Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2021/307
Karar No: 2021/833

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2021/307 Esas 2021/833 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2021/307 E.  ,  2021/833 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 7. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı dava dilekçesinde; ücreti karşılığında davalının boya işlerini yüklendiğini, olay tarihinde davalı tarafça on iki kapının boyanması için kendisine verilen yalnızca bir kilogramlık yağlı boyanın yetmeyeceğini söylemesi üzerine davalı ile aralarında tartışma çıktığını, alkollü olan davalının kendisine hakaret ve tehdit edip ekmek bıçağı ile kovaladığını, davalıdan kaçmak isterken ayağının takılarak yere düştüğünü bu nedenle bacağının kırıldığını ve ameliyat olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 5.000TL maddi, 20.000TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; dava bilirkişi raporuyla belirlenen 42.916,24TL olarak maddi tazminat yönünden ıslah edilmiştir.
    Davalı cevabı:
    5. Davalı cevap dilekçesinde; davacının kendisine iftirada bulunduğunu, olayın anlatılan şekilde olmadığını, kendisinin yaşlı bir insan olup davacıyı kovalamasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
    İlk Derece Mahkemesi Kararı:
    6. ... 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.12.2016 tarihli ve 2012/632 E., 2016/609 K. sayılı kararı ile; ... 5. Asliye Ceza Mahkemesinin kararı göz önüne alındığında davacının olay tarihinden önce ücreti karşılığında davalının evini boyadığı, olay tarihinde boyama ücreti nedeni ile taraflar arasında tartışma çıktığı, davalının davacıyı kovalamaya başladığı, bu sırada korkup kaçan davacının merdivenlerden düşerek yaralandığı ve bacağının kırıldığı; Adli Tıp Kurumu raporunda, davacının meydana gelen yaralanma ve kırık nedeni ile meslekte kazanma gücünü %12 oranında kaybettiği, iyileşmesinin ise dört aya kadar uzayabileceğinin belirtildiği; aktüerya uzmanı bilirkişi raporuna göre de; davacının meslekte kazanma gücünün azalma oranına göre; 42.426,24TL iş göremezlik zararı ile 490TL tedavi ve yol ücreti zararının oluştuğu, alınan bilirkişi raporlarının karar vermeye elverişli ve yeterli olduğu belirtilerek, davacının ıslah edilen maddi tazminata ilişkin davasının kabulü ile toplam 42.916,24TL maddi tazminat ile meydana gelen olay nedeni ile davacının tedavi süresince manevi yönden acı çektiği ve üzüntü duyduğu göz önünde tutularak tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına göre manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 10.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
    Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
    7. ... 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.
    8. ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 04.04.2017 tarihli ve 2017/315 E., 2017/378 K. sayılı kararı ile;
    “…ceza mahkemesinde verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı TBK"nın 74. maddesi anlamında hukuk hâkimini bağlayıcı nitelikte bir karar değildir. Ancak, davacının sabit olan yaralanması, Adli Tıp raporu ve ceza yargılaması dosyası ile nitelikli kasten yaralama suçu sabit görülmekle tespit edilen maddi olgunun aksine bir delil de sunulmadığı, mahkemesince mevcut deliller değerlendirilmek suretiyle karar verildiği, tazminat miktarına ilişkin davalının istinaf başvurusunun bulunmadığı anlaşılmakla, ileri sürülen istinaf sebepleri ile sınırlı olan yapılan incelemeye göre ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğu,…” gerekçesiyle istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    9. ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
    10. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 12.04.2018 tarihli ve 2017/3242 E., 2018/2961 K. sayılı kararı ile;
    “…Davacı vekili; müvekkilinin, davalının evinin boya işlerini yaptığını, ücretini almak için davalının evine gittiğinde ise davalının davacıyı elindeki bıçakla kovalayarak, ölümle tehdit etmesi üzerine kaçarken, merdivenlerden yuvarlanıp, ayağında kırık meydana gelecek şekilde yaralandığını, cerrahi operasyon geçirdiğini belirterek, bu olay sebebiyle uğradığı maddi ve manevi zararının tazminini talep etmiştir.
