Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar,kök mirasbırakan dedeleri İ."in çekişmeli daireyi miras bırakan babalarına vasiyet ettiğini,vasiyetnamenin iptali davasının da reddedilip kesinleştiğini ileri sürerek davalının elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı,kök mirasbırakanın daha yeni vasiyetnamesi ile davaya konu yeri kendisine vasiyet ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,davalının taşınmazda oturmasını haklı ve geçerli kılan bir sebep bulunmadığı gerekçesiyle elatmanın önlenmesine ve kısmen ecrimisile karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
- KARAR-
Dava, çaplı taşınmazdaki bağımsız bölüme el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 7 parsel sayı taşınmazın kök miras bırakan İ. K. adına kayıtlı bulunduğu; davacıların, anılan taşınmazdaki çekişmeli bağımsız bölümün kök miras bırakan İ.tarafından miras bırakan babaları R.’e vasiyet edildiğini ileri sürerek eldeki davayı açtıkları; noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen kayıtlardan, davalının, kök miras bırakan İ.’in davadan önce 7.11.2005’de ölen oğlu Z.’den olma torunu olduğu anlaşılmaktadır.
Belirlenen olgular karşısında,taşınmazın kök miras bırakan İ.adına kayıtlı bulunduğuna, başka bir ifadeyle mülkiyet halen kök miras bırakanın üzerinde olduğuna göre, kök miras bırakanın mirasçıları konumundaki taraflar arasında mevcut bu uyuşmazlığın paydaşın paydaş aleyhine açtığı el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinden kaynaklandığı kabul edilerek taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Kanununun 688. ve devam eden hükümlerinin gözetilmesi suretiyle çözüme kavuşturulacağı açıktır.
Bilindiği üzere, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki el atmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa, açacağı el atmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu el atmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyuun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Bunun yanında, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.
Diğer taraftan, M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması "ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde pek çok kimse zarar görecek, toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki el atmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa, uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olayda,hükme yeterli bir soruşturma gerçekleştirildiğini söyleyebilmek mümkün değildir Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma yapılarak tarafların tüm delillerinin toplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,18.6.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.