Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacı, 119 ve 120 parsel sayılı taşınmazların maliki olduğunu, her iki taşınmazın bir kısmını davalıların tasarruf etmek suretiyle işgal ettiklerini ileri sürüp elatmanın önlenmesini istemiştir.
Davalı M. birleşen davasında paydaşı bulunduğu taşınmazın içinden geçen yolu davalı H.in kapatarak kullanımına engel olduğunu, bu nedenle kendi tapulu taşınmazına geçemediğini ileri sürüp davalının kullandığı taşınmaz içindeki yola vaki elatmanın önlenmesini isteyerek davanın reddini savunmuş, diğer davalı Y. da, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazlarla ilgili kadastro tespit çalışmalarının sonuçlandığı, tespit tutanağının düzenlendiği ve askı ilanının yapıldığı gerekçesiyle Kadastro Kanununun 27. maddesi uyarınca mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi,birleşen dava ise,tapulu taşınmaza elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, Kadastro Kanununun 27. maddesi hükmü uyarınca mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.
Tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Nevarki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararda " mahkemenin görevsizliğine" dendiği halde gerekçeli kararda " davanın kabulü ile mahkemenin görevsizliğine" demek suretiyle kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.9.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.