Esas No: 2020/8233
Karar No: 2022/3716
Karar Tarihi: 11.05.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/8233 Esas 2022/3716 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/8233 E. , 2022/3716 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Gümüşhane Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 26.02.2020 tarih ve 2018/265 E. - 2020/143 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi'nce verilen 20.10.2020 tarih ve 2020/834 E. - 2020/866 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; davalının 2002 yılında müvekkilinden fatura karşılığı akaryakıt satın aldığını, borcuna karşılık çek keşide edip müvekkiline verdiğini, müvekkilince çek bedelinin tahsili için Trabzon 2. İcra Müdürlüğü'nün 2006/6242 Esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, kesinleşen takip uyarınca borcun büyük oranda tahsil edilmesine rağmen davalının Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesinde takip konusu çekteki imzanın keşideci şirket yetkilisine ait olmadığı iddiasıyla menfi tespit ve istirdat davası açtığını, bu davanın müvekkili aleyhine sonuçlanıp kesinleştiğini, ancak söz konusu davanın yargılaması sırasında çekin verilmesine sebebiyet veren temel ilişkinin değerlendirilmediğini, müvekkilinin temel ilişkiden kaynaklı davalıdan alacaklı olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000-TL'nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını, davanın kesin hüküm nedeniyle reddi gerektiğini, dava konusu alacağın belirlenebilir olması nedeniyle belirsiz alacak davası açılamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; 14/04/2004 tarihinde alacaklı ... tarafından borçlu şirket aleyhine 08/03/2004 tarihli 97.750,00 TL bedelli çeke dayanan icra takibi başlatıldığı, Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/81 Esas, (2013/89 E. yeni) dosyasında görülen davada takip nedeniyle
ödenen 258.960,42 TL'nin ...'dan alınarak Kemaloğulları şirketine ödenmesine karar verildiği ve iş bu kararın Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin onama ilamı ile 12/03/2018 tarihinde kesinleştiği, mahkemelerin aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlı olduğu, davalı şirketin borçlu olmadığı kesinleşmiş olduğundan, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının da bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi'nce; daha öncesinde taraflar arasında görülen menfi tespit ve istirdat davasında ileri sürülen vakıaların bu davadan farklı olduğu, o davanın yargılaması sırasında sadece takip dayanağı çekten kaynaklı borca ilişkin ve imza inkarına yönelik araştırma yapıldığı, taraflar arasındaki temel ilişkiden kaynaklı alacak-borç ilişkisinin değerlendirme dışı tutulduğu, bu nedenle kesin hükmün varlığından bahsedilemeyeceği, ancak bu davanın taraflar arasındaki temel ilişkiye (akaryakıt satışına) istinaden faturaya dayalı alacağın tahsili için açıldığı, delil olarak faturalar ve ticari defterlere dayanıldığı, akaryakıt satışı karşılığı olarak verildiği iddia edilen çek bedelinin dava değeri olarak gösterilmesi gerektiğinden alacağın belirlenebilir nitelikte bulunduğu, davacının da açıkça davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını belirttiği, alacağın belirli ya da belirlenebilir olması durumunda belirsiz alacak davası açılamayacağı, davanın hukuki yarar yokluğundan reddinin gerektiği, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, makul mal satımından kaynaklı alacak istemine ilişkindir.
Yukarda belirtildiği üzere ilk derece mahkemesince, aynı taraflar hakkında aynı dava sebebine dayanarak aynı konuda verilmiş olan kesin hüküm bulunması nedeniyle davacının işbu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı yanın istinaf başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesince, kesin hükmün varlığından bahsedilemeyeceği ancak davacının belirsiz alacak davası açamayacağı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararına vaki istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bu bağlamda somut dava açısından verilen ilk derece ve bölge adliye mahkemesi kararlarına bakıldığında davanın reddi hususuna birbirinden farklı gerekçelerle ulaştıkları açıkça anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK'nın 353/1-b. 2. maddesi "Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında duruşma yapılmadan karar verilir." hükmünü haiz olup, anılan hüküm doğrultusunda Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerekirken HMK 353/1-b-1. maddesi uyarınca başvurunun esastan reddine dair karar verilmesi yerinde görülmediğinden, Bölge Adliye Mahkemesi kararının re'sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Bozma sebep şekline göre, davacı vekilinin esasa yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik İstinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin esasa yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 11/05/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, alacak talebine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde aynı taraflar hakkında aynı dava sebebine dayanarak aynı konuda verilmiş olan kesin hüküm bulunması nedeniyle davacının işbu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacının istinaf kanun yoluna müracaatı üzerine bölge adliye mahkemesince, kesin hükmün varlığından bahsedilemeyeceği ancak davacının belirsiz alacak davası açamayacağı gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Sayın çoğunlukla aramızdaki görüş ayrılığı, Bölge Adliye Mahkemesinin farklı gerekçeyle de olsa ilk derece mahkemesiyle aynı sonuca varması halinde yeni hüküm kurmasının zorunlu olup olmadığı, başka bir deyişle esastan ret kararı verip veremeyeceği hususundan kaynaklanmaktadır.
Konuyu değerlendirmeye geçmeden evvel HMK’nun konuya dair hükümlerine ve özellikle 22.07.2020 tarihli değişikliğe göz atmakta fayda bulunmaktadır.
HMK’daki konuya dair düzenleme:
Duruşma yapılması ve karar verilmesi(2)
MADDE 356- (1) 353 üncü maddede belirtilen hâller dışında inceleme, duruşmalı olarak yapılır. Bu durumda duruşma günü taraflara tebliğ edilir.
Şeklinde iken, 22.07.2020 gün ve 7251 sayılı kanunla yapılan değişiklik sonucunda aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
(2) (Ek:22/7/2020-7251/36 md.) Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verir.
7251 sayılı Kanunla eklenen fıkra uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi duruşma açıp ilave delil toplamasına rağmen ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf itirazlarını yerinde olmadığı ve dolayısıyla kararın isabetli olduğu kanaatine varırsa esastan ret şeklinde hüküm kurma yetkisine de haiz olacaktır. Zira bu halde Bölge Adliye Mahkemesi ilave tahkikat yapmasına rağmen ilk derece mahkemesinin kararının yerinde olduğu sonucuna varmış bir başka deyişle istinafa konu kararı ilave gerekçe koymak suretiyle teyit etmekle yetinmiştir.
Değilse, bahsi geçen değişikliğin başka türlü yorumlanması, 2020 yılında yapılan değişikliği işlevsiz bırakacak, fiilen yürürlüğe girmeme gibi bir durumla karşılaşılacaktır. Bu arada, esastan retle sonuçlanan binlerce Bölge Adliye Mahkemesi karanının sair temyiz itirazlarına girilmeksizin usul bozmalarına konu yapılması Anayasanın 141. maddesinde “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” ve buna paralel HMK madde 30 yer alan: “Hakim yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür” şeklindeki emredici usul ekonomisi ilkesiyle de bağdaşmayacaktır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle Dairemizce işin esasına girilerek sair temyiz itirazlarının incelenmesi gerekirken yazılı gerekçeyle usul bozması yapan çoğunluk görüşüne iştirak etmiyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.