    Davalı vekili; davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece; davalının eylemi ile oluşan zarar arasında uygun illiyet bağının bulunduğu, eylemin haksız ve hukuka aykırı olduğu, davalının kusurlu hareketi ile zarara sebebiyet verdiği, meydana gelen olay nedeni ile davacının tedavi süresince acı çektiği ve üzüntü duyduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Hükme karşı, davalı vekili tarafından istinaf talebinde bulunulmuştur.
    Bölge Adliye Mahkemesince; davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş; hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava, haksız eylemden kaynaklı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
    Olay tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 49 ve devam eden maddeleri uyarınca, haksız fiil sorumluluğunun doğabilmesi için fiil ile zarar arasında “uygun illiyet bağı” bulunması zorunludur. ... 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/1432 esas ve 2014/265 sayılı karar dosyasında, davalının davacıya yönelik silahla tehdit suçu ile ilgili her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraat kararı, nitelikli kasten yaralama suçundan ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları mahiyeti itibariyle hukuk hakimini bağlamaz. Türk Borçlar Kanunu’nun 74/2. maddesi gereği hukuk hakimi ceza hakiminin kusur değerlendirmesi ve zarar belirlenmesine ilişkin kararı ile bağlı değildir.
    Tüm dosya kapsamında yapılan inceleme neticesinde; davanın tarafları arasındaki yaş farkı (olay tarihinde davacı 49, davalı 68 yaşındadır), olayın gelişimi, yaralanmanın meydana geldiği yerin daralan dönen merdiven olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, davalının eylemi ile yaralanma sonucu arasında, davalının tazminat sorumluluğunu gerektirecek şekilde uygun illiyet bağı bulunduğu kanıtlanamamış olup, davanın yasal dayanağı olan Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinde öngörülen koşullar gerçekleşmediğinden, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile davalının tazminattan sorumlu tutulması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılmasına, ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
    Direnme Kararı:
    11. ... 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.12.2019 tarihli ve 2019/635 E., 2019/653 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında, uygun illiyet bağının olayların olağan akışına ve hayat tecrübesine göre sebebin meydana gelen sonucu yaratmaya elverişli olması olduğu, hayatın olağan akışı ve hayat tecrübesi bakımından öngörülemez zararların uygun illiyet bağı kapsamında sorumluluk doğurmayacağı, eldeki dosyada ise tarafların yaşları da dikkate alındığında davalının davacıyı özellikle daralan dönen merdiven başından kovalaması nedeniyle davacının düşebileceğinin öngörülebilir nitelikte ve hayatın olağan akışına uygun bir sonuç olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    12. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının eylemi ile yaralanma sonucu arasında, davalının tazminat sorumluluğunu gerektirecek şekilde uygun illiyet bağının kanıtlanıp kanıtlanmadığı ve davanın yasal dayanağı olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49. ve 56. maddelerinde belirtilen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği noktalarında toplanmaktadır.

    III. ÖN SORUN
    14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlığın direnme kararının verildiği 31.12.2019 tarihi itibariyle miktar yönünden temyizen incelenmesinin mümkün olup olmadığı; kesinlik sınırının tespitinde HMK’nın 341/2. maddesinin mi, HMK’nın 362/1-a maddesinin mi uygulanması gerektiği hususu ön sorun olarak ele alınıp ve değerlendirilmiştir.
    15. Bu aşamada istinaf ve temyize ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.
    16. Bölge Adliye Mahkemeleri 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçmiş olup, bu tarihten itibaren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) istinaf ve temyiz hükümleri uygulanmaya başlanmıştır.
    17. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun istinaf yoluna başvurulabilen kararları düzenleyen 341. maddesi;
    “(1) İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.
    (2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41 md.). Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir…” düzenlemesini içermektedir.
    18. İlk derece mahkemeleri tarafından verilen ve miktar veya değeri 3.000 (yeniden değerleme oranlarına göre hesaplandığında 2019 yılı için 4.400TL) Türk Lirasını geçmeyen mal varlığına ilişkin davalardaki kararlar kesindir. Kesinlik sınırı bakımından manevi tazminat istemleri için bir istisna getirilmiş ve miktarı ne olursa olsun manevi tazminata ilişkin kararlara karşı istinaf yoluna başvurunun mümkün olduğu belirtilmiştir.
    19. Aynı Kanun’un temyiz edilemeyen kararları düzenleyen 362. maddesinde;
    “(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:
    a) Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar…” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
    20. Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır.
    21. Kanun’da ilk derece mahkemesince verilen kararların temyiz edilmesi hâlinde kesinlik sınırının tespitine dair açık bir hüküm bulunmadığından HMK’nın 341/2. maddesindeki düzenlemenin dikkate alınması gerekli olup, eldeki davada ön sorunun bulunmadığına birinci görüşmede oy birliğiyle karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

    IV. GEREKÇE
    22. Uyuşmazlığın çözümü açısından ise öncelikle konuyla ilgili genel açıklamalarda bulunulmasında ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
    23. Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukukî anlamda sorumluluk ise taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
    24. Sorumluluk hukukunun tarihsel gelişim süreci içerisinde, kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa uzayan bir yol izlenmiştir. Kusur sorumluluğu, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla sözleşme dışında diğer bir kimseye vermiş olduğu zararın giderilmesini düzenleyen sorumluluk türüdür. Bu sorumlulukta kusur, sorumluluğun kurucu unsuru olarak düzenlenmiştir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, ... 2017, s. 594). Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür (Tandoğan, H.:Türk Mesuliyet Hukuku, ... 1967, s. 89). Kusur sorumluluğuna doktrin ve uygulamada eş anlamda olmak üzere “haksız fiil sorumluluğu” veya “sübjektif sorumluluk” da denilmektedir.
    25. Borçlar hukukunda sorumluluk nedenleri arasında düzenlenen haksız fiil hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Borçlar hukukunda genel kural, kusura dayanan haksız fiil sorumluluğu olmakla birlikte, kusur aranmayan sorumluluk (kusursuz sorumluluk) hâlleri de bulunmaktadır.
    26. Hukuka aykırı fiiller, hukuk düzeninin tasvip etmediği fiillerdir. Bu gibi fiilleri gerçekleştirenlere hukuk düzeni fiilden meydana gelen zararı tazmin mükellefiyeti yükler. Şu hâlde hukuk düzeninde hukuka aykırı fiillere izafe edilen hukukî netice, fiilden meydana gelen zararı tazmin borcunun doğmasıdır.
    27. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’na (BK) göre haksız fiil sorumluluğu, kural olarak (istisnası kusursuz sorumluluk hâlleri) zarar verenin kusurlu olmasına bağlıdır. Kusur sorumluluğuna dayanan haksız fiil BK’nın 41. maddesinde “Mesuliyet Şartı” başlığı altında;
    “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur. Ahlâka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.”
    Şeklinde ifade edilmiştir.
    28. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49. maddesinde de benzer bir düzenlemeye gidilerek kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verenin bu zararı gidermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.
    29. Gerek BK’nın 41. maddesi gerekse TBK’nın 49. maddesi, hukuka aykırı kusurlu bir fiille başkasına zarar veren kimsenin bu zararı tazmine mecbur olduğunu belirtmektedir. Böylece haksız fiilden sorumluluk, tazminat borcunun kaynağını oluşturmaktadır.
    30. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. maddesi (TBK’nın 49. maddesi) uyarınca haksız fiil sorumluluğundan bahsedilebilmesi için hukuka aykırı bir fiilin bulunması, kusurun bulunması, hukuka aykırı fiille zarar verilmesi ve hukuka aykırı fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Böylelikle haksız fiilin; hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve uygun illiyet bağından ibaret olmak üzere dört unsuru bulunduğu söylenebilir. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemeyecektir.
    31. Sorumluluğun asli şartı zararla söz konusu davranış veya olay arasında bir sebep sonuç ilişkisinin bulunmasıdır. Bu sebep sonuç ilişkisine genel anlamda illiyet bağı denir. Burada sözü edilen illiyet bağı uygun illiyet bağıdır. Uygun illiyet bağı, olayların olağan akışına ve hayat tecrübesine göre, sebebin, meydana gelen sonucu yaratmaya elverişli olmasıdır. Uygun illiyet bağı, sorumluluğu, zarar veren bakımından öngörülebilir risklerle sınırlamaktadır (Eren, s. 561). Başka deyişle, hayatın olağan akışı ve hayat tecrübesi bakımından öngörülemez zararlar uygun illiyet bağı kapsamında sorumluluğu doğurmayacaktır.
    32. İlliyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru veya üçüncü kişinin kusuru nedeniyle kesilebilir. Aynı zamanda sorumluluktan kurtulma sebebi olan bu üç sebep, sadece kusur sorumluluğunda değil, kusursuz sorumlulukta da kabul edilmektedir (Eren, s. 561.). Her üç neden açısından da, illiyet bağının kesildiği iddiası, sorumlu kişiler tarafından açıkça ispatlanmadıkça kabul edilmemelidir. Bu bakımdan sorumluluktan kurtulmak oldukça zorlaştırılmıştır. Nitekim, aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2019 tarihli ve 2017/3-444 E., 2019/1083 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
    33. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Manevi tazminat” başlıklı 56. maddesi;
    “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
    Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir”
    düzenlemesini içermektedir.
    34. Görüldüğü üzere, uğranılan zararın tazmini amacıyla manevi tazminat istemi için maddenin aradığı unsurlar; bir kimsenin vücut bütünlüğüne yönelik tecavüz ile vücut bütünlüğünün ihlalinden dolayı acı, elem ve ızdırap doğmuş olması ve hukuka aykırı eylem ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunmasıdır.
    35. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Olay tarihinde yürürlükte bulunan TBK’nın 49 ve devam eden maddeleri uyarınca, haksız fiil sorumluluğunun doğabilmesi için fiil ile zarar arasında “uygun illiyet bağı” bulunması zorunludur. ... 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 27.05.2014 tarihli ve 2012/1432 E. ve 2014/265 K. dosyasında; davalının davacıya yönelik silahla tehdit suçu ile ilgili her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden davalının beraatine; nitelikli kasten yaralama suçundan ise davalının mahkûmiyetine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları mahiyeti itibariyle hukuk hâkimini bağlamadığı gibi, TBK’nın 74/2. maddesi gereği hukuk hâkimi ceza hâkiminin kusur değerlendirmesi ve zarar belirlenmesine ilişkin kararı ile de bağlı değildir.
    36. Davanın tarafları arasındaki yaş farkı (olay tarihinde davacı 49, davalı 68 yaşındadır), olayın gelişimi, yaralanmanın meydana geldiği yerin daralan dönen merdiven olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; davalının eylemi ile yaralanma sonucu arasında davalının tazminat sorumluluğunu gerektirecek şekilde uygun illiyet bağı bulunmadığından, davanın yasal dayanağı olan Türk Borçlar Kanunu’nun 49 ve 56. maddelerinde öngörülen koşullar gerçekleşmediğinden, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi isabetli görülmemiştir.
    37. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacıyı kovalayan davalının merdivenden düşme riskini öngörebileceği, böyle olunca davalının eylemi ile davacının yaralanma sonucu arasında davalının tazminat sorumluluğunu gerektirecek şekilde uygun bir illiyet bağının bulunduğu, TBK’da belirtilen tazminat koşullarının gerçekleştiği ve direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
    38. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    39. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

    V. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    Dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 24.06.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede, oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.



    KARŞI OY

    818 sayılı BK’nın 41. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) 49. maddesi uyarınca haksız fiil sorumluluğundan bahsedilebilmesi için bir fiilin bulunması, fiilin hukuka aykırı olması, kusurun bulunması, hukuka aykırı fiille zarar verilmesi ve hukuka aykırı fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Böylelikle haksız fiilin; fiil, hukuka aykırılık, kusur, zarar ve uygun illiyet bağından ibaret olmak üzere beş unsuru bulunduğu söylenebilir. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemeyecektir.
    Haksız fiil sorumluluğundan bahsedilebilmesi için öncellikle sorumlu tutulacak kişinin işlediği bir fiilin bulunması gerekmektedir. Kendisinden tazminat istenen şahsın bir fiili yoksa sorumluluğu da söz konusu olmaz.
    Bununla birlikte haksız fiil sorumluğunun doğabilmesi için sadece fiilin varlığı yeterli değildir. Aynı zamanda fiilin hukuka aykırı olması gerekmektedir.
    Kusura dayanan haksız fiil sorumluluğu için aranan diğer ve en önemli şartlarından biri de hukuka aykırı fiili işleyen kişinin kusurlu olmasıdır. Hukuka aykırılık, fiilin bir hukuk kuralına aykırı olduğunu, kusur ise bu hukuk kuralına aykırı fiile ilişkin iradesi sebebiyle fiili işleyen kişinin davranışının kınanan bir davranış olmasını ifade eder.
    Haksız fiil sorumluluğundan söz edebilmek için gereken diğer bir şart ise zararın ortaya çıkmasıdır. TBK"nın 49. maddesi zarardan bahsetmekle beraber kanunda zarar tanımı yapılmamıştır. Doktrin ve yargısal içtihatlarda zarar “geniş anlamda zarar” ve “dar anlamda zarar” olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
    Geniş anlamda zarar, bir kişinin mal varlığında veya kişi varlığında (manevi varlığında) iradesi dışında meydana gelen eksilmeler, dar anlamda zarar ise teknik anlamdaki maddi zararı ifade etmekte olup, bu zarara mal varlığı zararı da denilmektedir.
    Hukuka aykırı bir fiil işleyen kimse ancak bu fiilinin sebep olduğu zararları tazminle yükümlüdür. Ancak, fiil ile arasında uygun illiyet bulunmayan bir zararın tazmini istenemez. Fakat fiille uygun illiyet bağı bulunan bütün zararlardan faili sorumlu tutmak da adil olmayabilir. Hayat tecrübelerine göre, bir fiilin, olayların normal akışında meydana getirebileceği zararlarla olan mantıki illiyet bağına uygun illiyet bağı denilmektedir. Uygun illiyet zinciri içinde bir sebebin zararı meydana getirmeye uygun bir sebep olup olmadığı araştırılacaktır.
    Türk Borçlar kanunu 51. maddede hâkimin, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak tazminatın kapsamını ve ödeme biçimini belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
    Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; dosya kapsamındaki delillerden davacı tarafından davalının evinin boyanması sırasında aralarında tartışma çıktığı, davalının davacıyı elinde bıçakla kovalamaya başladığı bu sırada korkup kaçan davacının merdivenlerden düşerek yaralandığı anlaşılmış olup düşerek yaralanma kovalama ve kaçma eylemleri arasında kesinti olmadan gerçekleşmiştir.
    Bıçakla üzerine yürünülen bir kimsenin koşarak merdivenlerden kaçmaya çalışması bu telaş ve korku içinde iken düşmesi kovalama eyleminin bir sonucudur. Zira davacı kovalama eyleminin etkisi sürmekte iken diğer bir ifadeyle kesinti oluşturaak şekilde güvenli bir alana ulaşamadan yaralanmasına neden olan düşme gerçekleştiğinden davalının eylemi ile davacının yaralanması arasında illiyet bağı mevcuttur.
    Mahkemece haksız fiilin diğer unsurları yanında illiyet bağı bulunduğu kabul edilerek sonuca varılması dosya kapsamına göre uygun olup, tazminat miktarı yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan, illiyet bağı bulunmadığı kabul edilerek Özel Daire kararı gibi bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi