Esas No: 2021/104
Karar No: 2021/818
Karar Tarihi: 22.06.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2021/104 Esas 2021/818 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacılar vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkili ...’nun 26.04.2006 tarihinde davalı ...’un maliki, diğer davalı ...’un sürücüsü olduğu minibüsten inip aracın ön tarafından yaya olarak geçmek isterken gerçekleşen kazada yaralanarak %80 oranında malul kaldığını, müvekkilinin iş gücü kaybı ve tedavi süreci nedeniyle bakıma muhtaç duruma geldiğini, torunu ..."ın kendisine baktığını, yaralanma nedeniyle büyük acı ve ızdırap duyduğunu ileri sürerek yaralanma ve maluliyet nedeniyle davacı ... için 10.000TL maddi, 100.000TL manevi ile davacı ... için 15.000TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş; ıslah dilekçesi ile tedavi gideri olarak 622,50TL ve kısmi iş göremezlik zararı 15.832,24TL olmak üzere maddi tazminat miktarını toplam 16.454,74TL"ye yükseltmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; işleten (malca sorumlu olan) müvekkili bakımından talebin zamanaşımına uğradığını, diğer davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı ... cevap dilekçesi sunmamıştır.
Mahkeme Kararı:
7. Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.06.2014 tarihli ve 2010/553 E., 2014/318 K. sayılı kararı ile; kazanın meydana gelmesinde davacı ..."nun %50, davalı sürücü ..."un %50 oranında kusurlu olduğu, davacının %80 oranında işgücü kaybına uğradığı, davacı ...’ın anneannesi olan davacı ile birlikte yaşadığı, manevi tazminat bakımından aktif dava ehliyetinin bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 16.454,74TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı ... mirasçılarına verilmesine, ... için 10.000TL, ... (mirasçıları) için 15.000TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, fazla istemin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ve davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 31.01.2017 tarihli ve 2014/21204 E., 2017/805 K. sayılı kararı ile;
“…1-Mahkemece toplanıp değerlendirilen delillere, özellikle manevi tazminat talebi ile ilgili olarak hüküm kurulurken olayın meydana geliş şekli, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, olay nedeniyle duyulan acı ve elemin derecesi ve ...nun 47.maddesindeki özel haller dikkate alınmış bulunduğuna göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı KTK.nun hükümlerine göre, trafik kaydı "işleten"i kesin olarak gösteren bir kayıt değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir karine niteliğindedir. Trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı yasanın 3. maddesinde, "İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır." şeklinde tanımlanmıştır. Aynı kanunun 85. maddesinde ise, "Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar." hükmüne yer verilmiştir. Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, araç malikleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devredilmesi halinde (kısa bir süre için kiralanmaması kaydıyla) artık üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir.
Somut olayda davalılardan Cihangir vekili, müvekkilinin kayden malik olduğu 06 J 1798 plakalı dolmuşu dava dışı Rafet Bulut isimli kişiye 18.03.2006 tarihli protokol ile kiraya verdiğini, dolmuşu bu tarihten sonra dava dışı Rafet"in kendi nam ve hesabına çalıştırdığını, dolayısıyla Cihangir"in işletenlik sıfatının bulunmadığını iddia etmiştir.
Dosyanın incelenmesinde; aracın kiracısı olduğu iddia edilen dava dışı Rafet tarafından davalı ... ve SGK aleyhine 2006 Ocak/2011 Haziran arasına ilişkin olarak hizmet tespiti davası açıldığı ve yapılan yargılama sonucunda Ankara 3. İş Mahkemesinin 2011/787 E, 2015/753 K sayılı 18.06.2015 tarihli kararı ile, Rafet"in 06 J 1798 plakalı dolmuşu kiraladığı, aylık kira bedeli ödediği, kendi nam ve hesabına işlettiği, Cihangir"in işçisi olmadığı gerekçesiyle hizmet tespiti davasının reddedildiği, davalılardan araç sürücüsü Kadir tarafından da yine diğer davalı ... ve SGK aleyhine 2006 Ocak/2011 Haziran arasına ilişkin olarak hizmet tespiti davası açıldığı ve yapılan yargılama sonucunda Ankara 16.İş Mahkemesinin 2011/799 E, 2013/302 K sayılı 16.06.2016 tarihli kararı ile davanın reddedilerek temyiz edilmeden 23.08.2016 tarihinde kesinleşmiş olduğu hususları anlaşılmıştır.
