10. Hukuk Dairesi 2014/27433 E. , 2016/8034 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, sürekli iş göremezlik geliri başlangıç tarihinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1- Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- 14.02.2004 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeniyle %25 oranında sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalı davacı, 01.02.2008 tarihinden itibaren iş kazası sürekli iş göremezlik geliri bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir. İş kazasının meydana geldiği tarihte yürürlükte olan 506 sayılı Kanunun “Zamanaşımı ve hakkın düşmesi” başlıklı 99"uncu maddesi, "Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, iş kazalarıyla meslek hastalıkları ve ölüm sigortalarından hak kazanılan gelir ve aylıklar, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse zamanaşımına uğrar. Bu durumda olanların gelir ve aylıkları yazılı istek tarihini takibeden aybaşından itibaren başlar." hükmünü içermektedir. Davacı 14.02.2004 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeniyle ilk olarak 19.01.2013 tarihinde tahsis talebinde bulunduğundan kendisine ancak 01.02.2013 tarihinden itibaren gelir bağlanabilecektir. Ne var ki; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 97"nci maddesinin birinci fıkrasıyla “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, iş kazası, meslek hastalığı, vazife malûllüğü ve ölüm hallerinde bağlanması gereken gelir ve aylıkların, hakkın kazanıldığı tarihten itibaren beş yıl içinde istenmeyen kısmı zamanaşımına uğrar.” düzenlemesi getirilmiştir.
Bu kapsamda uyuşmazlığın çözümü, kanunların zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kuralların incelenmesini zorunlu kılmaktadır. Kanunlar, metinlerinde belirtilen tarihte yürürlüğe girer ve buna bağlı olarak hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Kanunların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkileyip etkilemeyecekleri, yani, geçmişe
etkili olup olmadıkları ile ilgili mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, “toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her Kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. (Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh:193-194; Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18. Baskı , Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh:73).
Hukuk devletinin hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzenleyebilmesi anlamına gelir. Kişilerin davranışlarını düzenleyen kurallar onlara güvenlik sağlamalıdır. Bu güvenliğin sağlanabilmesi, her şeyden önce, devletin kendi koyduğu hukuk kurallarına kendisinin de uymasına bağlıdır. “Kanunları uygulama durumunda bulunanların da, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak yolda yorumlamamakla yükümlüdür.” (Yargıtay HGK; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E. 1988/232 K; 13.10.2004 tarih ve 2004/10-528 E. 2004/533 K; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E. 2005/241 K; 14.03.2007 tarih ve 2007/3-121 E. 2007/128 K. sayılı kararları).
Kanunların geriye yürümemesi kuralının istisnaları arasında; kazanılmış hakları ihlal etmemek kaydıyla kanunun yargılama hukukunu düzenlemesi, kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin olması ve beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar bulunmaktadır. Tamamlanmış hukuki durumları yeni kanun veya düzenleyici kuralın etkilememesi ve onlar üzerinde hukuki sonuç doğurmaması ise, kazanılmış hakları saklı tutma amacı gütmektedir.
Anılan istisnalardan olmayan 5510 sayılı Kanunun 97’inci maddesinin 1’nci fıkrasının geriye yürüyeceğine ilişkin bir düzenleme yoktur. Bu nedenle bu madde ile getirilen hükümler ancak maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren doğan ölüm aylıklarının zamanaşımı süre ve işleyişi yönünden uygulanacağının kabulü gerekir.
Açıklanan ilkeler çerçevesinde anılan hüküm ve somut olay değerlendirildiğinde: 506 sayılı Kanunun 99’uncu maddesinde belirlenen sürede istenmeyen gelir veya aylığın tümünün zamanaşımına uğrayacağı ve bu gerçekleştiğinde gelir veya aylığın yazılı talep tarihini takip eden aybaşından itibaren bağlanabileceği, başka bir deyişle yazılı talep tarihinden önceki gelir veya aylıkların istenemeyeceği düzenlenmiştir. 5510 sayılı Kanunun 97/1’inci maddesinde ise; her bir gelir veya aylık için beş yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüş, gelir ve aylığın doğumundan itibaren beş yıl içinde istenmemesi halinde zamanaşımına uğrayacağı belirtilmiştir. Burada 506 sayılı Kanunun 99’uncu maddesindeki “gelir ve aylıkların yazılı talep tarihinden itibaren başlayacağı”na ilişkin hükme paralel bir düzenleme yapılmamıştır. Bu nedenle; anılan maddenin yürürlüğe girdiği tarih olan 01.10.2008
tarihi ve sonrasında doğan ait ölüm aylıkları yönünden tahsis talep tarihi olan 19.01.2013 itibariyle beş yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından, davacının sürekli iş göremezlik gelirinin başlangıç tarihinin 01.10.2008 tarihi olarak tespiti gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması; usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Ne var ki; bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hüküm bozulmamalı, 6217 sayılı Kanunun 30"uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"na eklenen Geçici 3"üncü madde atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 438"inci maddesi gereğince düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ : Hüküm fıkrasının ilk paragrafında yer alan “Kabulü” ibaresinden önce gelmek üzere “kısmen” ibaresinin eklenmesine;
Hüküm fıkrasının ikinci paragrafında yer alan “01.02.2008” tarihi silinerek yerine “01.10.2008” tarihinin yazılmasına ve aynı paragrafın sonuna “fazlaya ilişkin istemin reddine” cümlesinin eklenmesine;
Hüküm fıkrasının dördüncü paragrafının sonuna “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 1.500,00 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalı Kuruma verilmesine” cümlesinin eklenmesine;
Hüküm fıkrasının beşinci paragrafında yer alan “toplam 322,22 TL.” ibaresinden sonra gelmek üzere “...nin kabul ve red oranlarına göre takdiren 300,00 TL. sinin...” ibaresinin eklenmesine ve aynı paragrafın sonuna “bakiyenin davacı üzerinde bırakılmasına” ibaresinin eklenmesine vehükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 12.05.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.