlikte borçluluk hâlidir (Akıntürk, T.: Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s.35).
    27. Gerçekten de birden ziyade kimse, alacaklıya karşı aynı sebepten dolayı ve her biri borcun tamamı için “asıl borçlu” sıfatıyla borçlu olurlarsa, müteselsil borçluluktan bahsedilebilecektir (Tekinay, S.S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, İstanbul 1993, s.285).
    28. Müteselsil borçluluğun kaynakları, diğer bir ifadeyle birden fazla borçlular arasında teselsül ilişkisinin hangi sebeplerden ileri geldiği, mülga BK’nın 141. maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre;
    “Alacaklıya karşı, her biri borcun mecmuundan mesul olmağı iltizam ettiklerini beyan eden müteaddit borçlular arasında teselsül vardır.
    Böyle bir beyanın fıkdanı halinde teselsül ancak kanunun tayın ettiği hallerde olur”.
    29. Benzer düzenleme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 162. maddesinde de yer almış olup madde;
    “Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar.
    Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hâllerde doğar.” hükmünü içermektedir.
    30. Görüldüğü üzere hem 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 141. maddesinde hem de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 162. maddesinde müteselsil borçluluğu doğuran iki kaynak kabul edilmiştir. Bunlardan ilki birinci fıkra uyarınca irade beyanı ile meydana gelen, “iradeden” kaynaklanan müteselsil borçluluk, diğeri ise ikinci fıkrada belirtildiği üzere kanunun öngördüğü hâllerde ortaya çıkan “kanundan” kaynaklanan müteselsil borçluluktur.
    31. Kanundan kaynaklanan teselsül, müteselsil borçluluğun doğrudan doğruya bir kanundan kaynaklanması hâlidir. Diğer bir ifadeyle bizzat kanun koyucu tarafından öngörülen müteselsil borçluluk durumudur.
    32. Kanundan kaynaklanan müteselsil borçluluk hâllerinden biri de 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 50 ve 51 maddeleri ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61 ve 62 maddelerinde düzenlenen müteselsil sorumluluk hâlidir. Kanun koyucu birden fazla kimselerin müşterek kusurlarıyla bir zarara sebebiyet vermeleri hâlinde, bu kimselerin zarara uğrayana karşı müteselsilen sorumlu olmalarını öngörmüştür (Akıntürk, s.123).
    33. Birden çok kişi aynı zarardan aynı sebepten veya çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabilir. Bu durum iki veya daha çok kişinin şahsında sorumluluğun ya da herhangi bir tazminat yükümlülüğünün şartlarının gerçekleşmesi hâlinde söz konusu olur. Buna göre birden çok kişi aynı zarara birlikte sebep olabilecekleri gibi, çeşitli nedenlerle de sebep olabilirler. İkinci hâlde sorumlulardan yalnız biri söz konusu zarara sebebiyet verirken, diğeri sebebiyet vermediği böyle bir zararı başka bir nedenle tazmin zorunda kalabilir.
    Sonuç itibariyle müteselsil sorumluluk üç hâlde doğabilir. Birinci hâlde, zarar verenlerden her birinin ayrı ayrı sorumlu olduğu iki veya daha fazla sebep bir araya gelmekte ve bu suretle zararlı sonucu meydana getirmektedir.
    İkinci hâlde ise zarar, iki veya daha çok sebepten değil, hukuken önem taşıyan bir tek sebepten doğmaktadır. Ancak burada hukuk düzeni bu tek sebep için iki ayrı kişiyi sorumlu tutmaktadır.
    Üçüncü hâlde ise, zarar yine bir tek sebepten meydana gelmekle birlikte, sorumluluk hukukuna göre bu zarardan sadece bir kişi sorumlu olmaktadır. Ancak, zarar veren yanında üçüncü bir kişi de bir sözleşme gereğince söz konusu zararı gidermeyi (sorumluluğu) üzerine almaktadır (Eren, F.:Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s.831, 832).
    34. Aynı zarardan dolayı birden çok kişinin zarar görene karşı sorumluluğu, hukuk politikası açısından üç ayrı şekilde düzenlenebilir. Bunlar; sorumlulukların paylaştırılması, sorumlulukların toplanması ve sorumlulukların yarışmasıdır.
    Sorumlulukların paylaştırılmasında, aynı zarardan sorumlu olan birden çok kişinin kısmî sorumluluğu söz konusu olur. Burada zarar verenlerden her biri, zarara sebep olduğu oranda sorumludur.
    Sorumlulukların toplanmasında, birden çok kişiden her biri, diğerinden bağımsız olarak zararın tamamından sorumludur. Zarar gören, uğradığı zararı sorumluların her birinden ayrı ayrı talep eder. Birinin zararı tazmin etmesi, diğerinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Burada zarar verenlerin sorumlulukları toplanmaktadır.
    Son olarak taleplerin yarışmasında tazminat yükümlülerinden her biri zarar görene karşı, diğer yükümlü veya yükümlüler tarafından zararın tamamı tazmin edilinceye kadar sorumludur. Tazminat yükümlülerinden her biri, sanki zarara tek başına sebebiyet vermiş gibi, zararın tamamı tazmin edilinceye kadar bundan sorumlu olurlar. Taleplerin yarışmasında zarar bir defa tazmin edilir. Ancak zarar görenin zararı tazmin edilinceye kadar zarar verenlerin tamamı bundan sorumlu olur.
    Taleplerin yarışması sisteminde zarar görene ayrıcalık tanınmakta, ona sorumluların tamamına ve dilediğine dava açma hakkı tanınmaktadır.
    Tazminat yükümlülerinden biri zararı tazmin ettiği oranda diğerleri de sorumluluktan kurtulmaktadır. Zararın tamamı tazmin edilirse, sorumluluğun tamamı, bir kısmı tazmin edilirse, o kısmı sona erer. Bu bakımdan, taleplerin yarışması ilkesi borcu sona erdirici bir niteliğe sahiptir. Burada zarar gören uğramış olduğu zarardan daha fazla tazminat alamaz, zarar bir defa tazmin edilir. Bu niteliği itibariyle de taleplerin yarışması, zarar görenin sebepsiz zenginleşmesini önler. Zira burada zenginleşme yasağı geçerlidir. Sorumlulukların (taleplerin) yarışmasına müteselsil sorumluluk da denir (Eren, s.832).
    35. Tük hukukunda hâkim olan ilke, taleplerin yarışması ilkesidir. Birden çok kişinin aynı zarardan sorumluluğuna, “Müteselsil sorumluluk” adı verilmektedir. Doktrinde buna “taleplerin yarışması” da denilmektedir (Eren, s.833).
    36. Müteselsil sorumluluk birden çok kişinin aynı zarardan, yükümlülerden her birinin zarar görene karşı, diğer yükümlüler tarafından zararın tamamını tazmin edinceye kadar sorumlu olmasıdır (Kırca, Ç.: Müteselsil Sorumlulukta Borçlar Kanunu Tasarısı ile Getirilen Değişiklikler, Prof. Dr. Fikret Eren’e Armağan, Ankara 2006, s.644).
    37. Müteselsil sorumluluk, hem maddi zararın hem de manevi zararın tazmininde söz konusu olur. Birden çok kişinin bir zarardan sorumlu olması için bu zararın tek ve aynı zarar olması gerekir. Bölünemeyen, zarar verenlerden her birine paylaştırılması mümkün olmayan zarara tek zarar denilir. Buna karşılık, zarar verenlerden her biri, bağımsız bir zarara neden olmuş veya zararın tespiti mümkün bir kısmına sebep olmuşsa, müteselsil sorumluluk değil, kısmi sorumluluk söz konusu olur. Bu taktirde zarar verenlerden her biri, sebep olduğu zararı veya kısmi zararı tazmin eder (Eren, s.833).
    38. Müteselsil sorumluluğu doğuran sebepler 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 50. maddesinde ve Türk Borçlar Kanunu’nun 61. maddesinde ortaya konulmuştur.
    39. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Müteselsil mesuliyet” ana başlığı altında “Haksız fiil halinde” alt başlığını taşıyan 50. maddesinin 1. cümlesi “Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer"an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar.” şeklinde düzenlenmiştir.
    40. Benzer açıklama 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Müteselsil sorumluluk” ana başlığı altında “Dış ilişkide” alt başlığını taşıyan 61. maddesinde de yer almaktadır. Anılan madde;
    “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” düzenlemesini içermektedir.
    41. Müteselsil sorumluluk aynı sebebe dayanabileceği gibi değişik sebeplere de dayanabilir.
    42. Birden çok kişi aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabilir. Aynı zararı doğuran çeşitli sebepler, kusur sorumluluğu (haksız fiil), sözleşme ve kusursuz sorumluluk (kanun) olabilir. Bu suretle, birden çok zarar verenden biri, aynı zararı haksız fiil, diğeri sözleşme, bir başkası da özen veya tehlike sorumluluğuna göre tazmin zorundadır (Eren, s.839).
    43. Müteselsil sorumluluk iki ilkeyi beraberinde getirir. Bu ilkelerden birisi zarar verenle zarar gören arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla dış ilişki (BK’nın 50., TBK’nın 61. maddesi); ikincisi ise zarar verenler arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla iç ilişkidir (BK’nın 51., TBK’nın 62. maddesi).
    44. Zarar gören ile zarar veren arasındaki ilişkiyi düzenleyen dış ilişki müteselsil sorumluluğun ilk ilkesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
    45. Müteselsil sorumluluk, zarar görene diğer borç ilişkilerine oranla zarar verenler karşısında daha güçlü ve ayrıcalıklı bir durum sağlar. Buna göre, zarar gören tazminatın tamamını, dilediği taktirde zarar verenlerin tamamından talep edebileceği gibi, bir kısmından veya sadece birinden de talep edebilir (Eren, s.840).
    46. Diğer bir ifadeyle alacaklı, borçluların hepsini birden takip veya dava edebileceği gibi, bunların içinden dilediği birini veya bir kaçını da takip veya dava edebilir. İşte alacaklının, borçlulardan dilediğini ya da dilediklerini ifa istemine muhatap tutabilmesi, onun bir seçim hakkına sahip bulunduğunu gösterir. Alacaklının bu hakkı borç tamamen ödeninceye kadar devam eder (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.285). Bu durumda kişilerin yarışmasından (Personenkonkurenz) bahsedilir (Antalya, G.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt II, İstanbul 2017, s.545).
    47. Alacaklının, ifayı borçluların birinden istemesi ya da yalnız onu dava etmesi veya ifaya mahkûm ettirmesi, diğer borçluları borçtan kurtarmaya yetmez. Diğer borçluları ifa yükümünden kurtaran şey, ifa istemine muhatap olan borçlunun ifada bulunmasıdır; sadece mahkûm olması değildir. Kısaca, alacaklı, borçlulardan birini takip veya dava ettikten, hatta onu mahkûm ettirdikten sonra bile -ifayı tamamen elde etmedikçe- diğer borçlulara başvurmak hakkını muhafaza eder (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.286).
    48. Tazminatın tamamının zarar verenlerden yalnız birisine karşı açılan davada talep edebilmesi, zarar görene ispat ve tahsil kolaylığı sağlar. Buna göre, zarar gören tazminat davasını en sağlam ispat araçlarına sahip olduğu zarar verene karşı açabileceği gibi, böyle bir davayı, tazminatı ödeme gücü en fazla olan zarar verene karşı da açabilir. Bu sayede zarar gören zarar verenlerden her birini ayrı ayrı dava edip, sayısız zahmetlere katlanacağı yerde, tamamı aleyhine açacağı bir tek dava ile de kolayca sonuca ulaşabilir. Keza, zarar görenin, tazminat alacağının bir kısmını, bir zarar verenden, diğer kısmını da diğer zarar verenden istemesi mümkündür. Ancak, burada “tek zarar, tek tazminat ilkesi” geçerli olduğundan, tazminat ödeme borcu, zarar verenlerden biri tarafından yerine getirildiği oranda sona erer. Zarar verenlerden biri, tazminatın tamamını ödediği taktirde, borç ortadan kalkar, dolayısıyla, zarar gören böyle bir hâlde artık diğer zarar verenlerden tazminat talep edemez (Eren, s.840).
    49. Zarar verenlerin her biri zarar görenin uğramış olduğu zarar nedeniyle doğan tazminatın tamamından sorumlu olup, bu sorumluluk borcun ödenmesine kadar devam eder.
    50. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) “…Müşterek borçluların mesuliyeti” başlıklı 142. maddesinin 1. fıkrasına göre (TBK 163/1); “Alacaklı müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden borcun tamamen veya kısmen edasını istemekte muhayyerdir.”. Bu maddede zarar görenin zarar karşılığı isteyeceği tazminatın nasıl ve ne miktarda talep edebileceği belirtilmiştir.
    51. Aynı Kanun’un 142. maddesinin 2. fıkrasına göre ise (TBK 163/2); “…Borcun tamamen edasına kadar bütün borçluların mesuliyeti devam eder.” şeklindeki düzenleme ile borcun ancak tamamen ödenmesi ile son bulacağına vurgu yapılmış; “Müteselsil borcun sukutu” başlıklı 145. maddesindeki (TBK 166) “Tediyesi ile veya yaptığı takas ile borcun tamamını veya bir kısmını iskat etmiş olan müteselsil borçlulardan biri, sakıt olan borç nispetinde, diğer borçluları halas etmiş olur.
    Eğer müteselsil borçlulardan biri borç tediye olunmamış iken ondan tahallüs etmiş ise, diğer borçlular ancak halin veya borcun mahiyetinin irae ettiği nispette bu beraetten istifade edebilirler.” yönündeki hükmü ile de bu durum desteklenmiştir.
    52. Müteselsil sorumluluğun getirdiği ikinci ilke, zarar verenler arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla iç ilişkidir.
    53. İç ilişki rücu ilişkisi olup, tazminat borcunun ortaya çıkmasına neden olan sorumluların birbirleri ile olan ilişkisidir. Rücu ilişkisinden doğan hak ise rücu hakkıdır.
    54. Rücu, kendisine veya başkasına ait bir borç ifa ederek alacaklıyı tatmin eden kişinin, alacaklıya yaptığı edanın tamamını veya bir kısmını başka kişiden talep etmesidir.
    Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip olur (Antalya, s.554).
    55. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 51. maddesi (TBK 62) iç ilişkiyi düzenlemiştir. Bu maddelere göre tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, yaptığı fazla ödeme için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahiptir ve zarar görenin haklarına halef olur ve buradaki rücuda teselsül değil, pay esası geçerlidir.
    56. Müteselsil sorumlulukta sorumluların birbirlerine karşı rücu ilişkisinde göz önünde tutulacak ilkeler Borçlar Kanunu’nun 50. maddenin 1. fıkrası ile 51. madde de (TBK 62/1) düzenlenmiştir.
    “ Haksız fiil halinde” başlığını taşıyan 50. maddenin 1. fıkrası;
    “Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer"an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar. Hakim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun şumulünün derecesini tayin eyler.”
    “Muhtelif sebeplerin içtimaı hâlinde” başlığını taşıyan 51. madde;
    “Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur.
    Kaideten haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiş olan kimse en evvel, tarafından hata vaki olmamış ve üzerine borç alınmamış olduğu halde kanunen mesul olan kimse en sonra, zaman ile mükellef olur.” şeklinde düzenlenmiştir.
    57. Kusur, hafif ihmalden başlayarak en ağır şekli olan kasta doğru bir yükselme gösterir. Rücu ilişkisinde kasten zarar veren, ihmali ile zarar verene oranla daha yüksek bir paya sahip olur. Birlikte zarar verenlerin yarattıkları tehlikenin yoğunluğundan amaç, onların davranış, faaliyet veya işletmelerinin zararlı sonucun doğmasındaki etkinlik ve elverişlilik derecesidir (Eren, s.844).
    58. İç ilişkide sorumluluk, müteselsil sorumluluk olarak kabul edilmez. Burada herkes kendi kusur oranı doğrultusunda sorumlu olur. Bu sorumluluk dağılırken kişilerin yarattığı tehlike ile kusurun ağırlığı önem taşır. Ödemeyi yapan sorumlu, eğer kendisinin ödemesi gereken miktardan daha fazlasını ödemek zorunda kalır ise zarar görene o oranda halef olur.
    59. Somut olayda, davacı Hazine davasını davalı şirketin Hazineye ait kum ocaklarını aralarında sözleşmesel bir ilişki olmaksızın izinsiz kullanarak kaçak kum aldığı iddiasına dayalı olarak açmıştır. Davalı şirket vekili ise; dava dışı Önsen ve Baydemirli Belediyeleri ile aralarında yaptıkları sözleşmeye dayalı olarak kum ocağını kullandıklarını, haksız kullanımları olmadığını savunmuştur. Bu açıklamalar karşısında açılan davada davalı şirketin sorumluğunun sorumluluk kaynaklarından haksız fiile dayalı olduğunu söylemek mümkündür.
    60. Aynı zarara ilişkin olarak Önsen Belediyesi aleyhine 06.12.2006 tarihinde, Baydemirli Belediyesi aleyhine ise 03.08.2006 tarihinde sözleşmeye dayalı zararın tahsili istemli hakem mahkemesi sıfatıyla Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan ve birleştirilen davaların hakem sıfatıyla yapılan yargılaması sonucunda 09.05.2012 tarihinde davaların kabulüne karar verildiği görülmüştür. Ancak mahkeme kararının tarafların itirazı üzerine henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır.
    61. Davacı Hazine, eldeki bu davayı her iki Belediye aleyhine açtığı davadan önce açmıştır. Belediyeler aleyhine açılan davalarda yargılama yapılıp karar verilmişse de kararlar henüz kesinleşmemiş olup davacı Hazinenin zararının tazmin edildiğine dair bir bilgi ve belge dosyada bulunmamaktadır.
    62. Bu durumda kum ocağından fazla kum ve çakıl alınması sebebiyle davacı Hazine’nin uğradığı zararı çeşitli sorumluluk hâlleri ile sebep olanların birinden veya hepsinden istemesi mümkündür. Diğer bir ifadeyle davacı zararının tamamı ifa edilene kadar müteselsil sorumlu konumunda olan herkesten zararının tazminini isteyebilecektir.
    63. Bu nedenlerle Hazinenin hem Belediyeler aleyhine hem de davalı şirket aleyhine dava açmasında hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.
    64. Ancak, müteselsil sorumlulardan biri tarafından ödeme yapıldığı takdirde, tüm sorumluların o ödeme miktarı kadar sorumlulukları sona ereceğinden mahkemece hüküm kurulduğunda “tahsilde tekerrür oluşturmamak kaydıyla” hüküm kurulması gerekmektedir. Aksi hâlde, zarar görenin sebepsiz zenginleşmesinin söz konusu olması mümkündür.
    65. Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;  
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 24.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.




    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi