Esas No: 2017/673
Karar No: 2019/529
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/673 Esas 2019/529 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 366-361
Sanık ...’un, 08.10.2012 tarihinde gerçekleştirdiği iddia olunan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ve yağma suçuna teşebbüsten beraatine; 17.10.2012 tarihinde gerçekleştirdiği kabul edilen bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla yağma suçundan TCK’nın 150/1. maddesi delaletiyle 106/1 ve 62/1. maddeleri uyarınca 5 ay hapis; aynı tarihli hakaret suçundan da TCK’nın 125/2. maddesi delaletiyle 125/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, her iki suç yönünden de TCK"nın 53 ve 58. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.11.2012 tarihli ve 272-290 sayılı hükümlerin, sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 20.10.2016 tarih ve 1680-6242 sayı ile;
“Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara gerekçeye ve Hâkimler Kurulunun takdirine göre, suçların sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Müştekinin servis taşımacılık işi yaptığı ve sanığa olaydan 1 yıl kadar önce bir fabrikanın servis işini verdiği, bu işten dolayı müştekinin sanığa borcu olduğu, 08.10.2012 günü sanığın müştekiyi aradığı ve buluşmak istediğini söylediği, müştekinin de kabul ederek gece sayılan saat 21.00 civarında sanıkla buluştuğu, arabayı kullanan sanığın müştekiyi Üçpınar tepesi olarak bilinen tenha bir yere götürerek arabasında müştekiye av tüfeği doğrultarak parasını ödemesi için tehditte bulunduğu ve sinkaflı küfürler ettiği, müştekinin korkusundan parayı ödemeyi kabul etmesi üzerine, sanığın müştekiyi geldikleri araba ile Bahçelievler semtine bıraktığı, bu olaydan sonra bu kez 17.10.2012 günü müşteki araç kullanırken aynı araçta tanık..."de olduğu hâlde sanığın müştekiyi aradığı, müştekinin sanıkla olan konuşmayı kaydettiği, bu konuşmanın dosya içinde yer alan çözüm tutanağına göre sanığın alacağını tahsil amacıyla müştekiyi yine ölümle tehdit ettiği ve sinkaflı küfürlerde bulunduğunun anlaşılması karşısında; eylemin hürriyetten yoksun kılma suçu ile yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, hürriyetten yoksun kılma suçu yönünden sanığın mahkûmiyeti yerine beraatine; yağma suçu yönünden ise, eylemin alacağın tahsili amacıyla aynı müştekiye karşı zincirleme şekilde silahla tehdit suçunu oluşturmasına karşın eylem ikiye bölünerek yağma suçundan beraat, tehdit suçundan ise hükümlülüğe karar verilerek 5271 sayılı CMK"nın 225. maddesine aykırı davranılması suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- Dosyadaki cd çözüm tutanağı ve müştekinin tutarlı beyanları bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanığın 08.10.2012 ve 17.10.2012 tarihlerinde müştekiye sinkaflı küfürler ederek hakaret suçunu işlemesine rağmen, sanığın cezasında TCK"nın 43. maddesi uyarınca arttırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 28.11.2016 tarih ve 366-361 sayı ile;
"Mahkememizin 2012/272 E. - 2012/290 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere sanığın mahkememizce sübut bulan eylemi, mağdurun soyut beyanı dışında tanık anlatımları ve HTS raporlarını destekleyen eylemlerdir.
Yargıtay 6. Ceza Dairesince 2014/1680 E. - 2016/6242 K. sayılı kararda sanığın 08.10.2012 tarihinde de müştekiyi arabasına bindirirerek tenha bir yere götürdüğü, müştekiye av tüfeği doğrultarak parasını ödemesi için tehdit ettiği, sinkaflı küfürler ettiği ve müştekinin bu korkudan ötürü parayı ödediğine ilişkin eylemleri sübut bulduğu ve bu eylemlerden mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de;
Gece vakti hiçkimsenin olmadığı bir yerde av tüfeği doğrultularak ölüm ile tehdit edilen bir kişinin olaydan 10 gün sonra güvenlik güçlerine başvurarak şikâyetçi olması, hayatın olağan akışına aykırı bulunmuş ve mağdurun bu beyanlarına itibar edilmemiştir. Bir an için mağdurun 08.10.2012 tarihinde gerçekleştiği iddia edilen eylemlere ilişkin korkusu nedeniyle güvenlik güçlerine başvuramadığı düşünülebilir ise de 10 gün sonra bu kez yüz yüze değil, telefonla yapılan tehdide istinaden güvenlik güçlerine başvuruda bulunması, hayatın olağan akışına aykırıdır. Yüz yüze iken ve kendisine silah doğrultulmak suretiyle yapılan tehdidin, mağdurda telefon ile yapılan tehditten daha fazla korku ve kaygı yarattığı aşikardır. Ancak, yüz yüze yapılan tehdite ilişkin güvenlik güçlerine herhangi bir başvuruda bulunmamasına karşın mağdurun yaklaşık 10 gün sonra telefon ile yapılan tehdide istinaden güvenlik güçlerine başvurması izahı zor bir durumdur.
Bir suçun işlendiğinin kesin olarak ortaya konulabilmesi için, suçun işlendiğine ilişkin hiçbir tereddütün bulunmaması gerekir. Mağdur, sanığın 17.10.2012 tarihinde telefonla kendisini tehdit etmesi üzerine sanığın daha fazla ceza almasını sağlamak için 08.10.2012 tarihinde de kendisine tüfek doğrultarak ölüm ile tehdit ettiğini söylemesi muhtemeldir. Ceza yargılamasında muhtemel durumlara göre değil kesin ve şüpheden uzak kanıtlara göre yapılmalı ve şüpheden uzak kanıtlar elde edildiği takdirde mahkûmiyet kararı verilmelidir.
Yargıtay bozma ilamında sanığa isnat edilen 08.10.2012 tarihindeki eylem subüt bulunarak hürriyetten yoksun kılma ve yağma eylemlerinden mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de;
Yukarıda belirtilen nedenlerle 08.10.2012 tarihinde sanığa isnat edilen eylem mahkememizce sübut bulunmadığından sanığa isnat edilen bu tarihli eyleme ilişkin olarak ayrı ayrı beraat kararı verilmiştir.
Dosyada yer alan CD çözüm tutanağında sanığın mağdura yönelik 08.10.2012 tarihinde sinkaflı küfür ederek hakaret ettiğine ilişkin herhangi bir belirleme söz konusu değildir. CD çözüm tutanağı ve içeriği telefon görüşmeleri incelendiğinde sanığın mağdura yönelik sarf etmiş olduğu sözler 08.10.2012 tarihine ilişkin değil 17.10.2012 tarihine ilişkindir. Bu nedenle sanığın farklı tarihlerde birden çok kez hakaret eylemi gerçekleştirdiği sabit değildir. Mahkememizce 08.10.2012 tarihli eylemin sübut bulmadığı değerlendirildiğinden bu tarihteki hakaret eyleminin de gerçekliğinin sübut bulmadığı mahkememizce değerlendirilmiştir. Bu nedenle sanık hakkında hakaret eyleminden ötürü zincirleme suç hükümleri de uygulanmamıştır." gerekçesiyle bozma kararına direnerek önceki hükümler gibi sanığın, 08.10.2012 tarihinde gerçekleştirdiği kabul edilen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ve yağma suçuna teşebbüsten beraatine; 17.10.2012 tarihinde gerçekleştirdiği kabul edilen hukuki alacağın tahsili amacıyla yağma ve hakaret suçlarından ise mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.01.2017 tarihli ve 402396 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile dosya, 6763 sayılı Kanun"un 36. maddesiyle değişik CMK"nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 02.05.2017 tarih ve 812-1148 sayı ile; Yerel Mahkeme kararı yerinde görülmediğinden Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığın 08.10.2012 tarihinde gerçekleştirdiği iddia olunan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve yağma suçlarının sabit olup olmadığının,
2- Sanığın 08.10.2012 tarihinde gerçekleştirdiği iddia olunan yağma suçunun sabit olduğunun kabulü hâlinde sanık hakkında, 17.10.2012 tarihli eylemi nedeniyle TCK’nın 150/1. maddesi gereğince tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü yönünden zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının,
3- Sanığın 08.10.2012 tarihinde gerçekleştirdiği kabul edilen hakaret suçunun sabit olup olmadığının bu kapsamda sanık hakkında, hakaret suçu açısından zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
Sanığın, aralarındaki alacak verecek meselesini görüşmek istediği şikâyetçi ile 08.10.2012 tarihinde buluştuğu, yönetimindeki aracı Üçpınar köyü tepesine doğru sürüp tenha bir yerde durdurduğu, arabanın ön yolcu koltuğunda bulunan ve ele geçirilemeyen tek kırma tüfeği alarak şikâyetçinin başına dayayıp "3.600 TL para vereceksin." dediği, şikâyetçinin de "1.850 TL borcum var, 3.600 TL nereden çıktı?" diye sorması üzerine sanığın "Ceza kestim, öldürürüm, çoluk çocuğunun yüzünü göstermem." şeklinde tehdit içerikli sözler söylediği ve sinkaflı sözlerle hakaret ettiği, şikâyetçinin korkarak söz konusu parayı ödemeyi kabullenmesi üzerine şikâyetçiyi Bahçelievler Mahallesine bıraktığı, 17.10.2012 tarihinde de şikâyetçiyi arayarak tekrar yüz yüze görüşmek istediği, şikâyetçinin kabul etmemesi üzerine "Sana uyumak yok, gelip çoluk çocuğunu yanından alacağım." şeklinde tehdit içerikli sözler söylediği ve sinkaflı sözlerle hakaret ettiği, bu nedenle şikâyetçinin telefonu kapattığı, buna rağmen şikâyetçiyi birden fazla kez arayarak alacaklısı olduğunu iddia ettiği parayı isteyip "Canını alırım." şeklinde tehdit ettiği ve hakaret içerikli sözler sarf ettiği iddiası ile kamu davası açıldığı,
Şikâyetçinin sanık ile aralarındaki kaydetmiş olduğu 17.10.2012 tarihli telefon görüşmesinde konuşan şahıslardan şikayetçi İ.Ö. sanık ise N.A. olarak gösterilmiş olup konuşmaların bir kısmının;
...
"N.A: Neyin raconunu kesiyon.
İ.Ö: Sen benim hiçbir şeyimi bırakmadın, sen benim ne amımı bıraktın, ne işimi bıraktın,
N.A: Bana konuş.
İ.Ö: Herkesin içinde rezil ettin beni, bu yetmez mi?
N.A: Biz senle konuşmuyor muyduk?
İ.Ö: Bu yetmez mi, yetmez mi yaptığın yetmez mi?
N.A: Hayır, bu adam.
İ.Ö: Senin yaptığın bu olay üç milyar altı yüz değil, on beş milyar olsa, yüz elli milyar olsa hiç bi şey değil, hiç kredin kalmadı yani.
N.A: Hiç fark etmez.
İ.Ö: Kıymeti kalmadı yani.
N.A: Allah" ın kulu gelsin canını alırım, üç milyar altı yüzü alırım.
İ.Ö: Nurullah benim canımı al....
...N.A: Bak kardeşim dedim, dinle dinle, dinle İbo bi dinle ya, tamam, biz burayı İbo" ya sen yirmi altı dedin, yirmi deseler iş meydana çıkacak, bana farklı anlattılar, şimdi ..." ı da şimdi beş dakika oldu eve bıraktım, sen kalkmışsın kafana göre racon kesiyon, yok Emniyette, ya Emniyetini sinkaf edeyim, ya ne yapacak beni sikimden mi asacak olum!
İ.Ö: Abi sen öyle diyorsun da konuşurken vay evden alırım, vay onu alırım, bu zamana kadar.
N.A: Yemin ederim evden almazsa Emniyetin a. koyayım, ya Emniyetin a. koyayım.
İ.Ö: Bana sen diyorsun ki seni evden aldırırım diyorsun.
N.A: Sen diyorum üç milyar altı yüz alacağım var.
İ.Ö: Evden alırım diyorsun, ben ne yapacam mecburiyetten.
N.A: Git kardeşim git Vali orda, Emniyet orada, adım ..., Ali Hikmet Paşa Çiğdem Sokak No: 32 de oturuyorum, beni gelecek Emniyet Müdürü kapımdan alsın kardeşim, ben hâlâ ifademin arkasındayım, benim İbrahim" den üç milyar altı yüz milyon alacağım var kardeşim.
İ.Ö: Tamam.
N.A: Buna karşı gelen Devletin ecdadını sinkaf edeyim ben, bunu da açık ve net söylüyorum be.
İ.Ö: Tamam söylersin de bu şekilde yapman yanlış, bir sene boyunca tamam mı sen benden neden istemedin ki, üç milyar altı yüz değil, sen ceza kestin bana, iyi dinle sen kafana göre ceza mı kesiyorsun?
N.A: Bu a. koyduğum devleti gücü yeterse gelsin beni kapımdan alsın.
İ.Ö: Alsın kardeşim o ayrı bir konu.
N.A: Sen diyorsun ki abi senden korkuyorum gelmem.
İ.Ö: Niye geleyim be ya, niye geleyim ben, alıyorsun kafama tüfek, herkesin şeyi var abicim.
N.A: Canını tehdit ediyorsam Emniyet orda kardeşim, benim adresim belli gelsin alsın.
İ.Ö: Sen beni canımla tehdit ediyorsun.
N.A: Ortada meydan da ben eğer alacağım üç milyar altı yüzü istemekle can tehdit ediyorsam ediyorum kardeşim, güvenen devlet de gelsin beni alsın.
İ.Ö: Bende diyorum ki, hâlende söylüyorum, sen yine kafana göre kuduracan, bak Nurullah bir milyar sekiz yüz elli lira senin benden alacağın para var.
N.A: İbo benim senden üç milyar altı yüz alacağım var kardeşim.
İ.Ö: Tamam senin kendi tabirinle.
N.A: İki milyar sekiz yüz elliyi geçtik, önce bu parayı bana ödeki benle konuş, konuşma hakkın yok kardeşim, sen kimsin la a. koyduğum
N.A: Zarar mı geldi?
İ.Ö: Bir kere, bir kere, ben geldim de ne oldu, tepeye çıktımda tüfeği müfeği topu gösterdin, ben senden korkmazmıyım, ben senden korkuyorum arkadaşım.
N.A: Tamam eyvallah.
İ.Ö: Arkamdan araba, ama ne diyorum ben, orada alttan, bi şekilde arabalar takıldı.
N.A: Kardeşim ben motor yaptırdım, evime haciz geldi, ben dört milyar ödemek zorundayım.
İ.Ö: Motor ayrı bir olay, ama senin yaptığım apayrı bir olay, sen benim evimi basacak oldun, beni Üçpınar Tepesine çıkardın, sabrımı taşırdın, gine evinden aldırırım dedin.
N.A: Senin sabrın taştı, benimki de taştı.
İ.Ö: Anlatıyorum ben sana, ondan sonra dolmuş taksiden seni alırım dedin, yan dolmuş taksiden on ikiye kadar çalışırken.
N.A: Ben dolmuş taksiden seni alırım demedim, nerdesin görüşelim dedim.
İ.Ö: Neredeysen, bak yanımda insanlar var.
N.A: Neredeysen görüşelim dedim kardeşim, dolmuş taksinin, savcının yanındasın, Emniyettesin görüşelim, görüşelim benim üç milyar altı yüz milyon senden alacağım para var.
İ.Ö: Bir milyar sekiz yüz elli milyon lira.
N.A: Bak İbo, bana laga luga yapma, senin geçmişini sinkaf ederim bak.
İ.Ö: Küfür etme.
N.A: Senin küfürünün de ecdadını sinkaf edeyim, sen küfürden anlayan insan mısın, sen kimsin oğlum, götün sıkıyorsa çık lan yavşak.
İ.Ö: Niye çıkacam ben senin karşına, ne çıkacam.
N.A: Çıksana.
İ.Ö: Korkuyorum ben senden.
N.A: Yavşaksın sen olum.
İ.Ö: Ben de senin, bak hala hakaret ediyorsun telefonda.
N.A: Hakaretinin a. koyayım lan, sen bana para ödeme, kalk bana delikanlılık yap, senin gibi delikanlının ecdadını sinkaf edeyim, senin gibi delikanlının ecdadını sinkaf edeyim, sen delikanlı mısın lan..." şeklinde olduğu,
Balıkesir 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 18.10.2012 tarihli ve 2012/913 değişik iş sayılı kararına istinaden 18.10.2012 tarihinde sanığın evinde ve aracında yapılan aramalarda suçta kullanıldığı iddia olunan tüfeğin ele geçirilemediği,
Anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi ... kollukta; sanık ile yaklaşık on beş yıl önce tanıştıklarını, servis taşımacılığı ve dolmuş taksiciliği işi yaptığını, sanığın geçen yıl bir fabrikanın personel taşıma işini kendisine verdiğini, daha sonra söz konu işi üzerine aldığını ve hâlâ bu işi yapmaya devam ettiğini, bu servis işinden sanığa 1.850 TL borcunun kaldığını ancak sanığın bu parayı gelip istemediğini, on gün önce pazar günü saat 21.00 sıralarında arayarak görüşmek isteyen sanığın, bulunduğu yere gelip kendisini alacağını söylediğini, o an müsait olmadığını, müsait olduğu zaman kendisini arayacağını bildirip konunun ne olduğunu sorduğunu, onun da "Hayır" diyerek telefonu kapattığını, sanığın kendisini bir sene sonra neden aradığına anlam veremeyip borcu olan 1.850 TL"yi isteyeceğini düşündüğünü ve yaklaşık yirmi dakika sonra sanığı arayarak yerini sorduğunu, sanığın "Kızpınarı taksi durağının orada buluşalım." demesi üzerine tanık ... isimli şoförü ile Kızpınarı Taksi Durağının yanına gittiğini, burada sanığın kendisini araca davet etmesi üzerine onun kullandığı aracın ön yolcu kısmına oturduğunu, sanığın aracı süratli bir şekilde Üçpınar Köyü Tepesine doğru sürdüğünü, bu sırada arkalarından başka bir aracın daha geldiğini, sanığın yaptığı telefon görüşmesinde "Ben aldım İbrahim’i" dediğini, daha sonra tenha bir yerde durduklarını, bu sırada sorun çıkacağını düşünerek hemen 155"i aramak istediğini ancak telefonun çekmediğini, sanığın aracın ön şoför koltuğunun yanında bulunan tek kırma olduğunu düşündüğü koyu renkli bir tüfeği çıkarıp kafasına dayayarak "3.600 TL para vereceksin." dediğini, kendisi de "1.850 TL borcum var, 3.600 TL nereden çıktı?" diye sorduğunda sanığın "Ceza kestim, öldürürüm, çoluk çocuğunun yüzünü göstermem, dünyada en son benim yüzümü görürsün, a. koyduğumu, çocuğunu sinkaf ettiğim." gibi tehdit ve hakaret içeren sözler söyleyip yüzüne tükürdüğünü, sanığın alkollü olması ve kafasına tüfek dayamasından dolayı 3.600 TL parayı kendisine ödeyeceğini bildirdiğini, arkalarındaki aracın yanlarına hiç gelmediğini, daha sonra sanığın kendisini Bahçelievler’e bıraktığını, kendisine ve çevresinde bulunan ailesine zarar verir düşüncesi ile sanık hakkında şikâyette bulunmadığını, 17.10.2012 tarihinde saat 21.20 sıralarında çalışanı tanık Zayit Dündar ile birlikte Gazi Osman Paşa Mahallesinde bulundukları sırada sanık arayınca telefonun mikrofon sesini dışarıdan duyulacak şekilde açtığını, sanığın kendisinden Yıldız Düğün Salonunun yanına gelmesini istediğini, o an çalıştığını bildirince sanığın sert bir şekilde istediği yere gelmesini söylediğini, bunun üzerine gelemeyeceğini ve polise haber vereceğini belirtip telefonu kapattığını, telefon görüşmesi sırasında sanığın kendisine hitaben "A. koyduğumun yavşağı, hayatını sinkaf edicem." gibi hakaretlerde bulunduğunu, daha sonra 155’ i aradığını ve karakola gitmek üzere yola çıktığında sanık kendisini arayınca telefonun ses kayıt özelliğini açıp, sanığın kendisine yönelik hakaretleriyle, 3.600 TL alacağının olduğuna ilişkin sözlerini kaydettiğini, bu ses kaydının CD ortamına aktarılıp tahkikat evrakına eklenmesini istediğini, şikâyetçi olduğunu ve uzlaşmak istemediğini,
Mahkemede; sanığın üç ay iş yerinde çalıştığını, bir ayda iki araç için 1.850 TL verdiğini, sanığa toplam 3.700 TL"yi elden verdiğini, 500 TL"yi Ünal ile yolladığını, sanığa 1.000 TL"nin üzerinde ödeme yaptığını ancak tam olarak ne kadar para verdiğini hatırlamadığını, ayrıca 1.850 TL"yi de elden Aralık ayında sanığa verdiğini, belirttiği bu 1.850 TL"yi çalışanı aracılığı ile gönderdiğini düşündüğünü ancak bu parayı kendisinin verdiğini, Aralık ayında fabrika taşıma ihalesini kendi üzerine aldığını, Ocak ayında da işe başladığını, fabrikaya fatura kestiğinden sanıktan da fatura almak zorunda olduğunu ancak sanığın fatura kesmeye gelmediğini, bunun KDV"sini kendisinin ödediğini, sanığa toplam 550 TL borcunun kaldığını, aradan bir yıl geçtikten sonra sanığın kendisini arayarak yalnız olarak konuşmak istediğini söylediğini, sanığın alkollü olduğunu, beraber Paşaalanı tarafına gittiklerini, Üçpınar köyüne kadar arabayı sanığın sürdüğünü, burada kendisine 3.600 TL borcu olduğunu söylediğini, olmadığını söyleyince tek kırma av tüfeğini alıp kendisine diz çöktürdüğünü ve "Bana o parayı vereceksin" dediğini, 3.600 TL borcunun olmadığını belirtince sanığın "3.600 TL ceza kestim." dediğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu ancak davaya katılmak istemediğini, kısmi çelişki nedeniyle sorulduğunda; daha sonra araştırdığında 1.300 TL"lik servis ücretinin sanık tarafından alındığını öğrendiğini, dolayısıyla sanığa 550 TL borcunun kaldığını,
Tanık ... kollukta; şikâyetçiye ait dolmuş takside şoför olarak çalıştığını, yaklaşık on gün önce şikâyetçinin kendisini arayarak "Ben bir yere gidiyorum, başıma bir şey gelebilir, bana ulaşamazsanız polise haber verin." dediğini, 17.10.2012 tarihinde saat 08.00 ya da 08.30 sıralarında şikâyetçinin kullandığı arabada bulunduğu sırada şikâyetçiye telefon gelince sesini dışarı verdiğini ve tanımadığı bir erkek şahıs ile konuşmaya başladıklarını, telefondaki erkek şahsın şikâyetçiye hitaben “Neredesin, yerini söyle, gelmiyorsan gelip ben seni alırım, evini basarım, bu gün sana uyku yok, senin a. korum, sen götsün, a. ağızlı” gibi tehdit ve hakaret içeren sözler söylediğini, şikâyetçinin "Çalışıyorum, şu an gelemeyeceğim, mesai bitiminde görüşelim." dediğini, daha sonra kendisinin araçtan indiğini,
Mahkemede; şikâyetçi aracı kullandığı sırada ismini bilmeyip daha önceden tanımadığı bir şahsın aradığını ve ısrarla şikâyetçi ile görüşmek istediğini söylediğini, şikâyetçinin ise işi olduğunu ve görüşemeyeceğini bildirdiğini, cep telefonunun hoparlörü açık olduğu için sesleri duyabildiğini, arayan şahsın şikâyetçiye hitaben "A. koyacağım, seni g...nden sinkaf edeceğim." şeklinde küfürler ettiğini, kendisinin arabadan indiğini, şikâyetçinin ise karakola gittiğini, daha sonra kendisinin de karakola onun yanına gittiğini, kısmi çelişki nedeniyle sorulduğunda: şikâyetçi servis yaptığından ringi tamamlaması gerektiğini, kendisi arabadan indikten sonra şikâyetçinin karakolda olduğunu ve kendisinin de gelmesini söylediğini, bunun üzerine karakola gittiğini,
Tanık ...; şikâyetçinin dolmuş taksisinde şoför olarak çalıştığını, sanığı tanımadığını, ismini daha sonradan şikâyetçiden duyduğunu, yaklaşık on gün kadar önce saat 19.30 sıralarında şikâyetçinin kendisini arayarak kullanmış olduğu taksinin deposunu dolduralım dediğini, şikâyetçiyi alıp Edremit yolundaki Opet"e gitmek üzere yola çıktıkları sırada şikâyetçinin telefon görüşmesi yaptığını, bu konuşma sırasında "Nereye gelecem, ne yapacaz?" gibi sorular sorduğunu, görüşmeyi kimle yaptığını bilmediğini, aracın deposunu doldurduktan sonra şikâyetçinin "Beni birisi çağırıyor, beni Kız Pınarı Otobüs Durağının orada bekliyorlar, beni yanlarına bırak, bu görüşeceğim kişiler iyi niyetli olmayabilir, beni bıraktıktan sonra aracın plakasını al, başıma bir şey gelirse polise haber ver." dediğini, şikâyetçiye gitmemesini söylemesine rağmen "Gitmez isem beni rahatsız edecekler, evime gelecekler." diyerek yanından ayrıldığını, şikâyetçinin plakasını alıp da unutmuş olduğu beyaz renkli Mondeo marka araca bindiğini, kendisinin de ikametine gittiğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık müdafi huzurunda kollukta; geçmişte şikâyetçi adına iki fabrikanın servis işini yaptığını, bu işten dolayı iki aya ait 3.700 TL alacağının kaldığını, bir yıldan bu yana şikâyetçinin borcunu ödemek için aramadığını, birtakım ihtiyaçlarından dolayı şikâyetçiyi bir hafta önce arayıp durumu anlatarak paraya ihtiyacı olduğunu ve borcunu en geç bayrama kadar ödemesini söylediğini, şikâyetçinin de bu parayı birkaç aydan önce ödeyemeyeceğini bildirdiğini, şikâyetçi ile şehir merkezinde görüştüklerini ve telefonda konuşmuş oldukları konuyu tekrar yüzüne söylediğini, daha sonra şikâyetçiyi ikametine kendi aracı ile bıraktığını, bir haftadır şikâyetçinin kendisini sürekli arayıp bazı sıkıntıları olduğunu söylediğini ve telefonda dertleştiklerini, 17.10.2012 tarihinde saat 20.30 ya da 21.00 sıralarında konuşmaya başladıklarını, ilk kimin aradığını hatırlamadığını, şikâyetçiye aracını tamirden çıkardığını ve paraya ihtiyacı olduğunu söylediğini, şikâyetçinin "Çok sıkıştırırsan bu parayı alamazsın, seni savcı ve polise şikâyet edecem." dediğini, kendisinin de "Borcunu istemek suç ise istediğin yere şikâyet edebilirsin." diyerek telefonu kapattığını, birahanede alkol aldıktan sonra ikametine gidip uyuduğunu, 10 AE ... plakalı 1999 model Fort Mondeo aracının olduğunu ancak bu araba ile şikâyetçiyi Üçpınar Köyü tarafına götürmediğini, kafasına tüfek dayamadığını, tehdit yada hakaret içeren bir söz söylemediğini, aracında ve evinde ruhsatlı ve ruhsatsız tüfek olmadığını,
Mahkemede; fabrika çalışanlarının taşınmasına yönelik ihale alan şikâyetçi ile bir fabrika için 1.000 TL, diğeri için ise 850 TL"ye anlaştıklarını, üç aya yakın çalıştığını, şikâyetçinin 15 günlük çalışmanın bedeli olarak 1.300 TL verdiğini, borcunun kalan kısmını ödemediğini, şikâyetçinin kendisini köye götürdüğünü iddia ettiği gün kesinlikle böyle bir şey yapmadığını, akşama doğru 2-3 tane bira aldığını, şikâyetçiye borcunu ödemesini söylediğini, şikâyetçinin ne kadar borcu olduğunu hatırlamadığını, bakıp kendisine tekrar döneceğini belirttiğini, bir hafta boyunca şikâyetçiden sürekli alacağını istediğini, en son telefonda görüştüklerinde şikâyetçinin 1.800 TL borcu olduğunu, diğer 1.850 TL"yi ise ödediğini söylediğini, şikâyetçinin verdiği paranın 1.350 TL olduğunu, şikâyetçiye bu parayı kendisinin mi verdiğini sorduğunda parayı ortaklarından birisiyle gönderdiğini söylediğini, o akşam tesadüfen şikâyetçinin ortaklarını gördüğünü, ortaklarından ..."ın kesinlikle şikâyetçinin böyle bir para göndermediğini söylediğini, ... yanında iken şikâyetçiyi aradığını ve gelip ... ile yüzleşmesini istediğini, şikâyetçinin kızıp "Bir daha beni para için arama, ararsan seni gidip savcılığa şikâyet ederim." dediğini, telefonu kapattıktan üç saat sonra polislerin geldiğini, kısmi çelişki nedeniyle sorulduğunda: önceki ifadesinde ..."ın yanında olduğunu söylemeyi unuttuğunu, ..."ın yanında olduğunu ve Yıldız Düğün Salonunda bulundukları sırada aramanın gerçekleştiğini, dosya içinde bulunan CD çözüm tutanağı okunup sorulduğunda; telefon görüşmeleri sırasında alkollü olduğunu,
Savunmuştur.
Uyuşmazlık konularını ayrı ayrı değerlendirilmekte yarar bulunmaktadır.
1- Sanığın 08.10.2012 tarihinde gerçekleştirdiği iddia olunan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla yağma suçlarının sabit olup olmadığı;
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu 5237 sayılı TCK’nın "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" başlıklı 109. maddesinde;
"(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silâhla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bend hâlinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli hâller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibariyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanmasıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; "Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir" şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise, mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Madde de sadece "bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak" tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama yapılmamıştır. Bu nedenle mağdurun bir yere gitme veya kalma özgürlüğünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yer, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesini yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olmasına gerek yoktur, aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme hâlinde dahi diğer unsurların varlığı hâlinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığını somut olayın özelliğine göre hâkim takdir edecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Suçun manevi unsuru; failin, mağduru şahsi özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi bilmesi ve istemesi, yani genel kasttır. Kanunun metni ve ruhundan anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Nitekim bu görüş öğretide (Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Çetin Özek-Sahir Erman, İstanbul 1994, s. 130; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ayhan Önder, 4. Bası, İstanbul 1994, s. 31; Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Ankara 2008, s. 363; Ceza Hukuku Özel Hükümler, Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ankara 2009, Cilt 3, s. 2830.) ve yargısal kararlarda da (Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 tarihli ve 110-161, 23.01.2007 tarihli ve 275-9, 03.12.2002 tarihli ve 288-419 sayılı ve bu güne kadar süreklilik arz eden çok sayıdaki kararları) benimsenmiştir. Suçun oluşabilmesi için kişiyi hürriyetinden yoksun kılma yönündeki ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması, diğer bir deyişle eylemde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması zorunludur. Hukuka aykırılık, öğretide genel olarak hukuk düzeninin izin vermediği hâlleri ifade etmektedir.
Uyuşmazlık konusu ile ilgili bir diğer suç olan yağma suçu TCK"nın 148. maddesinde;
"1-Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2- Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi hâlinde de aynı ceza verilir.
3-Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Aynı Kanun"un TCK"nın suç tarihinde yürürlükte bulunan şekliyle 149. maddesinin 1. fıkrasında yağma suçunun nitelikli hâlleri;
"a) Silâhla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde,
e) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,
h) Gece vaktinde,
İşlenmesi hâlinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." biçiminde sayılmıştır.
Aynı maddenin ikinci fıkrasında da yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı düzenlenmiştir.
Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 sayılı TCK"nın 148. maddesinin birinci fıkrası uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da mal varlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.
Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.
Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi hürriyeti, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuki değerlerdir.
TCK"nın 149. maddesinde yağma suçunun; "silahla, gece vakti" işlenmesi nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Şikâyetçi ile alacak borç ihtilafı bulunan sanığın şikâyetçi ile görüşmeyi istemesi üzerine 08.10.2012 tarihinde buluşarak sanığın yönetimindeki araca bindikleri, sanığın, arabayı Üçpınar Köyü Tepesine doğru sürerek tenha bir yerde durdurduğu, daha sonra arabanın ön yolcu koltuğunda bulunan ve ele geçirilemeyen tüfeği alarak şikâyetçinin başına dayayıp "3.600 TL para vereceksin." dediği, şikâyetçinin de "1.850 TL borcum var, 3.600 TL nereden çıktı?" diye sorması üzerine "Öldürürüm, çoluk çocuğunun yüzünü göstermem." şeklinde tehdit içerikli sözler söylediği, şikâyetçinin de korkarak bu parayı ödemeyi kabul etmesi üzerine sanığın şikâyetçiyi evine bıraktığı olayda; sanık üzerine atılı suçlamayı kabul etmemiş ise de şikâyetçinin kayda aldığı telefon konuşması sırasında şikâyetçinin “Bir kere geldim de ne oldu, tepeye çıktım da tüfeği topu gösterdin, ben senden korkmaz mıyım?” demesi üzerine sanığın “Tamam, eyvallah” şeklinde cevap vererek olayı kabul etmiş olması, tanık ...’ın şikâyetçiyi sanığın arabasına götürdüğü sırada şikâyetçinin kendisine "Beni birisi çağırıyor, beni Kız Pınarı Otobüs Durağının orada bekliyorlar, beni yanlarına bırak, bu görüşeceğim kişiler iyi niyetli olmayabilir, beni bıraktıktan sonra aracın plakasını al, başıma bir şey gelirse polise haber ver." dediğini; tanık Zahir Dündar’ın da şikâyetçinin kendisini arayarak “Ben bir yere gidiyorum, başıma bir şey gelebilir, bana ulaşamazsanız polise haber verin.” dediğini beyan etmeleri göz önünde bulundurulduğunda, sanığın ele geçirilemeyen tüfeği şikâyetçiye göstererek 3.600 TL vermesi yönünde tehditte bulunduğunun sabit olduğu, sanığın suç ve cezadan kurtulmaya yönelik savunmalarına itibar edilemeyeceği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve teşebbüs aşamasında kalmış yağma suçlarından kurduğu direnme kararına konu beraat hükümlerinin bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin isabetli olduğu" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
2- Yapılan müzakere esnasında bir kısım Ceza Genel kurulu Üyelerince, sanığın 08.10.2012 tarihli teşebbüs aşamasında kalan eylemi nedeniyle TCK"nın 150. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen yağma suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli hâlinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının da değerlendirilmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine bu hususta değerlendirilmiştir.
Yağma suçunun "Daha az cezayı gerektiren hâl" başlıklı TCK"nın 150. maddesi; "(1) Kişinin bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir." şeklinde düzenlenmiş olup madde ile yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Buna göre bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde eylem yağma suçunu oluşturmakta, ancak yaptırım olarak daha az cezayı gerektiren tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanmaktadır.
TCK’nın 150. maddesinin gerekçesi ise “Madde metninde, yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir. Bu hükme göre, bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Böylece, Kanunda, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 308 inci maddesinde tanımlanan ve ‘ihkakı hak’ veya ‘kendiliğinden hak alma’ diye ifade edilen suç tanımına ayrıca yer verilmemiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında, yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılması gerektiği kabul edilmiştir.” şeklindedir.
5237 sayılı TCK"nın 150. maddesinde sözü edilen “Hukuki ilişkiye dayanan alacak” kavramı hukuki anlamda bir edimle yükümlü olan borçlunun şahsına karşı alacaklının kullandığı haktır. Alacak hakkı malvarlığına ilişkin, geçici, şahsa bağlı ve nispi bir yararlanma hakkıdır. Alacak hakkı herkese karşı değil sadece borçluya karşı ileri sürülebildiği, sınırlı sayıda ve belirli kişiler arasında söz konusu olduğu için nisbi bir haktır. Borç ilişkisinden doğan haklar sadece borçluya karşı ileri sürülebilir. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili Kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Dolayısıyla TCK"nın 150. maddesi ancak, mağdurun söz konusu hukuki ilişkiye taraf olan borçlu, failin ise alacaklı olması durumunda uygulanabilecektir (Veli Özer Özbek, Yeni Türk Ceza Kanunun Anlamı, Seçkin, Ankara, 2008, C. 2, s.1059-1061.)
Bununla birlikte fail tarafından alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirilen yağma eyleminin alacak ile orantılı olması gerekmektedir. Alacak miktarından bariz bir şekilde fazla miktarın alınması durumunda artık TCK’nın 150/1. maddesinin uygulanması mümkün değildir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Şikâyetçinin, soruşturma aşamasında sanığa servis işi yaptırmasından dolayı 1.850 TL borcu kaldığını beyan etmesine rağmen, mahkeme aşamasında sanığın yanında üç ay süre ile çalıştığını, sanığa bir ayda iki araç için 1.850 TL ödemeyi taahhüt ettiğini, toplamda sanığa 3.700 TL elden para verdiğini ve 550 TL borcunun kaldığını ifade etmesi, ifadeler arasındaki çelişki nedeniyle sorulması üzerine ise sonradan yapmış olduğu araştırmada 1.300 TL"lik servis ücretinin sanık tarafından alındığını öğrendiğini, dolayısıyla sanığa 550 TL borcunun kaldığını ileri sürerek borç miktarı konusunda çelişkili beyanlarda bulunmasına rağmen sanığın, şikâyetçiden alacaklı olduğunun anlaşılması, elden yapıldığı iddia edilen ödemelere dair dosya içerisine herhangi bir belge sunulmamış olması, sanığın da istikrarlı şekilde baştan beri 3.600 TL alacağının olduğunu savunması hususları birlikte gözetildiğinde, sanığın şikâyetçiden tehdit yoluyla zorla almaya çalıştığı miktar ile alacaklı olduğu miktar arasında orantısızlık olduğuna dair dosya kapsamında bir tespit yapılamadığından sanığın 08.10.2012 tarihli teşebbüs aşamasında kalan yağma eylemi nedeniyle TCK"nın 150. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen daha az cezayı gerektiren nitelikli hâlin uygulanma koşullarının bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Sanığın teşebbüs aşamasında kalan yağma eylemi nedeniyle hakkında TCK"nın 150/1. maddesinde düzenlenen daha az cezayı gerektiren nitelikli hâlin uygulanma koşullarının bulunmadığı" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
3- Sanık hakkında, 17.10.2012 tarihli eylemi nedeniyle TCK’nın 150/1. maddesi gereğince tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü yönünden zincirleme suç hükmünün uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığı;
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, "Zincirleme suç" hükümlerinin incelenmesi gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır." şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, TCK’nın "suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44 (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
5237 sayılı Kanun"un 43. maddesinin ilk fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır." denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; "Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, ... ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz." düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK"nın 43. maddesinin 1. fıkrası uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43. maddesinde 1. fıkrasında bulunan, "değişik zamanlarda" ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
Burada "aynı zaman" ve "değişik zaman" kavramları üzerinde durulmalıdır. Kanunda bu konuda bir açıklık bulunmadığından ve önceden kesin belirlemelerin yapılması mümkün olmadığından, bu husus her somut olayın ve suçun özellikleri göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin "değişik zamanlarda" işlenip işlenmediği tespit edilmelidir. Bu bağlamda "aynı zamanda" kavramı dar yorumlanmayarak çok kısa zaman aralıkları aynı zaman dilimi olarak kabul edilmelidir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.06.2010 tarihli ve 98-143 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da bu hususlar vurgulanmıştır.
TCK"nın 43. maddesinin 1. fıkrasının açıklığı karşısında öğretide de, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Aynı suç işleme kararının varlığının, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlâl edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir.
TCK"nın 43. maddesinin 1. fıkrasının düzenlemesinden anlaşılacağı üzere zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda artırılmaktadır.
Diğer taraftan Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı üzere, bir fiilin hukuki anlamda tekliği ile doğal anlamda tekliği kavramlarının aynı olmadığı da gözardı edilmemelidir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de hukuki manada hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de ortaya konulan bu davranışlar, suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki tek bir fiili oluşturmaktadır (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2016, s. 492.) Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk vurmak suretiyle yaralaması durumunda, failin birden fazla hareketi olmasına rağmen kastı bir kişiyi yaralamaya yönelik olduğundan ortada tek fiil ve neticesi ile birlikte tek suç vardır.
TCK’nın 43. maddesinin 3. fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” hükmüne yer verilmek suretiyle, bu suçlarda zincirleme suç hükümleri ile aynı neviden fikri içtima kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla sayılan bu suçlarda, failin mağdur sayısınca ayrı ayrı cezalandırılacağı kabul edilmiştir. Buna göre TCK"nın 43/3. maddesinde sayılan suçlar aynı fiille birden çok kişiye karşı işlendiği takdirde gerçek içtima kuralı uygulanacak, her bir suçtan dolayı fail ayrı ayrı cezalandırılacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil etmek amacıyla şikâyetçiyi 08.10.2012 ve 17.10.2012 tarihlerinde tehdit ettiği olayda; TCK"nın 43. maddesinin 3. fıkrasında yağma suçlarında zincirleme suç hükümleri uygulanamayacağı düzenlenmiş ise de aynı Kanun"un 150. maddesinde bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla yağma suçunun işlenmesi hâlinde tehdit suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağının açıkça belirtilmiş olması ve tehdit suçunda da zincirleme suç hükmünün uygulanmasına yasal herhangi bir engelin bulunmaması, sanığın gerçekleştirdiği 08.10.2012 ve 17.10.2012 tarihli tehdit eylemleri arasında hukuki kesintinin oluşmaması ile sanığın, borcun ödenmesini sağlamak amacıyla farklı tarihlerde şikâyetçiye yönelik tehdit içerikli sözler sarf etmesi hususları birlikte göz önünde bulundurulduğunda, aynı suç işleme kararının icrası kapsamında aynı şikâyetçiye yönelik değişik zamanlarda birden fazla kez bir hukuki alacağın tahsili amacıyla işlenen yağma suçu nedeniyle hakkında tehdit suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilen sanık hakkında TCK"nın 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin, 08.10.2012 ve 17.10.2012 tarihlerinde birden fazla kez bir hukuki alacağın tahsili amacıyla yağma suçunu işleyen ve bu nedenle hakkında tehdit suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilen sanık hakkında TCK"nın 43. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
4- Sanığın 08.10.2012 tarihinde gerçekleştirdiği iddia olunan hakaret suçunun sabit olup olmadığının bu kapsamda sanık hakkında, hakaret suçu açısından zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun “Hakaret” başlıklı 125. maddesi;
“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenleme ile 765 sayılı TCK"dan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılmış, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.430.)
Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın 08.10.2012 tarihinde şikâyetçiye hitaben “A.na koyduğumu, çocuğunu sinkaf ettiğim.” şeklinde hakaret içerikli sözler söylediği olayda; sanık üzerine atılı suçlamayı kabul etmemiş ise de şikâyetçinin aşamalarda istikrarlı biçimde sanığın kendisine 08.10.2012 tarihinde hakaret içerikli sözler söylediğini beyan etmesi, şikâyetçi ile sanık arasında geçen telefon konuşmalarından şikâyetçinin beyanlarını destekler şekilde Üçpınar Köyü Tepesine gittiklerinin anlaşılması ve tanık beyanları birlikte göz önünde bulundurulduğunda sanığın üzerine atılı 08.10.2012 tarihli hakaret suçunu işlediğinin sabit olduğu, sanığın suç ve cezadan kurtulmaya yönelik olan savunmalarına itibar edilemeyeceği, ayrıca sanığın gerçekleştirdiği 08.10.2012 ve 17.10.2012 tarihli hakaret eylemleri arasında hukuki kesintinin oluşmaması ve sanığın, borcun ödenmesini sağlamak amacıyla farklı tarihlerde şikâyetçiye yönelik hakaret içerikli sözler sarf etmesi birlikte değerlendirildiğinde, aynı suç işleme kararının icrası kapsamında aynı şikâyetçiye yönelik değişik zamanlarda birden fazla kez hakaret suçunu işleyen sanık hakkında TCK"nın 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükmünün uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, 08.10.2012 tarihli hakaret suçunu işlediği sabit olan sanık hakkında zincirleme suç hükmünün uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.11.2016 tarihli ve 366-361 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin,
a- Sanığa atılı 08.10.2012 tarihli kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ile yağma suçlarının sabit olduğu ve sanığın sabit olan yağma suçu nedeniyle hakkında TCK"nın 150. maddesinin 1.fıkrasında düzenlenen yağma suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli hâlinin uygulanma koşullarının bulunduğu gözetilmeden sanığın mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
b- 08.10.2012 ve 17.10.2012 tarihlerinde birden fazla kez bir hukuki alacağın tahsili amacıyla yağma suçunu işleyen ve bu nedenle hakkında tehdit suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilen sanık hakkında TCK"nın 43. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
c- Yine 08.10.2012 tarihinde de hakaret suçunu işlediği sabit olan sanık hakkında zincirleme suç hükmünün uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
İsabetsizliklerinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.09.2019 tarihinde yapılan müzakerede birinci ve ikinci uyuşmazlık konuları bakımından oy çokluğuyla, üçüncü ve dördüncü uyuşmazlık konuları bakımından ise oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.