Esas No: 2021/19
Karar No: 2022/3740
Karar Tarihi: 11.05.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/19 Esas 2022/3740 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2021/19 E. , 2022/3740 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 5. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 28.02.2018 tarih ve 2016/216 E. - 2018/58 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf istemlerinin ayrı ayrı esastan reddine dair Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi'nce verilen 26.10.2020 tarih ve 2018/2072 E. - 2020/1029 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; müvekkilinin avukatlık hizmeti yaptığını, 18 yıldır soyadı olan YÖNET ibaresini kullandığını, yönet.av.tr isimli internet siteleri bulunduğunu, birçok büyük firmaya danışmanlık hizmeti verildiğini, davalının ise mali müşavirlik hizmeti yaptığını, 2003/01980 nolu YÖNET ibaresini 42. sınıf olan hukuki hizmetler sınıfında tescil ettirdiğini, davalının markayı hizmet sınıfıyla bağlantılı olarak kullanmadığını, 556 sayılı KHK’nın 14. maddesine göre, tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde haklı neden olmadan kullanılmayan markaların hükümsüz kılınacağını, hukuk hizmetinin hukukçular tarafından verilebileceğini, marka tescilinin iştigal konusu ile alakasının olmadığını, müvekkilinin YÖNET ibaresinin daha önceden kullandığını, maruf hale getirdiğini, gerçek hak sahibinin davacı olduğunu ileri sürerek, davalı markasının kullanmama nedeniyle iptalini, sicilden terkinini, iptal edilmemesi durumunda 42. sınıf hizmet sınıfıyla ilgili olarak iptalini, ayrıca 42. sınıf hizmetin niteliği konusunda halka yanlış anlama ihtimali mevcut olduğundan, markanın müvekkiline ait avukatlık bürosu ismiyle iltibas yaratması nedeniyle, markanın öncelikli ve üstün hak sahipliği nedeniyle hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; müvekkilinin markayı 18 yıldır aralıksız olarak kullandığını, davacının soyadının YÖNET olmasının ve avukatlık hizmeti vermesinin tescilli marka üzerinde hak sahibi yapmayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, iddia, savunma, toplanan deliller, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davanın dayanağı olan 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 14.12.2016 tarih, 2016/148-89 sayılı kararı ile iptal
edildiği, kullanmamaya dayalı talebin dayanağının kalmadığı, öncelik hakkı ve iltibas yönünden ise markanın 14.05.2004 tarihinde tescil edildiği, işbu davanın ise 11.04.2016 tarihinde açıldığı, tescil tarihinden itibaren 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, marka tescilinin kötüniyetle yapıldığına dair tespit yapılamadığı, markanın tescil edildiği hukuki hizmetler bakımından 556 sayılı KHK’nın 7/1-f maddesi anlamında nitelik, kalite, üretim yeri ve coğrafi kaynak yönünden halkı yanıltıcı yönü bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden; davacı tarafın birden fazla gerekçe ile hükümsüzlük isteminde bulunduğu, bunlardan birincisinin markanın kullanılmamasına yönelik hükümsüzlük istemi olduğu, 554 sayılı KHK'nın 42. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 2013/147 Esas 2014/75 Karar sayılı ilamı ile iptaline karar verildiği, yine 556 sayılı KHK'nın 14. maddesinin de Anayasa Mahkemesi'nin 2016/148 Esas 2016/189 Karar sayılı ilamı ile iptaline karar verildiği ve bu kararın 06/01/2017 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdiği, bu kapsamda açılan davanın yasal dayanağının kalmadığı, kullanma zorunluluğunu düzenleyen başka bir iç hukuk kuralı da bulunmadığından TRIPS Anlaşması’nın 19. maddesinin uygulanarak yasal boşluğun doldurulamayacağı, dava tarihinde yürürlükte bulunmayan 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu hükümlerinin de geriye yürütülemeyeceği, davacının diğer istemlerinin üstün ve öncelikli hakka, iltibasa ve dava tarihinde yürürlükte olan 556 sayılı KHK’nın 7/f. maddesine dayalı hükümsüzlük istemi olduğu, her üç isteminde 5 yıllık hak düşürücü süreye tabi bulunduğu, sürenin markanın tescil tarihinden itibaren başlayacağı, dava konusu markanın 14.05.2004 tarihinde tescil edildiği, işbu davanın 14.04.2016 tarihinde açıldığı, kötüniyetli tescil durumunda 5 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanamayacağı, davacının kötüniyetli tescile dair delil sunmadığı, mali müşavirlik hizmeti verdiği iddia edilen davalının, hukuk hizmetleri sınıfında tescilde bulunmasının kötüniyet olarak kabul edilemeyeceği, davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusu yönünden ise; kullanmamaya dayalı hükümsüzlük davasının Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra dayanağının kalmaması, diğer istemlere ilişkin davanın ise hak düşürücü süre sonrasında açılması nedeniyle mahkeme gerekçesinde davalının esasa ilişkin savunmalarına yer verilmemesinde bir isabetsizlik olmadığından, taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 ve devamı maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz istemlerinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2- Dava, davalı adına tescilli 2003/01980 sayılı “YÖNET” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemine ilişkindir. Davacı taraf, birden fazla hukuki sebep ileri sürerek hükümsüzlük talebinde bulunmuştur. Davaların yığılması söz konusu olduğunda, görünüşte tek dava, gerçekte ise talep sayısınca dava mevcuttur.
Davacı tarafın kullanmama sebebiyle hükümsüzlük davası yönünden temyiz istemine gelince; işbu dava tarihinin 14.04.2016 olduğu, Mülga 556 sayılı KHK’nın Anayasa Mahkemesi’nin 14.12.2016 tarihli ve 2016/148 E., 2016/189 K. sayılı kararı ile iptal edildiği, dolayısıyla kullanmama sebebine dayalı davanın yasal dayanağının ortadan kalktığı anlaşılmakla, mahkemece, bu istem yönünden dava konusuz kaldığından, karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek, dava tarihindeki haklılık durumuna göre yargılama giderlerine hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz istemlerinin reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK'nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 11/05/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.