Davalı ... tarafından dosyaya sunulan 18.03.2006 tarihli adi yazılı şekilde düzenlenmiş olan kira protokolünün aslı kaybolmuş olup bu haliyle protokol, işletenliğin devri yönünde tek başına yeterli kabul edilemezse de yukarıda açıklanan mahkeme kararları ile birlikte değerlendirildiğinde kesin değil ancak güçlü delil oluşturmaktadır.
Bu durumda davalı ..."in işletenlik sıfatının kalkmış olduğu hususu gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
3-Bozma neden ve şekline göre davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.04.2018 tarihli ve 2018/74 E., 2018/211 K. sayılı kararı ile; davalı ... vekilinin cevap dilekçesinde özetle; müvekkili ..."un dava konusu kazayı yapan aracın işleteni (malca sorumlusu) olup, TCK anlamında kazayı yapan fail (araç sürücüsü) olmadığını, bu durumda davacıların tazminatlara ilişkin taleplerinin öncelikle TTK"nın 109/1. maddesinde belirtilen 2 yıllık süre geçtiğinden talebin zamanaşımına uğradığını ve işleten açısından uzamış zamanaşımının uygulanmayacağını savunduğu, 11.04.2013 tarihli oturumda ise Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/156 E. sayılı dosyada müvekkili ile Rafet Bulut arasında aracın kiralandığı iddiasıyla kira ilişkisinin tespiti için dava açtığını belirterek bu davanın sonucunun beklenmesini istediği, Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesince gönderilen 2013/156 E. sayılı dosyadaki karar incelendiğinde davacısının ..., davalısının Rafet Bulut olduğu, dava konusunun 06 J 1798 (kazaya karışan araç) plaka sayılı aracın davalı ile kiralandığı iddiasıyla dolmuş hattı kira sözleşmesinin mevcudiyetinin tespiti ile 2.125,00TL’lik alacağın davalıdan tahsili istemine ilişkin olduğunun ve yapılan yargılama sonunda mahkemenin görevsizliğine karar verildiğinin tespit edildiği ve 11.07.2013 tarihli ara kararı ile anılan dosyanın sonucunun beklenmesine yer olmadığına karar verildiği, bozma kararına dayanak yapılan dava dışı Rafet tarafından davalı ... ve SGK aleyhine 2006 Ocak - 2011 Haziran dönemine ilişkin olarak hizmet tespiti davası açıldığı ve yapılan yargılama sonunda Ankara 3. İş Mahkemesinin 18.06.2015 tarihli ve 2011/787 E. 2015/753 K. sayılı kararı ile Rafet"in 06 J 1798 plakalı dolmuşu kiraladığı, aylık kira bedeli ödediği, aracı kendi nam ve hesabına işlettiği, Cihangir"in işçisi olmadığı gerekçesi ile hizmet tespiti davasının reddedildiği, davalı araç sürücüsü Kadir tarafından da davalı ... ve SGK aleyhine 2006 Ocak -2011 Haziran tarihleri arasına ilişkin olarak hizmet tespiti davası açıldığı ve yapılan yargılama sonucunda Ankara 16. İş Mahkemesinin 16.06.2016 tarihli ve 2011/799 E. 2016/302 K. sayılı kararı ile davanın reddedilerek kesinleştiğinin anlaşıldığı, bozma kararına dayanak yapılan Ankara 3. İş Mahkemesinin 2011/787 E. ve Ankara 16. İş Mahkemesinin 2011/799 E. sayılı dosyaların yargılama sırasında mahkemeye delil olarak sunulmadığı, temyiz aşamasında ileri sürüldüğü, her ikisinin eldeki dava açıldıktan sonra açıldığı, her ikisinin temyiz edilmeden kesinleştiğinin tespit edildiği, aracın kiraladığına dair 18.03.2006 tarihli protokolün aslı sunulmadığı gibi, bu belgenin her zaman düzenlenmesi mümkün olan bir belge olduğu, davalı ..."un davaya ilk cevabında araç işleteni olduğunu kabul ettiği, ancak yargılama aşamasında adi yazılı bir belge sunarak aracı kiraladığını ileri sürdüğü, ayrıca aracın kiralandığının tespiti davası açılmış ise de, Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/156 E. sayılı dosya ile görevsizlik kararı verildikten sonra akıbetinin ne olduğu hakkında herhangi bir belge sunulmadığının anlaşıldığı, bozma kararına dayanak yapılan Ankara 3. İş Mahkemesinin 2011/787 E. ve Ankara 16. İş Mahkemesinin 2011/799 E. sayılı dosyaların yargılama aşamasında ileri sürülmediği, temyiz aşamasında ileri sürüldüğü, her iki davanın eldeki dava açıldıktan sonra açıldığının tespit edildiği, esasen yargılama aşamasında ileri sürülmeyen delillerin, temyiz aşamasında ileri sürülmemesi gerektiği, diğer bir anlatımla yasal süre geçtikten sonra bildirilen delillerin dikkate alınmaması gerektiğinin düşünüldüğü, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.04.2016 tarihli ve 2014/2-695 E., 2016/522 K. sayılı kararında da aynı hususların vurgulandığı, eldeki dava açılıp davalı ... araç işleteni olduğunu kabul ettikten sonra tüm bu davaların açılmasının ve temyiz edilmeden kesinleşmelerinin araç maliki (işleteni) olan davalı ..."u tazminattan kurtarmaya yönelik girişimler olduğu yargısına ulaşıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davalı ...’un işletenlik sıfatının kalkıp kalkmadığı, bu kapsamda mahkemece yapılan incelemenin yeterli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı ... yönünden davanın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. 2198 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1. maddesine göre; bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi hâlinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. Aynı maddenin 5. fıkrasında da “İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” amir hükmüne yer verilmiştir. Kanun bu madde ile zarardan öncelikle araç işletenini sorumlu tuttuğundan ilk olarak zarara sebep olan araç işleteninin belirlenmesi gerekmektedir.
14. İşleten; KTK’nın 3. maddesinde; “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişi” olarak tanımlanmış; ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edildiği takdirde bu kişinin de işleten sayılacağı belirtilmiştir.
15. Araç sahibi, aracı için adına yetkili idare tarafından tescil belgesi verilmiş ya da sahiplik veya satış belgesi düzenlenmiş kişidir. Gerçek işleten, kural olarak aracın sahibi olup, genel hayat tecrübelerine göre aynı zamanda onun zilyetliğine de sahiptir. Ancak her zilyet araç işleteni olmadığı gibi her araç sahibi de zilyet ya da işleten olmayabilir. Trafik kaydı ve araç tescil belgesi mülkiyet ilişkisinin belirlenmesinde sadece bir karine fonksiyonuna sahiptir. İşletme ilişkisiyle, mülkiyet ilişkisi ve vazülyetlik ilişkisi tamamen birbirinden farklıdır ( Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2018, s.704 vd). Bu karine işletenin kim olduğunu gösteren mutlak bir karine olmayıp, işletenin kim olduğunu belirleyen güçlü bir delil niteliğindedir. Bu nedenle KTK’da işleten ve araç sahibi ayrı ayrı tanımlanmıştır.
16. Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde işletenin tanımı yapılırken şekli ölçüt değil maddi ölçüt esas alındığından işletenin belirlenmesinde; araç üzerinde kurulan fiili hâkimiyet, araçtan ekonomik yararlanma, aracı kendi hesabına işletme, aracın masraf ve rizikolarına katlanma ilişkisi esas alınır. Özellikle aracın trafiğe sokulmasına veya trafikten çekilmesine, bakılmasına, muhafazasına, kim tarafından, nasıl ve hangi amaçla kullanılması gerektiğine karar verme yetkisi, fiili hâkimiyeti oluştururken; bir aracın masraf ve tehlikelerini üstlenme ise, onun donatım, bakım ve işletme giderlerini, vergi ve sigorta primlerini ödemeyi ifade etmektedir. Özellikle aracın yakıt, onarım, yağ, garaj ve diğer parça ve ihtiyaçlarını karşılamak için harcanan paralar, giderler arasında sayılabilir (Eren, s. 705). Yargıtayın sapma göstermeyen yerleşik uygulaması da bu yöndedir.
17. İşleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hâkimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hâkimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Uzun süre kavramı, belirli bir gün sayısı ile sınırlı olmayıp, her somut olayın özelliğine göre ayrıca değerlendirilir. Ayrıca bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarına halel getirecek bir sonuç oluşturmaması şarttır. O hâlde; kısa süreli olmamak kaydıyla, araç herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devredildiğinde artık üzerindeki fiili hâkimiyetin ortadan kalkması, bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının da bulunmadığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hâkimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimse işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulacak, araç maliki sorumlu tutulamayacaktır. Örneğin, aracı uzun süreli kiralayan kiracı işleten sıfatını kazanacak, araç malikine husumet yöneltilemeyecek, ona yöneltildiğinde ise davanın husumet nedeniyle reddine karar verilecektir. Burada verilen ret kararının borcun olmadığına dair bir ret kararı olmayıp, davalının borçlu sıfatına (taraf sıfatına) sahip olmadığına ilişkin verilen ret kararı olduğu unutulmamalıdır.
18. Husumet (taraf sıfatı), bir usul hukuku sorunu olmayıp, davaya konu edilen subjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında karar verilemeyeceğinden dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir. Taraf sıfatı bir dava şartı değildir. Taraf sıfatı, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu olan bir olgudur (Kuru, B.: Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Ankara 2020, C.I, s. 331 vd).
19. Eş söyleyiş ile taraf sıfatının araştırılması, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise, davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukukî koruma isteniyor ise o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatının bu anlamda önemli özelliği ise, def"i değil itiraz niteliğinde olması nedeniyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve taraflar ileri sürmemiş olsalar bile mahkemece re"sen nazara alınmasıdır.
20. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı ... vekili cevap dilekçesinde aracın malca sorumlu olanı olduğunu, işleten malca sorumlu olan müvekkili bakımından talebin zamanaşımına uğradığını savunmuştur. 11.04.2013 tarihli celsede ve öncesinde sunduğu beyan dilekçesinde; müvekkilinin kayden malik olduğu kazaya karışan dolmuşun dava dışı Rafet Bulut isimli kişiye 18.03.2006 tarihli protokol ile kiraya verdiğini, dolmuşu bu tarihten sonra dava dışı Rafet"in kendi nam ve hesabına çalıştırdığını, müvekkilinin kaza ile illiyet bağının kesildiğini dolayısıyla müvekkilinin işletenlik sıfatının bulunmadığını, talep edilen tazminatlardan sorumlu tutulamayacağını belirterek, kira ilişkisinin tespiti amacıyla Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/156 E. sayılı dosyasında görülen davanın bu dava için bekletici mesele yapılmasını talep etmiştir. Yerel mahkemece anılan dosya getirtilmiş; ancak dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verildiği gerekçe gösterilerek davalının bekletici mesele yapılması yönündeki talebi reddedilmiştir.
21. Dava dosyasının incelenmesinde; aracın kiracısı olduğu iddia edilen dava dışı Rafet Bulut tarafından davalı ... ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) aleyhine 2006 Ocak ile 2011 Haziran dönemine ilişkin hizmet tespiti davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Ankara 3. İş Mahkemesinin 18.06.2015 tarihli ve 2011/787 E, 2015/753 K. sayılı kararı ile, dava dışı Rafet Bulut’un kazaya karışan 06 J 1798 plakalı dolmuşu kiraladığı, karşılığında aylık kira bedeli ödediği, aracı kendi nam ve hesabına işlettiği, ...’un işçisi olmadığı gerekçesiyle davasının reddedildiği, davalılardan araç sürücüsü ... tarafından da yine diğer davalı ... ve SGK aleyhine 2006 Ocak ila 2011 Haziran dönemine ilişkin olarak hizmet tespiti davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Ankara 16. İş Mahkemesinin 16.06.2016 tarihli ve 2011/799 E, 2016/302 K. sayılı kararı ile davanın reddedilerek temyiz edilmeden 23.08.2016 tarihinde kesinleştiği görülmüştür. Yine temyiz aşamasında, kaza tarihleri içinde dava dışı Rafet Bulut adına kesilen idari para cezalarının suretleri eklenmiştir.
22. Davalı ... vekili tarafından dosyaya sunulan 18.03.2006 tarihli adi yazılı şekilde düzenlenmiş olan kira protokol aslının kaybolduğu belirtilmiştir. Bu hâliyle sunulan protokol, işletenliğin devri yönünde tek başına yeterli kabul edilemez ise de; yukarıda açıklanan mahkeme kararları ile birlikte değerlendirildiğinde kesin değil ancak güçlü delil oluşturmaktadır. Taraf sıfatının bulunmadığı (işleten olmadığı) yönündeki itirazın taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece re"sen nazara alınması gerektiği göz önüne alındığında mahkemece sunulan evrakın süresinden sonra sunulan delil olarak görülüp, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde sonuca varılması uygun görülmemiştir. Yine aracın malca sorumlusu yani araç sahibi olduğu yönündeki açıklamalar göz önüne alındığında adı geçen davalının usul hukuku anlamında kabul beyanında bulunduğu gibi bir sonuca varılamayacağı da her türlü duraksamadan uzaktır.
23. Sonuç olarak tüm dosya kapsamından davalı ...’un işleten sıfatı bulunmadığından hakkında açılan davanın taraf sıfatı yokluğundan reddine karar verilmelidir.
24. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalının cevap dilekçesinde kira deliline dayanmadığı, her iki davanın eldeki davadan sonra açıldığı, mahkemenin karar verilene kadar kira tespit dosyası dışında bir dosyanın varlığından haberdar edilmediği, aksine cevap dilekçesinde aracın işleteni olduğu hususu vurgulandığından direnme kararının uygun olduğu yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
25. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
26. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.06.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu"nun 3 ve 19. maddeleri hükümlerine göre trafik kaydı "işleteni" kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenin üçüncü kişi olmasını engelleyen bir yasa hükmü bulunmamaktadır. İşleten, trafik kaydı adına olan kişiden mülkiyeti muhafaza kaydı ile satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süre ile kiralama, ariyet veya rehni gibi hâllerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişiye geçmiş olur. Bu bakımdan, işletenin kayda rağmen başkasına geçmiş bulunduğu kanıtlanabilir. Fakat, bu konuda getirilecek kanıtların üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını zarara uğratacak bir sonuç yaratmaması gerekir.
İşleten sıfatının varlığı veya yokluğu zarardan sorumlu olup olmama sonucunu doğuracağından taraf sıfatıyla ilgilidir. Taraf sıfatı uygulamada husumet olarak da adlandırılmaktadır. Taraf sıfatı maddi hukuktan kaynaklanan, uyuşmazlığa konu hakkın sahibi ve yükümlüsünün kim olduğuyla ilgili bir kavramdır. Taraf sıfatı yani husumet çift yönlüdür. Bu sıfata esas olan hakkın; alacaklısı ve borçlusu olmak üzere iki taraflı bir kavram olmasından doğmaktadır. Bunun sonucu ise taraf sıfatının davacı için davacı sıfatı, davalı için ise davalı sıfatı olarak adlandırılabilecek olmasıdır.
Taraf sıfatı HMK"da açıkça düzenlenmemiş olup dava şartları arasında da sayılmamıştır. Dava şartı olmadığı için taraf sıfatını hâkim kendiliğinden araştırmaz. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 2012 sf: 248, 249).
Taraf sıfatını, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti ile karıştırmamak gerekir. Taraf ehliyeti ve dava ehliyeti dava konusu edilen hakka göre değil davacı ve davalı olarak gösterilen kişilerin şahsına göre kapsamı belirlenen kavramlardır. Zira taraf ehliyeti davacı ve davalının medeni haklardan yararlanma ehliyeti olup olmamasına göre (HMK 50/1), dava ehliyeti ise bu kişilerin medeni hakları kullanma ehliyeti bulunup bulunmamasına göre (HMK 51/1) belirlenir.
İtirazlar hakkın hiç doğmadığı veya sona erdiği ya da herhangi bir nedenle ortadan kalktığını belirten vakıaların ileri sürülmesidir. Yukarıda da belirtildiği gibi taraf sıfatı bir itirazdır. Taraflarca ileri sürülmese bile dava malzemesinden varlığı anlaşılıyor ise açıkça ileri sürülmese bile hâkim kendiliğinden dikkate alınacaktır. Dava malzemesinden anlaşılmadığı takdirde bu itirazın savunmanın genişletilmesi yasağı başladıktan sonra da ileri sürülüp sürülemeyeceği üzerinde de durulmalıdır.
8.11.1991 tarih 1990/4 Esas, 1991/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında tapuda kayıtlı bulunan bir taşınmaz malı iktisap eden kimseye karşı Medeni Kanun"un 931. maddesinde öngörülen iyiniyet kurallarına aykırılık nedeniyle açılan tapu iptali davalarında, dava açma iradesinin iktisabın kötü niyete dayalı olduğu iddiasını da taşıdığına; kaldı ki öyle olmasa bile buradaki kötü niyet iddiasının hukukî mahiyeti itibariyle itiraz niteliğinde bulunduğu ve bu nedenle de yargılama sona erinceye kadar iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olmadan her zaman ileri sürülebileceği sonucuna varılmıştır.
Bu İçtihadı Birleştirme Kararı öncesi ve sonrası verilen pek çok Yargıtay kararında da itirazların her aşamada ileri sürülebileceği, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olmadığı şeklinde sonuç benimsenmiştir.
Bu İçtihadı Birleştirme Kararı HUMK döneminde verilmiş ve sonrasında yürürlüğe giren HMK ile tarafların vakıalara dayanması, vakıaların delillerle ilişkilendirilmesi somutlaştırma yükü, sonradan delil gösterilmesi, zımni rızanın yeterli görülmeyip açık rıza aranması konusunda daha sınırlayıcı, bağlayıcı ve kapsamlı hükümler getirilmiş olduğundan bu içtihadı birleştirme kararının bağlayıcılığının ortadan kalkıp kalkmadığının HMK hükükmleriyle birlikte tekrar yorumlanması gerekir. Zira İçtihadı Birleştirme Kararları sonuçta bağlayıcı bir yorum olup, bu yorumdan ayrılmayı gerektiren yeni bir kanun hükmü yürürlüğe girmiş ise bu yorum bağlayıcı olmaktan çıkacak ve yeni Kanun hükümleri yeni bir yorum ve sonucu gerektirebilecektir.
Dava vakıalar üzerinden yürür. Taraflar dayandıkları vakıaları mahkemeye bildirir ve bunu hangi delillerle ispatlayacaklarını gösterirler. Hâkim bu delilleri toplayıp dayanılan vakıanın dayanıldığı gibi gerçekleşip gerçekleşmediğini de değerlendirerek bir sonuca varıp bu sonuca uygun olarak hukuku kendiliğinden uygular.
Davacının dayandığı vakıaların dava dilekçesinde, davalının dayandığı vakıaların cevap dilekçesinde gösterilmesinin gerekmesi, tarafların dilekçelerinde dayandıkları vakıaları hangi delillerle ispatlayacaklarını bildirmelerinin gerekmesi, dayanılan vakıaların ispatı için dahi belli sürelerden sonra istisnalar dışında delil göstermenin mümkün olmaması, hâkimin delilleri değerlendirirken dayanılan vakıaların iddia olunduğu gibi gerçekleşip gerçekleşmediğini, vakıa gerçekleşmiş ama iddia olunandan tamamen veya kısmen farklı gerçekleşmiş ise doğru gerçekleşme biçimini esas alarak bir sonuca varacak olması bir bütün olarak değerlendirildiğinde sonuçta bir hakkın doğumuna engel veya ortadan kalkmasına neden olan bir vakıa niteliğini taşıyan itirazların da her aşamada ileri sürülemeyeceği ancak davaya esas vakıaların bildirilme süresi içinde bildirilmesi gerektiği, bu nedenle iddia ve savunmanın değiştirilip genişletilmesi yasağına da tabi olduğunun kabulü gerekir. O nedenle itirazların her aşamada ileri sürülebileceği iddia ve savunmanın değiştirilip genişletilmesi yasağına da tabi olmadığı sonucuna varan İçtihadı Birleştirme Kararının HMK hükümleri karşısında bağlayıcı olmaktan çıktığının kabulü gerekir.
İtirazları hâkim kendiliğinden araştıramayacağı gibi taraflara ileri sürülebilecek bir itirazın varlığını hatırlatabilecek davranışta dahi bulunamaz. İtirazlar hâkimin kendiliğinden araştırması gereken hususlardan olmayıp dayanılan vakıalar ve bu vakıaların ispatında dayanılan deliller kapsamında dosyaya yansıması hâlinde hâkimin dikkate alacağı hususlar olduğuna göre, hâkimin bunu dikkate alması da bunları araştırma yükümlülüğü altında olmasından değil, açıkça ileri sürülmesi ya da ileri sürülmemiş olmasına rağmen sunulan dava malzemelerinin değerlendirilmesi ile bunun ortaya çıkmasından kaynaklanmaktadır. Taraflar dava malzemelerini bizzat sunmak zorunda olup bunları sunmaları da belli sürelere tabi olduğundan bu periyotlar geçildikten sonra dahi bunların ileri sürülebileceği HMK"da çizilen kesin sınırlar karşısında kabul edilmemelidir.
6100 sayılı HMK’da iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı daha kesin sınırlarla getirilmiş ve dilekçeler aşamasından sonra iddia ve savunmanın genişletilmesi yasaklanmıştır. Ön inceleme aşaması için getirilen istisna hükmü de 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren değişiklik ile kaldırılmıştır.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davalı ... vekili davaya cevaplarında müvekkilinin kazaya karışan aracın, işletene malca sorumlusu olup araç sürücüsü olmadığını belirtmiş bu beyanıyla işleten olduğunu kabul etmiş kendisi yönünden bir husumet itirazında bulunmamıştır. Trafik kayıtlarına bakıldığında da davalı ...’in işleten sıfatı bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davalı ... aracı kaza tarihinden önce başkasına kiraladığını, işleten sıfatı bulunmadığını, dilekçeler safhası dolduktan sonra tahkikat aşamasında belirtmiş, delil olarak iş mahkemesinde kendisine açılan davaları ve kendisinin kira alacağı için açtığı davayı göstermiş ve dosyaların bekletici mesele yapılmasını istemiştir. Dayanılan kira sözleşmesi 18.03.2006 tarihli olup tazminata konu trafik kazası ise bu tarihten sonra 18.04.2006 tarihinde meydana gelmiştir.
Davacı ilk savunmasında işleten sıfatını kabul etmiş iken bu savunmasını değiştirmek suretiyle işleten sıfatı bulunmadığını dilekçeler aşaması dolduktan sonra bildirmiştir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’da dilekçeler aşaması dolduktan sonra savunmanın genişletilmesi yasaklanmış olup önce açılan davalarda da tamamlanmış işlemler dışında HMK hükümlerinin uygulanması gerektiğinden (HMK 448/1) genişletilen savunmaya değer verilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi mümkün değildir.
Husumetin itiraz niteliğinde olması da bunu değiştirmemektedir. Çünkü itirazların da savunma vasıtası olarak süresi içinde ileri sürülmesi gerekir.
Davalı işleten sıfatı bulunmadığına delil olarak dava tarihinden sonra açılan bazı davaları delil olarak göstermiş ve sonucunun beklenmesini istemiş ise de deliller dayanılan vakıalar için gösterileceğinden işleten olduğunu kabul etmiş olan araç malikinin, işleten olmadığı yönünde sonradan ortaya çıkan delilleri gösterilebileceğinden de söz edilemez. Kaldı ki bu davalarda davacılar taraf olmadığından bu kararların davacıları bağlayacağının kabulü de mümkün değildir.
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK 299/2. maddeye göre; Bir senedin kendisine ibraz olunduğu, noter veya yetkili memur tarafından usulünce tasdik edilmiş ise ibraz tarihi veyahut imza edenlerden birin vefatı tarihi veya imza etmesini imkânsız kılan bir hâdisenin gerçekleşme tarihi veyahut bu senedin bir resmî işleme esas alındığı tarih üçüncü şahıslar hakkında da geçerli sayılır. Bu hüküm dava tarihinden sonra yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’ya alınmamış ancak benzer bir hüküm 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikle HMK 215/2. maddeye eklenmiştir.
Bu hüküm dava tarihinde yürürlükte ise de kira sözleşmesinin sunularak işleten sıfatı bulunmadığının ileri sürüldüğü tarihte yürürlükte olmadığından bu hükme göre sonuca gidilemez ise de bu boşluk uygulamada her zaman düzenlenmesi mümkün belgelerin delil olarak kabul edilemeyeceği şeklindeki bir karineden hareketle de uygulamada aynı sonuca varılmıştır. Bu karineden hareket edildiğinde de kaza tarihinden bir ay sekiz gün önce yapılmış görünen kira sözleşmesinin noterde düzenlenmemiş olması, kaza tarihinden önce resmî bir işleme konu olduğunun ileri sürülüp ispatlanmamış olması ve iş mahkemelerinde kaza tarihinden sonra açılan davalarda verilen kararların davacıların taraf olduğu hükümler olmayıp trafik kayıtlarıyla da davalı ...’in malik bulunması nedeniyle işleten sıfatının ortadan kalktığı davacılar yönünden kabul de edilemez.
Belirtilen nedenlerle davalı ...’in işleten sıfatı bulunduğunu kabul eden ve dosya kapsamına uygun olan direnme kararı uygun bulunarak miktar incelemesi yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan, işleten sıfatı bulunmadığını kabul eden Özel Daire kararı gibi hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.